21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 ARALIK 2013 PERŞEMBE 6 HABERLER Soruştur(ma) İLHAN TAŞCI terfileri l Öğrencilerin okula girişi yasaklandı İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Rektörlüğü, fidan dikme eylemi yaptıkları gerekçesiyle haklarında soruşturma başlatılan iki öğrencinin üniversitelerine girişini yasakladı. Rektör Sedat Laçiner’in “gizli” yazısıyla yapılan yasaklamaya, öğrencilerin delilleri karartma ihtimali gerekçe gösterildi. İki öğrenciye ÇOMÜ Hukuk Müşavirliği tarafından, Rektör Prof. Dr. Sedat Laçiner imzalı ve “gizli” ibareli yazıda, “Rektörlük makamının 19/11/2013 tarih ve ....14741 sayılı yazısı ile hakkınızda açılan disiplin soruşturması sırasında, soruşturmacının talebi üzerine, soruşturma konusu iddiaların önemi, soruşturma sırasında delillerin karartılabileceği ihtimali ve soruşturmanın selameti açısından, soruşturma süresince Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nin 14/6 maddesi gereğince yükseköğretim kurumu binalarına girmeniz yasaklanmıştır” denildi. Erhan Tuncel’in, Hrant Dink cinayetinde kilit isim olarak işaret ettiği Akyürek ve Yılmazer adım adım yükseliyor. Tuncel’in açıklamalarının ardından olası bir inceleme halinde soruşturmayı da Akyürek yürütecek sonra aralarında dönemin İstanbul valisi olan, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer’in de bulunduğu isimler haklarında yürütülen soruşturma takipsizlikle sonuçlandı. Geçen yıl kamu görevlileriyle ilgili yeniden açılan dosyada ise bugüne kadar bir arpa boyu yol alınamadı. Ancak bu isimlerin mesleki yükselişleri hız kesmedi. Hrant Dink cinayetindeki sis perdesinin aralanmasındaki kilit isim Ramazan Akyürek, Strateji Daire Başkanlığı görevini yürütürken Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı’na terfi ettirilmişti. Akyürek halen de bu görevi yürütüyor. Erhan Tuncel’in bu açıklamalarının ardından olası bir idari inceleme, soruşturmayı da Akyürek’in başında bulunduğu Tetfiş Kurulu yürütecek. Temayül gereği 1. sınıf emniyet müdürlerini polis müfettişleri soruşturmuyor. İçişleri Bakanlığı’ndan görevlendirilen mülkiye müfettişinin yanına polis müfettişi de eklenerek soruşturma yapılabiliyor. İkinci isim olan Ali Fuat Yılmazer de emniyetin rütbe terfi işlemlerini yürüten Emniyet Genel Müdürlüğü Rütbe Terfi Komisyonu tarafından 1. sınıf emniyet müdürlüğüne terfi ettirilmişti. Yılmazer, başta Ergenekon olmak üzere Balyoz, Kafes, askeri şantaj soruşturmalarının ön hazırlık aşamasında teknik takiplerden sorumlu istihbarat biriminin başında bulunmuştu. Dün Kürt Yoktu, Bugün Türk Yok Başbakan’ın diline iki sözcük ya hiç gelmiyor ya da çok ender... O da sıkışınca: Atatürk ve Türk... Atatürk demiyor Gazi Mustafa Kemal diyor. Son yıllarda da Türk sözcüğünü ağzından kerpetenle çekip alabiliyorsunuz... Nedenini sormayın biliyorsunuz.. Özellikle Kürt sorununa yönelik geliştirdiği politikalar, Türklüğü bastırıp yok saymasını, Kürtlüğü ise vurgulayıp yüceltmesini gerektiriyor.. Türk yerine RTE ümmet kavramını geçiriyor. Biz ümmetiz, Kürtler ise ümmetin Kürt parçası! Dolayısıyla ulus veya ulusal devlet de yok.. Türkiye var mı bilmiyoruz ama Kürdistan var.. “Türkiye Cumhuriyeti” adı, logolardan, valiliklerden, bakanlıklardan, örneğin Devlet Nişanı’ndan adım adım kaldırılıyor.. Rektör kılığına bürünmüş iktidarın borazancıları, bu gelişmeye uygun olarak üniversitelerde öğrencilerin kurduğu onlarca kulüp arasında Atatürk düşünce derneklerini yasaklamaya başladılar.. Hükümet TV’liğine terfi etmiş eskinin yaygın izlenen bir haber kanalında, “Ermeni soykırımı” üzerine Allahına kadar müthiş söylevlerde, Türklere bu dünyada kaçacak/yaşayacak fare deliği bile bırakılmıyor... Bizim alçaklığa terfi etmiş bir kısım ama sayıları hiç de az olmayan onuncu dereceden aydın türevlerinin, zaten Türk deyince tüyleri diken diken oluyor. Güncel siyasi ortam Türkleri, kendini Türk bilen/diyenleri yok etmeye çok uygun! HHH Türk, kavram olarak, iktidarca tu kaka edilmeye başlanınca, birileri da durumdan vazife çıkarıp “Türk ırkı yoktur” deyivermiş. Şehvete bak! Sanırsınız ki Angelina Jolie ile yakın temasa gelmiş! Yasin Aktay’ın profesör unvanı olduğunu da öğrendim kendi sesinden.. Fatih Altaylı’ya yanıt verirken, “Koca profesöre ders vermeye kalkışıyor” benzeri bir cümle kurunca.. Öf öffff!!! Meseleyi ırk düzeyine indirince, bilimsel olacak sözde... Bunlar “ırk”ın da ne olduğunu bilmeyebilir doğru dürüst. İnsanlığın küresel dağılımında “saf kan Arap atı”ndan bile şüphe edilmesi gerektiğini de.. “Türk ırkı” üzerine bir tartışmaya veya ciddi bir analize, bugüne kadar yaptığım okumaların hiçbirinde tanık olmadım. Belki “kana dayalı ırk” zırvalığıyla hiç ilgilenmediğim içindir! Ama “Türk”, “Türklük” üzerine dünya kaynıyor (yani kütüphaneler, yayınlar, bilgi belge analiz vb..).. Avrupalı, Anadolu’da yaşayanlara “Türkler” demiş. Osmanlı ise kendine Türk dememiş! Sarayları “imparatorluk kadınları” ile dolup taşmış ve çocukları da bu kadınlardan olmuş. Türkler, cephelerde ölü insanlar olarak gerekli olmuş Osmanlı’ya daha çok! Osmanoğulları’nın “kan”ını imparatorluk sülalesi içinde izlemiş mi kimse?! Ama ne gam! Osmanlı, Türk olmaktan yakasını bir türlü kurtaramadı! Onca uğraşmasına rağmen! Türk ve Müslüman adları, sürek avı gibi Osmanlı’yı izlemiş. Ahhh! Bir de caaanım Türkçe tabii ki! Osmanlı dilini bile değiştirmiş ama Yunus Emre’leri ve Anadolu’da hep köylü olarak bırakılmış “Türklerin” (parantez içine alayım ne olur ne olmaz!) Türkçesini silememiş.. Türkçe, şarkılarda, atışmalarda, söyleşilerde, kavgalarda, küfürlerde, aşklarda, tarlada, dağda bayırda, gökteyeraltında, ağaçlarda, kuşlarda, böceklerde yaşamış, alıp başını bugünlere gelmiş... Hey Yasin Aktay! Türk yoksa Türkçe vardır! Türkçe evire çevire döver, sana yeter de artar bile.. Türkler, Türkçedir!.. Irk, senin olsun! HHH “Türk Irkı” bir sentezmiş. Artık bu çağda böyle şeyce şeyler yumurtlamak, bilimsellik mi oluyor!? Dil, tarih, coğrafya içinde bir süreklilik birliği içinde yaşamış insanlar, kendilerine ne diyorlarsa, ‘o’durlar.. “Onlar”, modern çağda “ulus” olarak evrilmişler, “millet”e büyümüşler, bütün dünyada olduğu gibi. Sınırları, bayrağı, egemenliği ile devlet olmuşlar.. Bir devlet sınırları içinde örgütlenme biçimine “ulus devlet”, daha doğrusu “ulusal devlet”, böyle ülkelerin birliğini gelişmesini savunanlara da “ulusalcı” denmiş... Ulusalcılık, daha çok ezilen, henüz kendini tam başaramamış ülkelerde bir akım olarak belirebilir (Türkiye!!).. Almanya’da ulusalcılık akımı yaratmak zordur, çünkü ulusalcılık orada içselleştirilmiştir, çünkü Almanya hemen her şeyi başarmıştır, tartışacak yönü yoktur; egemendir, zengindir.. orada ancak uydurulmuş küçük Alman ırkı akımı olabilir. Bütün uluslar, birer kültürdür. İsimlerini de genellikle dillerinden alır. Çokdillileri de var, çokkültürlüleri de.. Yasin Aktay, Kürt, Arap veya başka bir topluluğa/kültüre kendini ait hissedebilir. Yeri başımın üzerinde... Tabii, Erdoğan ve Davutoğlu’nun aştığı ümmetçilik yolu, Türkleri yok sayma, Kürt ve Kürtlüğü, Kürt ulusalcılığını yüceltme yolunu aştı. Eskinin tersine gittik! Kürtler açısından bir şey demem ama iktidarın söylemleri açısından derim: RTE, yakın geleceğini, Kürtler üzerine kuruyor.. Diyarbakır’a belediye başkanı adayı olarak atadığı Galip Ensarioğlu’nun “Türkiye’de Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın adı Kürdistandır” sözü, bu politikanın çok ciddi dışavurumudur. Osman Baydemir “Türkiye Kürdistanı” demişti.. O niye korkuyor? RTE’ye oy kazandırması için Baydemir’i yakalaması gerekir bence.. Hadi, bakalım Türkleri kim kurtaracak! Not: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden beni düzelten bir açıklama geldi, yayımlıyorum: “Cumhuriyet gazetesinde dün yazdığınız yazıyla ilgili sizi bilgilendirmek istedik. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), 2009 Sedat Simavi Ödülünü, “Balyoz Davası” nedeniyle Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu’ya vermedi. Ödül, gazetecilik dalında, “O Dört Er Böyle Öldü: Pimini Çekip Bombayı Verdi” başlıklı haberi nedeniyle verildi. Düzeltmenizi rica ederiz. Sibel Güneş, TGC Genel Sekreteri.” ANKARA Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in katledilmesinde rol alanlardan Erhan Tuncel’in, cinayetin perde arkasındaki isim olarak işaret ettiği Ramazan Akyürek, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün kilit yerlerinden olan Teftiş Kurulu Başkanlığı görevini yürütüyor. Tuncel’in dikkat çektiği ikinci isim olan ve Dink katledildiğinde İstihbarat C Şube Müdürü olan Ali Fuat Yılmazer de geçen yıl 1. sınıf emniyet müdürlüğüne terfi ettirilmişti. Hrant Dink suikastıyla ilgili davanın önceki günkü oturumunda, tutuklu isimlerden Erhan Tuncel, daha önce cinayetin mağduru olarak göstermeye çalıştığı Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer ilgili ifadesini değiştirerek cinayetin perde arkasındaki isimlerin bu emniyetçiler olduğunu açıklaması tartışma yarattı. Dink’e yönelik suikastı gerçekleştiren yapının Trabzon’da örgütlendiği, korunup kollandığı süreç içerisinde tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı. Akyürek ise o dönemde Trabzon Emniyet Müdürlüğü görevini yürütüyordu. Zaten Erhan Tuncel de Akyürek’in Trabzon Emniyet Müdürlüğü döneminde İstihbarat Şubesi’nin yardımcı istihbarat elemanı yapıldı. Tuncel’in adını dillendirdiği ikinci isim olan Ali Fuat Yılmazer ise Dink’in öldürüldüğü dönemde azınlıklar ve sağ terör örgütleriyle ilgilenen İstihbarat C Şube Müdürü idi. Dink cinayetinden Ramazan Akyürek (solda) ve Ali Fuat Yılmazer. Suçları Mücadeleye devam OZAN YAYMAN İZMİR Gezi Parkı protestolarının İzmir bölümünde yer aldığı için tutuklanan 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Elif Kaya, kamuoyunun gündemine, Şakran Cezaevi’ne girişindeki çıplak arama uygulamasıyla gelmişti. Kaya, aralarında kendisinden 3 yaş büyük ağabeyi İbrahim Kaya’nın da olduğu diğer tutuklu arkadaşlarıyla birlikte önceki gün tahliye edildi. 6 ay tutukluluğun ardından tahliye olan Kaya kardeşler özgürlüklerine kavuştukları için mutlu ve bir o kadar da öfkeli... 5.5 ay sonra dün, ilk kez bir araya gelen kardeşler, söz birliği etmişcesine, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” diyor. “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganının Haziran Direnşi’nde olduğu gibi kendilerini heyecanlandırdığını vurgulayan kardeşler, “Bu slogan haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe ve sömürüye başkaldırının söylemi haline geldi” vurgusu yapıyor. Elif Kaya, cezaevine konulduğu gece çıplak aramaya tabi tutulmasıyla ilgili olarak da, “Bu benim yabancısı olduğum bir konu değil. Bu ülkenin cezaevilerinde kadın ya da erkek büyük zulümlere uğruyor. Ben, sosyalist kimliğimin yanı sıra Yeni Demokrat Kadın Grubu’nun da aktivistiyim. Bu nedenle benim başıma gelen olayın benzerinin başka arkadaşlarım tarafından yaşandığını çok iyi biliyorum” görüşlerine yer veriyor. Haziran Direnişi’nde milyonlarca insanın sokağa çıktığını, protesto gösterisinde bulunduğunu ancak sadece belirli bir kesimin tutuklandığını vurgulayan Elif Kaya, “Bunu göz korkutmak için yaptılar” diyor. dikmek fidan Öfkeliyim l Cezaevinde kalmasının kendisi için ilginç bir deneyim olduğunu vurgulayan Elif Kaya, “Öfkeliyim” diyor ve ekliyor: “Öfkelenmek için artık daha çok nedenim var. Bizleri 17 yılla yargıladılar. Gezi protestolarında yer aldığı için Ankara’da 40 yılla yargılanan arkadaşlarımız bir ay sonra serbest bırakıldılar. Ancak bizler 6 ay cezaevinde kaldık. Baktığınızda aynı devlet ama bir farklılık var. Bu da keyfiliğin göstergesidir. Bu çifte standart, öldürülen, sakat bırakılan arkadaşlarımız öfkemi daha da kabarttı.” Ege Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisi 25 yaşındaki İbrahim Kaya da, Gezi Parkı protestoları sürecini şu sözlerle ifade ediyor: İbrahim Kaya, “Cezaevinde gardiyanlar, ‘milyonlarca kişi sokaktaydı neden sadece siz tutuklandınız?’ diye soruyordu. Biz de, toplumsal olaylara duyarlı olduğumuz için yanıtını veriyorduk” diyor. Biyolojik l Kaya kardeşler buluştu İki kardeşin annesi Meryem Kaya da, İstanbul valisinin protesto gösterilerinin yoğunlaştığı sırada, ailelere, “Çocuklarınızı sokaklardan alın” dediğini anımsatarak, “Niye alacakmışım. Benim çocuğum kötü bir şey yapmıyordu ki. Tüm toplumun iyi olması için hak arıyordu. Zalime karşı boyun eğmeyeceğini gösteriyordu. İyiliklerin herkes adına olması için sokaklardaydı. İyilik isterken kötülük gördüler. Çocuklarımın attığı her adımın arkasında oldum ve olacağım” diyor. fişleme geliyor BARKIN ŞIK l Çocuklarım kötü bir şey yapmadı Yaka paça gözaltı ANKARA AKP hükümetinin Resmi Gazete’de yayımlanan 2014 yılı programına göre, Emniyet Genel Müdürlüğü çatısı altında “Ulusal DNA Veri Bankası” kurulması planlanıyor. Bankanın kurulması halinde devlet bu kez yurttaşları biyolojik olarak fişleyecek. Daha önce Adalet Bakanlığı tarafından konuyla ilgili olarak hazırlanan yasa çalışması Başbakanlık’tan dönmüştü. Resmi Gazete’nin 2 Kasım’da çıkan mükerrer sayısında hükümetin 2014 yılındaki hedeflerine ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı’nın eki yayımlandı. Dokümanda, Emniyet Genel Müdürlüğü’nde DNA Bankası kurulması doğrultusunda altyapı çalışmalarının tamamlanması direktifi verildi. Bu hedefin 2014 Aralık ayına kadar tamamlanması öngörüldü. Adalet Bakanlığı tarafından 2007’de hazırlanan tasarı Başbakanlık tarafından 2008’de iade edilmişti. Tasarıya göre, DNA analizi, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda belirlenen esas ve usuller çerçevesinde, suç sebebiyle olay yerinden, bir kimseyi tespit etmek amacıyla, kimliği tespit edilemeyen ölmüş kişilerden, görevleri sebebiyle hayati risk taşıyanlardan ve gönüllü kişilerden alınan biyolojik örnekler üzerinde yapılabilecekti. Sağlık Bakanlığı, bankanın görüşünü almak suretiyle, diğer gerçek ve tüzelkişilere ait olan laboratuvarlarda da kanun hükümlerine göre DNA analizi yapılmasına izin verebilecekti. Biyolojik örneklerden elde edilen bilgiler ise süresiz olarak saklanacaktı. İstanbul Haber Servisi TAYAD’lı (Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği) ailelerin “Hayata Dönüş” operasyonunun 13. yıldönümü nedeniyle yapmak istediği protesto gösterisi ve basın açıklaması polis tarafından engellendi. Polis 8 kişiyi yerlerde sürükleyerek gözaltına aldı. 19 Aralık 2000’de, Türkiye’deki cezaevlerinde bazı tutuklu ve hükümlülerin F tipi cezaevlerine ve tecrit uygulamasına direnmek için 20 Ekim’de başlatılan ölüm oruçlarını sona erdirmek amacıyla aralarında Ümraniye ve Bayrampaşa Cezaevi’nin bulunduğu 20 cezaevine birden yapılan Hayata Dönüş operasyonunda 2’si asker ve 30’u tutuklu olmak üzere 32 kişi hayatını kaybetmişti. Hayata Dönüş operasyonu kapsamında Kartal ve Bakırköy adliyelerinde süren davalarda son olarak dönemin Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Aytaç Yalman ve dönemin İstanbul İl Jandarma Alay Komutanı Halil İbrahim Tüysüz tanık olarak dinlendi. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle