10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 MART 2013 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Tabiatı Koruma Yasa Taslağı... Ülke yurttaşları özellikle koruma altına alınacak bölgelerin yakın çevresinde yaşayan insanlar, doğal, devredilemez, kutsal haklarının olduğu bu alanlar üzerinde alınacak koruma kararlarının fiili uygulayıcısıdırlar. Bu insanların koruma fikrine katılmaları ve destekleri için uygulama yöntemleri hakkında bilgilendirilmeleri gerekir İlçin ASLANBOĞA Orman Y. Mühendisi – Peyzaj Mimarı E kosistemler, belirli bir alanda bulunan canlılar (üreticiler, tüketiciler, ayrıştırıcılar) ile bunları saran cansız (sıcaklık, su, toprak, ışık vb.) çevrelerinin karşılıklı ilişkileri sonucu oluşmuş süreklilik gösteren biyolojik sistemlerdir. Yeryüzünün farklı bölgelerinde sıcaklık ortalamaları, su varlığı ve toprak yapısı değişiktir, bu nedenle bitki varlığı yani üreticiler farklı formasyonlarda, yani; orman, maki, step vb. tanımları altında gözlenir. Bu karmaşık etkileşim sonucunda tüketici türleri de belirli bölgelere özgü olarak çeşitlenir ve sayıları üreticilerin elverdiği ölçüde artareksilir. Böylece yeryüzünde yani biyosferde değişik genişliklerde, karakterlerde ve biyolojik çeşitlilikte bir ekosistemler mozaiği oluşur. Güncel durumda bu mozaiğin kimi parçaları diğerlerine göre daha üretken, daha ilginç, daha güzel ya da doğal yaşam, dolayısıyla insan yaşamı bakımından diğerlerine göre daha önemli olabilir. Yeryüzü oluştuğundan ve ilk canlı türleri göründüğünden bu yana ekosistemler sürekli değişime uğramıştır ve değişim sürmektedir. İnsan adı verilen canlı türü de yaklaşık 200.000 yıl önce ekosistemler içinde tüketiciler gru bunda yerini almaya başlamıştır. İnsan türünün son 10.000 yıl öncesine kadar, bulunduğu ekosistemler içinde sistemin bir parçası olmaktan öte bir önemi olmamıştır. Ancak son 10.000 yıldan bu yana yerleşik düzene geçip topluluklar halinde birlikte yaşamaya başladığından beri yakın çevrelerini öncelikle yerleşim alanı ve tarımsal amaçlı kullanımlar yoluyla belirgin biçimde etkilemeye başlamışlardır. 200 yıl öncesine kadar da bu davranışlar bulundukları ekosistemler bütünü içinde hazmedilmiştir. de olduğu, örneğin; yeryüzündeki su döngüsü ve karalar üzerindeki su bilançosunun, karbon döngüsü dolayısıyla sıcaklık bilançosunun, vazgeçilmez aktörleri olduğu bilincine varılmış, toprak varlığının korunmasında önemli etkileri olduğu gözlenmiş, salt bu gerekçelerle önemli kimi ekosistemlerin tüm tüketiciler adına insan etkinliklerine karşı korunması gerektiği kanısına varılmıştır. Koruma kararlarının uygulanmasına yönelik ulusal ve uluslararası düzeylerde çeşitli yasal ve teknik araçlar aranmış, korunması bilimsel gerekçelerle gerekli görülen alanlara önem derecelerine ve alan genişliklerine göre “mutlak koruma alanları, milli parklar, habitattür koruma alanları, peyzaj koruma alanları, doğal sitler, doğal anıtlar” vb. yasal statüleri verilerek yasal koruma altına alınmıştır. Doğal alanların korunması düşüncesi Türkiye’de ilk kez 1948 yılında gündeme gelmiş, 1956 yılında 6831 sayılı Orman Kanunu kapsamında Milli Park tanımıyla gerçekleşmiştir. Sonraki yıllarda yukarıda sözü edilen uluslararası koruma statüleri Türkiye sınırları içinde önemli görülen diğer alanlara da verilerek koruma kapsamı genişletilmiştir. “İnsan nesliyle birlikte diğer canlıların geleceğinin güvenceye alınması amacıyla kimi üretken ekosistemlerin olumsuz insan etkinliklerine karşı korunması kararı kamu yararı ve doğal varlıkların korunması adına alınmış en üstün karardır ve bu Milli park 141 yıl önce alınan önlem 19. yüzyıla gelindiğinde insanlar yarattıkları çevrenin doğal ekosistemleri ve peyzaj değerlerini olumsuz etkilediğinin farkına varmaya başlamış, 1872 yılında, yani bundan sadece 141 yıl önce Amerika’da Yellowstone adıyla anılan bir alanın, sahip olduğu ilginç doğal oluşumları ve estetik değerlerinden gelecek kuşakların da yararlanmasına yönelik insan etkinliklerinden korunması yönünde kararlar alınmıştır. Daha sonraki yıllarda yeryüzü ekosistemlerindeki bitki örtüsünün diğer canlıları sadece beslemekten öte başka işlevlerinin karar güncel ekonomik ve politik kararların çok üzerindedir.” Şüphesiz önemli görülen üretken alanların belirlenmesi, hangi tehlikelere karşı hangi yasal yöntemlerle korunacağı, bu alanlardan yararlanma sürekliliğinin hangi teknik yöntemlerle nasıl sağlanacağı kararlarını alacak, bu alanlar üzerinde düşünülen herhangi bir girişimin ekolojik etki değerlendirmesini yapacak kişiler salt ekonomik ve politik hedeflere yöneltilmiş bürokratlar olamaz. Kararı verecek kişi ve kurumlar, biyolojik ekolojik temel bilgi birikimine sahip (öncelikle ekolog, biyolog, orman mühendisi, peyzaj mimarları, ziraat mühendisleri vb.) uzman kişiler ve bu uzmanlardan oluşan örgütlerdir (üniversiteler, odalar ve diğer sivil toplum örgütleri). Alınacak kararlarda ilgili diğer kurumların görüşleri ve katılımları uygulamaların sürekliliği yönünden çok önemlidir. Ülke yurttaşları, özellikle koruma altına alınacak bölgelerin yakın çevresinde yaşayan insanlar, doğal, devredilemez, kutsal haklarının olduğu bu alanlar üzerinde alınacak koruma kararlarının fiili uygulayıcısıdırlar. Bu insanların koruma fikrine katılmaları ve destekleri için uygulama yöntemleri hakkında bilgilendirilmeleri gerekir. “Tabiat ve Biyoçeşitliliği Koruma Yasası” başlığı altında hazırlanan yasa taslağı önemli hatalar içermektedir. Geçmişten kalan ve gelecek kuşakların hakkı olan mirasın sorumsuzca telef edilmemesi için bu taslak, hatalar düzeltilmeden Meclis’te tartışmaya açılmamalıdır. Körleşmenin Dayanılmaz Aymazlığı Gürol SÖZEN H er sabah; evet her sabah ve de/ Onlarca her bilgi kendilerinne yazık ki yıllardan bede/ Üzülme eşek eşeği beğenir/ ri kirli bir karanlıkta, içi Hayır var sana kötü demelerinirin ve kan dolu yaranın göbeğinde de” diyebilen (oysa eşek ne şirinuyuyup uyanıyoruz. Yalnızca bidir) 12. yüzyıldan Ömer Hayyam zim değil çocuklarımızın da böyleve “Dört kitabın ma’nisi/ Bellisine bir yazgıyı paylaşmaları; gendir bir elifte/ Sen elifi bilmezsin/ cecik yaşlarında hüzün dolu yüzleri Bu nice okumaktır” diyebilen 13. ile babalarını, analarını savunmayüzyılın yalın sesi Yunus Emre’yi ları nasıl bir duygu? Hiç etkilenmi elimizden gelse Hitler’in toplama yor mu kimse? Ne doğanın devikamplarına göndereceğiz; hayatnimi ne de sürüklenen hayatın farta olsalardı tabii ki… Yüzyıllardan kındayız… Dedim dedi. Yalan doberi Yunus ve Bach gibi izi silinelan. Yıkım talan. Kuşku ve korku. meyen Mimar Sinan adına dikilİnadına cehalet ve ihanet. Bir de mek istenenlere bir bakın; hem de üstüne üstlük çirkef olan her şeye, kutsallık adına. Oysa Sinan, doğaavuçlarını patlatırcasına alkış. Are nın olağanüstü yorumcusuydu. Senada boğaya saldıran matador gibi si, sessizliği yani ilahideki duraklayiz… Hep birlikte, “Oleeey!” Ve rı, çinilerdeki mercan kırmızısının, ekranlarda bu seyre ilaveten icazet bahar dallarının ve aynı zamanda te bulunanlar: Koltuğa keyifle yakilit taşının gizemini bilen biriydi. yılıp sırıtarak (gülümsemeyi de be Hiç mi Sinan’ın Selimiye ve Süceremeyen) bundan tat alanlar. Her leymaniye camisini görüp anlamaşeyi biliverenler. Evlerine döndükdınız? Hangi kültür? Bir de “yapıllerinde horul, horul uyuyanlar… sın mı, yapılmasın mı” diye tartıMümtaz Soysal’ın şıp duruyoruz. Hangi sanat tanımı ile; “İçine anlayışı, hangi çizgi, renk u Kendi ‘virüs’ atılmış öyve ses? Topkapı Sarayı ve le bir ülkedeyiz ki Türk ve İslam Eserleri Mücoğrafyasının, artık, ne tutsanız kendi ustalarının, zesi’ndeki arşivlere girelinizde kalıyor, seler yeter! Kendi coğrafkendi bilgelerinin yasının, kendi ustalarının, ne söyleseniz gırtfarkında bile lağınızda düğümkendi bilgelerinin farkında lenip nefesiniz kebile olmayanlar, üstelik her olmayanlar, siliyor.” (26 Ocak şeyin üzerinden buldozer üstelik her 2013/Cumhuriyet). gibi geçenler, aslında 12 şeyin üzerinden Oysa bu görkemli bin yıllık bu topraklara ihacoğrafyada, sonsuz net ediyorlar. Belki de en buldozer gibi mavisi ile gökyüönemlisi; yalnızca yok edigeçenler, aslında züne açılan ve tuzlen bilgi, bilgeler, onur, gü12 bin yıllık bu lu dalgalarla boğuven, umut, erdem ve hantopraklara ihanet gi gelecek değil artık: Topşup Artemis’in doğusunu düşlemek lumsal çözülme, güvenediyorlar. de yazgımız olabisizlik ve travmaların yollirdi; neftiden çim lardan irin gibi akmasıdır. yeşiline ve karanlığından sıyrılıp Yaşanan olgu ise; aslolan kültür ve aydınlanan günde, serçe ve kumru sanatın neredeyse tüm kurumlarca, ların sesi ile uyanmak da yazgımız yok sayılma arzusudur. olabilir iken… Yıllar önce, BaAhlaki mektuplar kırköy Akıl Hastanesi’nde çalışan Günümüzden 2 bin 400 yıl önce psikolog arkadaşıma, “HayalleSeneca, Sicilyalı dostu Lucilius’a rin işsizliğine akıl hastalığı diyoadadığı ahlaki mektupların birinde, rum ben” notunu yazıp uzatmıştı “Biz doğduğumuzdan daha kötü bir deli. Hayallerimiz ise şimdi işgöçüyoruz. Bu suç doğanın desiz… Üstüne üstlük, 12 bin yıllık ğil, bizim suçumuz” diyor. Uzak bu topraklardan nice şairler, desbir çağrışım da olsa yaramızın ağtan yazarları, nice çalgıcılar, kozı ile Bekir Coşkun’un, “Aferin rolar, sahne sanatçıları, dansçılar, ressamlar, heykeltıraşlar, mimarlar, ey halkım” dediği gibi. (25 Ocak 2013/ Cumhuriyet) Ama gene de taş ustaları ve bilgeler gelip geçüşenmemiş Seneca; sanki günümümişti. Hadi, didiklemeyelim onlaze göndermeler de bulunuyor: “İyi rı. Ama Karakalem ve Veli Can nedir? Bilgidir. Kötülük nedir? gibi ressamlar, Sinan gibi mimarBilgisizlik. Filozofla sanatçı yelar, Karahisari gibi hattatlar, Karine göre, kimi bilgileri fırlatıp ramemi gibi süslemeciler. Yunus, atar, kimilerini seçer alır. Ama Mevlana, Pir Sultan, Karacaoğattıklarından korkmaz. Seçtiklan ve niceleri de gelip geçti... Talerine hayran olup kalmaz, yeter bii ki sultanlar da; birçoğunun adını hatırlamadığımız! Doğrusu, yaz ki ulu, yenilmez bir ruhu olsun. Senin yerlere serilmene, ezilmedıkları ve çizdiklerinden hiçbiri de ödün vermedi. Onlar doğaya, insan ne karşıyım, desin. Çabayı geri çevirmen yetmez: İste o çabayı.” olana saygılıydılar; yeşeren ve ayAcı olan da bu! İnsan olmanın alıdınlanan her şeye. Tanrı aşkına, gönlümüz elverme cısı yok: Bilerek, görerek yaşadığımız yoksulluk. İster adına “korku, se de bu topraklara yüreğini bırakisterse çıkar ilişkisi” deyin. Bu bir mış günümüzün ustalarını şimdilik çözülmenin sokağa dökülmüş hakendi direnişlerinde bırakalım… lidir… “Dünya üç beş bilgisizin elin Kızlarımız Nereye Savruluyor? ERDAL ATICI M emleket çok kanallı televizyon dönemine geçti diye sevinirken, son yıllarda tek kanallı, siyah beyaz günleri arar olduk! Sanırsınız tüm televizyon kanalları aynı yerden yönetiliyor… İktidarın attığı işaret fişeği doğrultusunda, aniden tüm kanallarda aynı konular tartışılmaya başlanıyor. Başbakan “İmralı” mı dedi, tüm programlar “İmralı” üzerine yapılıyor. “Milliyetçiliği ayaklar altına mı aldı”, bu sefer bilen bilmeyen “milliyetçilik” üzerine konuşuyor. Usandırıncaya kadar sürüyor konuşmalar… Birkaçı dışında diziler ise tam bir rezalet… Kapı dinlemeleri üzerine kurgulanan ve insan zekâsı ile alay eden senaryolar, çarpık ilişkiler ve aldatma üzerine lastik gibi sündürülen konular, şiddeti kutsallaştıran aktörler… Geçen günlerde, ağzı kalabalık tartışmacılardan kaçarken, rastgele çevirdiğim bir televizyon kanalına takıldı gözlerim. Türbanlı bir hanım, insanın içini acıtan sesiyle anlatıyordu, dikkat kesildim… Bu hanım kız, üniversiteyi bitirmiş öğretmen olmuş. Ortao kul yıllarından başlayarak evlerinde barındığı tarikat, bu kızımızı hiç bilmediği biriyle evlendirerek, Afrika’nın adı sanı olmayan ülkelerinden birindeki okuluna öğretmen olarak göndermiş. Evlendirildiği adamı o ülkeye giderken uçakta tanımış. O da kendisi gibi tarikat evlerinde yetişmiş… Hanım kız anlatıyor: Uçaktan inip kendileri gibi evlendirilmiş ve oraya kendilerinden önce öğretmen olarak atanmış insanların evine konuk olmuşlar. Alışma döneminden sonra kendi evlerine yerleşmişler. “Hiç tanımadığım bir ülke, yanımda hiç tanımadığım bir adam, hiç tanımadığım insanların evinde çok zorluk çektim, ama sonradan alıştım” diyor, hüzünle. Programı dehşet içinde izlerken; kızlarımız nereye savruluyor böyle diye düşünmekten kendimi alamıyorum… Bu dört genç, ülkemiz üniversitelerinden mezun, üstelik öğretmen olmuşlar. Ama kendi yaşamları ve gelecekleri ile ilgili iradeleri yok edilmiş… Evlilik gibi insan yaşamını baştan başa değiştiren bir olaya karşı sorgulama yetenekleri kör…
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle