10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 6 HABERLER CUMHURİYET 26 MART 2013 SALI Ali Tatar’ın ağabeyi ‘Başbuğ özgürlüğüne kavuşunca söyleriz söyleyeceklerimizi’ dedi ‘Tarih karar verecek’ İLHAN TAŞCI Ali Tatar ikinci kez tutuklanmak üzere evine gidildiğinde intihar etmişti. Büyük Plan’a Bakış Yeni Durumun Şifreleri3 Dünkü yazımda “Öcalan, 21 Mart açıklamasında, Davutoğlu + Erdoğan’ın ‘Yeni Osmanlılık, Ortadoğu bakiyemiz, ulus devlet ve ulusalcılıkta hesaplaşmalıyız, İslam birleştirici unsurumuz’, tezleriyle birleşiyor ve bunları ortak politika yapıyor” demiştim. PKK liderinin İmralı’da hükümetle aylarca süren mesaisi sonucu bu görüşlere ikna olduğu anlaşılıyor. Öcalan, mesajında diyor ki, “Bugün artık yeni bir Türkiye’ye, yeni bir Ortadoğu’ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz. Çağrımı bağrına basan gençler, mesajımı yüreğine katan yüce kadınlar, söylemlerimi başgöz üstüne diyerek kabul eden dostlar, sesime kulak kesilen insanlar; bugün yeni bir dönem başlıyor. Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır.” Öcalan’ın bütün metni, dünkü yazıda belirttiğim gibi, iktidarla varılan temel anlaşmanın kodlarını taşıyor. Eksen TürkKürt birlikteliği... Hangi temelde? Yeni bir kuruluş, yeni bir meclis, yeni bir ülke... Türkiye nasıl kurulduysa, şimdi TürkKürt uluslarının birliği temelinde, aynı heyecanla ama bu kez yeniden kurulacak. Öcalan, bu “yeni ülke”nin sınırlarını da çiziyor ve 1912’de Osmanlı Meclisi Mebusanı’nda kabul edilen Misakımilli’yi kapsayacak, Kürt ve Türkmenlerin yaşadığı Kerkük, Musul, hatta Suriye Kürtlerini içerecek şekilde genişletiyor. Bir adı konmamış: TürkKürt Federasyonu.. Bu yeni devletiülkeyi gerçekleştirmek için Apo+RTE ve Davutoğlu’nun almaları gereken büyük yol var.. 1) Bu federasyonu öncelikle Türkiye’ye kabul ettirmek, uygulamasını gerçekleştirmek gerek. Yani, Kürtlerin her bakımdan “eşit ulus” kabulü için anayasalyasal düzenlemelerin yapılması.. Bu, anadilinde eğitimi ve özerk bölgeyi de (adı öyle konmasa bile) şüphesiz ki içermek zorunda. 2) Sırada Irak Kürdistanı vardır. Esas “federasyon” adının alınması, bu adımla birlikte gerçekleşebilir! Peki, Barzani ve yönetimi ile bu konuda bir görüşme yapılmış olabilir mi, herhalde Irak Kürtleri bunu ilk kez duymuyorlardır... RTEApo’nun, Barzani’yi ikna etseler bile çok daha büyük bir engeli aşmaları gerek: Irak’ı parçalamak gibi! DavutoğluRTE ikilisi, bir yıla yakın zamandır Irak merkezi hükümetini hedef alarak, Barzani yönetimiyle yakın ilişkiler kurarak, bu parçalama işine giriştiler zaten! Ah bir de Amerikalıları bu aşamada ikna etseler! Tabii, Kürt tarafında lider sorunu da çıkabilir, Apo mu Barzani mi.. 3) Suriye Kürtleri de bu Misakımilli içindedir. Bu toprakların katılımı, herhalde en kolay olabilir. Zaten sınırımızda Suriye Kürt yönetimi kurulmuştur. Suriye de parçalanacak bir ülkedir... Bizim iktidar çoktan bu işe başlamıştır. 4) Dördüncü Kürt parçası İran’dadır. İran zaten özellikle İsrail’in hedefindedir. Ayrıca düşmandır (Şii). RTEKürtler, Ortadoğu’nun “iki büyük aktörü” olarak, Sünni aksını oluşturuyor. İsrail’in özür dileme eylemi sonucu RTE ile yeniden kucaklaşmasının burada büyük önemi ortaya çıkıyor. TürkKürt federasyonunun en zor parçası olan İran’ın halledilmesi, şüphesiz ki İsrail’in (ve ABD’nin) aktif desteği olmadan başarılamaz... ??? Yukarıda çizdiğimiz yeni dönemin ve anlaşmanın “siyasi vizyon”u ortaya çıkınca, Öcalan’ın yeni mücadele dönemini ilan etmesi çok doğaldır! Öcalan ve PKK hareketi, belki de Türkiye’de belirli sınırlara ulaşmış ve duvarın ötesine geçemeyeceklerini görmüş olabilir. Hükümet birkaç bin KCK’liyi tutuklayarak bir paralel veya iç içe “Kürt devlet yönetimi” kurulmasına izin vermeyeceği ikazını yapmıştı. Öcalan’ın elinde, kendi ifadesiyle 50 bin kişiyi ayaklandırarak saldırıya geçilmesi tehdidi (büyük kıyım, büyük olay yaratmak ve uluslararası müdahaleye çağrı yapmak) ile kentlerde terör saldırılarını başlatmak kozları vardır. Burada başarı kazansalar ve bölünmeyi gerçekleştirseler, Anadolu’nun yeni bir mübadeleye sahne olması olasılığı da yüzde yüze vurur... Ama hükümetle vardıkları anlaşma, kendileri için hepsinden daha caziptir... Büyük Kürdistan perspektifi şüphesiz ki, PKK’nin elindeki savaşı sürdürme kozundan çok daha önemlidir... Üstelik, Büyük Kürdistan, “Türk silahlı güçlerinin yardımı” ile çok daha kolay ve erken gerçekleşebilir. Bu senaryoyu hayata geçirmeyi denerlerse, o zaman Türk Silahlı Kuvvetleri ile PKKpeşmergelerin silah arkadaşlığı ve aynı cephelerde savaşma olasılığı doğacaktır!!! Yeni TSK’nin kurulmakta oluşu bu açıdan anlamlı ve zorunludur da!!! ??? Öcalan ve Kürtler için “TürkKürt” veya nüfusa göre KürtTürk federasyonu kalıcı mı olur, yoksa bir ara aşama mı olur ve Kürtler “Bütün yardımlarınıza çok teşekkür ederiz, bunu asla unutmayacağız ve ebedi kardeş kalacağız” mı derler, bilemem.. Bir de, varılan bu büyük anlaşmanın gerçekleşme umudu, olasılığı var mıdır... Yoksa sadece bu federasyon Türkiye sınırları içinde mi kalır.. Bizim Kürtler, burada oluşumlarını tamamladıktan sonra, Irak Kürdistanı ile mi birleşir... bilemem... RTE’nin başkanlıkdiktacı anayasasını, Apo desteğiyle millete kabul ettirme zorluğu da vardır... Meclis’te bu işi halletmek ve 367 oyu bulmak için, CHPMHP’den gerekli adam satın almayı başarırlar mı... CHP’den biri gitti... Geride var mı, kaç kişi var... bilemem... Yorumları size bırakıyorum, çünkü bu yazıyı okuyor olduğunuzda ben ülkeden çoktan kaçmış durumdayım! İtalyanlarla federasyon görüşmeleri için zemin yokluyorum... dönersem, iyi haberlerle!!! ANKARA Ağabey Ahmet Tatar, ikinci kez tutuklanmak üzere evine gidildiğinde intihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar’la ilgili eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un “Amirallere suikast ithamını kabullenemeyen, onurlu, şerefli Türk subayı intihar etmiştir” sözlerini değerlendirdi. Ağabey Tatar, Başbuğ’un görevi gereği yaptıkları ve yapamadıkları hakkında “tarihin karar vereceğini” belirterek “Beşiktaş savcıları, kardeşim üzerinden Oruç Reis Firkateyni’ne cevap verdiler. Kardeşiminki intihar değil, hukuksuzluğa başkaldırıydı” yorumunu yaptı. Ağabey Tatar, Başbuğ’un sözlerinin, bulunduğu makam ve yaşadıkları düşünüldüğünde çok önemli sözler olduğunu belirterek “Çok önemli tes pitlerde bulunuyor. Görevi gereği yaptıkları ve yapamadıkları ile ilgili olarak hakkında tarih karar verecektir. Bu anlamda Silivri mahkemelerinin kararının öneminin olmadığını düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz dönemin kararı olacaktır ki, bu dönemin de ‘hukuk ve hukuka saygı’ dönemi olarak adlandırılacağını sanmıyorum” yorumunu yaptı. “(Başbuğ’un) Tespitleri konusunda bizim bugün söyleyebileceğimiz şeyler var. Ancak TSK’nin en başındaki komutan olarak içine düşürüldüğü kabul edilemez durum ve suçlamalarla baş etmeye çalışırken bunun zamanı olmadığını düşünüyorum” diyen Tatar, bunun gerekçesini şu sözlerle ortaya koydu: “Çünkü kendilerinin ve ailesinin neler yaşıyor olduklarını en iyi anla ‘TSK’nin tepkisini bekledi’ yabilecek durumdayız.” Kardeşini kaybettikleri günün ertesinde söylediklerini anımsatan Ahmet Tatar, “O gün İlker Paşa’ya sitemimizi bildirmiştim. Özgürlüğüne kavuştuğunda söyleyeceğimiz başka şeyler de olacak. Ama önce bu haksızlıklardan kurtulup özgürlüğüne kavuşmasını diliyorum” dedi. Kardeşinin intiharı sonrasında “Beşiktaş savcılarının kardeşim üzerinden Oruç Reis Firkateyni’ne cevap verdiklerini” söylediğini anımsatan Tatar, şu değerlendirmeyi yaptı: “Kardeşimin, üzerinde oynanmak istenen oyuna vücut bütünlüğü ile cevap verdiğini; bunun bir intihar değil, haksızlığa, hukuksuzluğa karşı bir başkaldırı olduğunu söylemiştim. İlker Paşa’nın mek tubunda bunu tespit etmiş olduğunu görüyorum. İşte sitemimiz de buradan başlıyor. TSK üzerinde kurgulanmış olan planın daha başlarıydı ve hukuksuz bir sürecin içinde olduğumuz açıktı. Bu durum maalesef görülemedi ve seyirci kalındı. Biz TSK’nin hukuksuzluğu tespit edip tepki göstermelerini bekledik. Kardeşimin beklentisi de buydu. Askeri yargının derhal devreye girmesi en azından paralel soruşturma süreçleri başlatmaları gerekirdi. Askeri savcılar çalışmaları ile birçok hukuksuzluğu düzeltebilirler en azından mensuplarına hukuki destek sağlamış olurlardı. Askeri savcılarla sivil savcıların konuşmaları, yardımlaşmaları önünde ne gibi bir engel olabilir? Ortak hedefin en kısa yoldan gerçeğe ulaşmak olması gerekmez mi?” DAVANIN EK DELİLLERİ 100 BİN SAYFA ‘ÇİFTE SALDIRI’YI DÜZENLEDİĞİ İDDİA EDİLEN ÜÇ KİŞİ ARANDI ANCAK BULUNAMADI İmkânsız isteniyor OZAN YAYMAN Helikopterli şov Operasyon sürerken sabah saatlerinde aralarında Emniyet’in üst düzey yetkililerinin de bulunduğu terörle mücadele uzmanları helikopterle Ankara Atatürk Lisesi’nin Sıhhiye’de bulunan bahçesine iniş yaptı. Polis yetkilileri, Liman İş Genel Merkezi’nde yapılan aramaları yerinde gözlemledikten sonra yine aynı helikopterle bu kez Ulus’taki Genel İş’in bulunduğu bölgeye geçti. Ankara Emniyet Müdürü Kadir Ay’ın yönettiği operasyona 400 polisin katıldığı belirtildi. (Fotoğraflar: EVRİM AYDIN/AADHA) İZMİR İzmir’de, kamuoyuna “askeri casusluk” olarak yansıtılan ve devlete ait gizli belgeleri temin etme suçlamasıyla başlatılan yargılama sürecinde, ek delil klasörleri avukatlara teslim edilmeye başlandı. Ancak klasörler içindeki belgeler, 100 bin sayfayı buluyor. İzmir Barosu Başkanı Sema Pekdaş, benzer sürecin Ergenekon ve Balyoz davalarında da gündeme geldiğini anımsatarak “Bu dosyaların tek tek incelenmesi gerekir. Aksi, adil yargılama hakkının ihlal edilmesi demektir. Yargı bu soruna çözüm bulmalı” dedi. 85’i tutuklu toplam 357 sanığın yargılanacağı ve iddianamesi 2 bin sayfa olan dava, 16 Nisan 2013 tarihinde İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayacak. Davanın görülmesine 3 hafta kala açıklanan 100 bin sayfalık ek delil klasörlerinin, 16 Nisan’a dek incelenmesinin olanaksız olduğu vurgulanıyor. Pekdaş, sorunun temelinde “torba yasa” kavramının olduğunu belirterek “Çok sanıklı, birbiriyle ilgisiz insanların bir araya doldurulduğu dosyalarda, adil yargılamanın gerçekleşmesi mümkün değil. Yargılamada, sanığın eylemle olan ilişkisi deliller çerçevesinde netleştirilir ve objektif olarak değerlendirilir. Tüm sanıkların bir torbaya doldurulması ise bu gerçekten uzaklaşılması demektir” dedi. Avukat Murat Ergün de, ek delil klasöründeki 100 bin sayfayı bulan belgelerin tamamının mahkeme heyeti tarafından incelenmesinin güçlüğüne dikkat çekerek “Avukatlar bu kadar kısa bir süre içerisinde, delillerin tamamına nasıl hâkim olacaklar ve savunma hazırlayacaklar? 2 bin sayfayı bulan iddianame de, sık sık tekrarlardan oluşuyordu ve ciddi tutarsızlıklar içeriyordu. Şimdi aynı olguyu ek delil klasörlerinde de görüyoruz” dedi. Erol Ekici Genelİş ve Limanİş’in de bulunduğu 21 adrese operasyon yapıldı Sendikalara baskın ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP Genel Merkezi ve Adalet Bakanlığı’na yönelik çifte saldırıları gerçekleştirdiği iddia edilen üç kişinin yakalanması için operasyon üzerine operasyon yapılıyor. Geçen hafta 14 ayrı noktada arama yapan Terörle Mücadele ekipleri, dün ise arasında Türkİş’ten Hakİş’e geçme kararı alan Limanİş ve DİSK’e bağlı Genelİş’in genel merkezlerinin bulunduğu 21 adrese, güneş doğmadan operasyon düzenledi. Arasında DHKP/C’nin Ankara il sorumlusunun da olduğu öne sürülen 15 kişi gözaltına alındı. Ancak üç şüpheliye ulaşılamadı. Terörle Mücadele ekipleri, Ankara’daki çifte saldırıyla ilgili DHKPC’ye yönelik özel harekât birimine ait helikopterle hava destekli operasyon düzenledi. 21 adrese yönelik saat 05.30 sıralarında başlayan operasyonda, kar maskeli polisler kapıları kırarak evlere girdi. Operasyonlarda saldırıları gerçekleştirdiği iddia edilen Muharrem Karataş, Murat Korkut ve eski Limanİş Başkanı Hasan Biber arandı, ancak bu kişilerin izine rastlanmadı. Operasyon sonucunda arasında DHKP/C’nin Ankara il sorumlusu olduğu iddia edilen Gülten M’nin de bulunduğu 15 kişi gözaltına alındı. 15 kişi arasında Genelİş Sendikası’nda eylemcilerle bağlantısı olduğu iddia edilen Davut Ç’nin de bulunduğu öğrenildi. Gözaltına alınanların büyük bölümünün sadece bilgisine başvurulacağı, daha sonra serbest bı Sezgin Tanrıkulu ‘Arananlarla ilişkimiz yok’ Halk Cephesi’nden protesto Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde toplanan Halk Cephesi üyeleri, son iki aydır polis tarafından çeşitli kurumlara yapılan baskınları protesto etti. Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde çadır kurarak 5 günlük açlık grevi başlatan grup, baskınlarla demokratik kurumların itibarsızlaştırılmak istenmesine karşı çıkacaklarını söyledi. (VEDAT ARIK) rakılacağı öğrenildi. Operasyon kapsamında, sabah 05.45’te Limanİş Sendikası’nın genel merkez binasına gelen polis ekipleri, dış kapıyı kırarak içeri girdi. İçeride, üç zanlı ve bunlara ait parmak izi araması yapıldı. Ekiplerin, hiçbir evrak almadığı bildirildi. Aynı şekilde DİSK’e bağlı Genelİş’e kapılar kırılarak girildi ve zanlılar ile parmak izi arandı. Polisler, sendikalarda zanlıların bulunmadığına ilişkin tutanak tutarak ayrıldı. İki sendikada da büyük maddi hasar oluştu. DİSK ve Genelİş Sendikası Genel Başkanı Erol Ekici, “Sendikaları, muhalif kimlikli kurumları itibarsızlaştırmanın dün KESK’te, milletvekillerinde, KCK davasında olduğu gibi bugün de DİSK’e bağlı sendikalardan Genelİş’e yapılan bir itibarsızlaştırma operasyonudur” dedi. Aramalar sürerken CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu da sendika binasına geldi. Tanrıkulu, “Bugün yapılan arama yöntemi tam bir pervasızlık, tam bir hukuk dışılık. Bu operasyonu ve yöntemini şiddetle kınıyorum” diye konuştu. Liman İş Merkez Yönetim Kurulu yaptığı açıklamada, arandığı belirtilen eski Limanİş Genel Başkanı Hasan Biber’in sendikayla 1999’dan itibaren bir ilişkisinin kalmadığı belirtildi. Açıklamada, “Bu baskınla, sendikamız kamuoyu nezdinde zan altında bırakılmıştır” denildi. Genelİş Yönetim Kurulu da aranan kişilerin sendika ile üyelik dahil hiçbir ilişkisi bulunmadığını açıklayarak “Bu uygulamayı şiddetle protesto ediyoruz” dedi. BDP’den yapılan açıklamada AKP hükümetinin kendisine muhalif hiçbir ses istemdiğini belirtti. KANSER HASTASI TUTUKLU ÖLDÜ ‘Tedavisi yapılmadı’ VAN (Cumhuriyet) Van’da geçen yıl “uyuşturucu ticareti yapmak” suçundan tutuklanan Hacı Nasır’ın tutuklanmadan önce yakalandığı gırtlak kanseri hastalığı cezaevinde ağırlaştı. Van’da 2011 yılında meydana gelen depremler nedeniyle cezaevinin hasar görmesi ile birlikte birçok tutuklu ve hükümlü başka illerdeki cezaevlerine gönderilirken, Hacı Nasır da Gümüşhane’ye nakledildi. Ağabeyi Tevfik Nasır, kardeşinin tedavisi için mahkemelere ve Cumhurbaşkanlığı’na dilekçe yazdı. Hacı Nasır durumu ağırlaşınca 9 Şubat’ta Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin mahkum koğuşunda tedavi altına alındı. Tedavisi sürerken Nasır’a 26 yıl hapis cezası verildi. Hastanede 41 gün bitkisel hayatta kalan Hacı Nasır 21 Mart’ta yaşamını yitirdi. Kardeşinin tedavisinin yapılmadığını belirten Tevfik Nasır, “Defalarca dilekçe vermemize rağmen kardeşim cezaevinden çıkarılmadı. Fakat hep engeller çıktı. Biz zaten durumunun ağır olduğunu söylüyorduk. Çok büyük bir hak ihlali var” diye konuştu. CEZAEVİNDE KİTAP KISITLAMASINA TUHAF GEREKÇE SİLİVRİ’DEYİZ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Gençlik Birliği (TGB) Genel Başkanı Çağdaş Cengiz, 8 Nisan’da görülecek Ergenekon duruşması kapsamında Silivri’de olacaklarını belirterek, “Zulmün duvarlarını yıkmaya geliyoruz” dedi. Cengiz, yurttaşları da 8 Nisan’da Silivri’de olmaya çağırdı. TGB Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenleyen Cengiz, Türkiye’nin bugüne kadar yaşamadığı ölçüde büyük bir tarihi dönemeçten geçtiğini ifade etti. Cengiz, “Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı’nın, terör örgütü yöneticisi suçlamasıyla ömür boyu hapsi istenirken, PKK terör örgütü lideri, ‘barış kahramanı’ olarak, Amerikan emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında, Türkiye Cumhuriyeti’nin yol haritasını çizmektedir” diye konuştu. Cengiz, Amerika’nın planlarının taşeronluğunu üstlenenlerin, Ortadoğu’da barışı ve kardeşliği savunanların cephesinde yer almayacaklarını ilan ettiklerini bilirdi. TGB: 8 NİSAN’DA İstanbul Haber Servisi İHD İstanbul Şubesi’nde yapılan basın toplantısında, İHD heyetinin 22 Mart Cuma günü Tekirdağ’da savcı, cezaevi müdürü ve mahpuslarla yaptığı görüşmeler sonucu hazırlanan “Tekirdağ 1 ve 2 No’lu F Tipi cezaevlerindeki kısıtlamalara” ilişkin rapor açıklandı. İHD’liler, “Hücrelerdeki kitap ve süreli yayınların 10 adetle sınırlandırılması” kararının insani yollardan çözülmesi için raporlarını Adalet Bakanlığı’na ulaştıracaklarını belirttiler. İHD İstanbul Şubesi yönetiminden Sevim Kalman, kitap kısıtlamasına gerekçe olarak “Bu bir güvenlik önlemi. Mahpuslar kitaplarla kendilerini yakabilirler” şeklinde açıklama yapıldığını anlattı. İHD İstanbul Şube Başkanı Ümit Efe’nin okuduğu raporda, “Kısıtlama ve yasak kararında dini kitapların hariç tutulması da düşünce özgürlüğüne yaklaşımdaki çifte standardı ortaya koyan bir tavırdır” denildi. Çakmak’ın avukatı: AİHM’ye başvurumuz reddedilmedi İstanbul Haber Servisi Balyoz davasında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan emekli Tümamiral Cem Aziz Çakmak’ın avukatı Şule Nazlıoğlu Erol, AİHM’ye yaptıkları başvurunun reddedildiğine ilişkin haberlerin gerçeği yansıtmadığını belirtti. Çakmak’ın başvurusunu tutukluluk süresi açısından kabul eden AİHM, hükümete yönelttiği sorularda, Türkiye’yi bu konuda cezaya çarptırdığı davalardan örnekler vererek sabıkasını anımsattı. Çakmak’ın deliller yönünden başvurusunu reddeden AİHM, “adil yargılama hakkı”nın ihlali konusundaki başvuruyu da dava sonuçlanmadığı gerekçesiyle kabul etmedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle