19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 EKİM 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA ÇEVRECİLİKLE KURULAN KÖPRÜLER 9 Almanya’daki SchmitzWerke temiz yelek projesiyle enerjinin yüzde 90’ını geri kazanıyor Tekstilde çevre duyarlılığı Enerji, dünyanın en önemli sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Mevcut ve yaygın enerji kaynakları gün geçtikçe doğayı kirlettiği için alternatif enerji kaynakları aranıyor. Bu alternatif enerji kaynakları arasında yer alan sürdürülebilir enerji, yenilenebilen ya da tekrar enerjiye dönüşebilecek şekilde tüketilen enerji anlamını taşıyor. Ucuzluğu ve kolay erişilebilirliliği nedeniyle yenilenebilir enerji, sürdürülebilirlik projelerinde tercih ediliyor. Bu amaçla bu projeler çevre kirliliğine en fazla neden olan sanayi alanlarında yoğunlaşıyor. Almanya’nın Emsdetten bölgesinde bulunan SchmitzWerke tekstil firması, en az enerjiyle en çok ürün elde etmeyi amaçlayarak bu alanda diğer firmalara örnek oluşturuyor. 1921 yılında, Rudolf Schmitz tarafindan bir aile firması olarak kurulan firma günümüzde 4. kuşaktan Dan Schmitz tarafından yönetiliyor. 800 personeli bulunan SchmitzWerke, ürünlerini “Markilux, Drapilux ve Swela” markaları adı altında dünyaya sunuyor. Dünyada metalle tekstili birleştiren tek firma unvanını taşıyan şirket, çevreyi temiz tutmak için ürettikleri “Saubere Weste” (temiz yelek) adlı proje, firma tarafından sürekli geliştiriliyor. Projenin sağlıklı sürdürülebilmesi için personel eğitimi çok önemseniyor, lise ve üniversite mezunlarına ayrı ayrı eğitim verilerek proje sürekli geliştiriliyor. Ayrıca SchmitzWerke, çalışanlarına ve onların haklarına gösterdiği saygıyla 2012 yılında Almanya’nın en iyi işveren firması seçildi. Üretim sırasında sürdürülebilirlik için yaptıkları en önemli çalışmalar “su ve suyun dönüşümü” üzerine yoğunlaşıyor. Ürünler boyanmadan önce ve boyandıktan sonra yıkanırken, bu işlem sırasında ilk kullanılan su, fazla kirli olduğu için tekrar kullanılamıyor. Bu tekrar kullanıma alına Sistemler Terazisi YAKLAŞIK olarak son yirmiyirmi beş yıllık dönemin deneyimleri ve gözlemleri dünyadaki ekonomik gidişe ve politikalara ikili bir dengenin ya da tahterevallinin egemen olduğunu gösterir gibi. Bu dönem ana çizgileriyle klasik demokrasili kapitalizm ile Leninist yönetimli ekonomiler arasında jargonlara boğulan ve ödülü dünya egemenliği olan bir çeşit yarış sayılabilir. Sistemler arasındaki yarışın sonucunu galibiyet, yenilgi, tuş olma, göğüs farkıyla geçiş, yahut birincilik ve beraberlik gibi sportif terimlerle belirlemek yerine insanlık adına ortaya çıkan tabloya bakılabilir. İnsanlık adına tablonun anlamını tanımlamak gerekiyorsa genel bilanço için ancak şu söylenebilir: Sonuçta, gereksiz gerilimler, beyhude silahlanışlar pahasına da olsa müthiş bir teknolojik gelişme ve belki geçmişin kanlı cihan harplerine dönüşmemiş olmasıyla avunulabilecek bir devletler arası ilişkiler dünyası doğmuştur. Ama, yine açlığın, cahilliğin, göçlerin perişan ettiği toplumlar. ek önemli kazanç, daha önceki Soğuk Savaş döneminin sonuçlarına benzer biçimde “dehşet dengesi”nden doğan kırılgan bir dünya barışıdır. Yeter mi bu? Şükretmeye alışık toplumlar açısından bakıldığında, elbet yetebilir. ma kabul edelim ki, toprağının altıyla üstü, insanlarının mayası, geçmişin zenginliği ve olasılıklarının çeşitliliği düşünüldüğünde Türkiye Cumhuriyeti gibi bir devletin bugünü ve geleceği için çok daha hazırlıklı olması ve büyük atılımlara girişmek ateşiyle sabırsızlanması beklenirdi. O zaman, bu durgunluğun nedenleri üzerinde ciddiyetle durmak gerekiyor demektir. Geçmişin “muhteşem”liklerini seyretmekle yetinen ve hatta bunu yaşam tarzına dönüştüren bir toplumla bu günlerin yarışlarına katılmak, en karanlık günlerinde bile İstiklal Harbi’ni yapıp cumhuriyet mucizesini yaratmış bir ulusa asla yakışmaz. Önümüzde 29 Ekim var. Kurban günleriyle uzun sürmüş bir dinlencenin rehavetini üzerimizden atıp asıl büyük ulusal bayramın coşkusunu yaşamalıyız. Fotoğraflar: Yiğit Gürle mayan su içinde kimyasal atıkları barındırdığı için olduğu gibi bırakıldığında doğaya zarar verebileceğinden farklı bir işlemden geçiriliyor. Su buharlaştırılarak elde edilen yüksek sıcaklıktaki buhar; kurutma, ısıtma ve elektrik üretiminde kullanılarak harcanan enerjinin yüzde 90’ı tekrar kazanılıyor. ZEYNEP AKSOY, TUANA AKSÜT, HARUN KESKİN T A Suyumuz tükeniyor Günümüzde neredeyse kullandığımız her ürün geri dönüştürülürken su neden tekrar kullanılmasın? Eskiden kadınlar çamaşırları elde yıkarken bile suyu tekrar kullanarak tüketimi ve çevreye verilen zararı azaltıyorlardı. Günümüzün gelişen teknolojisiyle çevreyi korumak adına daha etkin önlemler alınabiliyor. Almanya’nın Osnabrück kentinde faaliyet gösteren SchmitzWerke tekstil fabrikası, suyun geri dönüşümü uygulamasını, tekstil gibi üretim sırasında çok su tüketilen bir alanda gerçekleştiriyor. Fabrikada, üretimden çıkan suyu tekrar kullanmak için farklı teknikler geliştirilmiş. Tekstil üretiminde kullanılacak ipliğin hazır duruma gelmesi için üç aşamadan geçmesi gerekiyor: boyama, yıkama ve kurutma. İlk aşama olan boyamadan önce ipliğin boyayı tutması için yıkanması gerekiyor. İkinci aşamada yani yıkama aşamasında teoride 4 evre var, 3 ön yıkama ve 1 pH dengeleme evresi bulunuyor. Ama bu, pratiğe aktarıldığında 2 ön yıkamanın yeterli olduğu gözleniyor. Her yıkama sonucunda çıkan kirli su depolanıyor ve yeni yıkama için 800 litre temiz su ekleniyor. Çıkan atık su tekrar kullanılmak isteniyor. Peki, nasıl? Atık suyun geri dönüşümü için suyun kimyasal oksijen ihtiyacı değerleri ölçülüyor ve buna göre çözümler aranıyor. SchmitzWerke bugün için bu suyu sadece buharlaştırılarak atığı en aza indirebiliyor. Buharlaşan su için farklı geri dönüşüm fikirleri de olmasına rağmen maddi olanaklar ve yer eksikliği nedeniyle henüz bu düşüncelerini uygulamaya geçiremiyorlar. Son aşama olan kurutma aşaması, 800 C derecede gerçekleşiyor. Burada açığa çıkan enerji ise binanın ısıtılmasında kullanılıyor. Kullanılan enerjinin yüzde 40’ı geri dönüştürülebiliyor. Böylece çevre daha az zarar görüyor. Şimdiki hedefleri ise hafta içi üretilen enerjinin hafta sonu boyunca fabrika için gereken enerjiyi karşılaması. SchmitzWerke, DBU´nun üretim aşamasında alınan çevrecilik önlemleri kriterlerine uygun olarak Saubere Weste (temiz yelek) projesini yapmış. Proje, üretim yapılırken çevreye en az zararı vermeyi amaçlıyor. “Çevre kirliliğini mümkün olduğunca engellemeye çalışıyoruz. Bu kirliliği tamamen engellemek mümkün değil, biz bile nefes alıp verirken çevreye zarar veriyoruz.” diyor, SchmitzWerke CEO’su Michael Timinger. NİDA ENGİNOL, LÂL ATATÜRE, NAZ NEHİR BEKTAŞ SchmitzWerke şirketi çalışanlarından Birte Erflıng, fabrikada uygulanan Saubere Weste/ Temiz Yelek projesi hakkında bilgi verdi. Firmada Saubere Weste / Temiz Yelek projesine ne zaman başlandı? Birte Erfling: Geçen yılın sonunda, Kasım 2012’de başladık. Bu projenin çıkış noktası nedir? Erfling: Wuppertal Üniversitesi ve Tekstilciler Birliği bir araya gelerek bize böyle bir teklifte bulundular. Bu kişiler daha önceden DBU (Federal Almanya Çevre Vakfı) ile çalışmış olduklarından ve DBU’nun bu tarz projeleri desteklediğini bildiklerinden onlarla birlikte çalışmaya başladılar. Projeye dışarıdan olumlu ya da olumsuz tepki geldi mi? Erfling: Birçok kişinin projeden haberi yok. Projeden haberdar olan kişiler olumlu tepkiler gösterdiler. Tabii ki proje, DBU tarafından desteklendiği için gazetede de yer aldı, başka tekstilciler de biliyorlar. Ama birilerinin olumsuz bir tepki gösterdiğini duymadım. Nasıl bir iş gücüne ihtiyaç duyuluyor? Erfling: Çoğu işi makineler yapıyor, ama işçisiz çalışan bir makinemiz yok. Belki her makinede bir kişi çalışmıyor ama etraflarında sürekli makineleri hazırlayan, çalışmalarını kontrol eden ya da iş bitince gereken müdahaleleri yapan kişiler var. Makinelerin boşaltılması, daha sonra tekrar doldurulması gerekiyor. Fabrikada ne tür güvenlik önlemleri alınıyor? Erfling: Yeni bir sistem kurulacaksa o zaman belediyeye dilekçe yazılır bildirilir ve izin alınır. Bu kanunlar kapsamında gerçekleşir. Bu izin çıktıktan sonra TÜV’den onay almak gerekir. TÜV’den görevliler gelerek makinenin gerektiği gibi işleyip işlemediğini kontrol eder ve imzalarlar. Bu proje başka ülkelerde de uygulanabilir mi? Erfling: Uygulanabilir. Biz kendi fab Her firma kendine proje üretebilir CİNSEL ŞİDDET YÜKSELİYOR 7 bin çocuk rikamızda üretim süreçlerini inceleyerek hangi aşamalarda daha tasarruflu olabileceğimizi düşündük ve projeyi geliştirdik. Her işletme bunu kendi üretim süreci için yapabilir, tasarruf etme ve enerjiyi dönüştürme konularında çözümler üretebilir. Sizce başarılı olmanın yolu nedir? Erfling: Bir şirket için çalışma prensipleri çok önemlidir. Bu şirketin de ilk prensibi disiplindir. Her elemanın bir görevi var ve herkes üstüne düşen görevi eksiksiz bir şekilde yerine getirmek durumunda. Bu proje diğer sanayi dallarında da uygulanabilir mi? Erfling: Elbette, ancak her endüstri kolunun kendi üretim sürecine göre incelemeler yapması gerekir. Diğer endüstri kollarında da atık su, su buharı gibi çıktılar bulunur, bunu inceleyerek kendilerine uygun olan çözümü üretmeleri gerekir. RANA COŞKUNKAN, İREM KANMAZ, ALİCAN GÜR cinsel istismar kurbanı Emniyet çocuk bürolarının verilerine göre Türkiye’de tecavüze uğrayanların yüzde 50’sini 18 yaş altı çocuklar oluşturuyor. Uzmanlar, Türkiye’nin çocuk istismarı sıralamasında dünyada 3. sırada yer aldığını belirtiyor. SİBEL BAHÇETEPE Son on yılda rapor edilen çocuk istismarı sayısının 250 binin üstünde olduğu Türkiye’de, yılda ortalama 7 bin çocuk cinsel istismara uğruyor. Türkiye’de her 4 saatte bir çocuk cinsel istismarı yaşanırken, sokaklarda yaşayan 25 bin çocuk da cinsel şiddetle karşı karşıya kalıyor. İstismara uğramış çocuğun korku, kaygı, suçluluk gibi duygularının olabileceğini belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı, Cinsel Terapist Op. Dr. Gökçen Erdoğan, “İstismar suçunu anne, baba, rehber öğretmen ya da herhangi bir yakını, her kim fark ederse etsin, öncelikle failini yasal mercilerle paylaşmalı ve çocuğun korunmasına yardımcı olmalıdır. Rehber öğretmen ilk görüşmede çocuğa saygı duyduğunu, onu olduğu gibi kabul ettiğini göstererek bir güven ortamı yaratmalıdır” değerlendirmesini yaptı. Adalet Bakanlığı, TÜİK, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Adli Sicil İstatistik Genel Müdürlüğü verilerine göre, çocuklara yönelik cinsel istismar olayları Türkiye’nin 81 ilinde de yaşanıyor. Toplum ve aile baskısı, istatistik verilerinin sağlıklı toplanmaması gibi nedenler yüzünden gerçek sayı tam olarak bilinmiyor. Emniyet çocuk bürolarının verilerine göre Türkiye’de tecavüze uğrayanların yüzde 50’sini 18 yaş altı çocuklar oluşturuyor. Uzmanlar, Türkiye’nin çocuk istismarı sıralamasında dünyada 3. sırada yer aldığını belirtirken istismara uğrayan çocuğun ailesine ve okuldaki rehber öğretmenine büyük görevler düştüğünü vurguluyor. Cinsel terapist Op. Dr. Gökçen Erdoğan da ailelere seslenerek “Onlar konusunda etrafın ne diyeceğiyle öylesine ilgiliyiz ki asıl meseleyi kaçırıyoruz. Korkan aileyi yüreklendirmek sümen altı eden aileyi de ilgili birimlere bildirmek en doğrusu. Çocuğun ruhsal rehabilitasyonu için gerekenler büyük hassasiyetle yerine getirilmeli” dedi... Rehber öğretmenlerin de çocukların davranışlarını iyi gözlemlemesinin önemine dikkat çeken Erdoğan şunları söyledi: “İstismar türleri içinde hem çocuk hem de ailesi için başedilmesi ve kabul edilmesi en güç olanı, cinsel istismardır. Rehber öğretmenlerin ailelerle işbirliği yaparak çocukları istismara karşı bilinçlendirmesi gerekir. Bunu için de temel olarak aileler çocuklarına güvenliklerini sağlamayı, bedenlerini korumayı, hayır demeyi, yardım istemeyi, her zaman sır saklanmayacağını, dokunulmayı reddetmeyi ve sınırlar koymayı, büyüklerin bazı kurallara uymayacağını öğretmeli, kendileriyle ve öğretmeniyle her türlü sorunu paylaşabileceği inancını yerleştirilmelidir.” Projeler çevreciliğe katkı sağlamalı Çevre İletişim Merkezi 10 yıllık yöneticisi Dr. Markus Große Ophoff, DBU tarafından desteklenen Sürdürülebilir Çevre projesiyle ilgili soruları yanıtladı. Sürdürülebilir çevre konusunda ne tip firmalara destek veriyorsunuz? Ophoff: Küçük ve orta ölçekli firmaların projelerini değerlendiriyoruz. Bu projelerin DBU tarafından kabul edilmesi için yeni, örnek oluşturacak ve sürdürülebilir çevreciliğe katkı sağlayacak nitelikte olması gerekiyor. Yalnızca Almanya`daki projelere mi destek veriyorsunuz? Ophoff: yüzde 90 Almanya’daki firmalara, yüzde 10 da Polonya, Çek Cumhuriyeti gibi Doğu Avrupa ülkeleriyle Endonezya gibi doğal afete maruz kalan ülkelerin firmalarına destek veriyoruz. Türkiye’den herhangi bir firma ile proje çalışmanız var mı? Ophoff: Türkiye’de doğrudan bir firma ile çalışmamız yok, ancak Braunschweig Üniversitesinden Prof. Dr. Ali Müfit Bahadır, Türkiye ile olan iletişimi sağlıyor. En çok hangi projelere finansal destek sağlıyorsunuz? Ophoff: DBU’nun finans kaynaklarından elde edilen gelirin yarısıyla firmaları destekliyoruz; diğer yarısının yüzde 30’unu okullara, yüzde 3’ünü tarıma, yüzde 35’ini de kültürel değerlerin korunmasına ayırıyoruz. Sonuçlanmayan projeniz var mı? Ophoff: Bu olasılık yüzde 510’dur. Yalnızca yöneten kişinin ölümü veya beklenen verimin alınamadığı durumlarda proje sona erer. Almanya’daki standart diğer ülkelerde de elde edilebilir mi? Ophoff: Almanya’da sürdürülebilir enerji için firmalara verilen finansal destek, diğer ülkelere oranla oldukça yüksektir, bu yüzden diğer ülkeler Almanya’ya yetişmeye çalışıyor. İREM KANMAZ, ALİCAN GÜR, RANA COŞKUNKAN ‘Çevrecilikle Kurulan Köprüler’ Projesi Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün himayeleri altında gerçekleştirilen bir çevrecilik ve medya projesidir. Bu iki ülkeden okulların ve günlük gazetelerin katıldığı uluslararası bir projedir. Almanya ve Türkiye’den katılan beş okulun ortaklığı sonucunda iki ülkenin gençleri bir araya gelip ‘Sürdürülebilirlik ve Çevre’, ‘Kültürlerarası İlişkiler ve Medya’ konularını işlediler. Projeye Türkiye’den Özel ALEV Lisesi, Kartal Anadolu Lisesi, Cağaloğlu Anadolu Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi ve İzmir’den TAKEV Lisesi katılıyor. Projenin ikinci yılında Almanya’dan Bad Iburg Gymnasium (Lisesi) ve Özel ALEV Lisesi’nden öğrenciler Almanya’nın Emsdetten bölgesindeki Schmitz Werke tekstil fabrikasında Saubare Weste (Temiz Yelek) projesi hakkında bir araştırma yaptılar. Bad Iburg Gymnasium (Lisesi)dan Theresa Heuer, Kerstin Fleischer, Helena Rinklake, Jenny Wieland, Nadine Frolow, Moritz Brinker, Verena Engbert, Michael Pöhler, Andreas Engelmeyer, Jonas Peters, Anna Berger, Hannah Deuper, Nikolay Eckelkamp; Özel ALEV Lisesi’nden Tuana Aksüt, Lâl Atatüre, Naz Bektaş, Rana Coşkunkan, Nida Enginol, Buğrahan Bozkurt, Melis Aygün, Zeynep Aksoy, Yiğit Gürle, İrem Kanmaz, Alican Gür, Meriç Şahin ve Harun Keskin katıldı. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle