18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 MAYIS 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA PAZAR YAZILARI 17 al da gel!’ F ‘Süpürgeni Kahvenin ‘suyu’nu çıkarmak T ürk asıllı Amerikalı göğüs ve kalpdamar cerrahı Mehmet Öz’ün, ABD’deki bir televizyon kanalındaki şovunda, “Yunan kahvesinin sağlığa iyi geldiği” yönündeki sözleri birbirine çok ama çok benzeyen Türk ve Yunun kahvelerini tartışmaya açtı. İşin aslına bakarsanız Türk ve Yunan kahvesi arasında pek bir fark yok. Bunu Atina, Selanik, Kos, Rodos ya da Midilli’ye giden Türk yurttaşları çok ama çok iyi bilirler. Öncelikle şunu belirtmekte yarar var ki Yunan komşularımızın son yıllardaki “moda” içeceği bizim dededen kalma yöntemle cezvede pişirilen “cafe Greek” değil, onların ifadesiyle “Frappe” yani soğuk buzlu kahve... Bir çırpma makinesine biraz kahve atıyorsunuz, üzerine esmer şeker, buz ve su. Hemen her Yunanlının tatil içeceği bu buzlu kahveler... Cafe Greek, namı diğer Yunan kahvesi ise biraz eskilerde kalmış bir alışkanlık. Hani, bizim Sturbucks’lar, Roberst’s Cafe’ler, Cariobu’lar çıkmadan önce İstanbul’da, İzmir’de, Diyarbakır’da, Adana ya da Ankara’da çokça içtiğimiz Türk kahvesinden pek bir farkı yok. Kimimiz orta şekerli, kimimiz az şekerli, kimimiz şekerli ya da sade Elbette Türk ve Yunan mutfağının bir Türk kahvesi siparişi veririz ya, benzerlikleri kahve ile sınırlı değil. Yunan kahvesi de aslında bizim damak Geçenlerde OlympiacosAnadolu Efes tadımıza en yakın içecek bu bağlamda. maçı için yolumuz Atina’ya düştü. Ünlü Çünkü Türkiye sınırları içindeki bildik Gilifada’ya gittik, “Georg’un Yeri”ne kahveyle aynı tarzda pişirilir; kızgın bir ocak, cezve, soğuk su ve ince öğütülmüş oturduk ve yerel tatları sipariş ettik menüdeki. İlk 4 sıra bizim Ege kıyısı ile kahve çekirdeği ile çoğu kez köpüklü aynıydı neredeyse. “Özel yapım köfte, bir “dinlenme” arası verir halkımız iş çöp şiş (suvlaki), caciki (cacık) ve güç telaşı içinde. Hele yanında lokum patates kızartması. Elbette masanın ya da çikolata varsa... Filtre kahve ve olmazsa olmazı da Greek latte’lere kafa tutmaktadır ATİNA salad” yani Yunan salatası, geleneksel içeceğimiz... İşte bizim dilimizdeki karşılığı bu gelenek Yunan halkının ile de beyaz peynirli Akdeniz da alışkanlığıdır aslında. salatası. Köftenin eğer dana Onlar da bizim cezveler eti ile yapılmışsa bizimkinden gibi pişirme araçlarına çoğu pek bir eksiği yok; keza caciki, kez soğuk çeşme suyunu ARİF bizim cacığın daha az sulusu; doldururlar, 23 kaşık KIZILYALIN hani haydari kıvamında. Ve kahve atar ve sonrasını salata; içinde yeşil salata, kızgın ateşe bırakırlar. Ne kırmızı Akdeniz yeşilliği, iri kesilmiş var ki pişirilme, ana madde ve sunum yeşil biber ve domates var. Üzerine teknikleri birbirine çok benzese de Yunan kahvesini bizimkinden önemli bir enfes zeytinyağı ve kalamata zeytinlerle parmağınızı da yiyebilirsiniz kekikli farkı vardır; daha hafiftir. Hele İzmir’in “feta” bizdeki karşılığı beyaz peynir mangal külünde pişirilen dibek kahvesi, parçaları eşliğinde. Biraz aşırıya kaçıp Güneydoğu’nun mırra ve İtalyanların espresso’ları yanında “sakal oynatmaz” mönüde Latince harflerle “mousakka” yazan yiyeceği tercih ederseniz de bir içim keyfidir cafe Greek; suludur... önünüze patlıcan musakkanın biraz Teşbihte kusur olmaz ise, “Cafer fırınlanmış hali geliyor. Dolma ifadesini Ağa’nın aptes suyu” der ilk içenler... görünce de şaşırıyorsunuz. Ancak onlar dolmayı zeytinyağlı ve etli diye ikiye ayırmamış. Biraz et, biraz pirinç, biraz zeytinyağı, biraz katı yağı formülü ile yapmış. Ne sıcak ne soğuk, ılık servis ediyorlar. Baklava kavgasına hiç girmeyeceğim, keza helva ve reçel için de aynı şeyleri söyleyebilirim. Ve ardından “cafe Greek”ler sipariş ediliyor. Bu sadece Glifada’da değil, Pire sahilinde, Monastrkai’de, Plaka’da, Selanik ya da Kos’ta da standart bir uygulama. Sözün özü Türkiye’de yenen, içilen her şeyin bir benzeri komşu topraklarda var. Ve çoğu da Osmanlı döneminden günümüze gelen yiyecekiçecekler. İnsanlarımız da hemen hemen aynı. Sadece çoğunluğun yaygın dini, “inanışları” farklı. Türkiye’de Müslüman, Yunanistan’da Ortadoks çoğunluk hâkim ülkeye. Ancak iki dine mensup genç ve yaşlıların da ortak bir özelliği var; tespih. Bizimkiler 33’lük onlarınki 20 küsurluk... Görüldüğü gibi yok aslında birbirimizden farkımız; o yüzden ABD’li Öz, şov programlarında toplumların arasını açacak ifadeler kullanmasa daha iyi olacak. ransa’nın sosyal ve siyasal mücadeleler tarihinin simgelerinden biri de Bastille Meydanı’dır. Meydan 1789’dan, kraliyet ve mutlakiyet egemenliğinin yıkılışından, solun zaferlerini kutlamaktan en taşkın protestolara, son 1 Mayıs ve iki hafta önce sol muhalefetin düzenlediği “VI. Cumhuriyet İçin Yurttaş Yürüyüşü”ne milyonların kolektif hiddet ve tepkilerini sahneledikleri birinci dereceden isyan mekânıdır. Hani öyle, “Tamirat var, güvensiz olur, çok kalabalığız sığmayız...” söylemlerine itibar edilmez. Kimse Taksim maksim, pardon Bastille mastille diye tartışmaz. Ülkenin en güçlü sendikası CGT’nin değişmeyen adresi, Bastille’deki buluşmaya isteyen gelir ve tepkisini koyar. Örneğin 2012’de iktidarı devirmekte kararlı kitlelerin iradesi doğrultusunda tüm sendikalar Bastille’deydi. Gerçekten de 3 gün sonraki seçimlerde emekçiler oylarıyla Sarkozy’yi süpürdüler ve solun 2. turdaki ortak adayı Hollande’ı cumhurbaşkanı yaptılar. Yoksa 1 Mayıs’lar politik rengi, sosyalfelsefi meşrebi ne olursa olsun istisnasız tüm çalışanların, Emekçi(lerin) Bayramı sosyalsendikal bir bayramdır. Siyasi çevre ve güçlerden özerk ya da bağımsız sendikalar kimseye danışmadan (!) Bastille’de toplanıp Paris’in Nation, Opera, Denfert gibi farklı mesafelerdeki meydanlarına yürürler. Bu sene bir yanda sendikaların sosyalist (!) etiketli iktidar hakkındaki görüş ayrılıkları, öte yanda mayıs başına kaydırılan temel eğitimdeki ilkbahar tatili nedeniyle Bastille’de yalnızca CGT, FSU, Sud gibi üç en mücadeleci sendikal konfederasyon vardı. Bazı dikkatli göstericiler son andaki “Şemsiyeni al da gel!” uyarısına uymuş da olsa, hatırı sayılır bir kitleyi sağanak caydırmıştı. Açıkçası meydanın 40 yıllık aşinası biz dahi bu denli rezalet havalı bir 1 Mayıs hatırlamıyorduk. Paris’te iyimser ihtimalle 1520 bin kişi yürürken, ülke çapında toplam 286 kentte düzenlenen 1 Mayıs’a sendikacılar bile ancak 160 bin kişi katıldığını duyuruyorlardı. Sol Cephe’nin çağrısıyla düzenlenen 5 Mayıs “VI. Cumhuriyet İçin Yurttaş Yürüyüşü”nün olası katılımcılarına çok önceden “Süpürgeni al da gel!” uyarısı yapılmıştı. Amaç Hollande’ın daha 1. yılında kokmaya başlayan denenmiş, bayat siyasetini süpürmek, böyle giderse kendisini Sarkozy’ninkinden beter bir “çöplüğün” beklediğini PARİS hatırlatmaktı. Amaç mali sermaye egemenliğine, kemer sıkma politikalarına “Hayır” demekti. Hem siyasi bilincin, UĞUR hem de güzel bir HÜKÜM bahar güneşinin ısıttığı Bastille’de toplanan 100 binin (sendikalara göre 180 bin, emniyete göre 30 bin) üstünde öncü Hollande’a, kendisini iktidara taşıyan esas gücün ilk ciddi ihtarını on binlerce süpürge sallayarak veriyordu. Hükümet ortağı Yeşillerin cumhurbaşkanı adayı Eva Joly, “Bölünmedik ama biz hemen şimdi ve gerçek değişim istiyoruz” şeklinde konuşurken, Sol Cephe’nin motor gücü, Fransız Komünist Partisi Ulusal Sekreteri Pierre Laurent ise cephenin tavrını, “Fransa geçen yıl otoriterizm, ırkçılık ve toplumsal gerilemeye dur dedi. Bir yılın ardından kaybedilmiş zaman ve öfke duygusuyla buradayız. Kimse bizden paranın gücüne yenik düşecek bir ideolojinin yanında olmamızı beklemesin” sözleriyle özetledi. “Direniş, direniş, direniş!” haykırışları arasında kürsüye çıkan son konuşmacı, Sol Cephe’nin 2012 başkan adayı, Sol Parti Eşbaşkanı JeanLuc Mélenchon ateşli söylevine, “İşte yine, Fransa’da işlere yeniden başlanması gereken zamanlarda daima buluşulan mekânda beraberiz. İsyanlar ve devrimler meydanı Bastille’deyiz” diyerek girdi. “Bir yıllık deneme süresi doldu. Hesaplar tutmuyor!” diyerek devam etti. V. Cumhuriyet’in başkanlık sistemini ve sermayeye verilen tavizleri çok sert kınayarak adını vermeden Hollande için, “Küçük hükümdar hepten (sol) denetimden çıktı” dedi. Başkanın tepesinde oturduğu dikey monarşi nedeniyle mali sermayenin (ahtapot) dokunaçlarının her tarafı sardığını, kurtuluşun yeni bir (6.) cumhuriyet için kurucu meclis oluşturulmasından geçtiğini vurguladı. Bu fikrin şu anda belki soyut ve uzak gözüktüğünü, ancak insanlığa evrensel örnekler verebilmiş Fransızların finans dünyasına karşı ve demokratikleşme, yurttaşlık hakları için mücadelede en yakınlarından, kendilerinden başlamaları gerektiğini anlattı. Öncelikle bu yürüyüşe katılanları İspanyol, Portekizli yoldaşları gibi 12 Haziran tarihlerinde kendi çevrelerinde “Yurttaş Toplantıları” düzenlemeye çağırdı. Victor Hugo’dan bir alıntıyla tamamladı: “Zamanı gelen bir fikirden daha güçlü hiçbir şey olamaz.” [email protected] [email protected] projesinin iflası K ABD’nin desteğinin erametleri kendinden sözde kalabileceğini de menkul ABD’li ispatlamış oldu. Soros’un yatırımcı George Soros’un destek verdiği Gürcistan’daki “eserine” Ukrayna’daki turuncu asıl darbe ise, geçen sene devrimin nasıl iflas ettiğine, indi. Gürcistan’da geçen burada çeşitli vesilelerle yıl düzenlenen parlamento değinmiştik. Şimdi, eski seçimlerini, Saakaşvili’nin Sovyet coğrafyasının muhalifi Bidzina İvanişvili bir başka noktası olan kazandı. Bir taraftan Gürcistan’da, Soros’un Saakaşvili döneminin askeri “gurur kaynağım” diye ve sivil bürokratlarına söz ettiği bir başka proje, karşı cadı avı başlatan tarihin çöplüğüne doğru İvanişvili (fakat belirtmek yuvarlanıyor. Gürcistan’da gerekiyor ki Gürcistan’daki 2003 sonlarında düzenlenen asker tutuklamalarına devlet başkanlığı ABD hemen tepkisini seçimlerinde usulsüzlük göstermişti), diğer taraftan yapıldığı iddialarıyla da Rusya’ya tutumunu patlak veren ve Batılı değiştireceğinin sinyallerini ülkelerin açık destek verdi. Gürcistan’da bu verdiği “Gül Devrimi” yılın başında yapılan ile cumhurbaşkanlığı anayasal değişiklikle dış koltuğuna oturan Mihail politikayı yürütme yetkisi Saakaşvili, Soros’a cumhurbaşkanının elinden minnettarlığını, onun Açık alındı. Dış politikada Toplum Enstitüsü’nün söz hakkı ortadan kalkan Gürcistan’daki başkanını Saakaşvili’ye parlamentoda eğitim bakanı yaparak yıllık konuşma imkânı gösterecekti. Eski Sovyet bile verilmedi. Başbakan ülkeleri içinde Rusya’ya İvanişvili, geçen günlerde, karşı en mesafeli tutumu Gürcistan’ın yeni savunma alan Saakaşvili, 2008’de doktrininde Rusya’ya Gürcistan’a ait olan fakat yönelik ifadelerin Rusya’nın işgali yumuşatıldığını KİEV altında bulunan açıkladı. Abhazya Savunma ve Güney Bakanı İrakliy Osetya’yı bir Alasaniya, oldubittiyle geri yeni politikayı almaya çalıştı. özetlerken, DENİZ Rusya’nın “Kuzeyimizde BERKTAY harekete bulunan ve geçeceğine nükleer güce ihtimal sahip 140 vermeyen ve Batılı milyonluk bir ülke, yok ülkelerin kendisini olmayacak. Onunla iyi destekleyeceğinden emin geçinmenin yollarını olan Saakaşvili’nin bu bulmalıyız. Bunun yolu girişimi ağır bir yenilgiyle da ticari ilişkilerimizi sonuçlandı. “Beş gün geliştirmekten geçiyor” savaşı” olarak anılan bu diyerek bir dönemin RusGürcü savaşının kısa kapandığına işaret etti. dönemli sonuçları iki taraf Gürcistan’da açısından da aslında çok Amerikalılarca yapılan parlak değildi. Zira, Rus bir kamuoyu araştırması, ordusu, karşısında iyi halkın önemli bir kısmının eğitilmiş Gürcü askerleriyle temel sorun olarak Abhazya karşılaşmış ve tahmininden ve Güney Osetya’yı değil daha büyük kayıplar işsizliği gördüğünü ve vermişti. Ayrıca Rusya’nın İvanişvili’nin Rusya’ya Abhazya ve Güney yönelik ılımlı tavrına halkın Osetya’nın bağımsızlığını çoğunluğunun destek uluslararası alanda tanıtma verdiğini ortaya koydu. çabası da, beklenen sonucu Bu gelişmelere bakarak vermedi (Rusya’nın en Gürcistan’ın Batı yanlısı yakın müttefiki Belarus politikadan vazgeçtiğini bile bu iki yönetimin söylemek mümkün bağımsızlığını tanımazken, değil. Yeni yönetim, tanıyanlar Rusya, Batıcı olmakla Batı’nın Nikaragua, Venezüella bölgedeki jandarması ve bir de Rusya’dan olmak arasındaki farkı maddi yardım alan Büyük idrak ediyor sadece. Her Okyanus’taki ada devletleri şey bir yana, mevcut Nauru, Vantau ve Tuvalu dünya şartlarında Batı’nın ile sınırlı kaldı). Ama jandarması olmak, hiç diğer taraftan Rusya, kimseye sonsuz iktidar kararlı olduğu konularda güvencesi vermiyor. geri adım atmayacağını göstermenin yanı sıra, [email protected] Soros B oston’a doğru uçakla inişe geçilince, duasıyla tamamlanan kaldırım üstü mülakatları okyanusa balıklama usulü dalış yapıyor gibi da artık iyice sıkıcı olmaya başlamıştı. Değişiklik olursunuz. Günde ortalama 900 uçağın kanat olsun diye kameralar gökdelenlere zoom, tilt, çırpan demirden kuşlar misali inip kalktığı pan yapıyor, dully cihazıyla kamera sokakta Logan Uluslararası Havalimanı’na gelen uçaklar, uzanabildiği yere kadar uzanıyordu; maksat okyanus üzerinde kavis çizer, denizi yalayacak ekran karşısındaki şaşkın adamı biraz daha kadar alçalır, sonra sahile sıfır başlayan piste oyalamaktır. Bu kaldırımdan bana haber maber tekerlek değdirir. Böylece, yılda 30 milyon yolcu çıkacağa benzemiyordu. İstanbul Siyasallıların, “Uçtuk uçtuk, tam sonuna geldik derken meşhur çantasıyla özdeşleyip hatırladığı siyaset denize mi düşüyoruz?” diye yürek çarpıntısı tarihi hocası Mehmet Ö. Alkan’ınki kadar duyar. Okyanus kıyısında başlayan iniş pistleri eskimemiş olsa da pejmürdeliğine az kalmış sırt yosun kokar; arada bir dalgalar gelip asfaltı çantamı yüklenip kendimi sokaklara vurdum; ver yıkarmış, görenler söylüyor. Hezarfen Çelebi elini Harvard Üniversitesi... Harvard, Boston’un inişi yaparak Boston’a geldiğimiz günden evveli, bahsettiğimiz yerinden bir haliçle ayrılmış Çeçen asıllı abikardeş saldırganların kalabalık Cambridge semtindedir. Hava güzeldi, yürüye arasına koyduğu düdüklü tenceredeki bombayla yürüye, ne zamandır özlenmiş bir avareliği kent ve tüm ABD, hatta Batı dünyası sarsılmış tadarak yarım saatte vardım; ortalık cıvıl cıvıldı. bulunuyordu; Pakistan medreselerinde Harvard, Massachussets Teknoloji şenlik yapıldığı haberi ise başka EnstitüsüMIT ile yanak yanağadır, BOSTON bir hikâyedir. 1897’ten bu yana, sokaklarında dolaşması dahi insana geleneksel Boston Maratonu’nda ilim ve irfan verir ki zaten bunlar zaman zaman havai fişek patlatıldığı bulaşıcıdır... Harvard gezintisini olurdu, lakin düdüklüyle terör tamamladığım sıra İÜ Siyasal Bilimler yaratması bu yıla ve benim oraya gidiş Fakültesi’nden Kıvanç Ulusoy zamanlarıma denk geldi. Havalimanı hocayla kaldırımda karşılaşmak, MAHMUT giriş çıkışlarında güvenlik abartılmıştı. bu habersiz günün, “Bakalım ne ŞENOL Her yerde polis, gizli servislere ait anlatacak!” diye yazının sonunu olduğu hemen anlaşıldığından gizliliği merak edenlere bereketli tek haberi kalmamış zifiri siyah renkte devasa jeepler olabilir. Doç. Dr. Ulusoy geçen yıl, Fulbright ortalıktaydı. Ertesi gün, düdüklünün maraton bursuyla buraya gelmiş bulunuyor. Kıvanç izleyenlerin arasına bırakıldığı kaldırıma gittim. Hoca’yla ne zamandır, TwitterFacebook’lar Boylston Caddesi’nde Halk Kütüphanesi’nin hariç görüşemiyorduk. Burada buluşmanın çapraz karşısındaydı. Kaldırım çiçekler, buketler heyecanıyla, bir kafenin güneşli kaldırımına ve dev çelenklerle doluydu, aralarında Ayı Yogi, serilmiş masalarından birisine oturduk. O anlattı Meraklı Corj, Bambi, Miki Maus gibi pufuduk ben dinledim. Kıvanç Hoca geldiğinden beri maskotlar da görülüyordu; patlamada yaşamını boş durmamış birinin rahatlığıyla akademik yitiren 8 yaşındaki bir çocuğun hatırasına çalışmalarından söz etti, Harvard gözlemlerini bırakılmışlardı. Polis kaldırım çevresinde önlem aktardı. Harvard’a geldiğinden beri biri almıştı, hatıra fotoğrafı çektirmek için akın etmiş insanlarla yan yana objektiflere poz da veriyordu. yakında basılmak üzere, ötekileri yayım tarihi bekleyen, uluslararası akademik ortamlarda Yolun karşı kaldırımına seyyar büfe arabaları ses getirecek 3 ciddi makale çıkartmış siyaset gelip çoktan park etmişti. Acıkana hamburger, bilimcisiyle vedalaştık; o vereceği derse yetişti, sosis, kola, çocuklara dondurma! bense rahvan bir yürüyüşle limandaki geziye kadar Bu ana baba gününü yayımlamak üzere hemen uzandım. Akşamüzeriydi ve karşı sahildeki Logan tüm TV istasyonlarından gelip 24 saat görüntü Havalimanı’na uçaklar deniz tayyaresi misali aktaran yayın araçlarındaki sunucular artık biteviye inip duruyordu. söyleyecek bir şey kalmadığından, gelen geçeni durdurup hissiyatlarını soruyordu: “God Bless [email protected] America! (Tanrı Amerika’yı korusun)” Boston’a denizinden inilir...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle