19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 6 HABERLER CUMHURİYET 24 NİSAN 2013 ÇARŞAMBA Basının TBMM’de protokol alanından görüntü almasına izin verilmedi Sansürlü kutlama ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanı’nın ev sahibi olarak 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla kutlamaları kabul ettiği törene ilk kez bu yıl sansür uygulandı. Gazeteciler, siyasi parti liderleri, devlet ve askeri erkândan oluşan protokolün kutlama töreni için beklediği alana alınmadı. Liderlerin birbirleriyle tokalaşıp tokalaşmadığı ve sohbet edip etmediğini gazeteciler izleyemedi. Başbakan Tayyip Erdoğan, bu yıl da Anıtkabir’e gitmedi. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle ilk tören TBMM’deki Atatürk Anıtı’nda, ikinci törense Anıtkabir’de yapıldı. TBMM Başkanı Çiçek başkanlığındaki heyet, Atatürk’ün mozolesine çelenk bıraktı. CHP ve MHP genel başkanlarının katıldığı törene, Başbakan Erdoğan, ses kısıklığı tedavisi nedeniyle rüzgârlı havaya çıkmaması yönünde uyarıldığı gerekçesiyle geçen yıl olduğu gibi bu yıl da katılmadı. BDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak da törene katılmayan isimler oldu. Kutlamalar kapsamında TBMM Başkanı Çiçek, Ulus’taki Birinci Meclis’teki törene katıldı. Çiçek, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, kuvvet komutanları, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile milletvekillerinin de katıldığı törende yaptığı konuşmada, “Unutmayalım ki kuvvet birliktedir, dirlik birliktedir. Ayrılığı ve ayrımcılığı reddedip birliği ve kardeşliği savunacağız” diye konuştu. Kılıçdaroğlu Özel ile salon dışında konuştu Çiçek’in kutlamaları kabul etmesinin ardından Erdoğan, Kılıçdaroğlu ile hiç konuşmadan TBMM’den ayrılırken Kılıçdaroğlu, salondan çıkan Genelkurmay Başkanı Özel’e “Merhaba komutanım” diye seslendi, Özel de Kılıçdaroğlu’na “Merhaba, nasılsınız” diye karşılık verdi. İkili kısa bir süre sohbet etti. AA ‘Greatest Nation On Earth’ Obama’nın Boston’daki bombalardan sonra yaptığı konuşmada Amerika’nın “dünyanın en büyük (great: Zenginliğinden çok, ahlak, erdem, kültür gibi özelliklerinden dolayıE.Y) ulusu” olduğunun yine vurgulanması anlağımda tedirgin edici yankılar uyandırdı. Biri kalksa, “Türkiye dünyanın en büyük (great) ulusudur” dese ona hemen milliyetçi faşist damgası vurulur. Ama kimsenin aklına Obama’yı böyle suçlamak gelmez. ABD’nin büyüklüğü genel kabul gören bir kanaattir; adeta, diğer göstergelere anlamlarını kazandıran bir “ana gösterge”. Peki, bu “büyüklük” iddiası sarsılmaya, “ana gösterge” etkinliğini kaybetmeye başlarsa, bu genel kabul gören kanaate dayanan anlatılara, bu anlatıların şekillendirdiği öznelliklere ne olur? Bu soru giderek daha büyük bir önem kazanıyor. Çünkü, 11 Eylül 2001’de başlayan imparatorluk macerası, kültür endüstrisinin Amerikan halkına, dünya halklarına vaat ettiklerini gerçekleştiremedi. Bu “büyüklük” sergilenemedi, kanıtlanamadı. Onun yerine rakipsiz yıkım gücünün arkasındaki ekonomik, siyasi, kültürel, hatta ahlaki zaaflar gözler önüne serildi. ABD halkının ortak bilincini şekillendiren, popüler kültürde, sermayesini burada tüketilen ürünlerde değerlendiren kültür endüstrisinde gözlemlediğim bazı gelişmeler, bana “ana göstergenin” etkinliğini kaybetmeye başlaması karşısında çaresizliğin yarattığı bir toplumsal travma ile karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor. ABD film ve televizyon sektörü, bu travmaya yol açan olayı, işleyerek çözümlemeye, tabii sermaye birikimine çevirmeye çalışıyor. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) ‘Ayrılığı reddedeceğiz’ TBMM Başkanı’nın 23 Nisan dolayısıyla kutlamaları kabul ettiği törende de bu yıl ilk kez sansür uygulandı. Siyasi parti liderleri, yüksek yargı başkanları, askeri erkânın beklediği protokol alanında ne görüntü almasına ne de bulunmasına izin verildi. Alan yüksek perdeyle basına kapatılırken basının yalnızca TBMM Başkanı Çiçek’in tebrikleri kabul ettiği mermerli salonda bulunmasına izin verildi. Basına kapatılan protokol salonunda geçen yıllarda parti liderlerinin birbirlerine soğuk davranmaları, el sıkışmaları ya da Genelkurmay Başkanı ve diğer üst düzey devlet erkânıyla teması haberlere konu oluyordu. TBMM’de basına sansür Bakan Avcı’ya Anıtkabir’de yurttaşlardan protesto: Bayrağınız nerede! illi Eğitim Bakanı Nabi Avcı geçen yıllardan farklı olarak kalabalık öğrenci grubu yerine 66 öğrenciyle Anıtkabir’i ziyaret etti. Bakan Avcı’nın merdivenlerden inip çocuklarla fotoğraf çektirdiği sırada yurttaşlar Bakan Avcı’ya “Sayın Bakan Türk bayrağınız nerede” diye tepki gösterdi. Bakan Avcı, Anıtkabir Özel Defteri’ni imzalamak üzere Misakı Milli Kulesi’ne geçerken alkışlar, ıslıklar ve yuhalanarak protesto edildi. Avcı öğrencilerle birlikte Anadolu Ajansı’nın Genelkurmay Başkanlığı’nın katkılarıyla hazırladığı “OcakMehmetçiğin Dünyası” sergisini de incelerken yurttaşlar ellerinde “T.C” pankartları ve bayraklarla “Cumhuriyet değil, AKP yıkılacak”, “Birleşe birleşe kazanacağız”, Türk Kürt kardeştir, kardeş kalacak” sloganı attı. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) M ? 17 yaşındayken yaşı büyük gösterilerek idam edilen 12 Eylül döneminin simge isimlerinden Erdal Eren’in posteri, 23 Nisan için Kızılay’da bir üstgeçidin merdivenlerine yapıştırıldı. Eren’in büyük bir fotoğrafı, alt kısmında ise Kenan Evren ve çevresindeki inzibatların fotoğrafının yer aldığı posteri kimin yapıştırdığı belirlenemedi. Erdal Eren de 23 Nisan’daydı İlk çocuk mitingini düzenleyen öğretmen Nakiye Elgün Kadıköy’de ölümsüzleşti Hava, güneş hürriyet ? İstanbul Haber Servisi Kadıköy Belediyesi, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı, 1930 yılında dünyanın ilk çocuk mitingini Taksim’de düzenleyen ve ilk Çocuk Hakları Bildirisi’ni hazırlayan öğretmen Nakiye Elgün’ün rölyefini açarak kutladı. Törene rölyef projesine öncü olan şair Sunay Akın, Nakiye Elgün’ün 85 yaşındaki yeğeni Güner Tansuğ ile Tansuğ’un kızı Fatma Begüm Şendal da katıldı. Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk “Bugün her öğretmen bir Nakiye Öğretmen olmak ve onun duruşunu devam ettirmek zorunda” dedi. Söğütlüçeşme’de açılan ve heykeltıraş Ümit Öztürk’ün yaptığı rölyefte, 83 yıl önce Taksim’de gerçekleştirilen mitingde, çocukların ellerinde taleplerini dile getirdikleri dövizlerle dinlediği Nakiye Öğretmen, çocuk hakları bildirisini okurken resmedildi. Açılış töreninde, Kadıköy Belediyesi Çocuk Etüt Merkezi öğrencileri özel kostümlerini giyerek tıpkı 1930 yılındaki çocukların taşıdığı “Hava, güneş, hürriyet, yalnız yatmak, azarlanmamak isteriz” gibi talepleri içeren dövizlerle katıldı. Küçük başbakan gözyaşlarını tutamadı AA ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle koltuğunu ortaokul öğrencisi Nermin İrem Kocakalay’a bıraktı. Minik başbakan, konuşması sırasında heyecandan gözyaşlarına boğuldu. Daha sonra cesaretini toplayan Nermin gazetecilerin sorularını yanıtladı. Nermin, bir gazetecinin 23 Nisan törenlerinde koltuk değişimlerinin sona ereceği yönündeki haberleri anımsatması üzerine, “Ben kaldırılmasını istemem, her çocuğun buraya oturmasını isterim” dedi. Başbakan Erdoğan da “Kaldırmak gibi bir şey yok, nereden çıktı bu? O öyle bir dedikoduydu” diye ekledi. Bir başka gazetecinin “Başkanlık sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz” sorusu üzerine Baş okuldanım deyip içeri girecek. Güvenlik bu açıdan daha iyi olmalı.” ‘Ben de bakan’ın da yardımıyla “Başkanlık sisteminin üzerinde çalışıyoruz” diyen küçük başbakan Nermin’e okullardaki serbest kıyafet uygulaması da soruldu. Nermin, bu soruya da çarpıcı bir yanıt verdi: “Serbest kıyafet olmalı çocuklar için ama anneler için de kötü maddi yönden. Çünkü her gün her şeyi giymek olmuyor. Anneler de zaten bunu istemiyor. Bu yüzden bence olmamalı ya da olursa da kıyafetin üzerinde bir arma ya da okulu gösteren bir şey olmalı. Çünkü belki bir kişi gelecek ve ben bu Konuşmasının ardından Erdoğan’a uzanan Nermin, “Ben ağlarken konuştuklarımızı yayımlamasınlar” dedi. Başbakan da mikrofonu kapattı ve basın mensuplarına bu ricayı iletti. Gazeteciler de görüntülerin canlı yayımlandığını iletti. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan, “Olsun, ne olacak? Zaman zaman ben de ağlıyorum” dedi. Nermin’in, Sağlık Bakanlığı’nın tabelalarındaki TC ibaresinin kaldırılmasının ardından sosyal medyada başlatılan protestoya isminin başına “TC” ekleyerek katıldığı da ortaya çıktı. Çocuk heyetini daha sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile TBMM Başkanı Cemil Çiçek kabul etti. ağlıyorum’ “Ana göstergenin” etkin bir biçimde işlediği dönemde, bu “büyüklük” Hollywood’da kısaca şöyle bir denklemle üretilirdi: Amerika, “en büyük ulus” olarak uygarlığın ulaştığı en yüksek noktayı temsil eder. Bu ulusa yönelik tehditler, uygarlığa yönelik tehditlerdir. Bu tehditlerin, filmlerde ABD toprağında sahnelenmeleri doğaldır. Bu tehdit Amerikan popüler kültürünü temsil eden eli silahlı bir bireykahraman tarafından giderildiğinde ABD dünyayı kurtararak “büyük ulus” olma durumunu bir kez daha kanıtlar. “Ana gösterge” etkisini kaybetmeye başlayınca, uygarlığı kurtaran senaryoların yerini uygarlığın, dolayısıyla ABD’nin sonunu hayal eden senaryolar almaya başladı. Bu bağlamda en az ağrılı, egemen sınıfları en az tehdit eden senaryolar, açıklamaları dışsal nedenlere dayandırılabilenlerdir. Akla önce doğal felaketler gelir. Ama dini paradigma içinde bu kaçınılmaz olarak bir içsel nedene, günaha karşı cezaya bağlanır, “ağrıyı” azaltmak yerine, egemen sınıfları mercek altına alır. İkinci senaryoda, dışsal etken, bu uygarlığın tarihine bakarak, örneğin Avrupa uygarlığı tarafından, daha az gelişmiş İnka, Aztek, Maya toplumlarının imha edilmesinin anılarından hayal edilebilir. Avrupa uygarlığının yerini de binlerce ışık yılı uzaktan gelebilen uzaylı işgalciler alır. ABD hegemonyasının güçlü dönemlerinde, filmlerde bu işgalciler, “komünist” tehdidi temsil ederlerdi, ima edilebilirlerdi. Geri bıraktığımız birkaç yıl içinde “Dünya Durduğu Zaman” (When the Earth Stood Still), “Los Angeles savaşı” (Battle of Los Angeles), “Gök Çizgisi” (Sky Line), “Taşıyıcı” (Host) gibi filmlerde, “V” (Visitors), “Yıkılan Gökler” (Falling Skies) gibi televizyon dizilerinde farklı bir kurguyla karşılaşıyoruz. İşgalcilerin, şakayla karışık, inandırıcı olmayan bir yolla yok edildiği, ID4 (Independence Day) filminden sonraki yapımlarda, artık yenilgi, sömürgeleştirilme, “jenosit” senaryoları işleniyor. Geçen haftalarda, vizyona giren “Karanlık Gökler” (Dark Skies) filmi çoktan işgal edildiğimizi, deney hayvanlarına çevrildiğimizi, çaresizliğimizi anlatıyor: Buradalar, gelip alıp götürürler, yapacak bir şey yok! Bu kez uzaylılar neyin metaforu diye soracak olursanız, “uygarlığın iflasının, bu iflasa karşı halkın suçlayıcı bakışlarını üzerine çekecek dış güçlerin” diyebilirim. “Olympos tanrıların evi Yıkıldı” filmi de hem bu tehdidi uygarlığın kalbinde “Beyaz Saray”da sahneliyor, hem de, uzaylılara göre daha “gerçek” bir düşmanı, Kuzey Kore’yi resmin içine alıyor. Kendini tüm uygarlık adına hareket etmekle, uygarlığı kurtarmakla sorumlu, yetkili gören bir popüler kültürün ürettiği öznelliklerin siyasetteki izdüşümleri, beni tanrı adına hareket ettiğine inananların izdüşümleri kadar korkutuyor. ‘Olympos yıkıldı’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle