18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 NİSAN 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 11 Türkiye’de yılda 69 bin 227 iş kazası yaşanıyor. İşçiler yaşananları kaza değil cinayet olarak nitelendiriyor Kader değil cinayet İSMMMO’dan 11 öneri: İSMMMO İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda tespit ettiği sorunlara yönelik 11 maddelik çözüm önerisi sundu. Odanın hazırladığı rapora göre iş kazaları ve meslek hastalıkları Türkiye ekonomisine yıllık yaklaşık 38 milyar TL zarar veriyor. Adalet için 17. kez Taksim’de: Kozlu’da 7 Ocak’ta grizuda hayatını kaybeden işçilerin aileleri, Zonguldak, Mustafakemalpaşa maden işçileri ve iş kazalarında hayatını kaybeden işçilerin yakınları 17. kez Taksim’deydi. 10’dan az çalışanı bulunanlardan, az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yerine getirilmesi için devlet desteğinden faydalanabilmeli ve Bakanlar Kurulu bu kararı ivedilikle açıklamalı. l Risk değerlendirmesine ilişkin yönetmelik ertelenmeli ve az tehlikeli işler için zorunluluk kapsamından çıkarılmalı. l Çok tehlikeli işyerlerinin uzman ihtiyacının 1/5’i gibi bir kısmını (A) veya (B) grubu iş güvenliği uzmanı yerine getirmeli. Kalan süre C grubu uzman çalıştırılarak yerine getirilmeli. l Verilen hizmet kalitesini ve hızını artırmak için uygulamaların kontrolüne ve standardizasyonuna imkân veren bir sistem kurulmalı. l İşyeri hekimi çalışma süreleri işçi başına tehlike durumuna göre az tehlikeliden çok tehlikeliye doğru 23 ve 4 dakika olacak şekilde azaltılmalı ve sabit süre kaldırılmalı. 5007501000 sayılarına göre tam zamanlı hekim çalıştırılmasından vazgeçilmeli. l İşkolu ve tehlike sınıfı değişiklikleri hızlıca ve bürokrasiye boğulmadan, denetim yapılmadan işkolu kodu ve tehlike sınıfı değişiklikleri yapılmalı. l İSG profesyonellerine ve vatandaşlara destek verilmeli. Merkezi bir yapı olarak örgütlendirilen İSGGM bünyesinde hizmet verecek ve sorunları Ankara’ya gidilmesine gerek kalmadan çözecek bir yapı kurul AKP Yine Bölüyor! Son olumlu gelişmeler bir kez daha kanıtlıyor ki, barış toplumun tamamına yakınının isteğidir. Tarihteki kutsal barış sıfatını hak edecek kadar önemlidir şu sırada yaşananlar. Barış süreci doğal olarak AKP iktidarının öncülüğünde yürütülüyor. Buraya kadar çok olumlu olan gidiş, bir noktadan sonra çok farklı bir karakter kazanıyor, tümüyle AKP elbisesine sokuluyor. AKP’nin gerçek niteliği, kendisine yandaş olanolmayan ayrımcılığına dayanır. AKP, barışa giden yolda da o içinde taşıdığı ayrımcılık hastalığından kurtulamıyor. HHH Sürece, siyasetin BDP dışında kalan partilerin hiçbirini katmak istemeyen AKP, olası barışın yine çok büyük olacağı kesin olan siyasal rantını tek başına toplamak istiyor. AKP, kendi dışında kalan siyaset kesimlerini tamamıyla dışlayan tutumu, toplumsal coşkuya dönüşebilecek bir barış ortaklığının dışında tutan anlayışıyla, toplumu birleştirici ve bütünleştirici bir tutum sergilemiyor. Bu büyük siyaset açığının ya da dışlayıcılığının farkına varan AKP, bu açığı akil insanlar komisyonları oluşturarak kapamak istiyor. Siyasetin kendi dışındaki kesimlerinden istemediği desteği, kimi sanatçı, uzman ve yazarlardan sağlamaya çalışıyor. Komisyonları oluşturma bağlamında Başbakan’ın “akil, cesur, idealist ve barış isteyenleri seçtik” sözleri, aslında sadece kendi çok dar gerçeğini özetliyor. Başbakan’ın kullandığı bu ölçütlerden akilakıllı ve idealist nitelemelerinin içi boştur; kimlerin akıllı olduğuna Başbakan karar veremez; idealizm ise tarih boyu değişik anlamlar yüklenen öznel bir kavramdır. Toplum tümüyle barış istediğine göre Başbakan’ın barış isteyenleri seçtik demesinin de belirleyici bir anlamı yoktur. Sıra cesarete gelince, Başbakan’ın bu sözü kullanırken durup uzun bir süre düşünmesi gerekir! Yıllardır, AKP iktidarını cesaretle eleştiren hemen her toplum kesiminden insanın başına gelmedik kalmadı. AKP, kendisini tümüyle barışçı yöntemlerle ve yasal haklarını kullanarak eleştirenlere bile katlanamıyor; biber gazından, coplamaya oradan çok uzun tutukluluk sürelerine uzanan uygulamalarıyla toplumu baskı altına almış; hak ve özgürlükleri savunan gerçek cesurları hapsetmiş bulunuyor; böylelikle toplumun üzerine suskunluğun korkutucu yıkımını yayıyor; sonra da cesur aramaya ve bulmaya çıkıyor. Toplumsal duyarlılık açısından daha da korkuncu, ucundankıyısından AKP’yi uyaran veya eleştiren basın yayın çalışanlarının doğrudan ya da dolaylı olarak baskı altına alınmasıdır. Görevlerini yapmaya çalışan yazar ve yorumcular ya hapislerde tutuluyor ya da 12 Eylül askeri rejiminin başta üniversite öğretim üyeleri olmak üzere kamu çalışanlarını işlerinden uzaklaştırmasını andıran bir uygulamayla işlerinden ediliyor. Çok sayıda cesur yazar ve yorumcu, akıl almaz yöntemlerle, asıl işlerini, yani, toplumu uyarı görevlerini yapamaz duruma getirilmiş bulunuyor. Burada ayrıntı sayılmaması gereken ve barışla doğrudan ilgili bir konu daha var. AKP hışmına uğrayan yazar ve yorumcuların neredeyse tamamının barış için uğraş verdikleri biliniyor. Başbakan, o barış savunucularını bile dışlıyor, onları aklınca cesur saymıyor. Barış, birleştirici ve bütünleştirici olursa gerçek olur. Bu nedenle süreç bölücü değil birleştirici olmalı, eğer anlamlı ve kalıcı olacaksa tüm toplumu kucaklamalıdır. AKP, barış konusunda bile birleştirici olamıyor; süreklilik kazanmış olan bölücü alışkanlığından, yeşeren barış umudu yolunda da bir türlü kurtulamıyor. Sorumlular belli, adalet istiyoruz Yasadaki zorluklar 4 Yasanın bir kısmı 1 Ocak 2013’te yürürlüğe girdi. Sadece 50 ve daha çok işçi çalıştıran işyerlerinden tehlikeli ve çok tehlikeli sayılanlar için uygulama başladı. 2013 yılı Temmuz ayından itibarense 50 işçiden az işçi çalıştıran, tehlikeli ve çok tehlikeli işyerleri için yürürlüğe girecek. 2014’ün Temmuzu’nda ise kamu işyerlerinin tümünde, özel sektördeki az tehlikeli tüm işyerlerinde uygulanacak. Bakkal, manav, apartmanlar gibi işyerlerini de kapsayacak. 4 İş sağlığı ve güvenliği uzmanı ile destek elemanları ve işyeri hekimi çalış tırmaya ilişkin Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin yürürlük tarihinde uyum sorunu vardır. 4 Tüm işyerlerinin iş sağlığı ve güvenliği yönünden yapması zorunlu risk değerlendirmesiyle ilgili bir tamamlama süresi verilmemiştir. Ortak sağlık ve güvenlik birimi şirketleri kurulu bulundukları ve sınır komşusu iller dışında hizmet verememektedir. İşyeri hekimlerinin çalışma süresi oldukça fazladır ve mevcut durumda sadece 50 ve üzeri çalışanı olan işyerleri için dahi yeterli sayıda işyeri hekimi bulunamamaktadır. 4 İşkolu ve tehlike sınıfı değişiklikleri yeterli hızda değildir ve bürokrasisi çoktur. İşverenlere, profesyonel hizmet sunucularına ve vatandaşlara bilgilendirme ve sorunların çözümü için destek verilmemektedir. Ekonomi Servisi İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası (İSMMMO) Başkanı Yahya Arıkan 1 milyon 400 bin işletmeyi, 11 milyon işçiyi kapsayan İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun özellikle işveren ve işçi tarafından kolaylıkla anlaşılıp uygulanmasıyla bir yılda yaşanan yaklaşık 69 bin iş kazası, 700 meslek hastalığı ve 1700 işçi ölümünün en aza indirilebileceğini söyledi. İSMMMO, Türkiye’de 1.4 milyon işletmeyi ve 11 milyon çalışanı kapsama alan İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu hakkında açıkladığı raporda yasal düzenleme ve uygulamadan kaynaklanan sorunlara dikkat çekti ve açıkladığı çözüm önerileriyle Türkiye’nin daha az iş kazası yaşanan bir sürece hızlı geçiş yapılabileceği uyarısında bulundu. İSMMMO iş kazaları ve meslek hastalıklarının ülkemiz ekonomisine yıllık yaklaşık 38 milyar TL zarar verdiğini ifade ettiği ‘6311 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun Uygulanmasına Yönelik Sorunlar ve Çözüm Önerileri’ raporunda şu çözüm önerilerine yer verdi: l Denetime gelen iş müfettişleri önce eğitim ve bilgilendirme yapmalı ayrıca işçi eğitimleri İŞKUR tarafından işçilere ücretsiz ve uzaktan eğitim kullanılarak da verilmeli. l Az tehlikeli işlerde 30’un altında işçi çalıştıran işyerleri için risk değerlendirmesi yapılması zorunluluk halinden çıkarılmalı. l İş teftiş kurulunun işyerlerinde hangi kriterlere göre teftiş yapacakları önceden işverenlere bildirilmeli. lKamu kurum ve kuruluşları hariç İstanbul Haber Servisi İşyerlerinde yaşamlarını yitiren işçilerin yakınları, her ayın ilk pazar günü Taksim’de yaptıkları “Vicdan ve Adalet” nöbeti eylemini, 7 Ocak’ta Zonguldak Kozlu’da yaşamını yitiren işçilere adadı. “İş cinayetlerine karşı vicdan ve adalet nöbeti”ne Kozlu’da yaşamını yitiren işçilerin yakınları da katıldı. Yaşamını yitiren işçilerin yakınları ve eylemciler, dün Taksim Meydanı’nda bir araya gelerek Galatasaray Meydanı’na yürüdü. Kozlu’da hayatını yitiren 8 maden işçisinin yakınlarının da bulunduğu eylemde “Kaza da, kader de değil, cinayet” pankartı açan göstericiler, “Sorumlular belli, adalet istiyoruz” ve “Kozlu’yu unutma, unutturma” sloganları attı. Grup, Galatasaray Meydanı’na vardığında basın açıklaması yapıldı. Açıklamayı Esenyurt’ta AVM inşaatında çıkan yangında yaşamını yitiren Barış Kıyak’ın kardeşi Damla Kıyak okudu. Kıyak, işçi ölümlerinin olağanlaştırıldığını belirterek şunları dile getirdi: “Her iş cinayetinden sonra yakınlarını kaybedenlerin kederli görüntüsünü ve siyasetçilerin başsağlığı dileklerini görüyoruz. AKP Denizli Milletvekili Nihat Zeybekçi işi ileri götürüp işçi cinayetlerini ‘medeniyet göstergesi’ olarak yorumluyor. Resmi yetkililer, Kozlu’da yaşanan katliamı önlemek için ne yaptılar? Bütün iş cinayetlerinde oldumağu gibi işverenin kazanç hırsı, resmi kurum ve görevlı ve lilerin sorumluluklarını yerine getirmemesi yakınlamut rımızın ölmesine neden olmuştur.” Kozlu’da taşelaka ron şirkete bağlı çalışan işçilerin yaşamını yitirdiğini taşra bive taşeron sisteminin sona erdirilmesini istedikleririmlerin ni ifade eden Kıyak, “Denetimlerin yapılmasına den, özel rağmen önlemlerini almayan ve eksikliklerilikle çalışma ni gidermeyen işverenler bu olayın neden ve iş kurumu il bir kaza değil de cinayet olduğunu ortamüdürlüklerinden ya koyuyor” açıklamasını yaptı. Açıklade yararlanılmalı. ma sırasında aile yakınlarından bazılal Çalışma ve Sosrı acılarını yeniden yaşayarak baygınlık geçirdi. yal Güvenlik Bakanlığı İSG Genel Müdürlüğü, iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi sözleşme bildirimlerine ilişkin iş ve işlemleri daha etkin ve hızlı yürütülmeli. Fotoğraf: SERCAN MERİÇ Obama, 22 Mart günü Ortadoğu gezisini tamamlarken, Çin’in yeni Devlet Başkanı Xi Jinping ilk dış politika gezisine Rusya’dan başlıyordu. İkinci durak, Güney Afrika. Sırada Tanzanya ve Kongo Cumhuriyeti ile Afrika olacaktı. Tartışmalar, Çin Batı’ya doğru açılarak yükselmeye devam ederken “ABD’nin yerini alacak yeni bir hegemonya merkezi olmaya doğru mu gidiyor” sorusu üzerinde yoğunlaştı. Bu soruya cevap ararken, yalnızca ekonomik büyüklükleri değil, Çin kapitalizminin yapısal özelliklerini, kurmakta olduğu uluslararası bağlantıların niteliklerini de değerlendirmek gerekiyor. Önce Rusya Jinping’in, kongre biter bitmez RusyaAfrika gezisine çıkmasının arkasında, Batı’ya karşı bir tavrın ötesinde, gözden kaçmaması gereken bir mantık yatıyor. Rusya ve Çin son yıllarda özellikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde ABDAvrupa’nın politikalarına, İran, Libya, Suriye gibi gelişmekte olan ülkelere yönelik müdahale girişimlerine karşı birlikte tavır alıyorlar, BRIC ülkelerini de yönlendirmeye çalışıyorlar. Bu sırada, Rusya ve Çin arasında, Çin’in hızla artmakta olan enerji gereksinimini karşılamaya yönelik ilişkiler giderek gelişiyor. Çin’in savunma harcamaları hızla artıyor, nitelik olarak olmasa bile nicelik olarak 2030 gibi ABD’nin düzeyine ulaşması bekleniyor. Bu bağlamda Rusya gelişmiş silah teknolojileri elde etmek açısından Çin için önemli bir kaynak oluşturuyor. Bunlara karşılık Rusya enerji ve silah sanayi alanlarında, mali açıdan güçlü ve güvenilir bir ortak edinmiş oluyor. Kapitalizmi geliştirirken siyasi istikrarı korumaya devam edebilmek açısından SSCB deneyiminin Çin için özel bir anlamı var. Minzin Pei’nin Diplomat’da yayımlanan bir yorumunda, ÇKP iç dokümanlarından hareketle, Başkan Xi Jinping’in “tüm Sovyet Rusya’da rejimi savunacak bir gerçek erkek çıkmadı” saptamasını, Politbüro Daimi Komitesi üyelerinden Yu Zhengenseng’in, “Biz, Batı’nın modelini asla kabul etmeyeceğiz” iddiasını aktarıyor. The National Interest’te yayımlanan bir yorumda da Çin’de liderliğin, SSCB’nin yıkılmasından sosyalist modeli değil Gorbaçov politikalarını, bürokratik fosilleşme, yolsuzluk, yeteneksizlik kanserinin Gorbaçov döneminde metastas yapmasını, Batı’nın dayattığı modelin yıkıcı etkilerini sorumlu tuttuğu vurgulanıyor. Bu gözlemlerden, Çin’in yeni liderliğinin, siyasi modelde hızlı bir değişikliğe gitmekten kaçınacağı, toplumsal istikrara, devlet yönetiminde verimlilik artışına, ekonomide dışa karşı korunmaya özellikle önem vereceği sonucu çıkarılabilir. Çin’in Batı’ya yönelmesinde Afrika’yla ilişkiler özellikle dikkat çekiyor. Bu ilişkilerin, ekonomiyi aşan boyutları da var. Afrika’nın Çin için kaynak tedariki, ihracat, yatırım alanı, hatta nüfus transferi bağlamında büyük bir önemi olduğu kesin. Geçen 10 yılda, ÇinAfrika ticaret hacmi yılda 10 milyar dolardan 200 milyar dolara çıktı. Bu kez Çin’e bağımlı, yeni bir “bağımlı ülkeler” ABD Asya’ya, Çin Batı’ya… olanaklı değil. Diğer taraftan, Çin’in Afrika ülkeleriyle kurduğu ilişkilerde, sürekli ulusal egemenliğin önemini, Batı’nın sömürgeci, ırkçı geleneğini vurgulayarak, eşitlikçi bir dille çalışması, Batı’nın müdahalelerine karşı bu ülkelerin egemen sınıflarını korumaya çabalaması da etkisinin artmasına, bölge liderleri arasında yeni müttefikler edinmesine olanak sağlıyor. Çin’in Batı’ya doğru açılması, hegemon adayı olarak yükselmeye devam etmesi açısından büyük öneme sahip. Çin’in bugün dünya ekonomisi içinde payı yüzde 9. ABD’yi yakaladığında bu oranın yüzde 20’lere ulaşmış olacağı düşünülüyor. Ancak, bu oran Çin liderliği açısından yeterli bulunmuyor. Jinping ulusal kongrede, 17 Mart’ta, 3 bin delege önünde yaptığı 25 dakikalık 17 paragraflık konuşmasında sekiz kez Çin Rönesansı’ndan söz etmiş. Huang Han Tuan, “Rönesans” kavramının Çin’in dünya ekonomisi içindeki payının yüzde 60’a yakın olduğu dönemlere işaret ettiğine, 1830’da Çin’in payının hâlâ yüzde 30’un üzerinde olduğuna işaret ediyor (The Asia Times 04/04). Gerçekten de, daha önce de vurguladığımız gibi hegemonya devrelerinde, gittikçe artan bir ölçek boyutu var. ABD’den sonra gelecek bir hegemonyacı gücün dünya sistemine bir istikrar getirebilmesi için, ekonomik gücü, etki alanı, müttefikler zinciri açısından ABD’yi geçmiş olması gerekiyor. Ama önce istikrar Sonra Afrika... zincirinin şekillenmekte olduğunu, emperyalist ilişkilerin varlığını savunmak olanaklı. Ancak bu madalyonun öbür yüzünde, Afrika’ya giden Çin sermayesinin, buradaki kapitalizmin gelişmesine, tabii ki, yerel egemen sınıfları güçlendirerek yaptığı katkı var. Bu ilişkilerde, “IMF reformları” modelinden farklı sonuçlar görmek olanaklı. Örneğin 2000 yılında Afrika ülkelerinin ortalama dış borcu GSMH’nin yüzde 65’i; enflasyon da yüzde 15 düzeyinde seyrediyormuş. Bugün krizin ortasında, ortalama dış borç oranı yüzde 22’ye, ortalama enflasyon oranı yüzde 8’e gerilemiş; “rastlantı” diyerek geçiştirmek Ölçek sorununu, ittifaklar zincirini, etki alanını ise salt ekonomik büyüklüklere, diplomatik esneklik ve başarıya indirgemek olanaklı değil. Ekonomik ölçek, bir “aşırı birikim” krizine yol açmaması için üretkenlik düzeyinde sıçrama yaratacak yeni bir sermaye birikim modelini, teknolojik gelişmeyi gerektiriyor. Bu yeni modelin başka ülkeler tarafından benimsenmesi, kopya edilmeye başlanması da beraberinde, ittifaklar zinciri, kültürel etki, liderlik, dolayısıyla hegemonya için bir maddi zemin oluşturuyor. Bunlar olurken, aday ülkenin siyasi istikrarının da korunması gerekiyor. Bunları göz önüne aldığımızda, Çin’in henüz yolun başında olduğu, ancak ilerlemeye devam ettiği söylenebilir. Morgan Stanley’in eski Asya bölümü CEO’su Stephen Roach iki noktaya dikkat çekiyor. Birincisi, Çin ihracata yönelik modelden iç tüketime, hizmet sektörüne yönelik bir modele geçmeye, yeni kentler kurmaya, bu kentlerin ekolojik etkilerine karşı yeni teknolojiler geliştirmeye başlamış. Ek olarak Çin yönetimi, sosyal güvenlik ağlarını, eğitim ve sağlık sistemlerini geliştirmeye, yaygınlaştırmaya çalışıyormuş. Roach, Çin liderliğinin, derin analiz, risk değerlendirme, senaryo modelleme, yaratıcı çözümler üretme kapasitesi yüksek bir kadro tarafından yönetildiğini söylüyor (Project Syndicat, 29/03). ABD dış politikasına ilişkin son tartışmalarda, Ortadoğu’dan, Asya Pasifik bölgesine doğru bir yönelmeden söz ediliyor. Şu sıralarda Çin’in Batı’ya yönelmekte olduğu konuşuluyor. Bu iki “keçi” dar bir köprünün üzerinde karşı karşıya geldiklerinde acaba ne konuşulacak dersiniz? KamuSen: Açlık sınırı 1370 TL Ekonomi Servisi Türkiye KamuSen, martta çalışan tek kişinin yoksulluk sınırının 1776 TL, açlık sınırının ise 1370 TL olduğunu açıkladı. KamuSen’in araştırmasına göre; 4 kişilik bir ailenin asgari geçim haddi ise 3 bin 556 TL oldu. Çalışan tek kişinin açlık sınırı bir önceki aya göre yüzde 0.33 arttı. Bir memur ortalama maaşının yüzde 71.75’ini yalnızca gıda ve barınma harcamalarına ayırmak zorunda kaldı. Ortalama ücretle geçinen bir memur ailesinin ulaşım, sağlık, eğitim, haberleşme, giyim gibi diğer zorunlu ihtiyaçlarını karşılaması için maaşından geriye sadece 543.6 TL kaldı. TÜMOSAN İTÜ ile çalışacak Traktör ve dizel motor üretiminde 38 yıllık geçmişiyle Türkiye’nin en önde gelen üreticileri arasında yer alan TÜMOSAN, ArGe çalışmalarına hız verdi. 2004 yılından bu yana TÜMOSAN’ın İstanbul ve Konya’daki merkezlerinde TÜBİTAK’ın desteği ve İTÜ’nün danışmanlığında sürdürülen ArGe çalışmaları bundan böyle İTÜ Teknokent’te devam edecek. Konuyla ilgili açıklama yapan TÜMOSAN Genel Müdürü Kurtuluş Öğün, “ulusaldan evrensele bir marka yaratmak” vizyonuyla çıktıkları yolda gerçekleştirdikleri ArGe çalışmaları ile özgün teknoloji oluşturma yolunda çok önemli aşamalar kaydettiklerini belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle