18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 8 ARALIK 2013 PAZAR 16 KÜLTÜR Tiyatro Seyirlik, Kadıköy’deki yeni sahnesinde David Tristam’ın “Ya Başaramazsak”ını oynuyor Evlilik tekdüzeleşirse... TÜLİN SADIKOĞLU Vurun Sanata! (2) Önceki gün “Vurun Sanata!” başlıklı yazım üzerine sadece sanatçılardan değil, okurlardan da tepkiler yağdı. “Ben bale izleyicisiyim, ben opera dinleyicisiyim... Bu kıyıma dur demek için ben ne yapabilirim, söyleyin...” Hemen söyleyeyim: Elimde ne yazık ki verebileceğim bir reçete yok. Her fırsatta tekrarladığım, “her gün, her an yaptığımız seçimler, nasıl bir dünya, nasıl bir toplumda yaşayacağımızı da belirler” sözü doğru ama fazlasıyla “genel”... Kestirmeden gidip şöyle de diyebilirim: “Oylarınızla bu hükümeti devirin ki, bu ülke tümüyle iktidar güdümündeki sanata izin veren, gerisini yok sayan, çağdaş ve evrensel değerleri yok etme çabasındaki zihniyetten kurtulsun!” Şu da var: Yandaş bile olsalar, tüm basın yayın ve iletişim araçlarına, milletvekillerine baskı yapın, tepkinizi gösterin ki biraz da sanat konularının peşine düşsünler; kapatmak istedikleri sanat kurumlarının hesabını hükümetten sorsunlar!.. Geçen günlerde Kadıköy’deki yeni sahnesine kavuşan Tiyatro Seyirlik, yeni sezona David Tristam’ın “Ya Başaramazsak” adlı oyunuyla girdi. Oyun, uzun yıllardır evli olan bir çiftin gittikçe tekdüzeleşen ilişkilerinin öyküsünü sahneye taşıyor. Çiftin hayallerini artık başka kadınlar ve erkekler süsleyedursun, bu kışkırtıcı ve trajikomik hayallerin tek tanığı kırmızı bir süs balığı. Gürol Tombul’un yönettiği 2 perdelik komedide rolleri Hüseyin Avni Danyal ve Ebru Saçar paylaşıyor. Tiyatro Seyirlik’in usta oyuncusu ve ekranların sevilen ismi Hüseyin Avni Danyal ile tiyatronun sorunlarını yeni oyunlarını konuştuk. 25 yıl Devlet Tiyatroları’nda oyuncu, yazar ve yönetmen olarak görev yaptınız ve 2010’da emekli oldunuz. Kendi özel tiyatronuz Tiyatro Seyirlik’i ise 2001’de kurdunuz. O dönemde günümüzdeki kadar çok özel tiyatro da bulunmuyordu. Sizi buna iten neydi? Her şeyden önce “özel”in, söz konusu sanat olduğunda yaygın anlamının dışına çıktığının altını çizmek gerek. “Özel” dediğimiz şey burada bir bağımsızlıktan ziyade ister istemez ticarileşmenin altını çiziyor gibi görünebilir. Ancak, kavramın içeriğini belirleyen şey burada kendisinden ziyade ilişkide olduğu sanatsal durum / sanat durumudur. Bu yüzden sahneye konan oyun, onun hazırlanış süreci ve konuyla ilgili tüm diğer süreçler yalnızca kazanç ve eğlence algısı natının öldüğünü iddia edenlere etkili bir yanıt ol du. Bu fikir nasıl oluşiçinde tu, ha değerlendirilemez. Bununla birlikte, elbette Devlet Tiyatrosu’nun her şeyden ön yata nasıl geçti? Bir tiyatro yaşace bir disiplin olarak daha farklı bir noktamaya başladığında durduğu düşünülebilir. İşda, kuşku yok ki te bu iki tiyatro algısıuTiyatro sahne temel ihnın çakıştığı yerdetiyaç halini alıki boşluğu doğSeyirlik’in kurucusu, yor. Bunun en ru bir biçimde usta oyuncusu ve ekranların önemli nedoldurabilesevilen ismi Hüseyin Avni Danyal, denlerinceğime inandığım için, “Oyuncu varsa bir sahne muhakkak den biri, İstan2001 yılın vardır, oyuncunun bulunduğu alan bul gibi da, Tiyat bir yerde ro Seyirlik’i sahnedir” diyor ve ekliyor: “İnsan bile yeterli var olduğu sürece hayatın her kurdum. sahnenin buBenim bir alanında üretim hep var lunmaması. Bir oyuncu olarak olacak.” oyunun hazırlanması, sahneden uzak kalseyircinin karşısına çıkamam da düşünülemezdi. 25 yıl bir oyuncu için gerçekten çok şey ifa bilecek bir hale gelmesi zahde eder; yazarlık ve yönetmenlik gibi de metli bir süreç. Hızlı hareket etmek neyimler de bu uzun zaman diliminin ge doğru olamayabiliyor çoğunlukla. Dolayıtirdiği birikime dayanır. İşte bu deneyim sıyla, sahnenin kullanımında zaman açılerle dolu uzun zaman dilimini yeniden bi sından gereken rahatlığı yakalamak laçimleme gereği de beni Tiyatro Seyirlik’i zım. Bir de sahne, yalnızca oyun alanı değil; oyun alanını bütünleyen onlarca başkurmaya iten ihtiyaçlardan biridir. Şimdi de kendi sahnenizi kurdunuz. ka ayrıntı var. Dolayısıyla kendi sahneniz, Aslında bu bile tek başına tiyatro sa kendi yerleşik düzeniniz anlamını taşıyor ve yaşanabilecek birçok sorunun önünü geçmemizi sağlıyor. Tiyatronun ölümü meselesine gelince; bunu belirleyen şey sahne değil. Oyuncu varsa bir sahne muhakkak vardır; oyuncunun bulunduğu alan sahnedir. Ama elbette, düşünsel anlamda yalnızca tiyatronun değil, bilindiği üzere insanın, tarihin; genel anlamıyla sanatın sonundan bile söz ediliyor. Fakat unutulan, atlanan şey şu: İnsan var olduğu sürece bir biçimiyle üretim hep var olacak, hayatın her alanında. Yeni oyununuz “Ya Başaramazsak”tan söz eder misiniz? Modern dünyadaki kadınerkek ilişkilerini ironik bir yaklaşımla ele alan “Ya Başaramazsak”, seyirciye keyifli vakit geçirme imkânı sunan bir oyun. Aynı zamanda günlük hayatımızda hem ikili ilişkiler hem de kadınerkek ilişkileri açısından hangi noktada olduğumuzu görmemizi sağlıyor. (13, 14, 20, 21, 27, 28 Aralık Cuma ve Cumartesi günleri saat 20.30’da Kadıköy, Tiyatro Seyirlik Sahnesi’nde.) Müzik şehvet uyandırır mı? Önceki gün Opera ve Bale’yi öne çıkarmıştım... Yeni yasa tasarısıyla tehdit altında olan sadece o değil: Cumhurbaşkanlığı Devlet Senfoni Orkestrası! (Ki kökleri taa 1800’lere, Sultan 2. Mahmut’un kurdurduğu “Müzikai Hümayun”a dayanır.) 6 Devlet Senfoni Orkestrası, 6 Devlet Opera ve Balesi birimi, 22 Devlet Tiyatrosu tehdit altındadır. Ayrıca hani bu hükümet, tutucu özelliğiyle geleneklere bağlıydı, geleneksel olanı kolluyor, koruyordu ya!? Yerseniz! Kültür Bakanlığı’na bağlı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün de yeni yasa tasarısıyla ortadan kalkması söz konusudur. Bu müdürlüğe bağlı olan Devlet Klasik Türk Müziği Koroları, Devlet Türk Sanat Müziği Toplulukları, Devlet Türk Halk Müziği Toplulukları, Devlet Halk Dansları Toplulukları da topun ağzında! Her şeyi ortadan kaldırıp yerine hiçbir şey koymayan tasarının gerisinde, acaba kimi AKP’liler arasında yaygınlaşan bir slogan mı söz konusu diye merak ediyorum. O slogan neymiş diyecek olursanız... Şöyle: “Müzik şehvet uyandırır!” Benden yorum yok!.. 5. HANGİ İNSAN HAKLARI? FİLM FESTİVALİ Afişi siz tasarlayın Kültür Servisi DOCUMENTARIST ekibi tarafından gerçekleştirilen 5. Hangi İnsan Hakları? Film Festivali 1418 Aralık tarihleri arasında “#direniş” temasıyla sinemaseverlerle buluşacak. Dünyanın her köşesindeki hak ihlallerini konu alan pek çok filmin ve konuğun katılımıyla gerçekleşecek olan festivalin posteri boş bir çerçeveden ibaret. Festival dileyen herkesi, çerçeve içinde beyaz bir zemin olarak basılan posterin Ressam Evren Gül’ün tasarladığı afiş içini #bencedireniş hashtag’ine uygun hakları, ekoloji gibi temalara biçimde doldurmaya ve son değinen 40’a yakın film yer halinin fotoğrafını sosyal alıyor. medyada paylaşmaya davet Tüm gösterim ve etkinlikler, ediyor. Bu yıl festivalde Gezi SALT Beyoğlu, Aynalı Geçit Parkı Direnişi ile ilgili filmlere Etkinlik Mekânı, Dutch Chapel, geniş bir bölüm ayrılıyor. Bu Tütün Deposu ve Cezayir seneki festival programında Salonu’nda ücretsiz olarak ayrıca göçmenlik, kadın izlenebilir. (www.hihff.com) Cenk Taner “Yoldan Çıkmış Şarkılar” (Ada Müzik) Sekizinci seferini yapan Kesmeşeker gemisinin “Doğdum Ben Memlekette” yolculuğu ağır geçmişti, herkeste yorgunluk başgösteriyordu. Kaptan hafiften bitkindi; bir molaya, sakin bir limana demir atmaya ihtiyacı vardı. Ancak kanına işlemişti, denize açılmadan yapamazdı. Aylardan temmuz, günlerden perşembe; çözümü küçük bir kayıkta buldu. Bıraktı gemiyi arkasında, aldı yanına mahalle sakinlerini, vurdu kendini yoldan çıkmış bir rotaya; çıktı ikinci solo albümün seferine. Ekip tanıdıktı; Kargo’ dan bildiğimiz MŞŞ lakaplı basçı Mehmet Şenol Şişli ve yumuşak elli gitarcı Veysel Çolak. Bagetleri de kayığın kürekleri misali Gökhan Özcan’a vermişler. Yani namı diğer dörtlü Karabataklar. Besteci, şarkıcı, gitarcı, kent ozanı Cenk Taner’in 10 yıl sonra gelen ikinci solo albümü “Yoldan Çıkmış Şarkılar”da olay yine Kadıköy’ün Tokyo mahallesinde geçiyor. Melankolik kaptanın Turgut Uyar’ın peşi sıra, 32 tekmili bir arada kırık duygusal maceraları. Uzunca bir zaman aralığında bestelenmiş, 12 özgün beste var içinde; yanında yalnızlık, melankoli, tahta kılıçlar ve Geyikli Baba Uzaylılar Şarabı… Merak etmeyin uzun sürmeyecek bu sefer, Kaptan artık yalnız değil; evde kendini bekleyenleri çabucak özleyecek. Devlet Tiyatroları’nın geleceği Özel tiyatrolara destek yardımının nasıl ve hangi ölçütlerle dağıtıldığını gördükten sonra Devlet Tiyatroları’nın geleceği de beni daha çok kaygılandırır oldu. Özerk olmayan bir sanat konseyi ölümdür! TOBAV (Devlet Tiyatrosu, Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı) 50 bin imzalı bir dilekçeyle Kültür Bakanlığı’na başvurdu. Bugüne dek uluslararası platformlarda devlete ait sanatsal kurumlarda yapılan düzenlemelerin, işleyiş biçimlerinin içinde olduklarını, yasa değişikliği çalışmalarına katılmak istediklerini belirttiler. Destek ve ortak çalışma önerisinde bulundular. Bildiğim kadarıyla hiçbir yanıt alamadılar. Oysa uygar ülkelerde, sanata değer veren ülkelerde, bu gibi yasalar, düzenlemeler sadece sivil toplum kuruluşlarıyla değil, üniversiteler, konservatuvarlar, meslek kuruluşlarıyla işbirliği halinde düzenlenir. Ama dedim ya: Uygar ülkelerde... NOT: Sevgili Reha İsvan’ın, 12 Eylül faşizmi sırasında sürdürdüğü insanlık onuru için mücadeleyi daha önce “Bir Ses” kitabımda dile getirmiştim. Reha İsvan bu yıl aramızdan ayrıldı. Bugün de ülkemde direnenler, onu daha yakından tanısınlar diye Metis Yayınları kitabımı “Direniş ve Umut: Reha İsvan” adıyla yeniden yayımladı. Duyurması benden. Trio Mrio ‘Trio Mrio 2’ (Pasaj Müzik) Doksanlı yılların ikinci yarısı; üç gencecik müzisyen gitarcı Sarp Maden, basçı Çağlayan Yıldız ve davulcu Volkan Öktem... İlk kez Jazz Stop programında yer alacaklar, patron Cengiz abi soruyor: “Sizin topluluğun adı ne?” “Yaz abi” diyorlar, “Trio Mrio bir şeyler, kafana göre...” O gün bugündür onlar Trio Mrio. Hemen o günlerde kaydetmişlerdi ilk albümlerini fazlaca vakit kaybetmeden, kendi isimleri altında. Ham bir kayıttı, konser gibiydi, bir o kadar da keyifliydi. Ancak sonradan hayırsız çıktılar, (arada Genco Arı ve Alp Ersönmez’li Quartet Muartet’leri saymıyoruz), 15 yıl boyunca caz dinleyicilerini ağızlarına çaldıkları bir parmak balla bırakıverdiler. Yıllar sonra nihayet perhiz bozuldu ve 72 dakikalık sözsüz ikinci albüm çıktı: “Trio Mrio 2.” Yeni albüm ilkine göre daha prodüksiyon işi. Parçalar ağır ağır hazmederek kaydedilmiş, Volkan’ın stüdyosunda; Sarp ve Çağlayan’ın ev kayıtları üzerine eklenmiş. Çok sayıda gitar kaydı var, üst üste. Sound olarak çok renkli ve zengin. 12 parçayı Sarp ve Çağlayan altışar altışar imzalamış. Volkan ise (ki eğer yapmazsa kızacağız) bestelerini muhtemelen kendi solo çalışmasına saklıyor. Ziyadesiyle olgun, dozunda rafine bir albüm “Trio Mrio 2”. Salon’da yıl sonuna kadar müzik Kültür Servisi İstanbul’un sevilen sahnesi Salon, 2013’ün son ayında müzik dolu bir program sunacak. Trust, Yasemin Mori, Is Tropical, Fallulah ve Ayyuka konserleriyle yılı kapatacak Salon, yeni yılda yine birbirinden farklı sesleri sahnesinde ağırlamaya devam edecek. Yuck’tan The Wedding Present’e, Wye Oak’tan Tunng’a sevilen isimler yeni yılda Salon sahnesinde olacak. 10 Aralık Salı gecesi 21.30’da synthpop’un Kanadalı ismi Trust’ın konseri izlenebilir. Salon, 13 Aralık Cuma Yasemin Mori, 14 Aralık Cumartesi Is Tropical, 19 Aralık Perşembe ve 20 Aralık Cuma Fallulah, 21 Aralık Cumartesi gecesi ise Ayyuka konserleriyle 2013 yılına veda edecek. Yüzyılın en etkili ve ilham veren caz gruplarından E.S.T.’nin üyelerinden biri olarak adını dünyaya duyuran İsveçli baterist Magnus Öström de 18 Ocak Cumartesi akşamı Salon’un konuğu olacak. Fallulah
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle