28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 25 EKİM 2013 CUMA 16 KÜLTÜR Festival nihai çözüm değil SAHAFLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ BAŞKANI NEDRET İŞLİ: Çocuklar her zaman doğruyu mu söyler? Geçen hafta gösterime giren ‘JagtenOnur Savaşı’, Danimarka usulü modern bir cadı avı hikâyesi Bir yandan moral bozucu bir boşanma sürecinin zorluklarını yaşarken bir yandan da ergenlik sorunlarıyla boğuşan oğlu Marcus’la (Lasse Fogelstrom) görüşebilmek için uğraş veren, eğitmen ve bakıcı olarak iş bulduğu bir çocuk yuvasında çalışırken de en yakın dostu Theo’nun (Thomas Bo Larsen) dünya şirini, küçük tatlı kızı Klara’ya (Annika Wodderkopp) cinsel tacizde bulunmakla suçlanarak hayatı kayan, 40’lı yaşlarındaki Lucas’ın (Mads Mikkelsen) dramını anlatıyor, geçen hafta gösterime giren Danimarka yapımı “JagtenOnur Savaşı.” Çocuklarla arası çok iyi olan Lucas’a gizliden gizliye hayran, hayal gücü de zengin küçük Klara’nın, Lucas amcasının ona pipisini gösterdiği yalanına, doğru dürüst sorup soruşturmadan kanan, çocuklar her zaman doğruyu söyler genellemesine inanan bir bayan yuva yöneticisi bunu ortalığa yayınca, görün seyreyleyin masum Lucas’ın başına gelenleri. Klara’nın annesi (Anne Louise Hassing) tüm nefretini kustuğu Lucas’ı evinden kovuyor. Bir yılbaşı arifesinde, azgın bir cinsel tecavüzcü olarak damgalanıp tüm çevresi ve toplum tarafından dışlanarak dibe vuran ve rahip Bruun’dan (Lars Ranthe) başka konuşacak ahbabı kalmayan Lucas’ın içine düştüğü korkunç cadı kazanından çıkabilme mücadelesini, yer yer seyirciyi koltuğunda isyan ettirircesine (Lucas’ın köpeği Fanny’nin vahşice boğazlanması gibi) küçük ama sert ve vurucu ayrıntılarıyla perdeye taşıyor “Onur Savaşı.” Kısacası, günümüzün modern bir toplumunun kültürlü bireylerinin, bir çırpıda ortaçağın karanlık zihniyetine teslim olarak güvenilirliği kuşkulu, reddolunmuş bir çocuğun ifadesiyle bir yetişkini sübyancı sapık muamelesine tabi tutmalarını, iç burkucu, soğuk ve kasvetli bir tarzda hikâye eden, 2012 yapımı “JagtenAv” (yani cuk oturmuş Türkçe adıyla “Onur Savaşı”), Lucas’ın market çalı u Beyoğlu Sahaf Festivali’nin esnafa geçici bir rahatlama sağladığını söyleyen Nedret İşli, “Beyoğlu’nda kitabevleri çok zarar gördü. Dışarıdan sermaye gruplarının basıncı var. Galataport vb. port’lar arttıkça buralar turistik mekân halini alıyor. İlk kırılan kitapçılar oluyor ama yakın gelecekte burada daha çok kişi kırılacak” dedi. ASLI ULUŞAHİN u Thomas Vinterberg’in imzasını taşıyan “Onur Savaşı”nı, Lucas kompozisyonuyla geçen yıl Cannes’da en iyi erkek oyuncu ödülüne layık görülen, Danimarka sinemasının medarı iftiharı aktör Mads Mikkelsen sürüklüyor baştan sona. BAŞKA SİNEMA 1 KASIM’DA İZLEYİCİYLE BULUŞUYOR Başka bir sinema keyfi Kültür Servisi Bağımsız filmlerin dağıtımcısı M3 Film ve Kariyo&Ababay Vakfı işbirliğiyle hayata geçirilen Başka Sinema, 1 Kasım’dan itibaren izleyiciyle buluşacak. Yeni ve farklı bir sinema deneyimi yaşatacak olan Başka Sinema sinemaseverlerin sabırsızlıkla bekledikleri bağımsız filmleri artık yıl boyunca erişilebilir kılıyor. Yerli ve yabancı filmleri herkesten önce izleyeceğiniz Başka Sinema salonları, Beyoğlu Beyoğlu, Altunizade Capitol, Kadıköy Rexx ve Ankara Büyülü Fener. İzleyicisine aynı salonda günde en az üç film sunacak olan Başka Sinema’da filmlerde (110 dakikadan uzun değilse) ara verilmiyor. İlk programda yer alan filmler şöyle: 1 Kasım’da “Frances Ha” ve “Sen Aydınlatırsın Geceyi”, 8 Kasım’da “Mavi En Sıcak Renktir”, 15 Kasım’da “Hayatboyu” ve 29 Kasım’da “Bir Vampir Hikayesi”. (www.baskasinema.com, www.facebook.com/baskasinema, twitter.com/BaskaSinema) şanlarından dayak yediği ama yine de alışverişini yaptığı ya da finalde, kilisedeki yılbaşı ayininde arkadaşı Theo’dan hesap sorduğu gibi kimi vurucu sahneleriyle ve olaya ciddi yaklaşımıyla akılda kalıyor. 1995’te Danimarka sinemasında ortaya çıkan ve alışılmış film yapımıçekimi usullerine yeni, köklü değişiklikler getiren, yönetmen Lars von Trier’in başını çektiği Dogme95 hareketinin elebaşılarından Thomas Vinterberg bu hareketin ilk uluslararası çaptaki başarısını sağlamış ve vaktiyle Cannes’da jüri ödülüyle taçlandırılmış o müthiş “FestenŞölen” (1998) filmiyle ünlenmişti. Bilindiği gibi, birtakım ilkelere dayanıp olabildiğince klişelerden kaçınarak, her türlü süs ve gösterişten uzak bir yalınlığı, doğallığı ve içtenliği esas alarak film yapmayı savunan ve modern sinemadaki önemli bir dönemeci ifade eden Dogme95 hareketini çoktan geride bırakmış yönetmen Thomas Vinterberg’in imzasını taşıyan “Onur Savaşı”nı, Lucas kompozisyonuyla geçen yıl Cannes’da en iyi erkek oyuncu ödülüne layık görülen, Danimarka sinemasının medarı iftiharı aktör Mads Mikkelsen sürüklüyor baştan sona. 30 Eylül’de başlayan 7. Beyoğlu Sahaf Festivali, geçen cumartesi günü sona erdi. Başlangıcında ise bir dizi tartışma yaşanmıştı. Taksim Meydanı’nda açılması planlanan festivalin Tepebaşı’na taşınması Gezi Direnişi’ne bağlandı; organizasyonu düzenleyen Kültür Kenti Vakfı’nın katılanları belirlerken Gezi’ye destek vermeyen sahafları seçme eğiliminde olduğu konuşuldu. Sahaflar Birliği Derneği de açılışın hemen öncesinde düzenlemeden çekildi. Festivalin bitiminde, tartışmalara açıklık kazandırmak, etkinliğin sahaflara getirilerini konuşmak için Sahaflar Birliği Derneği Başkanı Nedret İşli ile bir araya geldik. Kitapçıların kapanma tehdidiyle yüz yüze olduğu Beyoğlu’nda, sahaf esnafının bugünkü durumu da sohbet konularımızdan biriydi. Dernek organizasyondan neden çekildi? Kültür Kenti Vakfı, Beyoğlu Belediyesi’nin kurdurmuş olduğu, festivalin düzenleyicisi bir vakıf. Beyoğlu Belediyesi de işi yönetiyor. Planlamalarla ilgili son dakikaya kadar toplantı yapılmadı. Yapılan ilk toplantıda Sahaflar Birliği Derneği’nin bu işe müdahil olması konuşuldu. Fakat onun akabinde sahaf arkadaşlarımızın Gezi’yle ilişkili olarak çok ciddi eleştirileri oldu. Eleştirileri neydi? Bu işi Beyoğlu Belediyesi’nin yapıyor olması, Taksim’de yapılmasının düşünülmesi... Beyoğlu Belediyesi AKP’li, kendince Gezi’deki olaylara dair kötümser fikirleri var ama sahaf festivaliyle ilgili herhangi bir baskı olmadı. Şunu belirtmek lazım: bu festival sayesinde bir sene daha dükkânını kapamamayı, 6 ay daha kendini geçindirmeyi temin eden arkadaşlarımız var. Herhangi bir kavgadan, politik tartışmadan bağımsız olsun istiyorduk. Fakat baktık ki ne İsa’ya, ne Musa’ya, ne Muhammed’e yaranacağız, çekildik. Biz hepi topu 40 üyesi olan bir derneğiz. Siyasi tutum sergileyebilecek gücümüz yok. Adama etin ne budun ne, sus otur derler. Festival sayesinde sahaflar ayakta kalıyor dediniz. Onun dışında işler kötü mü? Bizim işimiz deryada balık avlamak. Bir kitabınız var, onu gösteriyorsunuz, dünyanın bir ucundan biri gelip alıyor. Mesleğin özü gereği böyle. Diğer yandan İstanbul’da, Beyoğlu’nda kitabevleri çok zarar gördü. Dışarıdan sermaye gruplarının basıncı var. Galataport vb. port’lar arttıkça buralar turistik mekân halini alıyor. İlk kırılan kitapçılar oluyor ama yakın gelecekte burada daha çok kişi kırılacak. Bu festival de aslında çözüm değil. Geçici bir ferahlama ama burada iş olmasa patır patır dükkânını kapatacak, perişan olacak en az 20 tane arkadaşımız var. Onun için festivale destek olmak lazım. Nasıl bir kalıcı çözüm bulunabilir? Öncelikle sahafın önde olabileceği mekânlara ihtiyacı var. Hepsi pasaj içerisinde, küçük, dar alanlarda. İkincisi bu tür etkinlikler yılda birkaç kez yapılmalı. Mesela biz İstanbul dışında başka illere de gidiyoruz. Nereye çağırırlarsa gidiyor, insanlara kendimizi tanıtmaya çalışıyoruz. Lüksümüz yok, kim elini uzatırsa tutuyoruz. Yeni kuşak için Carrie ASLI SELÇUK ‘CARRIE: GÜNAH TOHUMU’ 8 KASIM’DA GÖSTERİME GİRECEK Dünyaca ünlü korku romanları yazarı Stephen King’in ilk romanı Carrie (1974) hem King’in hem de romanı sinemaya uyarlayan (1976) Brian de Palma’nın yaşamını değiştirdi. Carrie yazarın ilk büyük başarısıydı. üşük bütçeli bu yapım Palma’ya Hollywood’un kapılarını açtı. Kimlik ve ergenlik bunalımları, annekız ilişkisi, işçi sınıfı, gençlerin yetişkinliklerinde toplumda kendilerine yer edinmeleri gibi kapsamlı temaları içeren korku filminde Carrie utangaç, içe dönük, naif, dış dünyadan kopuk bir genç kızdır. Kendisini Tanrı’ya adamış, aşırı dindar annesi Margaret White, Carrie’yi baskı altında yetiştirmiştir. Bates Lisesi’ndeki sınıf arkadaşları onu hep aşağılar. Duş alırken regl olan Carrie şaşırır, çok korkar, çaresizlikle arkadaşlarından yardım isterken onların yeni eğlence konusu olur. Kült korku filmine dönüşen Carrie; erotik, estetik bir açıyla çekilmiş bu duş sahnesiyle başlar. Annesi Margaret White’a göre Carrie artık bir kadın olmuştur ve günah çıkarması gerekiyordur. Bir süre sonra Carrie telekinetik güçleri olduğunu keşfeder. Annesi kızının bu gizemli gücünü Şeytan’a bağlar. Mezuniyet balosunda Carrie kendisini cennette gibi duyumsar. Başından aşağı domuz kanı dökülene dek her şey büyülü, romantiktir. Palma romanı büyük bir başarıyla sinemaya uyarlar, hayran olduğu Alfred Hitchcock’un Psycho’suna sarsılan bir Amerika portresi tasarladım. (Sapık/1960) göndermeler yapar. Sissy SpaRoman ve film sosyal yalıtımı vurguluyorcek, Piper Laurie, Amy Irving, John Tralar. Aralık 2012’de Newton’da akli denvolta, Nancy Allen çok iyi yorumlar sugesi bozuk yalnız bir çocuk, 20’si çocuk narlar. 37 yıl sonra yapımcı Kevin Misher 26 kişiyi öldürdü” diyen Peirce, Carrie’de (Akrep Kral, Halk Düşmanı) Carrie’nin yeannekız ilişkisine yoğunlaştığını vurguluniden çevrimini Boys Don’t Cry (Erkekyor. ler Ağlamaz/1999) ve StopCarrie rolü için 16 yaşındaLoss’un (Görev Uğruu Carrie rolü için 16 ki genç oyuncu Chloe Grace na/2008) yönetmeni KimMoretz’i (KickAss, Hugo) seyaşındaki genç oyuncu berley Peirce’e önerir. Hiçen yönetmen izleyicinin çağdaş Chloe Grace Moretz’i seçen Carrie’nin saflığından, kırılganlılary Swank’ın en iyi kadın yönetmen, izleyicinin oyuncu Oscar’ını aldığı Erğından etkileneceğini belirtiyor. kekler Ağlamaz’da Peirce Bu gencecik Carrie şiddetin, sosçağdaş Carrie’nin kadın iken erkek olan Nebmedyanın bozduğu yozlaşmış saflığından, kırılganlığından yal raskalı Brandon Teena’ya bir dünyada yaşama tutunmaetkileneceğini belirtiyor. ya çabalıyor. Öyküyü günümütecavüz edilip öldürülmeABD’de ‘cadılar bayramı’nda ze uyarlamanın çok önemli olsini anlatır, cinsel kimlikleri tartışır. Görev Uğruna, duğunu, Şekspiryen temanın zagösterime girecek olan Irak Savaşı’na yeniden çağ ‘Carrie: Günah Tohumu’ yeni mansız, evrensel olduğunu irderılan Amerikalı askerlerleyen Peirce, Carrie’nın sınıf arkuşaklara seslenecek. le ilgili travmatik gerçekkadaşlarının saldırısını siber sallerdir. Palma’nın kült olan dırıya dönüştürmüş. Köktendinci Carrie’si salt bir korku filmi değildir Yönetannenin, dışlanmış kızın, küçük kasabadaki men ergenlik sorunlarını, aile baskısını, aşaişçi sınıfının, annekızın ortak öyküleri hepğılanmayı, ilk aşk duygusunu ustalıkla yansi iç içedirler. sıtmıştır. Korku türünü sevdiğini, ucuz bir Yeni versiyonda bedenine zarar vererek yeni versiyon yapıp bolca para kazanmak kendini cezalandıran Margaret White (Julidüşüncesinde olmadığını belirten Peirce roanne Moore) kızını hastalıklı bir şekilde semanı okumaya koyulur. King’in öykücüver, kendince onu korumaya çalışır. Bu anlüğü, karakterlerinin derinliği onu da etkinede bir saplantıya dönüşür. Ülkemizde 8 ler: “Romanı modernleştirerek çağdaş bir Kasım’da, ABD’de cadılar bayramında gösrenk katmayı düşündüm. Columbine ve terime girecek olan Carrie: Günah Tohumu Newton’da yaşanan okul katliamlarıyla (2013) yeni kuşaklara seslenecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle