17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 HAZİRAN 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Bu dönemde din, inanç ve mezhebe paralel, belli ki ağırlıklı olarak “Bayrak Siyaseti” de yapacak. Hem de üç koldan: 1 “Balkonlara pencerelere bayrak asın!” diye buyuruyor. 2 Üç hilalli MHP bayrağı “Osmanlı’dır, Osmanlı da biziz!” diye sahip çıkıyor. 3 Atatürk resimli ay yıldızlı bayraklardan uzak durun diyor! HHH Halkımız, TC’ye, Cumhuriyete ve Atatürk’e yönelik münasebetsizliklere karşı uzun süreden beri tepkisini balkonlara, camlara bayrak asarak gösteriyordu. Ama Ustabaşımız, birdenbire “Bayrak asın!” diye ortaya çıktı. Belli ki asılmış tüm bayrakları ve bayrak asma eylemini de sahiplenmek istiyordu. “İmama kızıp oruç Sol üst köşesi güneş simgeli ve on altı yıldızlı Türk bayrağı Cumhurbaşkanlığı’nın forsu. Adını anmadan koyduğu “işaret yasağı”, aslında Atatürk yasağı. Son yıllarda ay yıldızlı bayrağın bir köşesinde devletimizin kurucusunun resmi yer alıyor. Ucunda ve içinde Atatürk bulunan her şey gibi, Atatürk’lü bayrağı da sevmiyor. Ve sevilmesini de istemiyor. “Bayrak Kanunu’na göre yasak” deyip duruyor. Bu laflarıyla aslında iş bitirir savcılara gaz vermek istiyor. Yakında Halk TV’nin de pazarladığı ay yıldızlı Atatürk bayrağına yasak gelirse şaşırmayalım. O bayrağı taşıyanların çoğu zaten gazlandı ve içeri alındı bile. Şimri sıra satanlarda. Ustalık da Bitti, Ustabaşılık Dönemine Geçti... bozulamayacağına” ve yurttaşlarımız da bu bayrakları indirmeyeceğine göre... Amacı açıktı: “Balkonlardan sarkan her bayrak benim için, bizim için dalgalanıyor!” HHH Ustabaşılık döneminde bayrak siyasetini daha da dallandırıp budaklandıracak: Dün buyruğunu yineledi: “Bayrağımızın üstünde işaret olmayacak!” HHH “İşaretli bayrağı” sadece Cumhurbaşkanlığı kullanıyor. Dış Güçler!.. Korku ve yalan düzenleri ilelebet ayakta kalamadı. Adaletsiz, haksız, faşist, baskıcı dönemler sonsuza değin sürmedi. Hiçbir diktatörlük yaşayamadı. Baskı, zulüm, işkence, hapis çözüm olmadı. Geldiklerinden beter gittiler... Hani türbanlı yurttaşımıza, bebeğinin yanında saldırmışlar, üstüne işemişlerdi? Hani camide içmişlerdi, elinizde belgeleri vardı? Halka orantısız ve acımasız güç kullanan “benim polisim” diye tanımladığınız güvenlik güçleri, bu asla kabul etmeyeceğimiz, onaylamayacağımız zanlıları niçin bulup ortaya çıkarmıyor. Bu olaylar niçin aydınlatılmıyor? Aynı yalanları, iftiraları, artık ezberlediğimiz metinlerin arasında, mitinglerinizde kullandınız. Ayrımcılık yaptınız, toplumu böldünüz, halkın dini duygularını istismar ettiniz. Bir an için düşünelim. Meczubun biri camide içki içti. İnsanlıktan çıkan birileri, türbanlı yurttaşımızı taciz etti. Bunun faturası, özgürlük ve demokrasi için sokaklara çıkan milyonlara nasıl çıkarılabilir? Barışçıl gösterilerle anayasal hakkını kullanan halk nasıl suçlanabilir? Erzurum’da oruç tutmadığı için bıçaklanarak öldürülen bir yurttaşımızdan ötürü bütün kenti, bütün Müslümanları suçlamaya benzemiyor mu, bu? HHH Alanlarda, sokaklarda taşıma suyla değil, kendiliğinden toplanan, özgürlük ve demokrasi isteyen milyonları işgal kuvvetleri diye nitelendirdiniz. Bir ülkenin yurttaşları nasıl işgal kuvvetleri olabilir? Yaşanan hukuksuzluk karşısında bütün dünya ayağa kalktı, bunun değerlendirmesi olmayacak mı? “Dış güçler”, “yabancı medya” diyorsunuz sürekli. Aranızdan aklı evvel biri, “penguen belgeseli, türkü ve yemek programları” yayımlayarak sosyal medyaya pas verildiğini söylemiş. Penguen belgeseli özellikle yayımlanarak sokaklara dökülenlere destek verilmiş, “sivil darbeye” ortak olunmuş! Pes, biraz izan, biraz akıl. Yandaş televizyonlar, gazeteler sanki olayları yansıtmışlar gibi! Karşılaştığınız orantısız zekânın gücü mü sizlere bunu söyletiyor acaba? Nasıl iktidar oldunuz peki? Daha seçilmemişken Beyaz Saray’lara davet edilmenizi, oradaki görüşmeleri anımsıyor musunuz? Dış güçler dediğiniz ABD’si, AB’si, Soros’ları sizi yıllardır desteklemedi mi? Yapılan haksızlıklara, hukuksuzluklara, korku imparatorluğuna yıllardır suskun kalmadılar mı? Onların uluslararası alanda verdikleri görevleri, eşbaşkanlıkları yerine getirmediniz mi? Son örneği Petrol Yasası’nda olduğu gibi, küresel güçlerin istedikleri düzenlemeleri yapmadınız mı? Ne fabrika kaldı, ne banka, ne büyük sanayi tesisleri, ne de kamu kuruluşları... Cumhuriyetin, halkın yıllardır birikimleri, ülkenin varlıkları, on yıllık iktidarınız döneminde “dış güçler” dediklerinize satılmadı mı? Daha geçen hafta Maliye Bakanı açıkladı, “satacak bir şey kalmadı” diye... Alanlara çıkanların yıllardır o dış güçlere, emperyalizme, küreselleşmeye, sömürüye karşı çıktıklarını görmüyor musunuz? Eh, onlar da bir yere kadar... Halkın gücü karşısında kartları yeniden dağıtmak istiyorlar, ne de olsa küresel bir pazara döndürdünüz ülkeyi, tatlı kârları sürsün istiyorlar. Bakalım onların BCD planlarından neler çıkacak? Ancak... Asıl önemlisi, direnen halk ne yapacak? Başbakan ‘İnsanlığı’ Kasten mi Unuttu? Başbakan dün Polis Akademisi diploma töreninde konuştu: “Polisimiz kendisini ispat etmiştir. Polisimiz şiddet uyguladığı iddia ediliyor. Polisimiz hukuku çiğneyecek bir tavrın içinde olmamıştır. Polisimiz çok zorlu demokrasi sınavından başarı ile geçmiştir. Polisimiz bir kahramanlık destanı yazmıştır. Polisimize, şahsım, hükümetim ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum.” dedi. Ama “İnsanlık adına” diye eklemeyi unuttu. Bizce iyi ki de unuttu. Çünkü bazı polislerimiz de unutmuştu. Fotoğraf, “Kahramanlık destanı yazımı” sırasında, İstiklal Caddesi’nde çekildi. Destan yazan polisimizden üçünün, kendisini ispat ve demokrasi sınavından başarı ile geçiş anını görüyoruz. Başbakan, önce, Gezi Parkı ile başlayan, yurdun dört yanına yayılan direniş salgınını önleme telaşına düştü. Başlattığı “Milli İradeye Saygı Mitingleri” aslında meydan meydan “şişinerek dolaşan ve pazılarını gösterip duran” bir tür yalancı pehlivan tavrı. Bu tavrı perdelemek için “Yerel seçim kampanyasını başlattım” diyor. Doğru söylemiyor. Çünkü henüz, bir tek belediye başkan adayının bile adı belli değil. Başlattığı kampanya, aslında Cumhurbaşkanı adaylığı kampanyası. Anadolu’daki “Erken evlenen döl alır, erken kalkan yol alır!” deyişinin gereğini yapıyor. Kampanya Aslında Çankaya İçin Görünüşe göre en önemli, en güçlü rakibi Abdullah Gül. Amacı Gül’ü, sandığa gerek kalmadan, meydanlarda iken aday olmaktan vazgeçirmek. Son ABD gezisinde Obama ile yaptığı görüşmeyle ilgili birçok iddiadan birisi de şu: “ Sayın Obama, ben cumhurbaşkanı olmak istiyorum. Yerime de Sayın Numan Kurtulmuş’un başbakan olmasını istiyorum!” “No, no Tayyip Bey, o daha çok tecrübesiz. Komşunuz Rusya modeli yani, Putin Medvedev gibi değiş tokuş yapmanız.” “Amaa...” “Ama no. Yani yok. Yemeğe buyuralım şimdi!” ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Silivri’de Zeynep Küçük Tarih Yazdı Silivri’de tutuklu sanıklar salona girer girmez ilk sözü Balbay aldı: “Yıllardır beraber hukuk arıyoruz... Lütfen artık insanlar doğru gazetecilik yapsın. Yıllardır halkı darbe yalanları ile kandırmak istediler ama sizler kanmadınız. Biz hep haklıyız ve haklı kalacağız.” Silivri’ye defalarca gidip duruşma izledim. Maalesef normal bir insanın aklını yitirebileceği iddialara karşı ülkemizin en değerli aydınlarının nasıl dayandıklarını, aileleri adına sabredip nasıl akıl sağlıklarını koruyup değerli avukatlarıyla beraber yanıt vermeye çalıştıklarını gördüm. Defalarca sütunlarıma da yansıyan bu seanslarda kendi akıl sağlığımı da korumaya çalıştım. Çünkü insanlar bir ay öncesine kadar sokaklarda normal bir hayat yaşarken, bizler “Silivri Zulümhanesi”nde kimliklerini yitirmeleri için her şey yapılan arkadaşlarımıza yardım edemediğimiz için yıkılıyorduk. İşte geçen cuma günü, Av. Zeynep Küçük , Ergenekon Davası’nı Cumhuriyet’e atılan bombalara ve Danıştay Davası’na bağlayan iddiaları bir daha hiçbir zaman insan içine çıkamayacak hale getirdi. Tabii ki daha önce de bu yanıtlar verilmişti. Ama bu defa sunum kanıtlı ve toptan değerlendirmeli oldu. Cumhuriyet’e atılan bombalar ve Danıştay Cinayeti de tutuklu arkadaşlarımıza biçilmek istenen ağır cezaların ana kaynağı olduğu için, Küçük’ün büyük başarısı, aslında Ergenekon Davası’nın bu haliyle sürdürülmesini imkânsız hale getirmek oldu. Yani şöyle özetleyelim: Davanın normal bir hukuk akışı içerisinde sürdürülebilmesi için, hâkimlerin ve hatta savcının bir an önce “gerçeğe ulaşmak üzere”, ya Küçük’ün iddialarını çürütmeleri ya da mükemmeliyete şapka çıkarıp davanın akış yatağını değiştirmeleri lazımdı. Bu da tabii Küçük’ün ana talebini artık kabul etme gereğinden başlıyordu. Yani, Danıştay Cinayeti’ni Ergenekon Davası’na yamama çabalarını tarihe gömmek ve tarafsız bir şekilde artık dayanağı kalmayan davayı bu yeni tespitler ışığında yürütüp adil olarak sonlandırmak... Ama bu doğrultuda bir işaret göreceğimize, davada, aniden sonlandırılmak üzere herkesten “son sözleri” soruldu ve 5 Ağustos’ta karar duruşmasının yapılacağı duyuruldu. Hem de henüz dinlenmemiş birçok tutuksuz sanık olmasına rağmen! Ben Küçük’ün o gün gösterdiği performansın benzerini bir tek sinemada gördüm! Savcı Garrison rolünü oynayan Kevin Costner’in JFK filmindeki başarısı geldi aklıma. İçi boş bulutlar arasına birkaç yıldır sıkıştırılmış bu sözde iddiaları öylesine çözüp attı ki, hiçbir Japon yapıştırıcı onları bir daha bir araya getiremez! Peki ne dedi Küçük? Penguen Medya’nın her gün yayımladığı 100 sayfalık gazetelerde hiç değinmediği metni, ben de bir köşe yazısına sığdırıp anlatamam. Ama siteme girerseniz www.bedribaykam.com en azından yazılı şekliyle bu inanılmaz dokümana ulaşabileceksiniz. Lütfen bunu zaman ayırarak bugün, aynı zamanda muhteşem bir “gerçek polisiye” okur gibi de yapın. En afili hafiye romanları yanında halt etmiş! Birkaç cümlede özeti çok zor ama deneyelim: Türkiye’de siyasi akışı toptan değiştiren Ümraniye bombalarının ele geçiş saatleri her yerde değişik ve çelişkili. Ayrıca anormal bir kararla bu bombalar büyük dikkatle saklanmak yerine, ertesi gün haklarında “imha”(!) kararı çıkıyor! Dava daha sonra iktidarın işaret ettiği bölgeye doğru akıl almaz bağlantılarla uçuşarak ilerlemeye başlıyor. Kendisini kurtarmak için “bombaları Veli Küçük ve Muzaffer Tekin’den aldığını” söyleyen sanık Osman Yıldırım’ın destek ifadeleri, yine “tanık ve aynı zamanda gizli tanık” olan Osman Yıldırım’dan! Danıştay Davası ise tam bir trajedi ve mantık iflası. “Allah’ın askerleriyiz” diye bağırarak Danıştay binasında üyelere saldıran ve Yücel Özbilgin’i öldüren Alparslan Arslan’ın babası, cinci Salih Hoca ile ilişkide olan oğlunun, saldırıyı yaparken “Esmaül Hüsna okuyup yüzümün görünmezlik kazanacağını düşünüyordum” dediğini 158. celsede aktarıyor! Ve ardından insan beynine meydan okuyan varsayımlarla Arslan ve Tekin Küçük ilişkisi inşa ediliyor, üstelik “örgüt” varsayımı bir bulut gibi böylece davaya yayılıyor! Hâkim heyeti Küçük’ün bu dava ayırma çağrısına hem de gerekçe göstermeden kulak vermezse, tarih önünde hiçbir zaman yanıtlayamayacağı bir köşeye sıkıştıracak kendisini. Son sözleri de salona Tuncay Özkan söyledi sayılır: “Burada hukuk yok, delil, suç, suçlu yok. Ülkenin her çakıl taşını koruyoruz. Bu kavga Türkiye özgürlüklerine kavuşana kadar sürer. Gençliğe ve özgürlüğe, mücadeleye devam ederek hizmet edeceğiz. İçeride gerekirse beş metrekarede inançlarımız için böyle yaşayıp öleceğiz. Dava ve sonuç bellidir, hepinize teşekkür ediyorum.” HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ACI KAYBIMIZ Cemiyetimiz Üyesi, Sürekli Basın Kartı Sahibi, Değerli Meslektaşımız Sevgili Babam, Can yoldaşım OKTAY İYBAR 24 Haziran 2013 Pazartesi günü vefat etmiştir. Kaybı topluluğumuzda üzüntü yaratan Oktay İybar’ın cenazesi 25 Haziran 2013 Salı günü öğle namazının ardından Teşvikiye Camisi’nden alınarak Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecektir. İybar’ı sevgi ve saygıyla anarken, ailesine, basın topluluğuna başsağlığı dileriz. HÜSEYİN YALÇIN’a; Eğer bugün de üç yıl önceki her sabahın gibi, Cumhuriyet Gazeteni okuyabilir olsaydın, Sizlerin de eseriniz olan seksen ve doksan kuşaklarının Bilgi, sevgi, sanat ve mizahla Neleri başarabileceğini anlayacak, Annemle birlikte, çok ama çok gönenecektin… Artık rahat uyuyabilirsin Yavaş yavaş büyüyen, Meyva veren ağacının gölgesinde… TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETİ Güler Yalçın 25 Haziran 2013 1/ Serçenin kü 1 çük bir türü... 2 Boru sesi. 2/ Kadastro hari 3 talarında par 4 seller toplulu 5 ğu... “Lopa” da 6 denilen bir ba 7 lık. 3/ Bir akarsuyun az eğimli 8 vadi tabanların 9 da ve ova düz1 2 3 4 5 6 7 8 9 lüklerinde çizdiği 1 F A D İ K A S A “S” harfine benzeyen kıvrım. 4/ Bir 2 İ Y O N O S F E R L İ T R E şeyin en yüksek ve 3 D A R 4 A R U S E K A N sivri noktası... Bir 5 Y M İ D A S A şeyin doğru olduğunu belirtmek için ya 6 D O M O T İ F İ Ş pılan işaret. 5/ Tem 7 A K S E K İ S İ N F O Y A bellik... Sodyum ele 8 F U L mentinin simgesi. 6/ 9 H İ S A R Çizgiyle mizah sanatı. 7/ Ruh... Osmanlılarda ulemanın giydiği bir tür üstlük. 8/ Savaşta düşmandan ele geçirilen mal ya da para. 9/ Siper, hendek... Mozambik’in başkenti. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ağaçtan yapılan kulplu su kabı...Satrancı andıran iki kişilik oyun. 2/ Düşünce... Posta sürücüsü. 3/ Avrupalıların Çin devlet memurlarına verdikleri ad. 4/ Kimi minerallere, kristallere ve kayaçlara özgü yarılma düzlemi. 5/ Düzenli olarak ekim yapılan arazi... Fas’ın plaka imi. 6/ Yabancı paraların ulusal para cinsinden değeri... İstem. 7/ Birinin şaşkınlık veren davranışlarına karşılık olarak kullanılan ünlem... Eskiden Karagöz oynatılan kahvelere verilen ad. 8/ Dayanışma, omuzdaşlık. 9/ Duman lekesi... Bir tür yün örgüsü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle