29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 EKİM 2013 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Türkiye’de kira geliri elde eden gerçek kişilerin sayısı on yıl önce 500 bine yakınken 2013’ün Eylül ayı itibarıyla bu rakam 1 milyon 560 bine gelmiş durumda. Bunların bir kısmı işyeri kirası elde edenler. Ayrıca bu istatistiğin dışında işyeri sahibi ya da kira ödeyen “kurum” pozisyonunda yine milyonlar var. Diğer vergi mükellefleri sayılarına göre bu alanda önemli bir artış var. Görüyoruz ki, bu artışta kira gelirlerinin bankalara yatırılması zorunluluğunun etkisi büyük. Son yıllarda Gelir İdaresi’nin mükelleflere mektuplar gönderip “vergiceza uyarısı”nda bulunmasının da mükellef sayısını artırdığı ayrı bir gerçek. Yani, birçok şey “kayıt” altında. Üstelik bugün beyana tabi gelirleri sadece gayrimenkul sermaye iradından ibaret olan mükellefler yıllık gelir vergisi beyannamelerini istemeleri halinde elektronik ortamda doğrudan kendileri dahi gönderebiliyor. Hal böyleyken bazı yaygın medyada çıkan, “kiracılar tarafından bankaya ödenen işyeri kira bedellerinin gider kaydedilebilmesi için banka dekontu yanında ayrıca gider pusulası düzenlenmesi gerektiği” yanı sıra “bunu yapmayanların ceza ödeyebileceği” ifadeleri biraz kafaları karıştırmış gibi. Bu iddiaya kaynak olarak, Kocaeli 1 Vergi Dairesi Başkanlığı’nın verdiği 16 Mayıs 2013 tarihli bir özelgesi gösteriliyor. Bilindiği üzere özelge, kişilerin talebi üzerine vergi idaresi tarafından verilen görüştür ve talep eden kişiyi bağlar. Ancak özelge; Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından “sirkü”ye dönüştürülürse tüm mükellefler için uyulması zorunlu bir hukuki belge olur. Konumuza dönelim… Bilindiği üzere, işyeri kiralamalarında yazılı kira sözleşmesi yapılması bir zorunluluk. Sözleşmede kiranın brüt tutarının İşyeri Kirası ve ‘Olmayan Ceza!’ Ekinci’nin yeri özeldi Geçen hafta yitirdiğimiz çok değerli arkadaşım, meslek mücadelesinde her zaman yanımızda yer alan Oktay Ekinci’ye bir kez daha bu satırlar aracılığıyla Tanrı’dan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Yüksek mimar, çevreci ve aydınlanmacı dostumun toprağı bol olsun… çiftçilerin” ifadesi sonrası “3. vergiden muaf esnafa” tanımıyla şu hükme yer verilir: “Yaptırdıkları işler veya onlardan satın aldıkları emtia için tanzim edip işi yapana veya emtiayı satana imza ettirecekleri gider pusulası vergiden muaf esnaf tarafından verilmiş fatura hükmündedir. Bu belge, birinci ve ikinci sınıf tüccarların, zati eşyalarını satan kimselerden satın aldıkları altın, mücevher gibi kıymetli eşya için de tanzim edilir. Gider pusulası, işin mahiyeti, emtianın cins ve nevi ile miktar ve bedelini ve iş ücretini, işi yaptıran ile yapanın veya emtiayı satın alan ile satanın adlarıyla soyadlarını (tüzel kişilerde unvanlarını) ve adreslerini ve tarihi ihtiva eder ve iki nüsha olarak tanzim ve bir nüshası işi yapana veya malı satana tevdi olunur...” Hatırlatmak gerekir ki, madde hükmünde yer alan “vergiden muaf esnaf” tanımlaması 193 sayılı Gelir belirtilmesi ve bu tutar üzerinden damga vergisinin hesaplanması gerekir. Vergi uygulamalarında kira sözleşmeleri hukuki bir belgedir. Bu belge, kira ödemelerinin “banka dekontu” veya Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü aracılığıyla yapılması suretiyle düzenlendiğinde bir bütünlük oluşturur. Yani, kira ödemelerinde ayrıca “gider pusulası” düzenlenmesi zorunluluğu olduğunun iddia edilmesi “dar bir yorumdur.” Üstelik, giASKERLİK BORÇLANMASI EMEKLİ EDER der pusulasının hangi 15 Aralık 1960 doğumluyum. İlk SSK hallerde düzenleneceği sigortalı oluşum 1 Ocak 1985. Toplam 213 sayılı Vergi Usul 4900 gün prim ödemem var. Ne zaman Kanunu’nun 234. maddesinde, açık bir şeemekli olabilirim? Ahmet Doğan kilde belirtilir. “Birinci 25 yıl sigortalılık süresi, 48 yaş ve 5225 ve ikinci sınıf tüccarlar, prim gün sayısı ile emekli olabileceksiniz. kazancı basit usulde Askerlik borçlanması hakkınız varsa, tespit edilenlerle defemekliliğiniz hemen gerçekleşir. ter tutmak mecburiyetinde olan serbest meslek erbabının ve Vergisi Kanunu’nun 9. maddesinde de yer alır. Bu maddede, işyerini kiraya verenler sayılmadığı gibi işyeri kira ödemelerinde “gider pusulası” düzenleneceğine ilişkin bir hüküm de bulunmaz. Bugüne dek işyeri kira ödemelerinde “gider pusulası” düzenlememekten bir kere dahi cezai yaptırım uygulanmadığını vurgularsak, iddianın pratikte de bir karşılığı olmadığı anlaşılabilir. Eğer hâlâ tereddüt duyanlar varsa, 213 sayılı VUK’un “İspat Edici Kâğıtlar” başlıklı hükmünün dikkatle okunmasını öneririm. Kanunun 242. maddesinde “diğer vesikalar” bölümünün tanımı ise şöyledir: “... Tüccarlar evvelki maddelerin dışında kalan ve bir hüküm ifade eden veya icabında bir hakkın ispatına delil olarak kullanılabilen mukavelename, taahhütname, kefaletname, mahkeme ilamları gibi hukuki vesikalarla ihbarname, karar örnekleri, vergi makbuzları gibi vergi evrakını dosyada muhafaza etmeye mecburdurlar.” Sonuç olarak; işyeri kira ödemelerinde gider pusulası düzenlenmesinin bir zorunluluk olmadığı ve cezai yaptırım uygulanamayacağı, spekülatif bir amaç yoksa, “tartışılamayacak” kadar net. Doğum raporu onayı kalktı Çalışan annelerin en önemli sıkıntılarından birisi, SGK ile anlaşması olmayan hastanelerde doğum yapmaları halinde SGK’den geçici iş göremezlik ödeneği, yani istirahat parası almakta yaşanan sorunlardı. Para alabilmek için raporlarını devlet hastaneleri sağlık kurullarına onaylatmaları gerekiyordu. Bu konuda olumlu bir düzenleme yapıldı. 1 Ekim 2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ilgili yönetmelikteki değişikliğe “ancak analık sigortasından düzenlenen istirahat raporları için onay şartı aranmaz” cümlesi eklendi. Böylece SGK ile sözleşmesiz sağlık hizmet sunucuları tarafından verilen analık istirahat raporlarının SGK ile sözleşmeli sağlık kuruluşlarınca onaylanması durumunda geçerli olması kuralına son verildi. Ancak SGK ile sözleşmesiz sağlık kuruluşlarından analık istirahat raporu alan sigortalılar aldıkları raporları manuel ortamda SGK’ye teslim etmeleri gerekiyor. İşverenler ise sigortalıların ibraz edecekleri söz konusu raporları yine manuel çalışamazlık kaydı giriş ekranı aracılığıyla SGK’ye bildirmek durumunda. GÖRÜŞ PRoF. DR. ERDEnER YURTCAn Bayraktar’ın Bıraktığı Yerden... Sevgili arkadaşım ve meslektaşım dile kolay 50 yıl Prof. Dr. Köksal Bayraktar’ın “Yargıtay’ın Balyoz Kararı” (23.10.2013) başlıklı yazısı 2. sayfada yayımlandı. Yazı, bilimsel yaklaşımla Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin kararını tahlil ediyor, bir kuyumcu inceliğiyle karardaki tüm hukuka aykırılıkları gözler önüne seriyordu. Bu, bir bilim adamının yapması gerekendi. Onun bıraktığı yerden sözü alıp bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim. Yargıtay Balyoz kararını büyük çapta onadı, yani birinci derece mahkemesinin kararını hukuka uygun buldu. Büyük sayıda sanığın yargılandığı bu davada, Yargıtay bozma kararları da verdi. O kararlar şimdi Silivri’ye geri dönecek ve mahkeme buna karşı tavrını belirleyecektir. Konunun önemli yanı kanımca onama kararlarından sonra nasıl bir yol izlenmesi gerektiğidir. Hukukçu okurların hafifçe tebessüm ettiklerini görüyorum. Ne olacak diyorlar, dosya Silivri’ye geri dönecek, sonra infaz aşamasına geçilecek. Hukukçası, daha önce tutuklu sanık olanlar, onamadan sonra hükümlü olacaklar. Acaba bu kadar mı? Tabii ki değil. Türk ceza adalet sisteminde CMUK’nin 1929 yılından başlayan yürürlüğünden, 2005 yılında CMK ile pekişen bir olağanüstü kanun yolu var. Bunun adı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın itirazı. Bu yolda dosyalar Yargıtay’ın ceza dairelerinde karara bağlandıktan sonra, Başsavcı bu kararlara karşı Ceza Genel Kurulu’na başvurmak yetkisine sahip. Küçük bir açıklama: Lehte başvurularda süre sınırlaması yoktur. Bu yol ceza sisteminde uygulanıyor. Hatta 2005 yılında CMK ceza işlerinde karar düzeltmeyi kaldırınca, bu yol daha da önem kazandı, çünkü ceza dairesinin kararlarına karşı tek kanun yolu olma özelliğini kazandı. Uygulamada Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıları bu yetkilerini kullanıyorlar. Bu konuda yerleşik uygulamayı kısaca şöyle özetlemek mümkündür. Şayet Başsavcılığın tebliğnamesindeki (Başsavcılığın temyiz aşamasındaki iddia belgesi) düşünceler ceza dairesi tarafından reddedilirse, dosyaların Ceza Genel Kurulu’na itirazla gönderildiğini görüyoruz. İlk olasılık budur. İkincisi ise şayet daire kararında önemli hukuki konular/sorunlar tartışılıyorsa, itiraz yetkisi yine kullanılıyor. Bunun amacı şudur: Ceza Genel Kurulu Yargıtay’ın en üst organı olduğu için ve büyük sayıda yargıçla burada karar verildiği için, Yargıtay içtihat yaratma olanağından bu mekanizma içinde yararlanıyor. Bu kadar açıklamadan sonra, geliyorum çekirdek konuya. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın, 9. Ceza Dairesi’nin Balyoz Dosyası’nda verdiği onama kararlarına karşı itiraz yetkisini kullanması, dosyadaki hukuka aykırılıkları bir kez daha görüşme, tartışma fırsatını yaratacaktır. Bu yolla kısaca hükümeti devirme teşebbüsü fiillerinin ne zaman gerçekleşeceğini, ne zaman gerçekleşmeyeceğini ortaya koymak ve aydınlatmak mümkün olacaktır. Burada çekirdek noktayı, hazırlık hareketleriicra hareketleri ile bu suçun gerçekleşmesine elverişli hareketler/elverişsiz hareketler kriteri oluşturacaktır. Bu denli önemli bir konuda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın bu dosyada daha önce kararların onanmasını istemiş olması, bu yolun uygulanmasına engel oluşturmamalıdır. Son söz: Yargıtay’ın temel işlevlerinden birinin ülkede hukuk yaratmak olduğu düşünülürse, bu yola gidilmesi hukukumuzun yolunu aydınlatacaktır. SORU CEVAP Sorularınız için malicozum6ismmmo.org.tr adresine mail atabilirsiniz. Tüm sorular eposta ile tek tek cevaplanacaktır. Dokuz Günlük Dinlence Bitti PERİHAN ERGUN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Uzun süreli Kurban Bayramı dinlencesi sona erdi, ama ne eriş?.. Gene her zamanki gibi yollarda binleri aşan trafik kazalarında içimizi karartan 134 canın kaybıyla 830 ağır yaralı ve yaralı vatandaşımızın kanı aktı. Çocukluğumdan beri kurban bayramları benim için çok ürkütücü olmuştur. Büyük veya küçükbaş kurbanlıkların besmeleyle de olsa boyunlarından kesildiklerinde akan kanları benim kanımı kurutmuştur. Ayrıca; kurban kesmenin farz olmayıp vacip olduğunu öğrendiğimde üzüntüm öfkeye dönüşmüştür. Dini bayramlarımızın ekonomik sınıfsal farkı ortadan kaldırma amacıyla dayanışma olduğu bilinirken günahsız kesimliklerin yerine çevremizdeki komşu veya hısımlara olanaklar elverdiğince para yardımında bulunulması daha uygun olmaz mı? Doğru da işte halkın töreselleşmiş alışkanlıklarını söküp atmak pek de kolay olmuyor. Bir de bayramı karartan, içimizi yakan, haksız hukuksuz yargılamalarla başta Silivri zindanı olmak üzere yıllardır hapiste tutulmaları ve sanki önceden cezaları kesilmişçesine hüküm giyen yurt ve ulusseverlerimizin faşizanca zulme uğramalarıdır. Acı duyulan bir başka üzüntüde bayram dahil son aylarda ecelleriyle de olsa kaybettiğimiz, yerleri doldurulamayacak değerli aydınlarımız oldu. Örneğin; Turgut Özakman, Tuncel Kurtiz, oyuncu, yazar, senarist, halk tiyatrosu ustası Haşmet Zeybek, yetmedi; beklenmeyen yıldırım gibi yürekleri yakan, Atatürk, vatan, millet ve çevre gönüllüsü, saymakla bitirilemez niteliklerin sahibi yüksek mimar ve de yazar Oktay Ekinci’nin yaşlanmadan bayram arifesinde aramızdan ayrılışına, yaz ortasında usta roman yazarımız Leylâ Erbil’in de yaşama veda edişine üzülmemek elde midir?.. Tek tesellimiz hepsinin ışıklar içinde yattıklarını görür gibi olmamızdır. HHH Toplumumuzda AKP yöneticileri her ne kadar aralıksız ekonomiyi, yaşantıları yücelttik dese de açıkça görünen bir gerçek halkın çoğunluğunun fakrüzaruret içinde oldukları aynalara yansırcasına ortada. Toplumun giderek yaşlandığını gören Sayın Başbakan aralıksız üç çocuk öğüdünü tekrarlayıp dursa da tek çocuğunun bile gereksinmelerini gideremeyen aileler ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün çocuğuna bakamayan ailelere yaptığı yardımdan faydalananların 2002’den bu yana çocuğuna bakılmasını isteyen vatandaş sayısının dörde katlandığını, giderek bu başvuruların daha da arttığını, o yıl başvuru ve bakım sayısı 12 binken bugün 50 bine ulaştığını, giderek daha da çoğalacağını açıklıyor. Çocuklarımızın ulusun geleceği olduğu gerçeği düşünülünce durumun hiç de iç açıcı olmadığı anlaşılıyor. HHH Bölücülüğü yansıtan bir olay da Hollanda Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü(?) Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün haziranda meydana gelen Gezi olaylarına katılanları kabul edilemez tanımlarla aşağılaması, İslam ahlakına ters düşmüştür. Hollanda gazetelerinden NRC’nin açıklamalarına göre; “Gezi olayları Allahsızların işidir(!) Bunlar, dinsizler, PKK’liler, sarhoşlardır. 31 Mart olaylarında padişahla Osmanlı’yı ortadan kaldırmak isteyen ve birinci Halk Partisi(!) sayılan İttihatçılar gibidirler.” Böylesi bir mantığa sahip olan kişi İslam üniversitesinin rektörü olabilir mi? Olmuş ve yazık ki bizi ve ülkemizi dış ülkelerde aşağılatmıştır. Öyle ki Hollanda Başbakan Yardımcısı bile bu görüşlerin yenilir yutulur olmadığını söyledikten sonra, “Kurum bu konuda savunma yapmazsa ciddi problem yaşayacaktır” diye tepki göstermiş. Şimdi bizim Diyanet İşlerimizle hükümetin bu skandala ne diyeceğini merak ediyorum. HHH Canımı sıkan bir konu da Alevilerin ötekileştirilerek M. Kemal’in ortadan kaldırdığı ötekileştirmelerin üstünün çizilmek istenircesine toplumun inançlar aracılığıyla bölünmek istenmesidir ki bu halkımız ve yurdumuz için çok sakıncalıdır. HHH Gene bayramda günlerdir sorun olan ODTÜ ormanından Ankara Belediyesi’nin yol geçirme istemine karşı durulmasını ortadan kaldırmak amacıyla bayramda gece yarısı, yönetimi hiçe sayarak belediyenin araçlarıyla, eli sopalı işçileriyle tecavüz edercesine üniversitenin ormanına girip binlerce ağacı telef etmesi de çok üzücü olmuştur. Bunun da sonucunu merakla bekliyorum. ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY 1/ Çok sayıda 1 alıcıya karşılık 2 çok az sayıda satıcı bulunan 3 piyasa sistemi. 4 2/ “Çinkirazı” 5 da denilen bir meyve... Kısa 6 çizme. 3/ İlkel 7 benlik... De8 miryolu... Bir nota. 4/ Sonba 9 harda kuruyup 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dökülen ağaç yap1 rağı... “Güneydoğu H A S İ D İ L İ K Anadolu Projesi”nin 2 O L A Y R E B İ kısa yazılışı. 5/ II. 3 L A L O F O B İ Dünya Savaşı’ nın 4 O M T E N E K E önemli çatışmaları 5 K A V T İ N M na sahne olan bir Ja6 O N E G A İ MA pon adası. 6/ Divan A Y A N şiirinde meyhaneci, 7 S A R A tasavvufta ise tari 8 T E B E L EME kat şeyhi anlamın 9 E V İ T A A T da kullanılan sözcük. 7/ “Sana dün bir tepeden baktım İstanbul” (Y. K. Beyatlı)... Bir nota. 8/ Yeniçeri kışlası... Bıldırcına benzer bir kuş. 9/ Bir müzik sesini belirtmeye yarayan işaret... Tatlı ve sulu bir şeftali cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çok sayıda satıcıya karşılık az sayıda alıcının yer aldığı piyasa sistemi. 2/ Çipura balığının yavrularına verilen ad... Bir nota. 3/ Dolma yapmak için hazırlanan karışım... Tarım. 4/ Denizli’nin Acıpayam ilçesinde, doğal güzelliğiyle tanınmış bir vadi ve yayla. 5/ Pamuk ipliğini sarmaya yarayan el çıkrığı. 6/ Önceden verilen güvence parası... Sözlü ve yazılı anlatımda anlam açıklığı. 7/ Ateş... Bir film ya da oyunda aniden yaratılan komik durumlar... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 8/ Leylak rengi, açık mor... Başlıca, temel niteliğinde olan. 9/ Padişahların ve yüksek dereceli devlet görevlilerinin giydiği, kolsuz ve geniş yakalı kürk. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle