20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 ARALIK 2013 PERŞEMBE 2 yazmaya? İter içindeki o başka insan, seni konuşturmak ister. Kendi anlatacaklarını bitirmiş, sıra sende diyor... Sen, o, bu, yani bizler, hepimiz. Bir zamanlar beklerdik karne alma zamanını! Heyecanla. Bak kaç almışım gramerden? Hele matematik!.. Hendese dedikleri ise apayrı bir oyun. İçinden çıkabilene bravo derler. Çözmeye kalkmak o düğümleri, bir bir, iki iki... Bugün hiç gülecek halde değilim. Neye, kime, niçin? Gülmek mi istiyorum? Yaşamı daha kolay anlamamı sağlamanın yolu bu mu? Aramak, beklemek, sonra hiçbir şey olmamış gibi aynı sözü söylemek. Ben bugünü yaşadım, yaşıyorum, yaşayacağım diyebilmek. Aralık da bitiyor. Kim koymuşsa şu aralık, ocak sözlerini? Bir türlü alışamadık, eski sözleri arayanlardan mıyım, değil ara sıra hatırlayan biri... Sonbahardan kışa geçtiğimizde içimde bir ses, yol görünmeye başladı derken, düşünmek... Bir zaman parçası size sunulan... Korkmadan yaşa, tek tek günleri, ister say ister sayma! O geçer gider. Sen farkında bile olmadan? OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Günler Geçer Gider Aralıktayız... Kim koymuş bu adı, Teşrinler geldi gitti. Güz gelmeden niye gitti. Güz eski adlarıyla Teşrin’ler. Birincisi ve ikincisi de... Ben günleri de saymaya başlıyorum artık! Pazar, cuma, salı sürüp gidiyor; günler, geceler, sabahlar... Kanunlar gelir arkadan. Birincisi, ikincisi derken yılbaşıdır! Bir bayram günüdür, yılbaşlarında bir şeyleri kutlamamız. Karikatürlerde eski yıl yaşlanmış bir bunak olarak gösterilir. Yenisi de dünyaya gözlerini yeni açmış bir bebek... Aylardan sonra başlar her şey. Ben pencereden bakarım yollara. Gidip gelen arabalar, motorlar, arada bir de koyun sürüleri... Ya da karın ağır ağır düşmeye başlaması... Fransız şairinin dediği gibi, “Her şey göz için, kulağa bir şey yok”. Sessizliktir sonbaharın gelişi gidişi. Ta çocukluğumda bu işin sonu nereye varacak diye düşünürdüm... Nereye mi? Sonsuzluğa!.. Durup dururken niye kalktım bir şeyler Ceza Yargısı Kendini Sorgulamalıdır gibi hayatlarını sürdürmektedir. Anayasa Mahkemesi, Balbay’ın Acaba Ergenekon ve Balyoz davalarının duruşmaları tarihe konumunu irdelerken uzun tutukiz düşmek adına yayımlanacak mıdır? Yayımlandığında luluk süresi ile milletvekilliğini kamuoyunun değerlendirmesi tarihsel bir önem kazanacaktır. göz önünde tutarak hak ihlali sonucuna ulaşmıştır. Milletvekillerinin konumu ile öğretim üyeleProf. Dr. KÖKSAL BAYRAKTAR Yeditepe Üniversitesi Ceza rinin, görev altındaki subayların, hekimlerin, emekli generalHukuku Öğretim Üyesi lerin, Türkiye’ye hizmet vermiş nayasa Mahkemesi’nin, süre de gözetildiğinde, seçil nice kişilerin, aydınların duruinsan haklarının ihlal me ve milletvekili olarak siya mu arasında bir fark olduğunu edilip edilmediğinin si faaliyette bulunma hakkına kabul edebilmek mümkün değiltespiti görevi altında yönelik bu müdahalenin ölçü dir. Binlerce tutuklunun kişisel son günlerde verdiği karar, yargı lü ve demokratik toplum düze konumu ile uzun tutukluluk süerkinin ve ülkemizdeki işleyişi ninin gereklerine uygun oldu releri arasındaki çelişki her özel nin yeniden tartışılmasına yo aç ğu söylenemez. Açıklanan ne durumda pek çok hak ihlali yamıştır. Önemli kararda, tutuklu denlerle anayasanın 19. mad ratmaktadır. Çünkü tekrar belirtluk halinin uzun süre devam et desinin 7. fıkrası ile bağlantı mek gerekir ki, tutukluluğun yılmesi ve süre uzunluğunun mil lı 67. maddesinin 1. fıkrasının larca devam etmesi ve bu konuletvekili seçilmiş kişinin görevi ihlal edildiğine karar verilme daki tutarsız ve duyarsız tutum, ni yerine getirmesini engellediği si gerekir…” ceza yargılamasını alabildiğine belirtilmişti. Yüksek Mahkeme Karar, özellikle ceza yargısın amacından uzaklaştırmaktadır. bu durumu şöyle açıklamıştır: daki tüm birimlerde saptanabiOysa Ceza Muhakemesi “… başvurucu, milletvekili len kimi hukuka ve kanuna ay Kanunu’nun 101. maddesinde seçildikten sonraki tahliye ta kırı uygulamalara son verilmesi tutuklama kararı verilirken “mutleplerinin reddine ilişkin ka için tarih önünde bir uyarı olma laka gerekçe gösterileceği ve rarlarda başvurucunun seçil lıdır. Gerçekten, sadece Balbay adli kontrol uygulamasının yeme ve temsil hakkıyla yargıla örneğini dahi ele alırsak, yıllar tersiz kalacağını belirten hukumanın tutuklu olarak sürdü dan bu yana tutukluluğun uzun ki ve fiili nedenlere yer verilerülmesindeki konu yararı ara luğu, yanlışlığı, milletvekilliği ile ceği” belirtilmesine rağmen bir sında makul bir dengenin gö bağdaşmadığı, tutukluluğun ama ilkeye uyulmamaktadır. Olayzetilmediği, dolayısıyla anaya cını çok aştığı, tutuklama sebep la, kişinin olay içindeki yeri ile sanın 19. maddesinin 7. fıkra lerinin var olmadığı yüzlerce de bağlantılı gerekçeli kararlar pek sının ihlal edildiğine karar ve fa ileri sürülmesine rağmen özel görülmemektedir. Aynı şekilde, rilmiştir. Başvurucunun ma yetkili mahkemece hiç dikkate sözü geçen maddenin ikinci fıkkul olmayan bir şekilde tutuk alınmamıştır. Bu örneğe benzer rasının da, çok yeni bir tarihte, lu kalması, yasama faaliyetle yüzlerce, binlerce örnek yaşan 02/07/2012 tarihinde yapılan derine katılmasını engellemiştir. maktadır. Bu nedenledir ki, bu ğişiklikle kuvvetli suç şüphesiBaşvurucunun milletvekili ol gün ülkemizde, cezaevlerinde bin nin, tutuklama nedenlerinin, tedduktan sonra tutuklu kaldığı lerce tutuklu, tıpkı bir mahkum birin ölçülülüğünün somut olgularla gerekçelendirmesi açıkça belirtilmesine rağmen gene soyut ve yüzeysel kararlar devam edip gitmektedir. Bunun da dışında CMK. 102. maddedeki süreler, maalesef hayli tartışmalıdır ve bu tartışmalardan hep birey aleyhine sonuçlar çıkarılmaktadır. Ağır cezalık işlerde tutukluluk süresinin beş yıl oluşu gene kabul gördüğü gibi bunun her suç için ayrı ayrı uygulanışı çok ağır sonuçlar doğurmaktadır. Ceza yargısının kendini sorgulaması sadece tutuklama ile sınırlı olmamalıdır. İletişimin dinlenmesi ve teknik izleme ile kolluğun giderek güçlenmesi, kolluğun eylem ve işlemlerine mutlak olarak güvenilmesi, kanuna aykırı delil kavramına önem verilmemesi, masumiyet karinesinin unutulması, ceza yargısının bireyden gün geçtikçe uzaklaşmasına yol açmaktadır. Şimdi şu soru akla geliyor: Ve son olarak duruşmalar; acaba Ergenekon ve Balyoz davalarının duruşmaları tarihe iz düşmek adına yayımlanacak mıdır? Yayımlandığında kamuoyunun değerlendirmesi tarihsel bir önem kazanacaktır. Olağan mahkemelerdeki tez antitez sentez (iddiasavunmakarar) üçleminin ortadan kaldırılması, yargılamalarda sorgu yerine savunma adı altında tek taraflı beyanlarla ilk duruşmaların yüzeyselleştirilmesi ve yargılamalarda araştırma ve incelemelerden uzaklaşıp, kısa zamanda karara varmanın bir alışkanlık haline gelmesi, yargıç baskısını ortaya çıkarmaktadır. Bu görünümü daha da ayrıntılarla açıklamak mümkün, ancak her ayrıntılı olay görünümü daha da karanlıklaştıracak. Bu karanlıkta hakkını arayan, kendini savunmaya çalışan insan giderek kayboluyor, eziliyor. Oysa o, amaç değil miydi? Kim, Kiminle... Kim Ne Dedi? Gençliğimizde “Kim, kiminle, nerede, ne yapıyordu, kim gördü, ne dedi” sorularından oluşan bir salon oyunu vardı: Oyuna katılanların her biri ellerindeki kâğıda ilk sorunun yanıtını yazıp yanıt görünmeyecek biçimde kâğıdı üstten kıvırarak katlar, yanındakine geçirir, herkes ilk sorunun yanıtının ne olduğunu bilmeden, ikinci soruya yanıt verir, yine kâğıdı katlar ve yanındakine geçirirdi. Böylece herkes, bir önceki soruların yanıtlarını bilmeden altı soruyu da sırayla ayrı kâğıtlarda cevaplar; sonra da kâğıtlar açılıp okunur, birbirini tanımayan insanların birlikte yaptıkları ve görenlerin ne dedikleri okununca, ortaya çıkan saçmalıklara bol bol gülünürdü. HHH AKPCemaatABD koalisyonunun, halka ve birbirlerine yaptıkları “operasyonlar” şaşırtıcılık açısından bu oyuna benziyor; ama hiç de eğlenceli değil! İlk günlerde, gerçekleştirilen Silivri “operasyonları”, birbirini tanımayan insanların aynı örgüt elemanı olması, yurtdışında bulundukları kanıtlananların yurtiçindeki eylemleri gibi şaşırtıcı suçlamalarla doluydu. Derken MİT davası ortaya çıktı... Adalet mekanizmasına egemen olanlar, MİT Müsteşarı’nı ve yardımcılarını ifadeye çağırdı. İşte o zaman çatışmalar yaşanmaya başladı: “Ben adamımı yedirtmem” söylemleri... TBMM’den bir gecede çıkartılan ve MİT mensuplarını koruyan yasalar... Silivri yetkililerinin görevden alınması... Ve en sonunda Silivri mahkemelerinin kaldırılması. Böylece üçlü koalisyonda ilk çatlak oluşmuştu! HHH Derken köprülerin altından çok sular aktı; Gezi Direnişi, Suriye, İsrail, Irak, İran krizleri, çatlakları derinleştirdi... Dershaneler olayı, kırılmaların üzerine tuzbiber ekti... Üçlü koalisyon iyice çatırdamaya başlamıştı! HHH ABD’nin, dış politika, demokrasi, medya özgürlüğü, insan hakları konularındaki eleştiri ve uyarıları... Cemaatin, siyaset, eğitim, idare, Emniyet ve yargıda elde ettiği konumu korumak istemesi... AKP’nin “Devlet benim!” anlayışıyla çatıştı: Üçlü iktidar koalisyonu, “kim”, “kiminle”, “nerede” sorularının, kendilerine ilişkin, “herkesçe bilinen ama yine de açıklanması şaşırtıcı olan sırlarını” ortaya döktü! “Ne yaparken”in cevapları çok korkutucu ve bu çatışma bahanesiyle üstleri örtülemeyecek kadar ciddi: Devletin paylaşılması, hukuksuzluklar, yolsuzluklar... “Kim ne dedi” aşamasındaki zavallı yanıtları ise medyadan izliyoruz: Gülerek değil, utanarak ve içimiz kan ağlayarak! HHH İddialar çok ciddi... Ama bu çatışmadan kimin galip çıkacağı belli değil... O yüzden, gerçeklere ve hukuka göre değil, iktidarın gücüne göre davranan medyadaki fırsatçılar ne yapacaklarını bilemiyor... Dilerim kazanan “demokrasi” olur! A
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle