14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 TEMMUZ 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 11 Sermaye çevrelerinin gazetesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın faiz lobisi teziyle matrak geçiyor Başçı da mı çete üyesi F inancial Times, Merkez Bankası Başkanı’nın verdiği faiz artırma sinyalini, “Acaba Başçı da mı Başbakan Erdoğan’ın faiz lobisine katıldı?” diye yorumladı. Analizde, “Merkez Bankası, lirayı korumak için sınırlı döviz rezervlerini yok etme riskine girdiğini kabul etmiş oluyor. Daha yüksek faiz oranları, kaçınılmaz olarak daha düşük büyüme anlamına gelecek” görüşüne yer verildi. Ekonomi Servisi Merkez Bankası (MB) Başkanı Erdem Başçı’nın faiz koridorunu genişletici yönde adım atılacağını açıklaması, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “faiz lobisi” söyleminin ardından güven bunalımına düşen iç ve dış piyasalarda değişik yorumlara yol açtı. Financial Times gazetesi de “Acaba Başçı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çok hor gördüğü ‘faiz lobisi’ne mi katıldı?” diye yazdı. Erdoğan’ın söyleminin ardından MB’nin düştüğü sıkıntılı durumu mizahi ifadelerle de anlatan analizde, kararın “liranın biraz nefes almasını sağladığı” belirtilerek şu görüşlere yer verildi: “Merkez Bankası bu eylemlerle döviz rezervlerini lirayı korumak için kullanma yönündeki önceki stratejisinin çalışmadığını ve sınırlı rezervlerini yok etme riskine girdiğini kabul etmiş oluyor. Daha yüksek faiz oranları, kaçınılmaz olarak daha düşük büyüme anlamına gelecek.” MB’nin uzun yıllar bin bir güçlükle sağladığı güveni yıkılmanın eşiğine getiren gelişmeler Başbakan Erdoğan’ın siyasetin her alanında alışılmış buyurgan tek adam tavrı ile Gezi olaylarının sorumlusu ilan ettiği “faiz lobisi” söylemiyle başladı. Başbakana göre Türkiye’nin gücünü engellemek isteyen çevreler, hem içerden hem dışardan ortalığı karıştırıp ekonomiyi çökertmek, faizleri artırıp ülkeyi sömürmek istiyorlardı. Başbakanın bir iç politika söylemi olarak ortaya attığı bu tez, önceleri piyasada fazla etki yapmadı. Ancak Fed’in dünya piyasalarını karıştıran açıklamalarından sonra iş ciddiye bindi. Bütün dünyada bizim gibi ülkelerden merkeze sermaye kaçışı başlamıştı. Yabancılar portföylerinin bir kısmını satıp çıkıyorlar, bu da dolara talebi artırıyordu. Piyasa çevreleri bu süreçte Merkez Bankası’nın iki silahını da bir denge içinde kullanacağını hesapladı. Birincisi, dolar satarak liranın değerini korumak, ikincisi gerekirse faizi artıracak bir kararlılık sergileyerek Türkiye’nin cazibesini korumak. Ancak MB bunlardan sadece birini yaptı, kısa sürede 6.3 milyar dolar sattı. Ama piyasada fa Dolar1.93 TL’nin altında Dolar/TL gelişmekte olan ülke para birimlerine artan girişler ve TCMB’nin faiz koridorunun üst bandında indirime gideceği beklentisiyle temmuz başından beri en düşük seviyeye geriledi. TL’nin mayıs başından bu yana dolar karşısındaki değer kaybı yüzde 9’u aşmış, faizler çift haneli seviyelere yaklaşmıştı. Dolar/TL 1.9735’e çıkarak yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştı. Dolar/TL dün 1.9320/1.9325 seviyesinde güne başladıktan sonra en düşük 2 Temmuz’da görülen 1.9190 seviyesine kadar geriledi. Serbest piyasada dolar 1.9240 TL’den günü tamamladı. Tahvilbono piyasasında ise 13 Mayıs 2015 itfalı gösterge tahvilin bileşik faizi ise yüzde 8.88 seviyesine geriledi. 8 Mart 2023 itfalı 10 yıllık tahvilin bileşik faizi de yüzde 8.98’den kapandı. Cari Açık: Yeniden ve Bir Başka Biçimde Tehlike uyarısını ilk defa haziran ayı içinde Eskişehir’de toplanmış olan EkonAnadolu Kongresi’nde konuşan Yılmaz Akyüz Hoca’dan dinlemiştim. Yılmaz Hoca UNCTAD’da geçirmiş olduğu deneyimlerini şimdi South Center düşünce kuruluşundaki baş ekonomistlik göreviyle birleştirmiş durumda. Yılmaz Hoca’nın uyarısı, ekonomik büyüme tasarımlarını yabancı sermaye yatırımı beklentilerine bağlamış olan Türkiye ve benzeri ülkelere yönelikti: Yabancı sermaye stoku giderek arttıkça, “yabancı yatırımcıların” ülke dışına çıkartacakları kâr transferlerinin yükü de ağırlaşabilecek ve cari işlemler dengesi üzerine ek yükler getirebilecekti. Yılmaz Hoca, Malezya ekonomisinden verdiği örneklerle, yabancı sermaye yatırımlarına uzun süreli bağlılığın giderek dış açığı sürekli kılacak yapısal bir kan kaybına dönüşeceğini vurgulamaktaydı. Artık cari işlemlerdeki açık sadece ithalatihracat farkına değil, yurtdışına kâr transferlerine ve dış borçlanma faiz yüküne bağlı olarak giderek kontrolsüz bir biçimde büyümekteydi... HHH Bilindiği üzere cari işlemler dengesi kavramı sadece dış ticaret açığını değil, aynı zamanda faktör gelirleri dengesi diye adlandırılan döviz giriş çıkışlarını da içerir. Bu başlık altında üç ana kalem yer alır: İşçi dövizleri, dış borç faiz ödemeleri ve yurtdışına kâr transferleri. Türkiye, uzun yıllardır ticaret açıklarını yurtdışından işçi dövizleri ve turizm ile müteahhitlik hizmetlerinden gelen döviz gelirleri ile kapatmaktaydı. Ancak 2002 sonrası Türkiye ekonomisinde artık dış ticaret açığının boyutları, bu tür döviz girişleri ile kapatılamayacak düzeydedir. Şimdilerde ise bu açığa bir de kâr transferlerinden ve dış borç faiz yükünden gelen baskılar eklenmeye başlamış gözükmektedir. Türkiye’nin dış borç stoku 336 milyar dolar düzeyindedir. Yabancı sermaye stokunun ise kabaca 200 milyar dolar düzeyinde olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla dış borcun faiz yükünü karşılamak ve ayrıca yabancı sermaye stokunun yol açacağı kâr transferlerinin yaratacağı döviz baskısını göğüsleyebilmek için Türkiye’nin yılda asgari 3040 milyar dolarlık ek bir döviz ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bu rakama bir de özellikle enerji açığımızdan kaynaklanan ithalat faturamızı da eklersek, Türkiye sadece “normal koşullarda” dahi yılda 6070 milyar dolarlık bir cari işlemler açığı ile karşı karşıya kalacaktır. Türkiye’de sürdürülen çarpık “tüketim yönlü büyüme / düşük ulusal tasarruf” konjonktürünün getireceği dengesizliklerle birleşecek olan bu süreçte ulusal ekonomimizi uzun dönemde kalıcı ve yapısal nitelikli bir dış açık ve dışa bağımlılık sorunu beklemektedir. HHH Geçen hafta ilan edilen mayıs ayı dış ticaret verilerine göre, Türkiye’nin cari işlemler açığı aylık bazda 7 milyarı aştı. Bu rakamın 1.5 milyar doları her türlü beklentinin dışında kalan bir gelişmeye dayanmakta idi: Faktör gelirleri kaleminde beklenmeyen bir dış açık. On iki aylık bazda 57 milyar dolar düzeyine fırlamış olan cari işlemler açığının kaynakları artık sadece enerji ithalatı faturasına değil, yurtdışına aktarılan kâr transferlerine de bağlı hale gelmek üzeredir. Türkiye’nin yabancı sermaye yatırımlarına dayalı ve Dani Rodrik Hoca’nın ifadesiyle, “yabancı sermayeye bir hoş geldin partisi davetine” indirgenmiş olan büyüme stratejisi sürdürülebilir ve istikrarlı bir büyüme modeli değildir; kırılganlıklar ve dengesizlikler içeren, çarpık bir bağımlılık modelidir. Bu tasarımın yol açacağı çalkantı ve krizleri “faiz lobisi” gibi hayali düşmanlara havale etme çabası ise ciddiye alınabilecek bir ifade değildir. Ankara Üniversitesi’nden değerli hocamız Prof. Dr. Alpaslan Işıklı’yı kaybetmiş olmanın üzüntü ve acısı içindeyiz. Tüm öğrencilerinin, dostlarının ve yakın ailesinin acısını paylaşıyorum. Hocamız adı gibi ışıklar içinde yatsın. Olaylar nasıl gelişti? izleri artırmanın gerekli olup olmadığı tartışılırken hiç renk vermedi. Bu tutum giderek “MB faizleri artıramaz. Çünkü Erdoğan ‘faiz lobisi’ demişken Başçı ona karşı gelemez” görüşünü yerleştirdi. Erdoğan’ın otoriter tavrı piyasada “MB’nin elini kolunu bağladı” diye yorumlandı. Bankanın bağımsızlığı sorgulanmaya başladı. SPK ve BDDK’nin soruşturmaları da tedirginliği artırdı. SPK Borsa’da kimin ne alıp ne sattığına bakarken BDDK de Merkez’in sattığı dolarları kimlerin aldığını sorguluyordu. Bu hava, 6.3 milyar dolarlık satışa rağmen doları 1.97’nin üzerine çıkardı. Bu ortamda MB, faiz koridorunun genişletilebileceğini açık Dolarlar havaya uçtu Merkezin eli kolu bağlı lamak zorunda kaldı. Mevcut faiz koridoru yüzde 3.5 borç alma, yüzde 6.5 borç verme faizinden oluşuyor. Açıklamadan sonra piyasada üst bandın yarım ya da bir puan arasında artırılabileceği beklentisi doğdu. Bu olursa MB piyasayı daha yüksek faizden fonlayacak. Faizlerin artması yüzde 4’lük büyüme hedefini de iyice zora sokacak, enflasyon yükselecek ve lobi masalının faturası artacak. Elinde devlet kâğıdı bulunanlar da faiz artışından zarar yazacak. Buna karşılık bütün bunların tek yararı olacak. Merkez Bankası sanki siyasete karşı bağımsızmış gibi görünüp kaybettiği güvenin bir kısmını geri alacak. Bu da siyasetin ekonomiye yeni bir müdahalesine kadar ona nefes aldıracak. Faizlerde düşüş olacak Aydoğan, kur ve faizdeki hareketlerle ilgili, “Piyasadaki reaksiyonları fazla buluyorum. Şu anda yaşanan süreç suni, fakat yine de faizlerin yüzde 4.6 seviyelerini de tekrar göreceğimizi düşünmüyorum” dedi. Ekonomi Servisi Vakıfbank Genel Müdürü Halil Aydoğan, gösterge tahvilin faizinin yüzde 9.5 seviyesinin suni olduğunu söyleyerek “Kur, yıl sonunda 1.880 civarında olabilir diye düşünüyoruz. Faiz ise 4.60 seviyelerinde olmayacak ama 9.50 seviyelerinde de olacağını düşünmüyorum. Reaksiyonların biraz fazla olduğunu görüyorum. Bu normale döndüğünde faizler de normale dönecek. Bugün kurlara bakarsanız bunun ilk ışıklarını görürsünüz. Faizlerde aşağı yönlü iniş olacak” dedi. Ekonomik dengelerdeki değişiklikle birlikte bankanın hedeflerinde revizyon yaşanmayacağını söyleyen Aydoğan, 1 milyar 750 milyon TL kâr hedefleri olduğunu söyledi. Büyük projelere finansman sağlamaya devam edeceklerini belirten Aydoğan “Üçüncü köprü finansmanı içinde yer aldık. Üçüncü Havalimanı finansmanında da rol almak istiyoruz” diye konuştu. Aydoğan, bankanın 799 olan şube sayısına bu yıl içinde 100 şube daha ekleyerek 2015’te 1.000 şube hedefine ulaşacaklarını belirtti. Uygun şartların oluşması halinde sukuk ihracı yapabileceklerini belirten Aydoğan, uluslararası piyasalardan mart sonu itibarıyla 9.4 milyar TL borçlanma yaptıklarını, piyasa koşullarına bağlı olarak eylülden itibaren yeniden 2.5 milyar TL daha borçlanabileceklerini söyledi. Mevduatlarının 68 milyar TL düzeyinde olduğunu belirten Aydoğan, kredilerde de yüzde 1520 büyüyeceklerini ifade etti. Halil Aydoğan, Rekabet Kurulu’nun verdiği cezaya mahkeme yoluyla itiraz edeceklerini sözlerine ekledi. Komşuda yılın 4. grevi Ekonomi Servisi Yunanistan’da hükümetin Troyka’dan alacağı yardım karşılığında binlerce kamu çalışanını işten çıkarma planına karşı sendikalar genel greve gitti. Dün yapılan 24 saatlik grev sırasında, on binler hükümetin kamudan işten çıkarmaları ve memurların açığa alınmasını öngören yasa tasarısını protesto etmek amacıyla meydanlara aktı. Gösteriler Atina Sintagma Meydanı ve Selanik’te yoğunlaşırken; ülkede toplu taşıma hizmetleri sağlanamadı, devlet daireleri ve acil servisler dışında hastaneler kapalı kaldı. Son dört günde çıkışlar durdu Ekonomi Servisi yıl yüzde 52 değer arSPK Başkanı Ertaş, 22 Mayıs’tan bu yana Sermaye Piyasası Kutışıyla en çok kazanpiyasalardan çıkış miktarının 1.5 milyar doların rulu Başkanı Vahdetdıran ikinci borsa olüzerinde olduğunu belirterek, “Son beş iş tin Ertaş, ABD Merkez du. Endeks yıl başından Bankası’nın (Fed) 22 Mabu yana ise yüzde 20 degününün dördünde çıkışlar durdu, geri yıs’taki açıklamasının ardınğer kazandı, kâr realizasdönüşler başladı” dedi. dan Türkiye hisse senedi piyayonu olması gerekiyordu. Fed salarından toplam 1.5 milyar dolaaçıklamaları, Gezi olayları ve 17 rın üzerinde para çıktığını belirterek; son beş ayda gerçekleşen yüzde 75 değer artışı Boriş gününün dördünde çıkışların durduğunu, hat sa İstanbul’u dalgalanmada diğer ülkelerden ta geri dönüşlerin başladığını söyledi. ayrıştıran nedenler.” CNBCe’ye konuşan Ertaş, “Türkiye’de enPiyasalardaki dalgalanma sırasında SPK’nin deksle ilgili kısımda yüzde 18 civarında ge başlattığı incelemeye yönelik Ertaş, “Mevcut rileme var. Brezilya’da bu oran yüzde 9.31, yatırımcıları korumak için SPK’nin iş başınÇin’de yüzde 11, Rusya’da ise yüzde 9” dedi. da olması doğal. Bazı yatırımcıların yurtdışı Ertaş, Türkiye’deki düşüşün neden daha fazla ol kaynaklı olduğunu belirledik. Dalgalanmaduğunu da şu sözlerle açıkladı: “Türkiye geçen nın tekrar ederse incelemeler sürebilir” dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Mısır’ın devrik lideri Muhammed Mursi’ye iktidarda olduğu bir yıl boyunca maddi manevi destek olarak aslında istemeden Mursi’nin sonunu getiren yolları döşemiş oldu. Peki bugün yaşananlardan kendisi de bir ders çıkarıp Türkiye’de giderek tırmanan kaos ortamını yatıştırabilecek mi? Yoksa muhalif seslere yönelik tutumunu daha da sertleştirerek cadı avını sürdürecek mi? Mursi Mısır’da 1 yıl 4 gün süren iktidarında gerek siyasi yapılanmasında gerek söyleminde Başbakan Erdoğan ve AKP politikalarının izinden gitti. AKP hükümeti de bu konuda desteğini esirgemedi. Zira İhvan (Müslüman Kardeşler), Türkiye’deki “ılımlı İslamcı” iktidarın hem demokrasi ve seçim süreçleriyle ilgili siyasi tecrübelerini aktardığı “kardeş güç”tü hem de Başbakan Erdoğan’ın ve AKP’nin bölgesel liderlik konusunda kendi pozisyonunu sağlamlaştırması için önemli bir manevra alanı idi. Ancak bir yere kadar gidebildi. İşte nedenleri: Demokrasilerde iktidarın gücünü kontrol altında tutan mekanizmalar vardır: Bağımsız kurumlar, özgür medya, adil yargı, tarafsız kamu hizmeti, güçlü sivil toplum örgütleri gibi... Tıpkı Erdoğan gibi Mursi de Mısır’da gerçek demokrasiyi yerleştirecek olan bu kurumları bağımsızlaştıracağına, güçlendireceğine kendi ideolojileri doğrultusunda şekillendirdi. Tıpkı Mursi’nin Düşüşünde Erdoğan’ın Rolü... AKP kadrolaşmasının her alana nüfus etmesi gibi Mısır’da da Müslüman Kardeşler’in sempatizanları liyakat göz ardı edilerek her alana atandı. Bunun yanı sıra toplumun laik kesimlerini ciddi şekilde ürküten uygulamalara geçildi, kadınların hakları tırpanlandı, azınlıkların üzerindeki baskılar arttı. Mısır zaten toplumsal kutuplaşmanın yüksek olduğu bir ülke idi. Devrim ile bir umut doğmuştu ancak Mursi’nin politikaları ile bu kutuplaşma daha da büyüdü. Ülkenin modern çoğulcu ve dışa dönük olmasını isteyen laik ve iyi eğitimli Mısırlılar ile, siyasi İslamı yüzyıllardır süren eşitsizlik, adaletsizlik ve yolsuzluklara bir çözüm yolu olarak gören muhafazakâr ve dinci kesimler arasındaki uçurum giderek açıldı. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi... Bir ülkede iktidarların ömrünü belirleyen iki ana faktör vardır: Biri ekonomi, diğeri siyasi istikrar. Bu iki ayakta sorunlar baş edilemez hale gelince çöküş de başlar. Mısır’ı krize götüren süreçte her 4 Mısırlıdan 1’i yoksulluk sınırının altında kalırken turizm çöktü, rezervler eridi, dış borç rekor düzeye çıktı. Notu en altlara kadar inen ülkede parasının yüzde 50’sini gıdaya harcayan ortalama gelirli, enflasyona yenildi. 24 yaş altı gençler arasında işsizlik oranı yüzde 40’lara ulaştı. 10 saate varan elektrik kesintileri, su ve gaz kıtlığı, uzun benzin kuyrukları, hem sinirlerin, hem işlerin bozulmasına neden oldu. Çiftçiler ektikleri buğdayın parasını alamadı, şiddet olayları arttı, cinayetlerler Tahrir Meydanı’nda Arap Baharı ile başlayan devrimden beri 3 misli arttı. IMF ile gerçekleşecek stand by anlaşmasına Müslüman Kardeşler içinden tepki gelince anlaşma gerçekleşemedi. Bunun üzerine Türkiye devreye girdi ve iki ülke arasında Ekim 2012’de imzalanan anlaşma uyarınca Türkiye Mısır’a 3 yılı geri ödemesiz 5 yıl vadeli 1 milyar dolar kredi verdi. Mısır’ın IMF’den 4.8 milyar dolar kredi bulmak için büyük çaba harcadığı bir sırada tevdi edilen bu 1 milyar doların iki ülke için de büyük bir rakam olması, Türkiye’nin Mısır’a atfettiği önemin göstergesiydi. Mursi iktidarının kötü ekonomi yönetiminden farklı olarak, AKP hükümeti ise sıcak para, özelleştirmeler, inşaat, kentsel dönüşüm üzerine kurduğu ekonomi politikasını son dönemlere kadar bir şekilde sorunsuz yürüttü. Küresel sermaye akımlarının bolluğundan ve dünyada faizlerin düşük olmasından faydalanabildi. Ancak büyüme modelini üretim, yüksek katma değil ve nitelikli işgücü eksenine oturtmadığı, borçlanmayı ve aşırı tüketimi körüklediği için sürekli yükselen cari açığı dizginleyemedi. Bugüne kadar ekonomik kırılganlığın toplumda gözle görülür hale gelmesinin önüne büyük başarı(!) ile geçti. Ama artık küresel piyasalardaki değişim bunu da fazla mümkün kılmayacaktır. Her koşulda demokrasi deneyimi Mısır ile kıyaslanamayacak kadar uzun olan Türkiye’nin Mısır’ın bugün geldiği duruma düşmesi çok uzak bir olasılık. Ancak Mısır’ın ve Müslüman Kardeşler’in bugünkü konuma gelmelerinde AKP politikalarının da payı var. Bunu unutmayalım. Ha yeri gelmişken bir şeyi daha: Halkın gücünü önemsemeyen, isteklerini göz ardı eden iktidarların eninde sonunda yok olacağını... r Çukurova ek süre istedi İngiltere Yüksek Mahkemesi, Çukurova Holding’in, Turkcell’in kontrol hissesine ilişkin Altimo ile arasındaki davada Altimo’ya yapacağı ödeme için süre uzatımı istediğini açıkladı. r IMF’den korkutan uyarı IMF Başkanı Christine Lagarde, ufukta yeni global risklerin görüldüğünü belirterek “ABD’de mali durum, mali uçurum ve borçlanma tavanı global büyüme için bir risk” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle