20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 ARALIK 2013 CUMA 2 İTİRAF etmeliyiz ki bugünkü Türkiye’nin iç politikasını doğru anlamak ve anlatmak zordur. Çünkü olayları ve durumları anlayıp anlatmak için kullanılan kavramların ve ölçütlerin herkesçe bilinir ve aynı biçimde anlaşılır olması gerekirken bizde bazen bunun tam tersi yapılır. Örneğin, siyasal tartışmalarda kuruluşların güçleri karşılaştırılırken kimimiz partilerden ve üyelerinin sayısından bahsederiz, kimimiz de “cemaat”lerden ve onların büyüklük ya da küçüklüğünden. Yani güç yarışında tarafların güçlerini ölçtüğümüzde aynı birimi ya da ölçütü kullanmadığımız için vardığımız sonuç da hatalı ve yanıltıcıdır. Güçlüklerimizin çoğu bu tür basit OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Ölçme Yanlışları ve Sonuç Ç hatalardan kaynaklanır. ağdaş demokratik devlette siyasal yapının kuralları ve kurumları bellidir: İktidarı ve muhalefeti oluşturan siyasal partiler, kuralların ve kurumların temellerini gösteren bir anayasa, siyasal yapının kuruluşunu ve işleyişini denetlemek üzere başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere bağımsız mahkemelerden oluşan bir yargı gücü. İskeleti böyle tanımlanabilen ortak siyasal yapı yer yer değişik adlar ve ayrıntılar taşıyabilir ama ilkeler üç aşağı beş yukarı hep aynıdır. Ne var ki her devlet kendi toplumunun özelliklerini yansıtıp siyasal yapıyı da etkileyen başkalıklar içerir ama onlar da bu bütünlüğün parçasıdır ve onunla belirli bir uyumun dışına çıkmaz. şte hayli derin bir geçmişin ve ilginç bir yakın tarihin ürünü olan Türkiye Cumhuriyeti de başka birçok devlet gibi böyle bir bütünlüğün içindedir ama zaman zaman istisna sayılabilecek durumlarla o İ da karşılaşır. Örneğin, şimdi görüldüğü gibi artık “Hizmet” etiketiyle anılmak istediği anlaşılan “Cemaat” arasında bütünleşmiş adsız yeni bir siyasal odak toplumu bir yerlere çekmeyi amaçlıyor. Sanki parça parça olmuş AKP iktidarının ayakta kalmış üyelerini derleyip toparlayarak bir “muhafazakâr demokrasi” hareketi yaratılmak isteniyor gibi bir girişim söz konusu. Yolsuzluk soruşturmalarından ötürü hırpalandığı söylenen Recep Tayyip Erdoğan çevresinin başka bir adla yeniden gündem olma planı mı? Yeni kabineyle birlikte yeni bir AKP iktidarı mı? Tuhaf olan şu: Kartların tekrar dağıtılacakmış gibi karıştırıldığı bir ortamda ana muhalefet ne düşünüyor? Kılıçdaroğlu nerelerde? Sertleşen Oyun: Karakolda Biter! Satrançtan çok Kırkpınar güreşine benziyor! Evet karşılıklı hamleler var ama... Satranç hamlelerinden çok Kırkpınar güreşi hamlelerini andırıyor: Önce taraftarlar yiğitlerini övdü, uzun uzun... Sonra karşılıklı el enseler çekildi, güçler sınandı... En sonunda da kıyasıya kapıştılar. AKP, “paçasını kaptırmışa” benziyor... Ama bu yağlı güreştir... Hasmının elinden süzülüp kaymak olanaklıdır... “Paçayı kaptırsa” da, daima umut vardır... Zaten bu yüzden medyadaki fırsatçı dalkavuklar bir türlü kesin tavır alamamaktadır! HHH ‘Cemaat’in, son yolsuzluk operasyonuna girişirken AKP’den gelecek olan karşı hamleleri hesaplamamış olması düşünülemez: Kamuoyundaki saldırılar... Eldeki belgelerin, kayıtların açıklanması... Emniyet mensuplarının, savcıların, yargıçların görevden alınmaları... Gerekirse yasal düzenlemeler! AKP’nin bütün bu olası karşı hamlelerine karşı ‘Cemaat’ nasıl bir strateji izleyecektir? Doğrusu bunun yanıtını ben de pek kestiremiyorum... Ama en azından yaptıkları güç dengesi hesaplarını biraz görebiliyorum: Yaklaşan seçimler dolayısıyla kamuoyunun gittikçe artan ağırlığı... Gezi Direnişi’nden sonra, AKP’nin daha belirginleşen otoriter eğilimleri ve toplumu bunaltan baskılar... Liberallerle atılan köprüler... Kürtlerin maruz kaldığı hukuksuzluklar ve Kürt sorununun gittikçe sarpa sarması... BDP’nin sertleşen tutumu... CHP’nin yeni bir dinamizmle ortaya çıkması... MHP’nin ödün vermez eleştirileri... Dış politikada gittikçe daha ciddi sonuçlar doğuran hatalar... Cumhurbaşkanı Gül’ün konumu... ABD’nin eleştirileri... Ve ‘Cemaat’in son hamlesiyle ortaya dökülen yolsuzluklar! HHH Aykut Küçükkaya ile birlikte yazdığımız kitapta Gezi Direnişi sonrası için yaptığım çözümleme burada da geçerli gibi görünüyor: Çözüm, daha demokratik bir Türkiye için harekete geçmektir, ama AKP’nin yapısı, özellikle liderliği buna yatkın değildir. Dolayısıyla çok sert tepkiler görebiliriz; görmeye başladık zaten... Ve aynen Gezi kitabında dediğim gibi, bu “çok sert tepkiler” AKP’nin daha da zemin yitirmesine ve belki de seçimleri kaybetmesine yol açabilir!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle