23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 HAZİRAN 2013 ÇARŞAMBA 2 VAKTİNİN büyükçe bölümünü “kurtarıcı” aramakla geçirmiş ya da geçirmekte olan toplumlar hele demokratik olduğu söylenen bir sistemle yönetiliyorlarsa genellikle gözlerini ana muhalefet partisine çevirir ve ona umut bağlarlar. İktidardan memnun olmayan ve şu sıralar kendi özlemlerine uygun bir iktidar beklentisine girmiş olan Türk halkı da ister istemez ilk ağızda CHP’nin sözünü etmiştir herhalde. Çünkü sokak gösterileri ve tencere tava sesleri doğal olarak yasal ve güvenilir bir yeni iktidar perspektifi sunmadığı için insanlar hep doğru dürüst ve sorumlu bir siyasal partiye tutunmak isterler. Nitekim, son haftaların çalkantılı Türkiye’sinde gözler hep CHP’ye çevrilmiş ve oradan gelecek güven verici ve yön gösterici bir ses beklemişti. Ama olmadı ve orası, tam tersine, her zamankinden daha da sessiz kaldı. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sıradanlaşmış mıdır? Oysa, 1923 yılının Türkiyesi’nde Gazi Mustafa Kemal, Amerikalı gazeteci Issac F. Marcosson’la konuşurken verdiği bir demeçte şöyle demiş: “Bir gün, Cihan Harbi’nden sonra Ortadoğu’da kurulan suni devletlerin halkları ayaklanacaktır. O gün geldiğinde yeni kurduğumuz Cumhuriyetimizin yöneticileri, bu halkların değil emperyalist güçlerin yanında yer alırsa, aynı akıbete kendileri uğrayacaktır ve Kurtuluş Savaşı’nda Yedi Düvele haddini bildiren Türk halkı, onların da hakkından gelecektir.” edi düvele haddini bildirmiş bir halk özgüvenini bu ölçüde yitirmiş olamaz. Ama halka yeniden özgüven kazandırmak herhalde şimdiki iktidarın yaptığı gibi onu Avrupa Birliği’nce kurulan “insan haklarını koruma mekanizması” dışına çekmekle başarılacak bir iş değildir. Konuşma Sanatı Sayın Başbakan’ın üslubuyla ilgili yakınmaların ve eleştirilerin nedeni kanımca konuşmalarının bilgidenbelgeden yoksun olmasından kaynaklanıyor. “Bizde belgesi var, yakında açıklayacağız” dediği pek çok önemli olayın sayısı artık bilinmiyor. Ama biriyle bile ilgili inandırıcı, ikna edici belgeyi açıkladığını anımsamıyoruz. Arayış ve Kaçış İçtenlikli ve yaratıcı gençlik tepkilerinin etkileyiciliğini bozmamak ve meydanları onlara bırakma centilmenliği mi, yoksa hazırlıksızlık ve beceriksizlik mi? Şöyle ya da böyle, 2013’ün Mayıs ve Haziran ayları ana muhalefet partisinin aktifine yazılacak şanlı takvim sayfaları getirmedi. eki, sivil toplum örgütleri, sendikalar ve halk? Türk toplumu, son yılların coşkusuz, kısır ve ürkek politik ortamı yüzünden böylesine miskinleşmiş ve Y P K Yüksel PAZARKAYA konuşma yeteneği yetiyor. Yeteneğin yanında konuşma sanatı pek beklenmiyor. Sayın Başbakan’ın konuşma yeteneği var. Sayın Süleyman Demirel’in de konuşma yeteneği yüksektir. Ama kanımca ikisi de konuşma sanatı açısından sınıfta kalır. Buna karşılık Bülent Ecevit yeteneğinin yanı sıra usta bir konuşma sanatçısıydı. Cumhuriyet tarihimizde doksan yıldır benzeri çıkmayan konuşma sanatı ustası (retorikçi) ise Atatürk olagelmiştir. Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın üslubu üzerine sonu gelmeyen tartışmalar, konu üzerinde durmama yol açtı. (Buradaki ‘durma’yı da isteyen tepki durması olarak algılayabilir.) Konuşma ya da retorik sanatı nedir? Bu sorunun yanıtını bu sanatın bilimini yapmış bir uzmanın açıklamalarıyla vermek istiyorum. 1960’ların başında Alman üniversitelerindeki ilk Konuşma Sanatı (Retorik) kürsüsü, ülkenin en eski üniversitelerinden biri olan Tübingen Üniversitesi’nde açıldı ve öğretime başladı. Kürsünün başına da Almanya’nın bugün 90 yaşında olan kalburüstü ünlü aydınlarından Prof. Dr. Walter Jens getirildi. Walter Jans, retoriğin, yani konuşma sanatının üç öğüdünü şöyle sıralıyor: “İlkin, akılcı olarak, insanları gerçekle ikna etme yolunu ara! Kandırarak değil, ikna yoluyla. İkincisi, insanları hoşnut kılıcı, eğlendirici bir yolla kazanmaya bak! Canileri alay yoluyla aşmak olasıdır. Kendi gülünçlükleriyle, kötü niyetli açmazlarıyla... Üçüncüsü, gönüllere seslenip, insanları kazanmanın yolunu arayarak.” Walter Jens’in bu öğütleri, konuşma sanatında, bilgilendirici, eğlendirici ve coşku verici gerekçelerin bir arada olmasına parmak basıyor. Ve bütün bu gerekçelerin erdem çerçevesi içinde sunulması gerekiyor. Ancak olgun, eğitimli, yüksek kültürlü, bilgili, yaşam boyu öğrenmeyi ilke edinmiş, dolayısıyla alçakgönüllü bir yetenek, bu tanıma uygun konuşma sanatını en iyi, en usta biçimde gerçekleştirebilir. Atatürk ve yetmişli yılların Ecevit’i böyle konuşmacılar, böyle toplum önderleriydi. Türkiye’nin bugünkü siyasi ortamında bu tanımın yarısına bile uygun bir önder görünmüyor ortalıkta. Bu ama, henüz bizim tanımadığımız yeteneklerin, bu tanıma uygun aydın önder adayların olmadığı anlamına gelmez. Özellikle genç kuşaklardan umutvar olmalıyız. Akla dayanan, bilgilendiren gerekçeler öne süren parti başkanlarını mercekle aramak gerekiyor. Ağız dolusu konuşuyorlar, ama ne akıl, ne bilgi, ne eğlendirme söz konusu. Olsa olsa körü körüne peşlerine takılanları boş belgilerle (sloganlarla) ve rakiplere hakarete varan yergilerle coşturuyorlar. Buna Türkçede boşboğazlık ya da demagoji deniyor. Sayın Başbakan’ın üslubuyla ilgili yakınmaların ve eleştirilerin nedeni kanımca konuşmalarının bilgidenbelgeden yoksun olmasından kaynaklanıyor. “Bizde belgesi var, yakında açıklayacağız” dediği pek çok önemli olayın sayısı artık bilinmiyor. Ama biriyle bile ilgili inandırıcı, ikna edici belgeyi açıkladığını anımsamıyoruz. Akıl ve bilgiyle belgeyle ikna edecek önder konuşmacılarını bekliyor Türk toplumu. onuşma yeteneği ile konuşma sanatı (retorik) aynı şey değildir. Eğitimsiz toplumlarda toplum önderi olmak için konuşma yeteneği yeter. Eğitimli ve kültürlü toplumlarda salt konuşma yeteneğiyle toplum önderi olmak mümkün değildir. Toplum, önderden konuşma yeteneği yanında konuşma sanatı bekler. Türkiye’ninki gibi toplumlarda yığınları peşinden sürüklemek için genelde Gezi’den Yükselen Umut 1 Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR 1 yıl önce iktidara gelen AKP’nin toplumu geleneksel değerlerin sınırları içine hapsetmek amacında olduğu, bağımsızlık, laiklik ilkelerine uzak durduğu yadsınamaz bir gerçektir. Türk aydınlanmasına karşı çıkan bu akım, Cumhuriyetin eğitim devrimine ihanet eden, feodalite ile işbirliği yapan politikacılar yüzünden toplumda güçlü bir destek buluyor. Türkiye’nin bu akıma teslim olduğu kaygılarını yaşadığımız bir sırada ortaya çıkan gençler, toplumun aydınlık yüzünü sergileyerek sönen umutlarımızı yeşerttiler. Sevgili gençler, sizler aydınlanmaya, özgürlüklere, akla, bilime, sanata, mizaha, zarafete, sevgiye sahip çıktınız. Cumhuriyet değerlerine, laikliğe, çağdaşlığa, sanata karşı çıkan bir iktidara “Biz de varız, bizi unutma” dediniz. Yurdumuzda uygarlık, çağdaşlık değerlerini paylaşan bir yeni kuşağın bulunduğunu bütün dünyaya ispat ettiniz, ülkemize değer kattınız. Ucuz politikanın üstünde kalmayı bildiniz. Bütün dünya sizi anladı ve bağrına bastı. Ama ülkenin başbakanı ve onun kayıtsız şartsız yandaşları bu basireti, bu sağduyuyu gösteremedi. Sizler Atatürk’ün en büyük devrimi olan aydınlanmanın, rasyonel düşüncenin ürünlerisiniz. Ülkenin yüz akı oldunuz. Aranıza katıldığım zaman yıllardır yoksun kaldığım en büyük mutluluğu yaşıyorum. O büyük devrimcinin ruhunu şad ettiniz. Kırılan onurumuzu onardınız. Var olun çocuklar!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle