17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 ARALIK 2013 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Hatasız Kur, Vergisiz Kul Olmaz! Yıl sonu ABD Doları’nın Türk Lirası karşısında 1.92’lik kurdan kapanacağı iddiasında bulunan Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, kur şimdiden 2.08’lere gelince “Yanılmışım erken konuşmamak lazım” dese de, tüm mükelleflerin artık çok dikkatli olması gerekiyor. Çünkü Başçı’nın yaklaşık yüzde 7’lik yanılması, yıllık enflasyonu yine bu oranlarda olan bir ekonomi için büyük riskler barındırıyor. Bizi okuyanlar bilir. Yıl sonları gelince muhasebe ve vergi uygulamaları ile uğraşanlar “dönem sonu işlemleri” telaşı yaşamaya başlar. Önce işletme varlıkları fiilen tespit edilir, sonra tespit edilen bu varlıkların Vergi Usul Kanunu’nda belirtilen değerleme ölçüleri ile değerleri tespit edilir. Çünkü bu işlemler yapılmadan vergi matrahının doğru tespiti mümkün olamaz. Bu çerçevede, kasa ve bankada bulunan döviz miktarının tespit edilmesi, döviz cinsinden alacak ve borçların tespit edilmesi gerekir. Çünkü işletmede bulunan yabancı paralar, yabancı para cinsinden alacak ya da borçlar, vergi yaratabilir. Ya da “vergi azaltabilir”. Vergi Usul Kanunu kasada bulunan yabancı paraların efektif kuru ile değerlenmesi gerektiğini emrediyor. Örneğin yıl başından beri kasada bulunan 100 bin Amerikan Doları’nın muhasebe kayıtlarında yer alan değeri 178 bin 140 liradır. Çünkü 2012 yılı sonu itibarıyla Maliye Bakanlığı’nın belirlediği efektif alış kuru 1.7814 liradır. İşte bu miktar yabancı para işletme kasasında durmaya devam ediyorsa ciddi bir kâr ve vergi ortaya çıkarabilir. Bugün itibarıyla 1 ABD Doları 2.08 Türk Lirası dolayında değişime tabi tutuluyor. Yıl sonu kurların aynı seviyede kaldığını ve Maliye Bakanlığı’nın bunu baz aldığını varsayarsak 100 bin doların bilanço değeri 208 bin lira olur. Yani sadece bu değerleme işlemi nedeniyle 29 bin 860 liralık kazanç oluşur. Bu değerlemeyi yapan işletmenin kurumlar vergisi mükellefi olduğu kabul edilirse 6 bin liraya yakın vergi ortaya çıkar. Evet, görüldüğü gibi, herhangi bir yabancı para alınıp satılmasa dahi sadece yapılacak değerleme işlemi bile vergi yaratıyor. İşletmenin yabancı para cinsinden varlıkları 2013 yılı için gelir oluştururken tersine, yabancı para cinsinden borçları ise gider yaratıp verginin azalmasına sebep olur. Geçen yıl sonuna kıyasla Amerikan Doları kurunda yaklaşık yüzde 17’lik bir artış yaşandı. Bu artış Avro kurunda yüzde 22’yi buldu. Yıl içindeki bazı dalgalanmalar da dikkate alınırsa artış oranları daha yüksek olacak. Yani döviz varlıklarımızın ve borçlarımızın değerlemesine dikkat etmemiz çok önemli. Varlıklarımızın değerlemesi sonucunda oluşan gelirlerin tamamı vergiye tabi gelir kabul ediliyor. Ancak borçlarımızın değerlemesi sonucunda oluşan giderler kayıtsız ve şartsız vergi matrahından indirilemiyor. Bunun önündeki en büyük engel kanuni altyapısı hazırlanmış olan finansman gider kısıtlaması. Bu kısıtlama şu an için uygulanmıyor ama Bakanlar Kurulu’nun oran belirleyen kararı yayımlanırsa derhal uygulanmaya başlayacak. Sözün kısası, finansman gelirlerinde herhangi bir kısıtlama yokken, finansman giderlerinin kısıtlamaya tabi tutulmasını anlamak mümkün değil. Umarım o Bakanlar Kurulu kararı hiç yayımlanmaz ve bu adaletsizlik otomatik olarak ortadan kalkmış olur. GÖRÜŞ DOĞAN HASOL Şehitlikte Bir Alman 24 Aralık, dünya mimarlık kamuoyunun iyi tanıdığı bir mimar ve şehir plancısının, Bruno Taut’un 75’inci ölüm yıldönümüydü. Bruno Taut genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kucak açtığı Avrupalı bilim ve sanat adamlarının belki de en ünlüsü, en önemlisi. Taut’un, bizdeki izlerinin yanı sıra çok ilginç bir yaşamöyküsü var. 1880’de Königsberg’de doğmuş, 1938’de İstanbul’da ölmüş ve vasiyeti uyarınca İstanbul’da gömülmüş. Taut’un öyküsüne göz atalım. Bruno Taut Almanya’yı terk etmek zorunda kaldığı 1933 yılına değin ülkesinde başarılı mimarlık ve eğitim çalışmaları gerçekleştirerek üne kavuşmuş. 1921’de Magdeburg kentinin başmimarı, 1930’da da BerlinCharlottenburg Teknik Yüksekokulu’nda profesör olmuş. Parlak bir meslek başlangıcı olan Taut, nasyonal sosyalizmin en azgın dönemindeki baskılar nedeniyle ülkesinden ayrılmak zorunda kalmış. Önce İsviçre, sonra da Japon Mimarlar Birliği’nin çağrısıyla Japonya... Taut, 1936’da İstanbul’a gelerek Güzel Sanatlar Akademisi’nde hocalığa başlamış. Genç Türkiye Cumhuriyeti, o tarihlerde Nazi yönetiminin baskısı nedeniyle Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden uzaklaşmak zorunda kalan bilim ve sanat adamlarına kucak açmış durumdaydı. O yıllarda mimar sayısı çok azdı Türkiye’de. Buna karşılık, savaşlardan yeni çıkmış ülkenin yoğun bir yapılaşma gereksinmesi vardı. Böylece Taut, MEB Mimari Bürosu’ndaki görevinin yanı sıra, bir yandan da Akademi’de, mimarlık öğretim üyeliğini sürdürecekti. Ankara, İzmir ve Trabzon için okul projeleri çiziyor, Ankara’da Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi binası ile İstanbul’da Ortaköy yamacında kendi evini gerçekleştiriyordu. O ev hâlâ ayaktadır; Boğaziçi Köprüsü’nün Ortaköy çıkışında sağ tarafta, taşıdığı Japon etkileri ile, mimariyi görmeyi bilenlerin dikkatini çeker. Taut, Akademi’deki eğitsel çalışmalarının arasına, “Mimari Bilgisi” adlı kitabını da sığdıracaktır. Taut’un son mimari işi, büyük Atatürk’ün cenaze töreninde saygı geçişi için Ankara’da TBMM önünde kurulan katafalkın tasarımı ve yapımı olmuştur. Söylendiğine göre, astım hastası olan Taut, katafalk için çalışırken rahatsızlanmış ve kırk gün sonra 58 yaşında bu dünyadan ayrılmış. Güzel Sanatlar Akademisi’nin holündeki tabutunun başında ünlü kemancı Mischa Elman, Beethoven’in bir sonatını çalmış. Önal’ın anlattığına göre bu da Taut’un vasiyetiymiş; tıpkı, kendisine kucak açan ülkenin toprağına gömülmek üzere ebedi istirahat yeri olarak İstanbul’daki Edirnekapı Şehitliği’ni seçmesi gibi… Güzel Sanatlar Akademisi hocalarından mimar Arif Hikmet Holtay’ın tasarladığı kabir son derece sade. Musevi geleneğine uygun büyükçe kalın bir mermer kapaktan ibaret. Üzerinde, çok yalın bir şekilde oyulmuş, “BRUNO TAUT 4. V.1880 24. XII. 1938” yazısının yanı sıra, oyulmuş bir de ayak izi var. Ayak izi merakımı çekti; dinsel bir simge olabileceğini düşünerek sonradan epeyce soruşturdum. Sonuç şöyleydi: İz bıraktığının simgesiymiş bu ayak izi. Gerçekten de dünyanın saygıyla andığı mimar Bruno Taut, Türkiye’de de iz bırakmıştı. Taut’un, “Mimari Bilgisi” kitabında bir deyişi var: “Her milli mimari fenadır, fakat her iyi mimari millidir.” O deyiş, bugünün, eski mimarlıkların kopyalarından medet uman geriye dönük resmi anlayışına, OsmanlıSelçuklu tarzı arayışlarına karşı, 75 yıl önceden gelen uyarıcı bir ışık niteliğindedir. Tabii, anlayana!.. Modern mimarlığın ilk taşlarını koyanlar arasında saygın yerini almış olan ünlü mimar Bruno Taut’un bir bakıma hazin öyküsü işte böylece İstanbul’da, bir Türk mezarlığında noktalanmış. Nasıl olacak bu iş! İşlem yok, vergi var! SOSYAL GÜVENLİK 50 kişinin altında işçi çalıştıran tehlikeli ve çok tehlikeli işyerleri için işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personeli çalıştırma veya OSGB’lerden hizmet alma yükümlülüğü 1 Ocak 2014’te başlıyor. 24 Aralık’ta yayımlanan bir yönetmelikle, 10’dan az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan özel sektör işyerlerine, iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri için destek sağlanması yönünde düzenleme yapıldı. SGK’den tescilli işyerleri destekten faydalanacak ve alt işverenlerce çalıştırılan sigortalılar toplam Doktor ve uzman desteği çalışan sayısına dahil edilecek. Sözleşme şart Bu işyerlerinin hizmet sunucusu ile yapılmış sözleşmesinin olması şart. Söz konusu “sınıfta” hizmet bedeli, 16 yaşından büyük sigortalılar için belirlenen prime esas kazanç alt sınırının günlük tutarının sırasıyla yüzde 1.4 ve 1.6’sı olacak. Mevcut asgari ücret üzerinden tehlikeli işyerleri için aylık destek işçi başına 14.30 lira ve çok tehlikeli işyerleri için 16.34 lira olacak. Bu tutarlar 9 kişi için çarpıldığında 128 ve 147 liralar düzeyine erişiyor. Tutarın yetersiz olduğu açık. Ayrıca SGK’ye yasal süresinde ödenmemiş prim ve prime ilişkin borç varsa, destek tutarları borçtan mahsup edilecek. Destekten yararlanılabilmesi için aylık prim ve hizmet belgelerinin yasal süresi içinde kuruma verilmesi ise zorunlu. Sigortasız işçi çalıştırdığı tespit edilen işverenler ise destekten üç yıl mahrum. SORU CEVAP GSS AFFI ÇIKACAK MI? Öğrenciyim, parttime çalışıyorum. Benden Genel Sağlık Sigortası primi isteniyor ve ödenmemiş 3 bin lira borcum var. Af çıkacak mı, ne yapmalıyım? Hüseyin Doğan Kısmi süreli parttime veya çağrı üzerine çalışanlar ile ev hizmetlerinde ay içerisinde 30 günden az çalışan sigortalılara, 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren eksik günlerine ait genel sağlık sigortası primlerinin 30 güne tamamlamaları zorunluluğu getirildi. Çok sayıda kişi mağdur. Bu uygulama mutlaka kaldırılmalı. Bakanlık, ocak ayında af çıkarırsa en azından geçmiş dönem borçlarından kurtulunacak. Sorularınız için [email protected] adresine mail atabilirsiniz. Tüm sorular eposta ile tek tek cevaplanacaktır. Ortalık Toz Duman PERİHAN ERGUN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Bugünkü yazıma öncelikle, Devrim Şehidi öğretmen yedek subay Mustafa Fehmi Kubilay’ın 23 Aralık 1930 günü Menemen’de yobazlar tarafından şehit edilişinin 83. yılını, aynı günde başlayarak borçlulukla anmayı görev bildim. Bunun bir nedeni de aklımın erdiği yaşlarımda, her yıl kısa devreli de olsa, İstanbul’a göçümüz olan 1935 Şubatı’na kadar anma günlerinde, Menemen’de hazır bulunuşumuzu hiç unutamamamdır. Bu vefa ziyaretlerindeki bir kolaylık da adını borçlulukla andığım, manevi dayım Kerim Atasoy’un ağbeyi Binbaşı Bahri Atasoy’un orada merkez komutanı oluşuydu. Bahri Bey her yıl aralıksız nezir sofrası kurarak Kubilay’ın ve onunla birlikte şehit edilen bekçi Hasan’la Şevki Efendi’nin yakınlarıyla, Menemen’deki asker ve sivil görevlilere kestiği kurbanları da kattığı sofrayı açıp bizzat servis hizmetini de sevap sayarak yapmasıydı. Bu özveriyi o küçük yaşlarımda anlamazken aklım erdiğinde övgüye değer bulmuşumdur. HHH Hele son günlerde, az çok beklenen olsa da bu denli ülkemizi dosta düşmana karşı küçük düşürücü yolsuzluk ve rüşvet olaylarını öğrendiğimizde, vatan ve devrimcilik uğruna şehit olanlara borçluluğumuzun daha da katlandığını duyumsuyorum. Ülkemizi aralıksız izleyenlere karşı bu akıl almaz, utanç verici, iyi ahlak kurallarına, (dini inançların iyi ahlaka dayandığını kabullendiğim için) sığdırılamayacak yolsuzluk olaylarını beklemede keşke yanılsaydık. Bu ve daha birçok ahlaki değerler içinde yolsuzluk kabul edilemez, büyük bir ahlaksızlıktır. Çünkü bu kabulü mümkün olmayan suç yalnızca işleyenle sınırlı kalmaz, tüm topluma zarar verir. Bu açıdan kanıtlarıyla ortada olan hükümetteki dört bakanın oğlunun işledikleri yolsuzluğa karşı hâlâ makamlarında kalmayı sürdürmelerini aklım almıyor. Bir de Sayın Başbakan’ın gerekeni yapması beklenirken gene suçu dışlama çabalarına soyunması da doğrusu akla ve ülkeye ziyan bir olay. Ayrıca her zamanki gibi eşiyle kızını yanına alarak ülke süt limanmış gibi Pakistan’ın davetine koşar adım gitmesi de doğrusu, oldukça şaşırtıcı. Bir de her vesileyle “Biz muhafazakâr inançlı bir iktidarız”derken tanımladığı yönetimin İslam ahlakına ters düştüğünü de görmezden geliyor. Oysa İslam camiası içinde aç açık da kalsalar doğru yoldan ayrılmamayı örnekleyen Yunus Emre’lerin, Pir Sultan ve Kaygusuz Abdal’ların; bu felsefi düşünceleri ortaya eseriyle koymuş olan Hz. Mevlana’nın yolunda yürüyen daha birçok erenin, bu utanç verici örnekleri görünce mezarlarında kemikleri sızlamaz mı? Bu arada büyükannemin anlatısıyla öğrendiğim bir örneğe de değinmeden geçemeyeceğim. Hz. Muhammed’in en güvendiği amca oğlu dördüncü halife Hz. Ali’nin sırtındaki yeleği kırk yamalıymış. Bu giysiyi yenileme olanağına karşın toplumunun yoksulluğunu düşünerek yoluna, İslamı yayabilmek için Zülfikar’ıyla (kılıncı) devam etmiş.Tasavvufu benimsemiş olan İslam sofileriyle dervişleri de hep bu yolu seçmişlerdir. Bu ahlaki yapı yalnızca tasavvufta kalmayıp ilimle aklı yaşam ilkesi olarak kabul edenlerce de sürdürülmüştür. İşte bu nedenlerle Önderimiz M. Kemal Atatürk, “Benim sizlere bırakabileceğim manevi mirasım, bilimle akıldır” derken de birçok konuda olduğu gibi bunda da toplumunun yol göstericisi olmuştur. HHH Cumhuriyet tarihimizde hiç görülmemiş olan bu denli yolsuzluk ve rüşvet olayı üstümüze çığ gibi düşerken ve buna tepkiyle yurdun dört bir yanında halk yürüyüşlerle, mitinglerle tepkisini gösterirken, ortalık yolsuzluk depremiyle sarsılırken, Sayın Başbakan gene eşiyle kızını yanına alarak Pakistan’ın davetine koşturdu. Oranın huşu veren havası içinde kendisine armağan edilen atın yelelerini okşarken onun vereceği ilhamlarla bu büyük yolsuzluk olayından her zamanki gibi mağduriyete sığınarak suçu kimlerin üzerine atacağının metnini yazıyordur. Dileğim; halkımızın bu elle tutulur, gözle görülür büyük yolsuzluk olayından ders alarak, artık yanlışları görerek bu iktidardan kurtulma yoluna girmesidir. ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bir çe 1 şit İtalyan 2 peyniri. 2/ Bir bağlaç... 3 Ağzı yayvan 4 toprak kap. 5 3/ İç sürdü6 rücü bir madensuyu... 7 Bir nota. 4/ 8 Amerika’da 9 yaşayan ve “ çamaşırcı 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ayı” da denilen 1 Ş İ R İ N C E A bir hayvan. 5/ Ağır 2 E S E M E T A N kokulu bir gaz... 3 O S E L O Argoda genç ve 4 M A Y Ş H E L İ K ON yakışıklı erkeğe 5 A B A N O Z P İ verilen ad. 6/ Bir 6 M A N E J C EM nota... “Çok uzaklardan kuşla 7 E R M İ D A S A B İ S rı geçiyor/Tüy 8 R A T E leri diken diken” 9 K E K O V A U (B.R.Eyüboğlu). 7/ Alan Parker tarafından sinemaya da aktarılan ünlü müzikal... Uluslararası Çalışma Örgütü’nün kısa yazılışı. 8/ Vilayet... Otomobilin yük konulan bölümü. 9/ Bir organımız... Afrika’da bir ülke. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Boya ve verniği çok küçük zerreler halinde boyanacak yüzeye püskürtmeye yarayan aygıt. 2/ İngiltere’de çok sevilen bir cins bira... Türk müziğinde bir makam. 3/ Kişinin yaşamadığı geçmişe duyduğu özlem... İsrail’in plaka imi. 4/ Tanrı bağışlamasından yoksun kalma. 5/ Kısa çizme... Gemi ya da iskelede halatın takıldığı, yuvarlak başlı dikme. 6/ Dökümcülerin kullandığı ağaçtan yapılmış kalıp... Bir renk. 7/ Şebeke... Soyunda şair yokken ve hiçbir eğitim almadan kendi kendine şair olan kimse. 8/ Şöhret... İran pirinciyle pişirilip üzerine kuzu eti konup yenen pilav. 9/ Burun hastalıklarını konu alan hekimlik dalı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle