18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada örgütüne ödün verilmeyeceği, pazarlık yapılmadığı ve yapılmayacağı, geri adım atılmayacağı güvencelerini acaba neden veriyor? Masasına konulan anketteki kimi saptamalar, Başbakan’ı halka güvence vermeye zorlamış olabilir. Kimi haberlerden anlaşılıyor ki; RTE’yi bu çabaya zorlayan bir başka neden var. Bu telaşlı açıklamalar; terör örgütünün ve örgütün siyasal uzantılarının “önderi” Öcalan ile hâlâ dağda eylem planları yapan diğer örgüt liderleriyle sürdürülen görüşmelere, silahların susmasına, teröristlerin dışarı çıkmalarına karşılık verileceği söylenen ve toplumda giderek yer eden ödünleri yalanlamayı içeriyor. AKP’nin Öcalan’la başlattığı, uzunca zamandır sürdürdüğü görüşmelere anketteki yüzde 40 destek, halkın terör sorununun çözümü ile terör örgütü liderlerini ve dayatmalarını aynı kefeye koymadığının kanıtı... ??? Başbakan da telaşla teröristlerle yapılan ve yapılacak görüşmelerde örgüte, liderlerine ödün verilmeyeceği, pazarlık yapılmayacağı ve geri adım atılmayacağı güvencesini sık sık yinelemek zorunda kalıyor. Ne ki bu güvenceler de pek o kadar sağlam değil. Yuvarlak laflar! Ödün verilmeyecek diyor Başbakan. Hangi konularda? Örneğin geri adım yok diyor. Pekâlâ! Türk ve Türklüğün yeni anayasada yer almamasını dayatan Öcalan’la aynı görüşte olmadığını söyleyebiliyor mu? Hayır! Örneğin bölünmeye hazırlık aşaması diye nitelenen, özellikle Güneydoğu ve Doğu’da Kürt yerleşim bölgelerinde uygulanması öngörülen demokratik özgürlük dayatmasına asla ödün verilmeyecek mi demek istiyor? Belli değil. Pazarlık yok diyor teröristlerle. Ne ki, örneğin teröristlerin silahlarını bırakarak yurtdışına çıkmaları konusu, medyada yayımlanan karşılıklı açıklamalarla zaten pazarlık aşamasında. Bu sözde güvencelerle söylemek istediği şu Başbakan’ın: “Bana güvenin, ötesine karışmayın!” Her şeyde olduğu gibi bu duyarlı konuda da en doğruyu ben bilir, ben yaparım havasında!.. Halkın giderek kuşkuyla baktığı çözüm sürecine desteği korumaya ve bu arada yine “Benden büyük yok”, daha önemlisi “Her konuyu olduğu gibi terör sorununu da ancak ben çözerim” havasını ülke genelinde yaymaya, yutturmaya çalışıyor. Malazgirt’ten bu yana beyaz kefeni yanından eksik etmiyordu. Şimdi de terör sorununu çözmek için gerekirse “serden vazgeçeceğini” söylüyor. ??? Hizmetlerini inkâr edenlere veryansın eden, saldıran Başbakan’ın; Osmanlı’nın aç, çıplak bıraktığı Anadolu’yu ve insanlarını kurtaranlara duyduğu kin ve nefret her vesileyle kabarıyor. Yarınlarda bir gün çözüm sürecine destek yüzde 58’den yüzde 20’lere düşerse; “Halk beni arkamdan vurdu” demeyeceğine kim güvence verebilir? Zira hizmetlerini eleştirenlere amansız biçimde saldıran bu Başbakan; her vesileyle övdüğü Osmanlı’nın aç, çıplak bıraktığı Anadolu’yu ve insanlarını kurtaranlara duyduğu olumsuz duyguları her vesileyle açıklaması, sözünü ettiğimiz olasılığı doğrular içerik ve nitelikte değil mi?.. Gazetede küçücük gösterilen haber; Bay Başbakan’ın, “İkinci İnönü Zaferi”nin 92. yılı dolayısıyla yayımladığı mesajda İsmet İnönü’nün adını bile anmadığını yazıyor. RTE’nin bu saygısızlık örneği tutumu; ulusal savaş tarihine ve ulusal savaşın önderleri arasına adını yazdıran İsmet İnönü gibi bir kahraman için ne gam! Gelibolu Savaşları’nda tarih yazan Atatürk’ün adını anmamak, anılmasına engel olmak için anma günlerini, gündemi bile değiştirdi. Batı’nın, neredeyse bir yüzyıl sonra hayranlıkla andığı Mustafa Kemal Atatürk’ten; köhne Osmanlı’yı devirip çağdaş, laik Cumhuriyeti kurduğu için inanılmaz ölçüde nefret ediyor, kin duyuyor ve bu davranış ve tutumunu konuşmalarında sürekli doğruluyor... Bu duyguları o kadar yoğun ki benliğinde; hatim duasında Atatürk’ü anmayan Diyanet İşleri Başkanı Görmez Mehmet’in topluma aykırı düşen davranışlarını savunuyor. ??? Kuşkusuz, Atatürk adı milletinin ve dünyanın gözünde büyüdükçe; ne çare Atatürk konusunda nefretle oluşan söylem ve davranışları nedeniyle RTE’nin adı, milletinin ve dünyanın gözünde giderek küçülüyor. Son örneği ABD’nin yeni atanan Savunma Bakanı Chuck Hagel verdi. Pentagon’daki ilk basın toplantısında, Atatürk’ü hayranlığını açıkladı. “Atatürk dünyada halen devam eden çok önemli bir mirasa sahip, çok belirleyici olan bir şey yaptı. Batı’da Atatürk’ün yaptığını tam olarak takdir edemedik” dedi. Sayın Bakan; bu konuda yalnız değilsiniz. Üstelik hayranı olduğunu söylediğiniz Türk milletini yöneten Doğulu, üstüne üstlük başbakan biri daha var: Atatürk’ü anlayamayan! Sürpriz tanık talebi İstanbul Haber Servisi Odatv davasında tutuksuz yargılanan Soner Yalçın’ın avukatı Hüseyin Ersöz, eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ve eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın da aralarında bulunduğu 16 kişinin tanık olarak dinlenilmesini istedi. Odatv davasında daha önce tahliye edilen Yalçın, Barış Pehivan ve Barış Terkoğlu’nun avukatı Hüseyin Ersöz, dün 16. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunduğu dilekçede “Müvekkillerimiz hakkındaki isnatlara dayanak dijital dokümanların manipülatif bir niteliğe sahip bulunduğu, gerek dosyaya sunduğumuz bilimsel mütalaalar gerekse TÜBİTAK raporları ile sabittir. Bu çerçevede söz konusu dokümanlar ‘hukuka aykırı’ niteliktedir” dedi. Ersöz dilekçesinde, “Her ne kadar isnatlara temel oluşturan dokümanların teknik olarak virüsle yüklenmiş olduğu tespit edilmişse de dokümanlardaki çelişkili hususlarla ilgili, dijital verilerde yazan kişiler tanık olarak dinlenerek bir değerlendirme yapılması zorunludur” diyerek tanık olarak dinlenilmesini istediği 16 kişiyi sıraladı. Ersöz, tanık listesinde Eski Yargıtay Başsavcısı Kanadoğlu, eski CHP Genel Başkanı Baykal ve Ergenekon davasında hakkında ağırlaştırılmış müeb HABERLER CUMHURİYET 2 NİSAN 2013 SALI Gazeteciler Şener, Şık ve Yalçın’ın yargılandığı Odatv davasında Deniz Baykal ve Sabih Kanadoğlu’nun da aralarında bulunduğu 16 kişinin tanık olarak dinlenmesi talep edildi bet istenen CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Mehmet Haberal ile avukatı Dilek Helvacı’ya yer verdi. Ersöz, Balyoz davasında 20 yıl hapse çarptırılan eski 1.Ordu Komutanı Çetin Doğan, kızı Pınar Doğan ve damadı Dani Rodrik ile Balyoz davasından 18 yıla çarptırılan, Ergenekon davasında ağırlaştırılmış müebbet istenen emekli Albay Dursun Çiçek ile kızı ve avukatı İrem Çiçek’in de dinlenmesini istedi. 13 Haziran’da devam edilecek olan davada savcının talebi üzerine mahkeme, Ergenekon davası savcılarının sunduğu esas hakındaki mütalaanın istenilmesini kararlaştırmıştı. Paşa’nın Eşi Nasıl Hamile Kaldı? Aklımı Oynatacağım İstanbul Film Festivali’ni açan Almodovar’ın son “durum komedisinin” adı... Akıl oynatmak moduna girmek için bizim haberlere her gün şöyle bir göz atmamız yetiyor. Sinemaya gitmeye aslında hiç gerek kalmıyor. Türkiye’de her Allah’ın günü karşı karşıya olduğumuz olaylar, ne yazık ki heyhat bir “durum komedisi” değil, ağırlığını hep daha çok hissettiğimiz bir “durum trajedisi”. “Durum trajedisi” diye bir tabir olmadığını biliyorum. Onu da ben icat ettim… Kimyamı bozan, kafayı yememe ve cinnet getirmeme yol açan son haber; “Eşini hamile bırakan Balyozcu Paşa’nın” öyküsü oldu... Haber, geçen hafta gazetelere önce, “Silivri’de baba olan paşaya hücre cezası” manşetiyle yansıdı: “Balyoz davası tutuklusu emekli Tümgeneral Durusoy’un, cezaevindeyken evlendiği eşi bir aylık hamile çıktı. Paşa’nın genç eşinin hastanede kocasıyla 10 gün kaldığı anlaşıldı. (Sırf bu tespiti yapmak için açılan!) İdari soruşturma sonucunda Paşa’ya hücre cezası verildi!” deniyordu. Ergenekon davasında 8 Nisan’da yurttaşlar Silivri’ye akın edecek ‘Silivri yıkılacak’ İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasında mütalaanın verilmesinden sonra 8 Nisan’da görülecek olan duruşmaya yurdun dört bir yanından siyasi parti, sanatçı, sivil toplum örgütleri ve yurtseverlerden oluşan on binlerce kişinin akın etmesi bekleniyor. Duruşma öncesi yapılan çağrılarda, “Yaşanılan bu süreçte düzmece davalarla, kurgulanmış soruşturmalarla, gizli tanıklarla ve sahte delillerle 21. yüzyılın Türkiyesi’nde Silivri’de bir toplama kampı yaratılmıştır. Silivri’de tutsak bulunan yurtseverlerimizi yalnız bırakmayacağız. Şimdi halkın ayağa kalkma zamanıdır. Toplama kamplarına karşı özgürlük mücadelesini yükseltme zamanıdır” denildi. 8 Nisan’da Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu yerleşkesindeki mahkeme salonunda görülecek davaya başta İstanbul, Ankara, İzmir, Zonguldak, Antalya, Muğla, Balıkesir, Çanakkale, Edirne olmak üzere yurdun çeşitli yerlerinden CHP, İP, ADD, TGB, Vardiya Bizde Platformu, Halkın Sanatçıları Birliği ve Sanatçılar Girişimi ile yurttaşlardan oluşan on binlerce kişi tutuklularla dayanışma için Silivri’de hazır bulunacak. 8 Nisan’da görülecek duruşmaya ilişkin CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, yaptığı yazılı açıklamada tüm Atatürkçü ve yurtseverleri Silivri’ye davet ederek “Özgürlük meşalesini yakmak için 8 Nisan’da yine Silivri’de olacağız” dedi. Türkiye Gençlik Birliği (TGB) Genel Başkanı Çağdaş Cengiz de Türkiye’nin kahramanlarını özgürleştirmek için Silivri’de olacaklarını belirtti. CHP İzmir Milletvekili ve yazarımız Mustafa Balbay ile gazeteci Tuncay Özkan da yurttaşları 8 Nisan’daki duruşmaya çağırdı. Balbay ve Özkan “8 Nisan Çağrısı” başlıklı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Cumhuriyet savcılığı ayaklar altına alınacak kadar ucuz değildir. Tasfiye halindeki mahkemede okunan bu mütalaayı yırtıyoruz. Savcılar varlığını kanıtlayamadıkları örgüt için ‘sabittir’ deyip geçmiştir. Sabit olan tek şey hukuksuzluktur, zulümdür. Gelinen noktada hukuku halkla aramanın tam zamanıdır. Halkımızı 8 Nisan’daki duruşmada Silivri’de olmaya, adalet mücadelesini birlikte vermeye çağırıyoruz. Bu mütalaa yırtılacak, Silivri yıkılacak.” Cezaevindeki kişiyi magazin yapmak Yuh daha neler… insan olanın vicdanı bu kadarına da sessiz kalmaz, artık buna bir tepki verir şeklindeki düşüncem kendimi ne yazık ki biraz daha yalnız ve avanak hissetmeme yol açtı. Paşa’nın hafta sonu cezaevinden yaptığı açıklamayla içine düştüğüm cinnet hali büsbütün arttı. Eşinin hamileliğini, avukatı aracılığıyla yaptığı açıklamada uzun uzadıya tafsilatıyla anlatmak zorunda kalan emekli Tümgeneral Rıfkı Durusoy, söz edilen açıklamayı; “Planlı olmamasına rağmen Allah bizi böyle bir şeyle mükafatlandırdı. Ülkeye manşet olacak şekilde bir karışıklık yaratacağımızı ve bunun bir suç teşkil edeceğini bilmiyorduk. Yarattığımız bu kargaşadan dolayı özür dilerim” diyerek sonlandırıyordu… Paşa 16 yıl hapis cezası almış. Ve böbrek kanseri, böbrek yetmezliği nedeniyle bir süre önce on gün hastaneye sevk edilmiş; refakatçi eşi de hamile kalmıştı! Hepsi bu kadar. Bunca sıradan ve doğal olan bir olay; ne var ki her yana çekilebilecek biçimsiz imalar ve her çeşit “mahremiyet hakkı” ihlal edilerek kamuoyuna hayâsızca yansıtılmış; Paşa’nın Silivri’deki tutukluluk cezası yetmiyormuş gibi “özel yaşamı” hedef tahtası yapılmıştı. Cezaevinde gün sayan ve üstelik hasta olan bir insanı, iştahla magazin malzemesine dönüştüren bu ilkellikler dizisi, her seferinde dozu artan bir pespayelikle; “Balyoz sanığı paşanın aşk trafiği” kıvamında haberlerle konu olmaktaydı… Devletin bodoslamadan böyle yatak odalarına girmesine ancak faşizmlerin azılı türünde rastlanır. İnsanların mahrem yaşantıları hakkında savunmaya geçmek ya da kamuoyuna izahat vermek zorunda bırakılmaları da gene eşine en azgın faşizmlerde rastlanan bir şeydir. Demokratik düzenlerde devlet, kimin kimi nasıl hamile bıraktığıyla zerre kadar ilgilenmez ve uğraşmaz. Söz konusu kişi cezaevinde olsa dahi, insanların bedenleri son kertede yalnız kendilerine aittir. Kiminle, hangi şartlarda ve nasıl çocuk sahibi olacaklarına; özgür iradeleriyle yalnızca kendileri karar verirler. Bireyin kendisi dışında başka hiçbir güç bu kararı şu bu şekilde şartlayamaz. Bireysel tercihlerin böyle özel yaşamı yönlendirmesi hakkına, demokrasilerde “mahremiyet hakkı / right to privacy” diyoruz. Özel yaşantıyı içeren bilgilerin, istem dışında kamuoyuna açıklanması da gene bu “mahremiyet hakkının” ihlali oluyor. Demokratik düzenlerde “mahremiyet hakkının” ihlali, yasalarla düzenlenen bir suç. E. Tümgeneral Rıfkı Durusoy, başına gelen “Balyozcu Paşa’ya Babalık Cezası” engizisyonunu AİHM’ye götürse eminim zafer kazanır. İnsan hakları ve olayın hukuki boyutlarının ayrıntıları hakkında kuşkusuz hukukçuların söyleyebileceği daha pek çok şey vardır. Hukukçu olmadığım için konunun bu yönünü uzmanlara bırakıp, buradan vicdanlara seslenmek istiyorum. Bir insanın, yaşamının en mahrem alanında böyle uluorta hesap vermek zorunda bırakılması, vicdanlarınızı örselemiyor mu? Sadece habere konu olan Paşa ve ailesinin değil, bu tiksinti veren rezalet karşısında, kendi insanlık onurunuzun da zedelendiğini hiç düşünmüyor musunuz? Ağızlarını her fırsatta “demokrasi”, “sivil anayasa” ve “liberallik” sözcükleri ile dolduran aydınlar, bu açık “demokratik hak ihlali” karşısında hangi köşeye saklandılar? Neden bu kadar sessizler? Niye bunca kör ve sağırlar? Sözcükler bizde neden yalnız seçici bazı durumlarda, bazı seçilmiş kesimler için kullanılıyor ve böyle pervasızca araçsallaştırılıyor? Neden bunca iddiayla ortaya atılan kavramlar, bu denli rahat ve fütursuzca çiğnenebiliyor? Demokrasiden en çok ve en büyük ısrarla bahsedilen bir ortam ve dönemde; bunca antidemokratik uygulama, nasıl böylesine aleni biçimde ve en ufak direnç görmeden hayata geçirilebiliyor? Bunca riyakârlığa biz hâlâ nasıl katlanabiliyoruz? Her sabah uyandığımızda aynaya hâlâ nasıl bakıyoruz? Demiryolu işçileri Ankara’ya yürüyor ükümetin Devlet Demiryolları’nı özelleştirmek için düğmeye basmasının ardından Demiryolu Çalışanları Platformu üyeleri 31 Mart’ta, Edirne, İzmir, Samsun, Adana, Amasya ve Van başta olmak üzere ülkenin dört bir yanından Ankara’ya yürüyüşe geçti. 3 Nisan’da TBMM önünde eylem yapacak olan demiryolu işçileri, 16 Nisan’da da iş bırakacak. Samsun’dan yola çıkan Demiryolu Çalışanları Platformu H ‘Bu mütalaa yırtılacak’ üyeleri Amasya’ya ulaştı. Tren garı önünde “TCDD’nin Özelleşmesine Hayır” pankartı açan emekçiler adına basın açıklamasını okuyan KESK’e bağlı Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS) Sivas Şube Başkanı Ali Şimşek, 350 bin olan taşeron işçi sayısının AKP iktidarında bir buçuk milyona çıktığını belirterek Türkiye’nin “taşeron cumhuriyeti” haline geldiğini söyledi. Fotoğraf: MEHMET MENEKŞE Paşa’nın ‘mahremiyet hakkı’ 6 yıldır cezaevinde Valilikten Doğu Perinçek’e yakın koruma! İstanbul Haber Servisi Ergenekon davası kapsamında 6 yıldır Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek’e yakın koruma verildi. Valilik taraından gönderilen yazıda, “1 Personel ile yakın koruma ve konut koruma tedbiriyle korunmasının devamına” ifadeleri yer aldı. Perinçek’in eşi Şule Perinçek’in de yakın koruması olduğu öğrenildi.İP İstanbul İl Başkanı Osman Bilge Kuruca, “Koruma bu kararlarla alınamaz. Perinçek’i iktidardan ve tertipçilerden korumamız gerekmektedir. Onun için tüm yurtseverlerin korunması için halkımızı 8 Nisan’da Silivri Cezaevi’ne bekliyorum” dedi. İnsanlık onuru nerede? Zirve sanığından yine tehdit MALATYA (Cumhuriyet) Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Zirve Yayınevi cinayeti davasında jandarmanın yaptığı dinleme nedeniyle mağdur sıfatıyla ifade veren Malatya Kerkük Kardeşlik Derneği Başkanı Veysel Şahin jandarmadan şikâyetçi oldu. Şahin ifade verirken sürekli konuşan sanık Varol Bülent Aral salondan çıkartılırken Mahkeme Başkanı Hayrettin Kısa’ya “Yargısız infaz yapıyorsunuz. İkinci kez kafana sıkacağım senin. Basın bunu görsün” diye bağırdı. Bu sırada Şahin de “İçeride şişletirim seni” diye bağırdı. Duruşmada, Genelkurmay Başkanlığı’nın tanık olarak dinlenen eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda “Siyah ve Beyaz Kuvvetler” adlı iki birim oluşturulduğu yönündeki ifadesine yanıtı okundu. Notta, “Sefer görev emri verilen yedek personel yaş ve yeteneklerine göre, arazide görev yapacak siyah personel ve meskun mahalde görev yapacak beyaz personel olarak tasnif edilmekte, yedek vasfını kaybedenlerse turuncu personel olarak nitelendirilmektedir. Barışta ve seferde siyah kuvvetler, beyaz kuvvetler diye bir kuvvet/birlik teşkilatlanması söz konusu değildir” denildi. BÖCEK KOMİSYONU’NDAN ÇARE(!) CHP’Lİ ERDAL AKSÜNGER: BİLGİ YOK! Dinlemeye CIA soruları ‘kılıf’ bulundu yanıtsız kaldı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yasadışı dinlemeleri engellemek amacıyla kurulan Böcek Komisyonu Başkanı Zeyid Aslan dün TBMM’de düzenlediği basın toplantısında yıllardır piyasada olan “sinyal kesici” telefon kılıfını ortam dinlemesine karşı yeni bir yöntemmiş gibi tanıttı. Aslan, bunun ürün reklamı gibi anlaşılmaması gerektiğini belirterek “Vatandaşlarımız tedbir olarak bunu kullanabilir” dedi. Denizli’deki bir firma tarafından nano teknolojiyle üretilen bir kumaştan yapılan kılıfın iki cepten oluştuğunu söyleyen Aslan, kılıfın hem radyasyonu hem de GSM sinyalini kestiğini söyledi. Aslan, kılıfı 22. Dönem AKP Milletkili Mehmet Yüksektepe’den aldığını söylerken, yıllardır piyasada olan kılıf için “6 ay önce piyasaya sürülmüş” dedi. EMRE DÖKER Genelkurmay’dan ‘siyahbeyaz’ notu stihbaratçılar dinlenecek Asıl çalışmalarının dinleme ve izlemeye karşı alınacak idari ve hukuki tedbirlerin belirlenmesi olduğunu söyleyen Aslan, komisyonunun cuma günü eski istihbaratçılar Bülent Orakoğlu, Osman Ak, Emin Aslan ve Sabri Uzun’u dinleyeceğini kaydetti. İ İZMİR CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger, ABD’nin gizli servisi CIA’nın, Ankara’da dinleme karargâhı olduğu iddialarının açıklanmasını istedi. Kendisine AB’de yaşayan ve “konusunda uzman” bir kişiden gelen bilgiyi, üyesi olduğu TBMM Yasadışı Dinlemeleri Araştırma Komisyonu’nda dile getirdiğini ancak şu ana kadar bu yerle ilgili net bilgi alamadığını vurgulayan Aksünger, bilgisine başvurduğu kurumların yöneticilerinin çelişkili açıkla malar yaptığını kaydetti. Aksünger, ABD gizli servisi CIA’nın, TBMM yakınında bir askeri tesisten, dinleme çalışması gerçekleştirdiğini ileri sürdü. İnönü Bulvarı’nda yüksek güvenlikli tesiste yürütülen bu girişimin başında ABD’li bir albayın olduğunu iddia eden Aksünger, tesis çevresinde CIA ajanlarının “cirit attığını” da iddia etti. Türk albayın da yer aldığı iddia edilen tesiste, dinlemeler yapıldığını öğrendiğini kaydeden Aksünger, adresini saklı tuttuğu merkezin kapısında levha bulunmadığını belirterek bu adresin Meclis’e sadece 2 kilometre uzaklıkta bulunduğunu ifade etti. Demirel taburcu edildi ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, solunum yolu enfeksiyonu nedeniyle tedavi gördüğü Özel Güven Hastanesi’nden taburcu edildi. Hastanenin Başhekimi Dr. Tevfik Ali Küçükbaş, yaptığı açıklamada, 4 Şubat’ta tedavi altına alınan Demirel’in, sağlığına kavuşması dolayısıyla hastaneden ayrıldığını bildirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle