26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 NİSAN 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 “Vatandaşın tarifi türlü şekillerde yapılıyor. Bir millete mensup olmayı muayyen bir ırkın evsafıyla mukayyed kılan, ferdlerin kanında mikroskopik deliller aramağa kadar varan rejimlerin yanında, milliyeti ve vatandaşlığı inkâr etmeğe çalışan nazariyeler de var. Bu arada demokrat memleketler birbirine oldukça uygun neticeler elde etmiş bulunuyorlar. Fakat buna rağmen onlar da tam bir ahenk bulmuş değildirler. Fransız babadan, İtalyan anadan, Türkiye’de doğmuş bir adam İsviçreli bir Almanla evlenmeğe kalkarsa hangi meselelerle karşılaşır? Gibi sualler, hukukçulara ter döktüren karışık davalara sık sık yol açar. Millet, vatan gibi, uğrunda ölmeğe hazır olduğumuzu iddia ettiğimiz yüksek manalı mefhumların yanında vatandaşı, yani kendimizi iyi bilmezsek o iddialar bir deli saçmasından başka bir şeye benzetilebilir mi? Şu adamlara soylarını soplarını soralım: Ecdadıma su katılmamıştır, Türk oğlu Türküm. Büyük babam Arabdır. Annemin annesi Çerkesti. Ermeniyim. Yahudiyim. Fransa’da doğdum, anam Türk, babam Cezayirliydi. Türkçe bilmiyorum. Bu adamların hangisi Türk’tür hangisi değildir; münakaşaya kalkarsak senelerce uğraşırız ve gene bir neticeye varamayız. Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrat bir zihniyetle yapılan vatandaşlık kanunu meseleyi kestirme bir şekilde hallediyor. İşte en mühim maddesi: Türk tabiyetinde bir babadan veya anadan olan çocuklar Türk’türler. Şu halde kanuna nazaran yıkarıda sorguya çektiklerimiz ve silsilesinde akla gelmeyen karışıklıklar bulunan fertlerin istidadlarına bırakmıştır. Bir insan topluluğunun millet halinde ileri hamleler yapabilmesi, fertlerindeki bu ruhi kabiliyetin çokluğuna bağlıdır. İçinin bütün hızıyla kendini Türk duyan her adam, ırkı veya dini ne olursa olsun yalnız formalite olarak değil ruhuyla da tam manasıyla Türk sayılır. Bu itibarla Türk olmak gençlikte iş, sonraları da eser demektir. Kalpleri cemiyet için çarpmıyan insanları bir ağaçtan veya bir inekten ayırd edemeyiz.” NADİR NADİ Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı 5 Temmuz 1938 Türk Olmak daha birçokları da dahil, hepimiz Türk vatandaşıyız. Türk olmak ne basit işmiş! Diyebiliriz. Bu şekilde hakikaten öyledir. Devlet, vatandaşın tarifini yapmış bulunuyor. Tarifteki şartları haiz bulunan herkes istisnasız Türk’tür. Üzerinde yaşadığımız topraklar aynı derecede hepimizin malıdır. Kanunun çerçevesini aşmamak şartile keyfimizin istediği gibi yaşamakta serbestiz. Devlet çok makuldür. Bizden feragat, fedakârlık, kahramanlık eserleri beklemez.Yalnız bazı vazifeler var ki onları yerine getirmekle mükellefiz. Asker oluruz, vergi veririz. Devlet bizim hislerimizi kontrole tenezzül etmez. Seve seve mi askerlik yapıyoruz? Vergimizi can ve gönülden mi veriyoruz? O bununla alakadar değildir. İster sev, ister sevme bu senin bileceğin şey: Çatlasan da patlasan da vazifeni yapacaksın. Üst tarafına karışmam. Der. Ve biz taahhütlerimizi yerine getirdikten sonra devlete ve millete Fotoğraf: Cumhuriyet 5 Temmuz 1938 İzmir Kitap Fuarı nedeniyle yazılarına bir süre ara vermiştir. karşı hiçbir vazife kaygusu duymaksızın yan gelir, keyfimize bakabiliriz. HHH Kanun sarihtir ve şekil itibarile Türk olmak işte budur. Fakat sevgili kardeşlerim, bu memleketin hudutları içinde yaşıyan ağaçlar, tavuklar ve inekler de bu kadar Türktürler. Cemiyetçe ileri hamleler yapabilmek için şeklin içinde çırpınan bir ruh lazım. Bunu yanımızdaki vatandaşlardan değil, ancak kendi kendimizden isteyebiliriz. Ruh itibarile Türk olmak güç şey. Kimse senden bir şey istemediği halde, hiçbir mükafat beklemeksizin cemiyet uğrunda çalışacaksın. Aynı fedakârlığı göstermeğe lüzum görmeyenlerle bir hizada, ekseriya onlardan çok daha aşağı hayat şartları içinde yaşamağa katlanacaksın ve bundan azap duymıyacaksın. Yahu ben bu millete şu şu hizmetleri yaptım! Diyerek karşılık beklemek yok. Yaptıklarını lütuf değil vazife telakki edeceksin. Bıkmıyan bir hevesle ömrünün son gününe kadar didineceksin. Türk olmak ancak içten gelen bir sevgiyle mümkün olabildiği içindir ki, kanun onu şekillendirmeyerek GÖRÜŞ Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV “Yurtseverlik, vatanını sevmektir. Milliyetçilik ise başkasının vatanından nefret etmek.” Günseli Başar İçin Bu güzel ve zarif hanımın adını ben ilk önce “Cumhuriyet” gazetesinin en eski yazarlarından İsmail Habip Sevük’ten işitmiştim. Galatasaray Lisesi’nde de öğretmen olan bu yazın tarihçimiz, gazetenin saygın kalem erbabından da olduğundan, 1951 Türkiye güzeli yarışmasında seçici kurul üyesiydi. Taksim’de Boğaz’a bakan kiralık dairesinde oturduğu yıllarda evine sık gider, genç aklıma takılan kimi sorularımın yanıtını alırdım. Bir keresinde, öteki adayları birkaç yönden geride bırakan Günseli Başar adlı ve Güzel Sanatlar Akademisi’nin son sınıfındaki kıza oy verdiğini söyledi. İngilizcenin günümüzdeki gibi yaygın olmadığı o eski ortamda iyi yabancı dili olduğu, rakiplerine göre bilgili göründüğü, ayrıca Uludağ’a tırmanmış olmak gibi sporculuğunun da bulunduğu, daha önemlisi “hanım ve olgun tavırlı” biri olduğu gibi bir değerlendirme yaptı. Ailem ben ilkokula başlamadan önce bile eve her gün “Cumhuriyet” alırdı. Okumayazmayı anneannem sayesinde (1937’de) evde söküp sınavla okulun doğrudan ikinci sınıfına yazılmadan önce, heceleyerek ilk okuduğum sözcük gazetenin başlığındaki “Cumhuriyet”ti. Yıllar sonra, güzellik kraliçesi seçimini bu gazete düzenlemeye başlamıştı. Günseli Başar adını ve seçilince resmini bir de orada gördük. İtalya’da Milano kentinde 1952 Avrupa güzellik yarışmasına katılma hakkını böylece kazanmıştı. Benim de bitirdiğim Robert Kolej’den olup gazeteciliği seçen bir “Cumhuriyet” muhabirinin eşliğinde Milano’ya gitti. Eşsiz Atatürk’ün modern Türk kadınını öne çıkarması sayesinde Keriman Halis Hanım’ın 1930’larda dünya birinciliğini ülkemizde çok kişi biliyor ve gururla anımsıyordu. Ama yanağında bir şark çıbanı izi var diye, kimileri Günseli Başar’a fazla şans tanımıyorlardı. Ne var ki “Avrupa Güzeli” seçildiği bir bomba gibi patladı. Adını bir sonraki anımsayışım Amerika’da öğrenciliğimde oldu. 29 Ekim’lerde üniversitemde ve fırsat yarattıkça başka yerlerde Türkiye ile ilgili ve halka açık toplantılar düzenler, konuşur ve film gösterirdim. Nev York’ta Türk Haberler Merkezi’nden sağladığım tanıtıcı renkli filmlerde daha yeni seçilmiş olan Günseli Başar da vardı. Birkaç yıl önce, bir hanım telefon etti. Adının Günseli Başar olduğunu, Ermeni sorunuyla yakın ilgimi bildiğini ve Bodrum’da kendinin düzenlediği toplantıda konuşmamı istiyordu. “1952 Avrupa Güzellik Kraliçesi olan mısınız, yoksa ad benzerliği mi?” dediğimde, “Telefonla aradıklarım arasında beni bir siz unutmamışsınız, bir de Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Bey” diye yanıtladı. Çok başarılı bir toplantıydı. Onun kitabını da bastırdı. Sorumluluk duygusu olan, iş kotarmasını bilen biriydi. Ermeni belge düzmeciliğinin iki önemli kanıtı olan ve benim bulup çıkardığım iki aldatmacalı resmi birkaç kez bastırtıp kendi çevresinin havaalanlarına astırttı. Milano’da seçilişinden bu yana neler yaptıysa, yalnız kendi için yapmadı. Çok varlıklı olmaya, yurtta ve dışarıda filmler çevirmeye ya da ününe kısa yollardan ün katmaya özenmedi; gençliğinde tüm Avrupa güzellerini geride bırakmıştı, ama içinde mermi taşıyan bir Anadolu kadını ya da toplum hizmetinde Atatürkçü bir aydın ruhu vardı. CHARLES DE GAULLE ‘G’ NOKTASI Osmanlı da zaten Türk dememek için, Osmanlı’yı icat etmişti. Sanki Anadolu’nun yetmiş iki milleti Osman’ın sülbünden inmiş gibi yaptı, üstüne hilafet bayrağı çekip ümmeti Muhammet, ilan etti. Yetmedi Türkçeyi Arapça ve Farsçayla karıştırıp Osmanlıca dedi. Ama Avrupalı, hiç aldanmadı. Osmanlı coğrafyasına bakıp tarihe “Türkler...” yazdı. Uzaktan görünce, “Mamma li Turchi!” diye bağırıyordu. Altı yüz yılda tek bir adam çıkıp Türkleri onurlandırmaya ve Türkçeye değer vermeye çalıştı. Ona da gök gözlü kâfir, zındık, dediler. Vatan haini bellediler; anısını linç, eserini yok ediyorlar. Soysuzlar. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Bir ‘Mesire’lerimiz Kalmıştı Yağmacılardan her yakındığımızda “Ben de sizin hâlâ şaşırmanıza şaşıyorum” diyen İlhan Selçuk ne kadar haklıydı... Nur içinde yatsın, “Mesireler Yönetmeliği”ne bakarken yine bilge abimizi anıyorum; “muhafaza”kârların bile böyle bir düzenleme yapmalarına artık şaşırmıyorum. Çağlar boyu “doğada Nasıl şiir yazabilir, sevgililerinin nasıl ellerinden tutabilirler? Ama bakıyorum, bu umarsızlık için “yasa” değil, “yönetmelik” hazırlanmış! Yani ne TBMM’nin haberi var, ne hükümetin, Cumhurbaşkanı’nın, ne de kamuoyunun... 5 Mart’ta Resmi Gazete’de yayımlanmış. “Mesire yerleri 29 yıllığına kiraya verilecek.” (Milliyet5 Mart) Gözümüz gibi bakıp yaşatacağımız güzelim mesirelerimiz, kiracılarının “kazançları uğruna” imar haklarıyla donatılıyor! Edep dahilinde ne söylenebilir? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com Malatya’nın Mişmiş Mesiresi’nde 60’lı yıllar... akan’ın izniyle! ‘B yaşam” geleneğimize en vahşi rantçılar bile dokunmadılar; çünkü kendileri de mesirelerde büyümüş; kim bilir eşlerini bile mesirelerde görüp beğenmişlerdi.. Tanburi Mustafa Çavuş’un “Küçüksu’da Gördüm Seni” şarkısını, sanat güneşimiz Zeki Müren ne de güzel söylerdi? (İstanbul’un ünlü mesiresi Küçüksu ne yazık ki şantiye alanı yapılarak tahrip edildi ama asla yapılaşmadı; umarız tekrar eski doğasına tez elden kavuşur.) iyasetçi ‘insan’ değil mi? İşte böylesi “insanla kucaklaşan yeşil alan” geleneğimiz varken, kent yaşamıyla bütünleşmiş doğal alanlarda bile yapılaşmayı öngören bir ‘yönetmelik’ acaba nasıl tanımlanmalı? Kendi payıma, iktidardaki hiçbir milletvekili, bakan; hatta Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın bile bu acımasızlığa onay verebileceğine inanmıyorum! Siyasetçi olmak, her türlü insani özellikleri yitirmek değildir. Bir yandan mesirelere kıyıp öte yandan çocuklarını, torunlarını nasıl sevebilirler? S Orman Genel Müdürlüğü, hazırladığı yönetmeliğin daha ilk maddesinde “turistik kullanım”dan söz ediyor. Mesirelerin esas “bizim” için olduğu, yorgunluğumuzu doğa içinde atmak üzere dedelerimizden miras kaldığı unutuluyor. Üstelik yapılaşma için de bakın neler öngörülüyor: “Çadır, karavan, kır evi, kır lokantası, kır kahvesi, yöresel ürünler sergi ve satış yeri, piknik üniteleri, kameriye ile diğer rekreasyonel yapı ve tesisleri...” Efendim neymiş; “yapılar taş, ahşap ve tek katlı” olacakmış! Sanki bu malzemeler ve tek katlı oluşları doğayı yok etmezmiş gibi... “Vakıa” ki yok etmedi; peki şunlara neden ihtiyaç duyuluyor? “Binalarda çatı katı yapılabilir!” “Özel durumlarda bakanlık onayı ile birden fazla kat inşa edilebilir!..” Arkadaşlar; biz bu filmi çok gördük. Mesire yerinde sadece insani ihtiyaçlar karşılanabilir. Talan uğruna onca bina sıralamak yetmezmiş gibi, bir de bakan onayıyla çok katlı yapı dikmek ne demek? Yazıklar olsun hazırlayanlara; yazıklar olsun göz yumanlara... BULMACA SEDAT YAŞAYAN T.C. ANTALYA 9. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ İLANEN TEBLİGAT İLAMSIZ TAKİPLERDE ÖDEME EMRİ SAYI: 2012/1463 KONU: İlanen Tebligat ALACAKLI : Ali Gök VEKİL: Av. Orhan Evren Altındağ Mahallesi 100. Yıl Bulvarı 45/2 Antalya BORÇLU: Erkan Bozdağ (TCKN:29951353546) BORÇ MİKTARI: 10.490,29 TL (Takip Çıkışı) Tutarındaki alacağa takip tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi, icra giderleri ve vekalet ücreti ile birlikte tahsiline ilişkin ödeme emridir. (Fazlaya dair ve faiz oranlarndaki artıştan doğan talep hakkımız saklıdır. BK 100. madde gereğince kısmi ödemeler öncelikle varsa işlemiş faiz, masraf ve ferilere mahsup edilecektir.) BORCUN SEBEBİ: 19.03.2012 Tarihli 3360 Makbuz nolu 6.028,75 TL bedelli tahsilat makbuzu 19.03.2012 Tarihli 3361 Makbuz nolu 4.461,54TL bedelli tahsilat makbuzu TAKİP YOLU : İlamsız Takip Haciz Yukarıda adı, adresi yazılı alacaklıya olan borcunuzdan dolayı yapılan icra takibinde; Yukarıda yazılı adresinize Örnek no .7 ödeme emri gönderilmiş adresinizi terk ettiğinizden ödeme emri bila tebliğ iade edilmiştir. Zabıtaca yaptırılan tetkik ve tahkikatta da adresinizin tespiti mümkün olmadığından ödeme emrinin ilanen tebliğine karar verilmiştir. İşbu ilanın gazetede neşri tarihinden itibaren yukarıda yazılı borç ve masraflarını kanuni 7 günlük süreye 15 gün ilavesi ile 22 gün içinde ödemeniz (teminatı vermeniz), borcun tamamına veya bir kısmına veya alacaklının takibat icrası hakkına dair bir itirazınız varsa, senet altındaki imza size ait değilse yine bu 22 gün içinde ayrıca ve açıkça bildirmeniz, aksi halde icra takibinde bu senedin sizden sadır olmuş sayılacağı, imzayı reddettiğiniz takdirde merci önünde yapılacak duruşmada hazır bulunmanız, buna uymazsanız vaki itirazınız muvakkaten kaldırılacağı senet veya borca itirazınızı yazılı veya sözlü olarak icra dairesine 22 gün içinde bildirmediğiniz takdirde aynı müddet içinde 74. madde gereğince mal beyanında bulunmanız, aksi halde hapisle tazyik olunacağınız, hiç mal beyanında bulunmaz veya hakikate aykırı beyanda bulunursanız hapisle cezalandırılacağınız, dava ve takip işlemlerine esas olmak üzere kendinize ait bir adresi itirazla birlikte bildirmek zorunda olduğunuz; adresinizi değiştirdiğinizi halde yurt içinde yeni bir adres bildirmediğiniz ve yeni adresinizin tespit edilemediği durumda, takip talebinde gösterilen adrese çıkarılacak tebligatın size yapılmış sayılacağı; borç ödenmez veya itiraz edilmezse cebri icraya devam edileceği, ilanen tebliğ olunur. 17.04.2013 “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” Basın:24110) SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Gümüşha 1 ne ilinde, sar 2 kıt ve dikitle riyle tanınmış 3 bir mağara. 2/ 4 Şaşma belir 5 ten bir ünlem... 6 İstanbul’un bir semti. 3/ Kadın 7 giysilerinin 8 etek ucu, kol 9 gibi yerlerine verev kesilmiş 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kumaştan yapılan 1 Ç E R M İ K Ö L süs... Kötü, fena. 4/ 2 A B A L E P R A Birçok organik mad 3 deyi eritmekte kulla 4 R E M B E T İ K O D P E T E K S nılan, eter kokusunda 5 A K C İ N A S bir sıvı... Fas’ın plaka P E R imi. 5/ Hile yapan. 6 Ş A B A Ş D E Y İ M T E 6/ Sodyum elemen 7 tinin simgesi... İnce 8 S E L İ M İ Y E yapılı. 7/ Ağaç oy 9 A T A Ş T O R S maya yarayan kesici bir araç... “Güzelliğin par’etmez / Bu bendeki aşk olmasa” (Âşık Veysel). 8/ Çıplak vücut resmi... Damarlı ve yarı saydam bir taş. 9/ Köy muhtarı yardımcısı... Âdem ile Havva’nın üçüncü oğlu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bursa’nın Nilüfer ilçesinde, Türkiye’nin en uzun mağaralarından biri. 2/ Karışıklık, kargaşa... Fatih Sultan Mehmet’in şiirlerinde kullandığı mahlas. 3/ Polonya halkından olan kimse... Sonbahar. 4/ II. Abdülhamit’in sürgüne gönderildiği Selanik’te ikamet ettiği köşkün adı. 5/ Yurdumuzda da yetiştirilen bir yağ bitkisi... Siper, hendek. 6/ Bir renk... Ünlü bir Roma imparatoru. 7/ İzmir’in Tire ve Ödemiş ilçelerine özgü bir tür bilye oyunu... Marangozlukta tahta üzerine boydan boya açılan kanal. 8/ Bir toplulukta çalışan insanların her biri... İlgi eki. 9/ Bayındırlık... Birinin buyruğu altında olan görevli.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle