28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 OCAK 2013 PERŞEMBE 6 HABERLER İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’ın makam odasında mermi bulundu Esrarengiz mermi CİHAN ORUÇOĞLU Ölçüsüz Akıl Nereye Varır Televizyonda bir tartışma programına gözüm çarpıyor. Ordunun siyasi hayat üzerindeki vesayetinin köklerini güya “sorguluyorlar”. Tabii bu Ergenekon bağlamında yapılıyor! Soruya acaba ne yanıt verecekler merakıyla izlemeyi sürdürdüm. Komik yaklaşımlar, bunlar ya tarih bilmiyor, ya soruya doğru yanıt vermemek için tarihin başlangıç dönemlerine gidiyor, ya yakın tarihle bugün arasındaki ana zinciri kuramıyor ya da gerçekleri çarpıtmak için tarihi kendi ideolojilerine uydurmaya kalkıyor. Ordunun siyaset üzerindeki vesayeti nasıl ve ne zaman başladı? Bu soruya doğru yanıtı verebilirsek bugün pek çok şarlatan tahlili çöpü atarız, durumu kavrarız ve buradan doğru bir siyaset üretebiliriz. İkinci Cumhuriyetçi, iktidar gazetesindeki yazarlık konumuna son verilmesinden sonra Erdoğan ve AKP gerçeğini kavrayabilen yazar diyor ki “Oooo bu sorunun yanıtı için taa İttihat ve Terakki’ye gitmemiz gerek.” Neden acaba o kadar uzağa yolculuk? Bugünkü ordu ile İttihat ve Terakki arasında ne ilişki var kardeşim? İktidarın yoldaşı olduğu anlaşılan başka bir “düşünür” de, soruya şöyle yanıt verdi: İstiklal Mahkemeleri zamanına gitmek ve bu mahkemeleri sorgulamak gerek. Haydaaa! Sorgula babam! Aslında ikisinin de amacı, Atatürk’ü ve kurduğu cumhuriyeti batırmak. İlki bunu İttihat ve Terakki ile başlatıyor. Diğeri daha pratik davranıyor ve İstiklal Mahkemeleri ile derdini çözmeye çalışıyor. Acaba mahkemelerin kararlarını 90 yıl sonra yok sayıp “itibar iadesi” mi? Aslında: Asılan İskilipli Atıf Hoca’ya yeni mezar yaptılar! Ama gelelim meselenin esasına. ??? Tartışılan ordu vesayeti ile İttihat ve Terakki veya Atatürk arasında ilişki kurulabilir mi? Zerresini kuramazsınız! Atatürk, askeri sivil yönetime, sivil siyasete karıştırmadı. Subaylara “siyaset yapacaksanız ordudan istifa edin ve askeri üniformanızı çıkarın” demiş adamdır! Mustafa Kemal döneminden 1960’lara kadar ordunun siyasetle ilişkisi, iktidarın politikalarına karışmak anlamında ya sıfırdır ya da çok sınırlıdır. Hatırladığınız bir şey var mı? DP döneminde bile ordunun darbe yapabileceğine olan inanç sıfırdı. Zaten darbeyi de albaylar düzeyinde genç subaylar yaptı. Başlarına Genaral Cemal Gürsel’i ite kaka sonradan getirdiler! Ordunun siyasete müdahalesi böyle başladı. Bu müdahale zeminini de ülkeyi diktatörlüğe götüren siyaset yarattı! İttihat ve Terakki’ye gelince... Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ile birlikte bu siyasi oluşum da aslında sona erdi. Davayı kaybetmiş bir örgütten bahsediyoruz. Atatürk zamanında da geri kalanları İstiklal Mahkemeleri’nce tasfiye edildi! Atatürk zaten bu örgütten çoktan kopmuştu. Anadolu’ya çıkma kararı ve Anadolu’da kongreler, halkın sefer edilmesi, İttihat ve Terakki ile ilişkisi olmayan yeni bir siyasetti. İttihat ve Terakkiciler esas itibarıyla daha çok devleti tepeden ele geçirmeye yönelik ve epey de darbeci bir karakter taşıyordu. ??? Şimdiki ordunun siyasi iktidar üzerinde vesayetini, 27 Mayıs 1960’la başlatmamıza rağmen, bu vesayeti tam gerçekleştiren sonraki gelişmelerdi! Yani Türkiye’de siyasetin ve ordunun tam Amerikan hegemonyası altına girmesiyle. Türkiye o zamanki SSCB’ye karşı tam bir savaş cephesi ülkesi yapıldı. Ordu, silah, cephane, eğitim, strateji, taktik, antikomünizm bütün temel konularda Amerikancılaştırıldı... Ordu ve siyasetin Amerikancılaştırılması aslında birbiriyle paralel gitti. Amerikancılaşma, en iyi ifadesini 12 Mart 1972 ve 12 Mart 1980 darbelerinde buldu. Bu süreçler, ABD’nin sivilsiyaseti de hem doğrudan hem de dolaylı olarak ordu üzerinden kontrolünü içerir. Bu dönemler zaten Amerikanın Latin Amerika ve bizim gibi ülkeleri askeri darbelerle yönettiği zamanlardı. ABD 19801990’lardan itibaren askeri darbelerin yerine, liberal ekonomi demokrasi ve parlamento yoluyla iktidarları yönlendirme politikasına geçti. Bu dönemden sonra Amerikan askeri darbeleri de olmadı! Mesela zavallı darbeci Honduraslı generaller yakın zamanda ortada kaldı! ABD’nin artık bizim orduya da ihtiyacı yoktu çünkü darbe dönemini bitirmişti. Ama 1950’lerden itibaren temelden etkileyerek “ele geçirdiği” siyasi iktidarları, oluşumları hep elinin altında tuttu. Bugün de bakın AKP, cemaat... Ergenekon, Balyoz özetle ordunun siyasi tasfiyesinin de kısa siyasi öyküsü böyle. Ordunun neden artık darbeci, müdahaleci karakterini dünyanın bu koşulları sürdüğü sürece kaybettiğinin de, AKP gelince neden darbe yapamadığının da. ??? Diyeceğim o ki, endazesiz akıl, yüz yıl öncesine varır. Orada bir şey olmadığını bile görmez. Olayların birbiriyle kendi aralarında bağlantılarını kuramazsanız bugünü anlayamazsınız. İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal’ın İstanbul Barosu’ndaki makam odasında mermi bulundu. Kocasakal, polisin inceleme sonucunu bekleyeceklerini belirterek “Eğer mermi tehdit anlamını taşıyorsa bu bizi etkilemez” dedi. İstanbul Barosu’nun Taksim’de bulunan binasının 7. katındaki Kocasakal’ın makam odasında dün mermi bulundu. Tavandan sıkıldığı ve masaya düşen mermi ile ilgili olarak, olay yeri inceleme ekipleri araştırma başlattı. Kendisinin sabah üniversitede ders verdiği ve bu nedenle baroda olmadığını anlatan Kocasakal, “Bizim makam odamız 7. kat. Üstümüzde kiremit yok. Saç plaka ve altında alçıpan ile elyaf bulunuyor. Mermi, yukarıdan dik açı ile tam masamın üzerine çarpıp hemen karşıdaki koltuğa düşmüş. 9 milimetrelik bir mermi. Çatı da delik durumda” dedi. Polisin iki ihtimal üzerinde durduğunu anlatan Kocasakal, şöyle devam etti: “Birinci olarak, mermi belirli bir yükseklikten serseri kurşun olarak yılbaşında havaya ateş edilip içeri girmiş olabilir. Ya da çatıya çıkılıp ordan ateş edilmiş olabilir. Her iki olasılığı Emniyet değerlendiriyor. Emniyet delik olan kısmı alıp incelemeye gö türdü. Her iki durumda da bir vahamet söz konusu. Eğer serseri kurşun içeri bu şekilde girdi ise bu kendini bilmezliğin ne boyutlara geldiğini gösteriyor. Ateş ediyorsunuz, o baro başkanının masasına düşüyor. Diğer yönden tehdit ise o da kendi içinde başka vahamet taşıyor. O olasılık doğru ise bunlar bizi etkilemez. Biz inandığımız şeyi sonuna kadar yapmaya devam edeceğiz.” Alevi evlerinin ve ibadet merkezlerinin işaretlenmesine tepki yağdı: Soner POLAT Tümamiral Hasdal / İstanbul Oyuna gelmeyiz Jetler Zap ve Kandil’i vurdu ? DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır 8. Ana Jet Üssü’nden dün sabah kalkan 2 savaş uçağı Irak’ın kuzeyinde keşif uçuşu yaptı. Ardından 10 adet uçak terör örgütü PKK’nin Irak’ın kuzeyinde bulunan Kandil ve Zap kamplarını bombaladı. 2013 yılının ilk operasyonunun, alınan anlık bir istihbarat bilgisi üzerine yapıldığı bildirildi. Operasyonda çok sayıda hedefin bombalandığı belirtildi. SİBEL BAHÇETEPE Sorulmayan sorular Tutuklu askerlerin görüşlerini yansıtan bir köşe hazırladığınız için teşekkür ederim. Günün birinde, havalarda dolaşan cesur ve acar bir gazeteci bir bavulla yeryüzüne hızlı bir iniş yapar. Sert yapılan bu iniş, gezegenimizde bulunan Türkiye adlı ülkede bir deprem etkisi yaratır. Her taraf paramparça olur; göz gözü görmez. Bavulun içi devlete ait gizli ve çok gizli belgelerle doludur. Ayrıca, “camileri bombalayacaklardı, kendi uçağımızı düşüreceklerdi” gibi uydurma bilgiler içeren sahte dijital veriler de mevcuttur. Kozmik diye de tanımlanan çok gizli belgelerin tıpkıbasımının çekilmesi bile ciheti askeriyede ağır bir suçtur. Yurdumuzun mümtaz basın ve yayın organları ve cumhuriyetimizin özel savcıları, mal bulmuş mağribi gibi bavula balıklama, hem de tüpsüz dalarlar. Şu basit soru akla bile gelmez: “Peki, ama güzel kardeşim, bu yakışıklı gazeteci arkadaşımız nasıl olur da devlete ait bu çok özel bilgileri ele geçirir?” Özel savcıların, HSYK’nin, yüksek yargı organlarının, ülkedeki hukuk fakültelerinin sormadığı soruları bendeniz sorsun. Bir gazeteci, devlete ait gizli ve çok gizli bilgi ve belgeleri yasal yollardan temin edebilir mi? Kesinlikle edemez. Bu gazeteci kullanılmış veya yönlendirilmiş olabilir mi? İncelenmeye değer! Bu gazeteciye bavuldaki askeri bilgileri hangi şahıs veya şahıslar vermiş olabilir? Güzel bir araştırma konusu. Ele geçen bilgilerin mevzuat gereği bir askeri birliğe teslimi gerekirken, neden savcılığa ve bir gazeteye ulaştırılıyor? İlginç bir soru. Milli güvenlik ile ilgili konuları da kapsadığından bu işte yabancı ülkelerin parmağı olabilir mi? Hassas bir konu! Yasal olmayan yollardan elde edilen bir belge, hukuki olarak delil niteliği taşır mı? Maçın hakemine başvuralım: “Yüklenen suç hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilir.” (CMK Mad. 217, 2’nci fıkra) Taşımıyormuş. Kitap öyle diyor. Özel savcılar, bu çok özel gazetecinin, özel ve güzel bavulunda bulunan bir CD içindeki imzasız ve sahte verilere dayanarak bir iddianame hazırlar ve yüzlerce askeri suçlarlar. Özel mahkeme bu iddianameyi jet hızıyla kabul eder. Hukukçuların sormadığı bir soruyu bu kez de ben sorayım: “Usul hukukuna uymayan bir yolla elde edilen bir delille kovuşturma (mahkeme) safhası sürdürülebilir mi?” Yine maçın hakemine başvuralım: “Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse reddedilir.” (CMK Mad. 206, 2’nci fıkra, a bendi) Sürdürülemez, kitap öyle diyor. Islak imza yok. Elektronik imza yok. Parmak izi yok. Verilerin hazırlandığı kaynak bilgisayar yok. Çıktısı olan hiçbir belge yok. Aleyhte tanık ifadesi yok. Gizli tanık da yok. Telefon, faks, eposta vb. kayıt yok. Gören, duyan, işiten, bilen yok. Birbirini ihbar eden sanıklar yok. Savcılık ve mahkeme dışında Balyoz diyen hiç kimse yok. 2003 yılında “Calibri” bilgisayar yazı karakteri yok. 2003 yılında 2007 Windows işletim programı yok. 2003 yılında Alanya gemisi yok. 2003 yılında Türkiye Gençliği Birliği (TGB) yok. Yok, yok, yok, yok, yok, yok, yok, yok... Büyük sanatçı, rahmetli Esin Afşar’ın ünlü şarkısı gibi yoh yoh. “Kanuna uygun olarak elde edilen delil zaten yok.” “Kanuna uygun olmayan şekilde toplanan delil de yok.” Anayasa Mahkemesi üyelerinin kulakları çınlasın! Özetle, hukuksal açıdan konuşuyorsak, aslında, soruşturma, iddianame, kovuşturma yok! 161820 yıllık cezalar var. Babalık ve kocalık haklarından mahrum bırakılan darbeci (!) kadın memure Güllü Salkaya var. Yargısız infaz var. Tüm hukuk fakültelerini, bilimsel ve hukuki açıdan bu yazıyı tenkit etmeye davet ediyorum. Yanlış anlaşılmasın; bu yazının amacı yardım ve destek talep etmek değil. Bir asker ülkesi için canını vermeye yemin etmiştir; hapis cezası nedir ki! Atatürk’ün Bursa Nutku’nu kalbimde yaşatıyorum. Yazının hedefi, ülkemin güzel insanları için bir hukuk bilinci ve duyarlılığının yaratılmasına, demir parmaklıkların ardından katkıda bulunmaktır. Çünkü çok iyi biliyorum ki adalet çemberi içinde toplanamayan her türlü topluluk, kısa sürede dağılır. Devletin gerçek hazinesi adalettir. Protesto, zammı iptal ettirdi ? EDİRNE (Cumhuriyet) Edirne’de öğrenciler şehir içi toplu taşıma araçlarına 15 kuruş zam yapılacağını duyunca, Edirne Belediye Başkanlığı’na yürümek istedi. Öğrenci gruba, CHP’li Belediye Meclis üyesi Arif Kuday da destek verdi. Belediye Meclisi’nde görüşülen zam, gelen tepkiler nedeniyle ertelendi. Öğrenciler ise bu kararı alkışlarla karşıladı. Alevi örgütleri ve sanatçılar, son günlerde çeşitli il ve ilçelerde Alevi evleri ile cemevlerinin işaretlenmesi olaylarının sıradan olmadığını, devletin farklı inançları birbirine düşmanlaştırdığını belirttiler. Alevi örgütleri sözcüleri, “AKP, karşısında güçlü, örgütlü, kitlesel bir duruş sergileyen Alevi toplumunu korkutmaya ve sindirmeye çalışıyor. Aleviler bu oyunlara gelmeyecektir” dediler. Mersin’de başlayan, Adıyaman, İzmir, Erzincan, Malatya, Balıkesir, İstanbul Kartal, Pendik, Okmeydanı, Bursa ve son olarak Eyüp Güzeltepe mahallesinde Alevi yurttaşların evlerinin ve cemevlerinin işaretlenmesi tepkilere neden oldu. Türk halk müziği sanatçısı Arif Sağ, AKP’nin ayrımcılaştıran söylemlerinin bu tür olaylara neden olduğunu belirterek “Yönetimi elinde tutan partinin bütün kadrolarının ağzından çıkan tek kelime ‘biz ve onlar’. Bu tür söylemler tabanda da ken disine müşteri buluyor, mahalle baskısına yol açıyor. Çağdışı toplum yaratmak için ellerinden gelen mücadeleyi veriyorlar. Böyle bir ülkede nasıl yaşayacağım, bundan korkuyorum. Alevileri korkutarak sindirmeye çalışıyorlar, tedirginlik yaratıyorlar, rahatsızlık veriyorlar. Bu oyunlar tehlikeli oyunlardır” dedi. Alevi Araştırmaları Merkezi Başkanı Ali Yıldırım ise “AKP’nin diz çöktüremediği bir tek kesim var, o da Alevi toplumu. Korku, baskı ve sindirme politikalarıyla Alevi toplumunun muhalif duruşunu erozyona uğratmak, bu çizgisinden vazgeçirmek istiyorlar” diye konuştu. Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği de özetle şunları dile getirdi: “Biz Aleviler ‘Maraş, Malatya ve Sivas’ katliamını yaşayarak çok iyi öğrendik ki devlet gerekli gördüğünde bir inancı, diğer inanca karşı düşmanlaştırabiliyor, şuursuzlaştırabiliyor, katliamlara zemin hazırlıyor. Bu oyunlara gelmeyeceğiz.” SONER YALÇIN ÖNCE KARAKOLDA İMZA VERDİ, SONRA KİTAPLARINI İMZALADI CHP’li Batum, “CHP, cemaatin de cemaat emriyle hareket edenlerin de hep peşinde olacaktır. Türkiye aydınlarına bunu reva görenlerin peşini bırakmayacağız” dedi. Yalçın daha sonra Levent Spor Kulübü’ne ait çay bahçesinde aralarında İstanbul Barosu Başkanı Kocasakal, CHP Milletvekili Kadir Gökmen Ögüt, gazetemiz yazarları Ali Sirmen ve Ümit Zileli’nin de bulunduğu çok sayıda kişi için kitaplarını imzaladı. Müftü örnek gösterdi ? Yurt Haberler Servisi Yozgat’ın Dayılı Köyü Camii imamı Cebrail Öztürk, her kıldığı vakit için kupon verip, 180 vakit camiye gelen çocuklara tablet bilgisayar hediye etme projesini Yozgat İl Müftüsü Ahmet Poçanoğlu da destekledi. Müftü uygulamanın diğer imamlara örnek oluşturduğunu söyledi. Aydını güvenilmez olarak gösteriyorlar İstanbul Haber Servisi Odatv davası kapsamında tahliye edildikten sonra “adli denetime” tabi tutulan Soner Yalçın, Levent Polis Merkezi’nde ilk kez imza verdi. Karakol çıkışında Yalçın, “Biz izin alarak düşünmeyiz. İzin alarak yazmayız. Gerçek neyse ve bedeli ne olursa olsun biz o gerçeğin yanında dururuz. Durmaya da devam edeceğiz” dedi. Yalçın, karakoldaki imzasının ardından da okuyucuları için kitaplarını imzaladı. Silivri Cezaevi’nde 2 yıl süren tutukluluğunun ardından, 27 Aralık’ta tahliye edilen ve hakkında “adli denetim kararı” bulunan gazeteci yazar Soner Yalçın, kız arkadaşı Halide Didem Kurt ve avukatları ile birlikte Levent Polis Merkezi’ne gelerek imza verdi. Yalçın’a destek olmak için aralarında CHP Milletvekili Süheyl Batum, CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kağan Salıcı, ÖDP Eşbaşkanı Alper Taş, İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, gazetemiz yazarları Şükran Soner, Orhan Bursalı, Ali Sirmen, Ümit Zileli, Ataol Behramoğlu, sanatçılar Rutkay Aziz, Edip Akbayram’ın da bulunduğu çok sayıda isim polis merkezinin önünde toplandı. Karakolda yaklaşık 20 dakika kalan Yalçın, çıkışta gazetecilerin sorularını yanıtladı. le bu değil. Mesele bu aydın kıyımına son vermektir artık. Gerçeği yazana, gerçeği söyleyene mutlaka eziyet ediliyor. Ya cezaevine atılıyor ya işsiz bırakılıyor ya da katlediliyor. Ya da getiriliyor, karakolda ‘güvenilmez bir adam imajı doğurmak’ isteniyor. Biz bunu kabul edemeyiz. Aydınımıza güveneceğiz. Aydınımızın her şeyi yazıp her şeyi söylemesini artık kabul edeceğiz. Biz düşünsel baharı bu ülkede böyle yaratırız. Yoksa gördüğünüz gibi çölleşiyoruz” diye konuştu. Odatv Genel Yayın Yönetmeni, gazeteci Barış Pehlivan da “Barış Terkoğlu ile ben de tahliye edildik ve bizim hakkımızda yurtdışı yasağı ya da imza kararı yok. Neden Yalçın için bu karar alındı? 7 TİP’li genci öldürenler, tecavüzcüler, Hizbullah sanıkları için adli kontrol yok. Devlet katillerden korkmuyor ama gazeteci ve yazarlardan korkuyor” dedi. AKP’li başkan kaza geçirdi! ? KÜTAHYA (Cumhuriyet) Kütahya’nın Gediz ilçesine bağlı Yenikent beldesinin AKP’li Belediye Başkanı Mehmet Ali Akgül’ün içinde bulunduğu otomobil, tali yoldan çıkan İsmail Kandemir’in kullandığı otomobille çarpıştı. Kazada belediye başkanı Akgül, şoförü Şaban Altan, Recep Altan, Abdullah Ünal ile diğer aracın sürücüsü İsmail Kandemir ve aynı araçta bulunan Münevver Kandemir, Server Kandemir, 2 yaşındaki Samet Kandemir ile 1 yaşındaki Elif Kandemir yaralandı. Yaralılar ambulanslarla Kütahya Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Evliya Çelebi Hastanesi’ne kaldırıldı. ‘TERÖR ÖRGÜTÜ YÖNETİCİLİĞİ’ ‘Gerçeği yazana eziyet ediyorlar’ “Burada olmamızın, bu kalabalığın burada olmasının sebebi, Soner Yalçın’ın fiziki zorluklar nedeniyle buraya gelip her hafta imza atmasına karşı çıkmak değildir” ifadelerini kullanan Yalçın, “Burada ceberut devlet anlayışı her daim aydının üzerinde bir şüphe yaratıyor” dedi. “Aydını Türk halkına güvenilmez olarak gösteriyorlar. Biz buna karşı çıkıyoruz” diyen Yalçın, “Karakol bizim karakolumuz. Haftada bir gün değil her gün de geliriz. Ama mese Kurtulan ve Bakırhan hakkında iddianame İstanbul Haber Servisi KCK operasyonuyla 17 Ocak 2012’de tutuklanan eski BDP milletvekili Fatma Kurtulan hakkında, “terör örgütü yöneticisi” olduğu iddiasıyla düzenlenen iddianame İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. TMK 10. maddeyle görevli İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 1 yıldır yürütülen soruşturma tamamlandı. Savcılık, Kurtulan ve DEHAP eski Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın da aralarında bulunduğu 21 kişi hakkında iddianame düzenledi. İddianamede, Kurtulan bir numaralı şüpheli olarak yer aldı. Kurtulan ve Bakırhan’ın “terör örgütü yöneticiliği” suçundan cezalandırılması istendi. İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi, iddianameyi kabul ederse, 21 kişi hakkında dava açılmış olacak. 21 Aralık 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle