14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 TEMMUZ 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 Mayıs “ihtilali”nin üzerinden henüz 7 ay geçmişti. Milli Birlik Komitesi’nin 66. kez toplandığı 30 Aralık 1960 günü, Ankara’da bir Fransız dünyaya geldi. Hervé Magro, diplomat babasının Türkiye’deki Fransa Büyükelçiliği’nde görev yaptığı o çalkantılı yılların farkında olmadı. Doğduğu yerden ilk kez ayrıldığında bir yaşındaydı. Döndüğünde, yedi. Babasının tayini yine Ankara’ya çıkmıştı. Bu kez altı yıl kalacaklardı, ailecek. Başka bir deyişle, Hervé Magro’nun çocukluk anıları Türkiye başkentinde oluştu. Elbette Fransız okulunda okuyor, ama derslerden sonra Türk arkadaşlarıyla futbol oynamaya bayılıyordu. Top peşinde koşarken Türkçe öğrendi. Hem de dili hiç çalmadan, “R”leri yuvarlamadan, bildiğimiz kallavi sokak ağzıyla, “yok ya”ları, “hadi ya”larıyla tadını çıkara çıkara konuşur oldu. HHH Bu Türkçesi, Fransa’nın en prestijli eğitim kurumlarından, Doğu Dilleri ve Uygarlıkları devlet okulu INALCO’da edebileşti. Yetmedi, üstüne bir de tarih masterı yaptı. Diplomat ailesiyle geze geze büyümek hoşuna gitmiş ve baba mesleği kanına girmişti. Dolayısıyla siyasal bilgiler de okudu. Doğal olarak Türkiye, Ortadoğu ve Kuzey Afrika, yani eski Osmanlı mülkünün yeni siyasal coğrafyasının uzmanı oldu. Bu seçiminde kuşkusuz, Cezayir’den Sicilya’ya uzanan atasal kalıtımın da payı vardı. Portekiz’in “saudade” şarkılarına benzeyen sanatçı eşi Maria’yla evlendikten sonra diplomat olarak 1989’daki ilk yurtdışı tayini nereye çıktı dersiniz? Elbette Ankara’ya! 27 Türkiye’den Bir Dost Geçti Fotoğraf: HERVÉ MAGRO Genç çiftin ikinci çocukları da Türkiye’de doğdu. Araya başka ülkeler, başka görevler girdi, zaman geçti ve Sarkozy’nin Türkiye ile Fransa ilişkilerini buzul çağına soktuğu sırada bir mucize oldu, Hervé Magro 2009 yılında İstanbul’a Başkonsolos atandı. HHH O gün bugündür, İstanbul İstanbul olalı hadiselere bu kadar “Türk kalan” bir Fransız tanımadığı gibi; sanırım Fransa’nın da yurttaşlığını taşıdığı vatan ile doğduğu ülkeyi birbirine yaklaştırmaya çalışan diplomatı olmadı. Fransız devlet nişanı Légion d’Honneur sahibi Hervé Magro, önümüzdeki ay İstanbul’dan ayrılıyor. Kudüs’e tayin oldu. Başkonsolosluk yaptığı 4 yılda başardıklarının en iyi ifadesi, Fransız Sarayı’ndaki 14 Temmuz kutlamaları oldu. Göreve başladığı yıl ancak yarısı dolan saray bahçesi, tıklım tıklımdı. Binlerce Türk dostu, onu ve eşi Maria’yı uğurlamak için gelmişti. Başkonsolos Magro’nun Fransız İhtilalinin 224. yıldönümü kutlamaları sırasında hem Türkçe, hem Fransızca yaptığı veda konuşması, anlamlıydı: “Bugün aynı zamanda Bastille’in alınışından bir yıl sonra, Fransa’daki tüm tarafların, tüm Fransız yurttaşlarının özgürlük ve eşitlikte kardeşçe beraberliğinin simgesi sayılan Federasyon Bayramı’nın da yıldönümüdür. 14 Temmuz 1790’da ülke genelinden gelen tüm temsilciler, aynı ulusal topluluğa aidiyetlerini ilan etmişlerdir. O gün, milli birlik arayışında ortak arzu göstermeye ve kraliyet güçleri ile ihtilalciler arasındaki çatışmadan çıkmaya yönelikti. 1880’de parlamenterler 14 Temmuz’u milli bayramımız yapmaya resmi olarak karar verdiklerinde, öne sürülen gerekçe bu simge olmuştur. Böylesi bir uzlaşma çabası, bu denli değişken ve dünyaya daha açık olan toplumlarımızda bile hâlâ bu denli gerekli gözükmektedir. Barış sürecini başarıyla sonuçlandırmak gibi, son haftalarda yaşanan olaylardan doğru dersleri çıkarabilmek de Türkiye demokrasisini daha güçlü kılmak adına birer fırsattır. Özgürlükler yolundaki ilerleyişinizde, daima yanınızda yer alacağız.” Fransa’yı bilmem, ama biz dostlarının senin daima özgürlüklerin ve demokratik insan haklarının yanında olacağından hiç kuşkusu yok, Hervé. Hemşerimizsin. Seni ve Maria’yı doğduğun topraklara, yeniden bekleriz! “Dostluk sadakattir ve sadakat nedir diye soracak olu rsanız, dostluktur, derim.” GÖRÜŞ Hikmet ALTINKAYNAK JULIO IGLESIAS ‘Kaygılıyız’… Gezi Parkı eylemleri çevreciliği Türkiye ve dünya gündemine taşırken, Yaşar Kemal’in yıllar önce yayımlanan bir söyleşisindeki “Doğa unutulmaya, savsaklamaya gelmez. Eğer bir gün çığlık atarsa, dünyanın sonu geliyor demektir” sözünde meğer ne kadar haklıymış. Gezi Parkı eylemlerini tüm dünyayla kenetleyen ortak duygu doğaya sahip çıkmaktı. Yöneticilerden olumlu karşılık gelmeyince de bu kez demokrasi ve özgürlüğü özleyen milyonlarla buluştu. Yaşar Kemal, her yapıtında doğayı, yeşili sayfalarca betimlemeden geçmez. Bir yaprağın dalından yere düşmesini sayfalarca anlatması, çakırdikenleriyle sohbet etmesi, kahramanlarını Anavarza kayalıklarında gezdirmesi ve şimdi de “Kaygılıyız” diye çığlık atan şair, yazar ve sanatçıların en başında yer alması, belki de bundandır. Elbette bu alanda başka yazarlar da “Kaygılıyız” diyen sanatçılar da vardır. Doğaya bağlılığın, güzelliğe delice düşkünlüğün, insana, emeğe saygının evrensel yazarı Yaşar Kemal bununla kalmadı, La Repubblica gazetesine yazdığı yazıda “Bu baskı yeter artık. Tolerans ve saygı gerekir. Şimdi hükümet bu kalabalığa kulak versin” diye vurguladı. Hükümet duydu mu?.. Benzer bir mesaja 2012 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Mo Yan’ın “Kızıl Darı Tarlaları” (Can Yayınları) romanını okurken rastladım. Adı Çincede “sakın konuşma” anlamına gelen Mo Yan’ın asıl adı Guan Móyè. Mo Yan, 57 yaşında Nobel’i ülkesine ve diline kazandıran ilk ve tek Çinli yazar oldu. Time dergisine göre, “yapıtları sürekli sansürlenen ve korsan yollarla çoğaltılan Çinli yazarlar arasında en ünlüsü”. Çin’in Franz Kafka’sı ya da Joseph Haller’i… Mo Yan’a göre, Kızıl Darı Tarlaları yazarın doğduğu köye komşu bir köyde geçen yaşanmış bir olaya dayanıyor. Ama yazar, romanın kurgusunu bire bir tarihi kopyalayarak yapmıyor. Buradaki darı tarlalarını bir sahne olarak ele alıyor. Romanda yazar (anlatıcı) babasını, büyükannesini ve büyükbabasını anlatıyor. Büyükanne on sekizinde içki fabrikası sahibine satılır. Düğün için yeni evine giderken bir haydut tarafından kaçırılır. Onunla baş başa kalınca, gelinin yönü şehvete kayan yolda akmaya başlar, sonunda haydutla evlenir. Böylece yapıt aşkı ve direnişi, birbirinin içine geçen kişiler, zamanlar olarak sergiler. Yazar kızılı aşk, kalp, savaş, heyecan, cesaret simgesi olarak seçiyor ve kızıl darılar da “milli ruhun” simgesi oluyor. Böylece 19231976 arasında yaşayan Shandong ailesinden üç kuşağın postmodern öyküsü, romanın odak noktasını oluşturuyor. Mo Yan’ın çevreye ve doğaya gösterdiği özen olağanüstü. ÇinJapon savaşları, büyük aşklar darı tarlaları arasında geçiyor. Darılar, tek geçim kaynakları, dünyaları oluyor. Roman kişileri doğa ve hayvan adları taşıyor. Örneğin Shan Beş Maymun, Benekli Boyun, Küçük Horoz, Beş Belâ, Kara Göz, Berrak Göklerin Caosu bunlardan birkaçı. Bir cenaze töreninde yas tutmanın göstergesi olarak “bir söğüt dalı” tutmak yetiyor. Mo Yan, bireyi öne çıkarmaya çalışıyor. Baskılar içinde yaşayan bir toplumun sesi olarak sert ve güçlü felsefi benzetmelerle modern Çin edebiyatının bayrağını yükseltiyor. ‘Kaygılıyız’ diyoruz ama aslında ‘umutluyuz’ da… ransız Sarayı’ndaki 14 Temmuz kutlamalarına giderken, Tünel Meydanı’nda toplanıp İstiklal Caddesi’nde yürüyüşe geçen bir gösterici grubuyla karşılaştık. Ellerinde fotoğraflar ve pankartlarla, olaylar sırasında öldürülenlerin adlarını haykırıyor, gözaltında tutulan arkadaşlarının da serbest bırakılması için slogan atıyorlardı. İnanın, 30 kişiydiler, sadece 30… Karşı yönden gelen iki Toma, iki akrep ve en az 250 polisin hücum düzeninde göstericilere saldırmasına tanık olduk. Öndeki Toma’nın sürücüsü, alışık hareketlerle kaskının siperini indirdi, gangster filmlerini aratmayacak bir raconla gaz tüfeğinin şarjörünü sürüp, ateş etti. Sahne, Taksim Gezi’ye yapılan saldırıları ilk günden beri izleyen bana yabancı değildi. Ama Fransız Sarayı’na gelen yabancı misyon üyesi davetlileri şoke etti. Dünyanın faşist olmayan hiçbir ülkesinde polis, kendisine henüz direniş bile göstermemiş, sakin sakin yürüyen bir topluluğa bu peşin kin ve bu peşin şiddetle saldırmaz! Başbakan Erdoğan, Türkiye’yi çok tehlikeli bir anafora sürükledi. Ama bu anaforda, sürükleyen mi batar, sürüklenen mi, hiç belli olmaz. F KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI [email protected] 3. Köprüde Kara Mizah Açıklamayı duyunca kahkahayı bastım. Sandım ki Gezi kahramanlarımız yine eşsiz bir mizah örneği sergilemiş... Meğer sözler Bakan’a aitmiş... O anda suratımın gülmekten ağlamaya geçişe benzer bir hal aldığından eminim; çünkü 3’üncü köprüdeki “Güzergâh değişikliği kuş yollarına engel olmamak, Riva deresini kurtarmak, kaynak sularını korumak” içinmiş! (1314 Temmuzbasın) Sakın Ulaştırma Baka nı Binali Yıldırım “Gezi mizahı”ndan ilham almış olmasın? Ülkedeki hemen tüm göç yolları üzerinde kuşlar yerine rantı önemseyen sayısız proje devam ederken “3’üncü köprü kuşları”na bu yüksek duyarlılık adeta “şaka gibi..” Tüm akarsularımız mahkemelerin durdurma kararlarına rağmen HES projeleri ile kurutulurken yıllardır göz yumulan kaçak yapılaşma kuşatmasında pis su kanalına dönüşen Riva deresine böylesine sevdalanmak “kara mizah” değil mi? Hele İstanbul’un tüm su kaynaklarının bulunduğu kuzeydeki ormanlarda “şimdilik” 245 bin ağaç kestikten sonra güzergâh değişikliğine gülünmez de ne yapılır? Vazgeçmeye bahane mi? 3’üncü köprünün ekonomik lara değil, hükümet yanlısı yerli olarak da yapılamayacağını firmalara adeta “rica minnet” çok yazdık, çizdik. ihale edilebildi. Şimdi akla şu geliyor; acaMarmaray’ın iki köprüde sağlayacağı rahatlamanın yanı ba hükümet ve yükleniciler, sıra “AmbarlıYalova/Ro tartışma yaratabilecek “zaraRo” projesi de ağır vasıtaları rın devletçe karşılanması” sözünden pişçekecek; manlar mı? böylece Bu nedenle “yapişlet ihalenin iptadevret” line gerekçe yöntemiyle aranırken, yapılacak asrın en 3’üncü çevre katili köprüden projesinde u m u l a n Proje var ama imar planı yok! “traji komik para kazaçevreci bahaneler” mi nılamayacak. Nitekim bu gerçek bilin aranıyor? Bir diğer tahmin de kamudiğinden, ihale sözleşmesinde “devletin yüklenici laştırma bedellerinden kurzararını karşılaması” sözü tulmak için güzergâh devlet verildi… DPT’nin de haklı ormanlarına kaydırılıyor; yani olarak onaylamadığı böylesi kuşlara, ağaçlara ve su kaybir “kayırma”nın yaratacağı naklarına saygı sözü mizahtan sorunlar nedeniyle de yabancı başka bir anlam taşımıyor!.. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY Bu nasıl planlama? Aslında 3’üncü köprünün şimdiki yeri ta 90’larda belliydi. Dönemin Belediye Başkanı R.T.Erdoğan da kendi uzmanlarıyla birlikte odaların ve üniversitelerin de fikrini alarak “Benim görevim İstanbul’u korumak, yaşam kaynaklarımıza göz diken bu projeye kesinlikle karşıyız” demişti. Başbakan olduktan sonra nedense düşüncesi değişince yeniden gündemde gelen köprü için 10 yıl yer seçimi etütleri yapıldı; sonunda yine “aynı güzergâh”ta karar kılındı! Şimdi akla gelen bir soru da şu: Bunca zaman üzerinde çalışılan projede kuş ların göç yolları, dereler ve su kaynakları “unutuldu”ysa, yapılan işin adı “planlama” olabilir mi? Ulaştırma Bakanımızın buna vereceği yanıtı merakla bekliyoruz; yeter ki “gülümseten” türden olmasın… SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kar ve 1 pekmez 2 le, bazen de şerbetle yapı 3 lan kar helva 4 sı. 2/ Terazi 5 kefesi... Ce6 ket altına giyilen kolsuz 7 ve kısa giysi. 8 3/ Köpeğin 9 arka ayakları üzerinde 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ayağa kalkma 1 M E Y S E R E A sı... Çoban, deve 2 E L O P A N E L ci, göçerlerin giy 3 AMA diği uzun ve yaka 4 Y A N K İ M G E D E M E Ç sız üstlük. 4/ Bir L A tür tuzsuz ve yu 5 E M A N E T M muşak peynir. 5/ 6 N A R M A T 7 E V R İ J İ T Dam üzerinde biA Y A E K İ N riken karı atmak 8 ta kullanılan bü 9 A L A B O R İ N A yük tahta kürek. 6/ AB ülkelerinde ve Türkiye’de bir ürünün güvenli olduğunu belirtmek için konulan simge... Korunmak için bir yere bırakılan eşya. 7/ Sivas’ın Şarkışla ilçesinde bir kaplıca... Eski dilde su. 8/ Oyunda cezalı çocuk... Buyruk. 9/ Türk müziğinde “usul” anlamında kullanılan sözcük... Go oyununda, bir taşın ya da taş öbeğinin etrafının sarılarak zaptedil mesine verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kurutulmuş üzümün içine ceviz konarak yapılan ve “saruç” da denilen bir yiyecek. 2/ Hıristiyan ermişlerine verilen san... Kuş kanadının büyük tüyü. 3/ Yakasız ve iliksiz bir tür kısa ceket... Eski Türk güreşlerinden biri. 4/ Süt ve kuru incirle yapılan bir tatlı. 5/ Harman yerinde kalan toz ve samanla karışık taneler. 6/ Seryum elementinin simgesi... Bir kimseyle birine gönderilen para ya da eşya. 7/ İzmir’in Selçuk ilçesinde bir dağ ve boğaz... Fas’ın plaka imi. 8/ Nine... Niğde, Nevşehir ve Ürgüp yörelerinde yetişen, nitelikli bir şarap veren beyaz üzüm cinsi. 9/ Yapma, etme... Bir bilgisayar oyunu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle