18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 MAYIS 2013 PAZAR 10 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada İki yıldır dillerden sütunlardan düşmeyen Suriye ve Esad masalı her gün yeni bir öyküyle giderek zenginleşiyor. İmparator (Obama) ile imparatorluğa bağlı krallardan birinin (RTE); bir gün bir gece bir araya gelerek karşılıklı aşklarını teyit ettikleri masallara konu olacak olası yeni olayları tartıştıkları sırada; asi kral (Esad) yanında eşiyle lüks mü lüks bir arabayla Şam sokaklarında geziyor, halka el salıyordu. Esad’ın el kol sallayışlarına değişik anlam verenler, Suriye liderinin bu hareketini imparator ile kralın buluşmasına halk arasında fazla kullanılan bir işaret diye yorumlayanlar da oldu. Meğer bu sırada Beyaz Saray’da esprilerin bini bir paraya içerikte konuşmalar yapılır; karşılıklı övgüler, sırt sıvazlamalar birbirini kovalarken; diğer bir imparator Rusya çarı (Putin), kahrolası Esad’ın Suriye’sine denizden gelecek saldırılara karşı, “geliştirilmiş ‘gemi avcısı’ roketleri” göndermekteymiş! HHH Washington’da son gece; ABD’nin “Suriye’de yavaş kaldığı” siteminde bulunan krala, imparator; mazeretini şöyle açıkladı: “ABD olarak Müslümanlara karşı savaşıyoruz algısı vermek istemiyoruz ama muhalifleri destekliyoruz!” Bu ifade karşısında imparatorların da işine, sözüne akıl erdirmek zorluğu bir kez daha yaşanıyor. Müslümanlara karşı savaşıyor algısına olanak tanımamak için, Esad’a iki yıldır beklenen içerikte müdahale etmeyerek Ortadoğu Araplarını karşısına almak istemeyen imparator Obama: Esad’ı yok edelim derken; ülkesinin yüzde 99’u Müslüman olan RTE ve ülkesine, üstelik Esad’a karşı savaşırken ne haltlar karıştırdıkları yazılıp söylenmeyen Müslüman muhalifleri durmadan silahlandırarak; Suriye’deki Müslüman halkı kırdırıyor. HHH Yağlama yıkama metodunun son meyvesi de açıklandı. İmparator Suriye’ye zinhar askersel bir müdahalenin yanında, önünde değil ama, RTE’nin önüne koyduğu olası önlemlerden, örneğin uçuşa yasak bölge formülüne ‘olmaz’ dedi. Suriye’de tampon bölge kurmayı içeren öneriye ‘hayır’ yanıtını aldı. Ha, bakınız; daha önceleri açıklanan hayli bayat klişeleşmiş söylemlerde, Obama ile RTE; “Esad’ın mutlaka gitmesinde ve Esad gitmedikçe Suriye’ye demokrasi gelmeyeceğinde anlaştılar” ve.. medyamız öteden beri bilinen bu gerçeği manşetlerinde davul zurna ilan etti. HHH O geceden sonraki gün krala imparatorun, Suriye’den sonra verdiği yeni taşeronluk görevini bizzat RTE, şu üniversitede veya bu düşünce kuruluşlarındaki konuşmaları arasında birden açıklayıverdi. Kolay değil efendim bu yeni görev. RTE, ne İngiltere ne Fransa başbakan veya başkanlarının üstlenmedikleri zor bir görevi sırtlanıyor şu sıra. ABD’den sonra Rusya’da çarlık imparatoru Putin’i ziyaret edeceğini, oradan da ver elini Körfez Arap ülkeleri... Geniş bir tur yaparak Suriye karışıklığına çözüm bulma görevini üstlenmiş bulunuyor. Herhalde Beyaz Saray, RTE’yi bu göreve ikna ederken Türk halkını uyutan üslubuna güvendi. Örneğin Putin’i Esad konusunda bir türlü ikna edemeyen John Kerry’yi sollayacağına inandı ve ne var ki şu gerçek yadsınamaz biçimde bir kez daha kanıtlandı: Esad’ı götürecek, lakin Rusya ve Çin’in evet demeyeceği, Moskova’nın Suriye’deki ulusal yararlarına ters düşecek, onaylamadığı hiçbir plan uygulamaya giremez! Rusya ikna edilmedikçe; ne askeri bir müdahale yapılabilir ne de diplomatik kimi senaryolar geçerli olabilir! HHH 23 Nisan’da Anıtkabir’e gitmemek için hastayım bahanesine sığındı. Atatürk’ü anma günü 19 Mayıs’taki törenlere katılmamak için bu kez ABD gezisini uzattı. Cumhuriyet’i yıkmaya çalışan bu kafaya, İslamcıl güdülerin esiri olan bu insana inat: Atatürk’ümüzü bir kez daha minnetle anmak, yoktan var ederek miras bıraktığı laik, çağdaş Cumhuriyetimizi... … RTE’den korumak ve kurtaracağımıza bir kez daha ant içmek, haykırmak için... … bugün kadın erkek, genç ihtiyar haydi... Sıhhiye’deki mitinge! Bir yaş daha aldım. Sevinmeli miyim? Bunca yıl Akyaka’da yaşadım. Biraz daha yaşamak istiyorum. Yaş hangi çizgiye gelirse gelsin. Yıllar bir düş gibidir. Otuz yıl mı, kırk yıl mı oldu? Sayılar aldatıcıdır. Ben Akyakalıyım, sanki doğuştan beri! Öyle bir duyarlık var içimde! Yaşlandım, bir gün kopmak bütün bu güzelliklerden. İyi şeyler düşünmeli! Muğla, Gökova, Akyaka... Yaşantımın en unutulmaz günleri. Sevgili dostlarla. Dostluklarla... Bıkmam ben diye direnmek kendini aldatmaksa, öyle olsun. Akyaka’nın adı bile insanı alır bir masala götürür. Türlü çirkinliklerin sürüp gittiği bir dünyayı unutturur, yepyeni bir açılım yaratır. Ben şimdi bilmem kaçıncı yaşımda bu tür duygular içindeyim. Sevmek, kucaklamak istiyorum. Yaşamı, ne getirmişse, neleri de götürmüşse! Ama sen varsın ya, seninle geçen uzun yıllar var ya! HABERLER türlü zorluklar, yaşlanmanın yok edilmeyen baskıları... Kendimden söz etmek istemiyorum. Hiç değilse bu mayıs akşamüstü. Başka zaman mı yok diyeceksiniz, işte güneş, işte ılık rüzgâr, işte gençlerin yüzmeye doğru önünden geçişleri, arkalarında kahkahalarının yansımasını bırakarak... Yıllar oldu denize girmeyeli! Daha doğrusu giremeyeli... Nerde suda uzun uzun yürüyüşler, uzakları düşlemeler, sevdiğin insanla sahile, dağlara bakmalar! Hep duygulanırdım sevdiğimle bir kıyıda ayaklarımızı suya batırıp bir süre dinlendiğimizde. Sanki ayaklar bir özlemi giderirmişçesine! Parmaklar tek tek canlanmış gibi olur. Su ile insan bir bütünleşme yaşar. Ben yüzme bilmem. Öğrenmek istemedim. Zorla uğraştılar, tutup suya batırdılar, sandaldan suya ittiler, olmadı, olmadı... Şimdi niye anmak geçmişteki kendimi! GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada açıklanmasının ardından kamuoyu genel hükmünü şöyle verdi: Bu davadan hukuki bir karar çıkmaz. Bu hükmün devamında şu ikilemin yanıt bulması gerekiyordu: Toplum böylesine hukuksuz bir yargılamaya karşı çıkıp sesini mi yükseltecek yoksa “artık burada karar verilmiş, yapacak bir şey yok” mu diyecek? Bütün gücümüzle birinci şıkkın baskın çıkması için çaba harcadık. Bunun için mücadele eden herkesin ortak katılımıyla 8 Nisan’da Silivri’de büyük bir buluşma gerçekleşti. 8 Nisan, geçen yıl 13 Aralık’taki buluşmanın bir rastlantı olmadığını ortaya koydu. Yıllardır tutuklu yargılananlar için başlıca moral kaynaklarından biri, halkın büyük kesiminin Silivri’de hukukun olmadığına inanmasıdır. Ancak bu tek başına yeterli değil. Haksızlık karşısında susmak, en azından buna ortak olmaktır. HHH Silivri’de sanıklar son savunmalarını yapıyorlar. Öncelik tutuklu olanlara veriliyor. Arada, mahkemeye “hazır” olduğunu söyleyen tutuksuz sanıklar da son savunmasını yapıyor. Tutuksuz sanıkların konuşmasını dinlemek bizim için değişik bir toplum laboratuvarı oluyor. Elbette düşüncesini açıkça söyleyen, mahkeme önünde insan kimliğini yitirmeyen sanıklar da oldu. Ancak “ya tutuklanırsam” korkusunun insanların içine nasıl sindiğini de gördük. Masum bir insanın hukuktan korkması tüm toplumun tehdit altında olduğunu gösterir. Silivri yargılamalarının böyle bir sonuç doğurduğunu biliyorduk, ancak bunu gözlerimizle görmek, ülkemiz adına hüzün vericiydi. İşkence karşısında bütün duygular insanidir, yadırganamaz. Yargılamanın işkenceye dönüştüğü bir ortamda kimsenin tutumu ötekine benzemez. Silivri’de işte böyle bir acı, farklı duygularla ortak yaşanıyor. Toplum bu acıyı ne kadar hissediyor? Buna verilecek yanıtlardan biri şu olabilir: Terör belasından ekonomik sıkıntıya toplumun bağrında o kadar çok acı var ki, onların yanında sürekli Silivri’yi düşünmek mümkün değil. Bu yanıta benim karşılığım şöyle: Hukuk kullanılarak yapılan haksızlık, uygulanan işkence, topluma verilecek zararın en etkili ve yaygın olanıdır. HHH 14 Mayıs Salı günü ben de son savunmamı yaptım. Mahkeme önünde görünür süreç içindeki son konuşmam bu oldu. O nedenle 2 saatlik zaman dilimini olabildiğince geniş bir yelpaze içinde değerlendirme kararındaydım. 120 dakikaya hayatımdaki üç cumhuriyeti; Türkiye Cumhuriyeti’ni, Cumhuriyet Halk Partisi’ni ve Cumhuriyet gazetesini yaşamımdaki yeriyle birlikte sığdırmam gerekiyordu. Bütün bunları 60 sayfa içinde özetlemeye çalıştım. Duruşma salonuna gelen gerçek vefakâr dostlarım bu metnin mahkeme kürsüsü önündeki doğal özüne dokunmadan kitap haline getirilmesini önerdiler. En azından onlarla güzel bir metni paylaştığımı düşündüm. Konuşmanın içeriği ayrı konu, yargılama sürecinde yapılan hukuksuzluklara değinmeye başlamadan önce şu cümleyi kullandım: “Bu değerlendirmelerimi davanın Yargıtay aşaması için yapıyorum.” Silivri yargılamalarında hukuksuzluklara dikkat çekmenin hiçbir anlamı olmadığını bildiğimi, ola ki dosya Yargıtay’a giderse, ola ki Yargıtay’da duruşma tutanakları okunursa, belki orada işe yarayabilir düşüncesinde olduğumu belirtmek istedim. Silivri’de adım adım karara gidiliyor. Daha doğrusu dava açılırken verilen hükümlerin açıklanacağı zemin hazırlanıyor. Toplumun çok büyük dilimi böyle bir yargılamaya karşı ve sessiz. Bu da bir kazanımdır. En azından direnerek haklı olduğumuzu kanıtladık, halkın en az yüzde 70’i yargılamaya inanmıyor. Sıra sessizliği bozmakta. Bakarsınız o da çok uzun sürmez. Zira bu kadar sessizlik insanı yorar. Sen ve Ben Yetmez mi mutlu olmaya! HHH Yaşlanmak insanı konuşturur. Kendi kendine bir dertleşme, bir de açık açık konuşurken içini dökme vardır. Kime mi? Önce kendine... Sessiz sessiz bir yanda oturup uyuklayan bir ihtiyarı gördüğünüzde, bilin ki o çok değişik bir dünyanın içindedir. Onunla konuşmak ancak günün sorunlarını ortalığa dökmekle olasıdır. Şunlar olmuş, bunlar olacak diye karşılıklı hesaplaşmalarla! Bunlar kişisel sorunlardır. Geçim sıkıntısı, Vazgeçmiyorlar Kayıp yakınları, mücadelelerinin simgesi Hasan Ocak’ın cesedinin kimsesizler mezarlığında bulunuşunun 18. yılında 425. kez buluştu İstanbul Haber Servisi 1995 yılından beri bir araya gelen Cumartesi Anneleri eylemlerinin 425. haftasında Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelerek bir kez daha kaybedilen yakınlarının ve kaybedenlerin bulunmasını istedi. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Ümit Efe gözaltında kaybolanlara ilişkin “Onları kaybederek muhalif güçleri ve toplumu travmatize ettiler. Korku salarak iktidarlarını güçlendirdiler” dedi. Ümit Efe, yaptığı basın açıklamasında Uluslararası Gözaltında Kayıplar Haftası’nda bulunulduğunu belirterek Türkiye’nin gözaltında kaybetme suçunu sistematik olarak işlediğini söyledi. 1992 yılında gözaltında kaybolan Hüsamettin Yaman’ın ağabeyi Feyyaz Yaman da “Bu insanların acıları 425 hafta ile sınırlı değil. Bu coğrafyada her kazılan toprağın altından kemik fışkırıyor. Bu coğrafya ölüm tarlası haline geldi. Eğer gerçekten barış isteniyorsa en başta bu sorun çözülmeli” diye konuştu. 1995 yılında gözaltında kaybolan Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız ise tepkisini “Reyhanlı’da üç yaşında çocuklar parçalandı. Erdoğan ‘Analar ağlamasın’ diye vaaz veriyor. Artık anaların ağlamaktan göz pınarları kurudu” sözleriyle dile getirdi. Gazi olaylarının ardından gözaltına alınan Hasan Ocak’ın ailesi 55 gün boyunca oğullarını aradılar. 17 Mayıs 1995’te, oğullarının cesedinin kimsesizler mezarlığında olduğunu öğrendiler. Ailenin mücadelesi diğer kayıp yakınlarına örnek oldu. Kayıp yakınları 27 Mayıs 1995’ten beri Galasaray’da oturma eylemi yapıyor. ‘Kemiklerinden korkuyorlar’ K ayıp yakınlarından 1994 yılında gözaltında kaybolan Nihat Aydoğan’ın eşi Halime Aydoğan eylemi izleyen gazetecilere “Biz burada bağırıyoruz, medya bizi göstermeyecekse buraya neden geliyorsunuz” diye sordu. Aydoğan, “1994’ten beri eşimi arıyorum. Kemiklerinden mi korkuyorlar? Biz onların mezarları olsun istiyoruz. Başbakan Erdoğan ‘Barış yapacağım’ dedi ama Amerika’ya kaçtı. Buraya insanların arasına gelip sorunları çözsün” diye konuştu. (Fotoğraf: MELTEM YILMAZ) Yıllardır meydandalar ‘Üç maymunu oynuyorlar’ İstanbul Haber Servisi İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin F tipi cezaevlerindeki tecrit uygulamalarına ve hasta tutukluların durumuna dikkat çekmek için “F Oturması” eyleminin 63. haftasında, tutuklu Ramazan Özalp’in ağır hasta olduğu belirtilerek serbest bırakılması istendi. İHD’liler tarafından yapılan açıklamada “Ağır tecrit koşulları tutukluları hasta ediyor. İnsanlık dışı koşullar öldürüyor” denildi. İHD İstanbul Şubesi adına yapılan açıklamada “Ağır tecrit koşulları tutukluları hasta ediyor. İnsanlık dışı koşullar öldürüyor. Ne yazık ki yetkililer ‘Kör, sağır, dilsizi’ oynamaya devam ediyor. Onlar duymak istemediği için tutuklular adım adım ölüme yaklaşıyorlar” denildi. Sessiz Çığlık eyleminde 19 Mayıs’a katılma çağrısı yapıldı: n ÇORUM (Cumhuriyet) Çorum’un Osmancık ilçesi bağlı Tekmen köyünde arkadaşları Berna (11) ve Zeynep Karahan (10) ile gezintiye çıkan Selin Saatoğlu (12), Bağlarbaşı mevkisinde toprak alınması nedeniyle oluşan ve suyla dolan çukura düştü. Selin’in ve onu kurtarmak için suya giren ablası Berna’nın gözden kaybolduğunu gören Zeynep Karahan, köye giderek ailesine haber verdi. Olay yerine ulaşan köylüler yaşamlarını yitiren Saatoğlu ve Karahan’ı sudan çıkardı. n İstanbul Haber Servisi Beyoğlu İstiklal Caddesi Tel Sokak’taki 7 katlı metruk bina çöktü. Çevredekilerin durumu bildirmesi üzerine olay yerine, çok sayıda ambulans itfaiye ve İGDAŞ ekibi sevk edildi. İtfaiye ekipleri, bir bölümü Taksim İlkokulu’nun bahçesine yıkılan binanın enkaz altında kimsenin olmadığını tespit etti. Binanın çökmesiyle çevreyi yoğun toz kapladı. Çukura düşen 2 çocuk boğuldu Ruhumuza yasak koyamazlar İSTANBUL/İZMİR (Cumhuriyet) Balyoz davasında yargılanan emekli ve muvazzaf askerlerin yakınlarının oluşturduğu “Vardiya Bizde Platformu” her cumartesi günü yaptığı “Sessiz Çığlık” eylemini 34. kez gerçekleştirdi. İstanbul ve İzmir’de yapılan eylemde, tutuklu askerlerin yakınları tüm yurttaşları 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarına katılma çağrısında bulundu. İstanbul’da Beşiktaş’taki Demokrasi Parkı’nda gerçekleşen eylemde Balyoz davasından 16 hapis cezası alan Yarbay Yunus Nadi Erkut’un mektubunu okudu. Karataş, “Bu dava adil değil, acil yargılama var. Bu davada kanunlara aykırılık var. Usulsüzlük mantığı var. Halktan gizli dağ başında yargılama var. Somut tek bir delil yok” diye konuştu. Balyoz davasından 18 yıl hapis cezası alan Albay Faruk Doğan’ın eşi Dilek Doğan da 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı tüm engellemelere karşın kutlayacaklarını belirtti. Balyoz davasından 18 yıl cezaya çarptırılan Tümgeneral Ahmet Yavuz’un eşi Lütfiye Yavuz ise “İnsanların ruhuna yasak koyamazlar” diye konuştu. Balyoz davasından hüküm giyenlerin yakınları tarafından oluşturulan “Vardiya Bizde Platformu” hukuk arayışına devam ediyor. İzmir’de de Konak Meydanı’nda Vardiya Bizde Platformu’nun düzenlediği eylemde katılımcılar “Sahte CD’ler delil olmaz” yazılı pankartlar taşıdı. Topluluk adına açıklama yapan Cihan İnceleme, mahkemenin dijital delillerle ilgili olarak ne üniversitelerin, bilim adamlarını ne de TÜBİTAK raporunun önemli bölümlerini gerekçeli karara geçirmediğine dikkat çekerek “Mahkeme gerçek dışı değerlendirme yapmıştır. Bavulcu Baransu’nun yasadışı yollarla elde ettiği ve sahteliği açık olan CD’lerin delil kabul edilmesi de yasadışıdır” dedi. Mağdur mahkuma CHP’den destek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Çorum Cezaevi’nde bulunan Ahmet Sönmez isimli yurttaşın, annesinin cenazesine güvenlik nedeniyle katılmaması yönündeki karar, CHP Ankara Milletvekili Levent Gök’ün girişimleriyle kaldırılarak Sönmez’in cenazeye katılması sağlandı. Bir yurttaş, eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş’in annesi Şehriban Ateş’in önceki günkü cenaze törenine katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan cezaevindeki yeğeninin annesinin cenazesine katılması için yardımcı olmasını istemişti. Kılıçdaroğlu da CHP Ankara Milletvekili Levent Gök’e talimat vererek sorunla ilgilenmesini istedi. CHP Ankara Milletvekili Levent Gök’ün girişimleriyle Çorum Cezaevi’nde bulunan Ahmet Sönmez dün annesinin cenaze törenine katılabildi. Beyoğlu’nda bina çöktü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle