27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 OCAK 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Uludağ Tıp’ta 700 işçi kargo ya da inşaat şirketlerinden gösterildi, 10 bin işçi sendikasız bırakıldı TaşeronSGK el ele OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA DİSK’e bağlı DevSağlık İş sendikasına üye 10 bin taşeron sağlık işçisinin üyeliği yok sayıldı. “Sendika hakkımızı taşerona ve Çalışma Bakanlığı’nın bürokrasisine teslim etmeyeceğiz” diyen emekçiler bugün Ankara’da hem Türkiye Büyük Millet Meclisi hem de Çalışma Bakanlığı önüne yürüyor. Hafta başından itibaren Çalışma Bakanlığı ile gerekli görüşmeleri yapan DevSağlık İş Başkanı Arzu Çerkezoğlu, olumlu bir sonuç çıkmadığını, Bakanlığın tüm eleştiri, bilgilendirme ve itirazlarına karşın Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtlarını esas alacaklarını söyledi. Çerkezoğlu’nun verdiği bilgiye göre, yeni çıkartılan 6356 sayılı “Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası” taşeron şirketlere bağlı olarak çalışan işçilerin sendika hakkını ortadan kaldırdı. Taşeron şirketler, SGK bildirimlerini farklı farklı işkollarından yaptığı ve bunu her ay değiş DevSağlık İş’e üye 10 bine yakın taşeron sağlık işçisinin sendika üyeliği, şirketin çalışanları başka başka şirketler üzerinden farklı işkollarından gösterilmek suretiyle yok sayıldı. Sendika bugün 11.00’de Meclis’in Dikmen kapısında, 12.30’da da Çalışma Bakanlığı önünde durumu protesto ederek bir açıklama yapacak. tirebildiği için işçilerinin sendika üyelikleri yok sayıldı. Sendika üyesi olan 10 bin taşeron sağlık işçisinin sendika üyeliği böylece geçersiz kılındı. “Sendika hakkımızı taşerona ve Çalışma Bakanlığı’nın bürokrasisine teslim etmeyeceğiz demek için Ankara’ya geliyoruz” diyen Çerkezoğlu, Çalışma Bakanlığı yetkililerinin sorunu bir teknik aksaklık olarak göstererek, bilgi işlem sistemine müdahale edemedikleri için sağlık işçisi olan üyelerimizin sendika üyeliğini tanımadığını yineledi. Yaşanan sorunun kaynağının teknik bir aksaklık değil hükümetin taşeronlaştırma politikası olduğunun altını çizen Çerkezoğlu, “Taşeron işçilerini geleceksizliğe mahkum edip örgütlü gücünü elinden almak isteyen bu düzenlemeye karşı sessiz kalmayacağız. Geleceğimizi ihale masalarında pazarlamak isteyenlerin oyununu bozduğumuz gibi, sendika hakkımızı, toplusözleşme ve grev hakkımızla birlikte gasp eden taşeron şirketlerin ve bir taşeron şirketin kâğıt üzerindeki beyanını esas alan SGK ve Bakanlık kayıtlarının bürokrasisinin bizi teslim almasına izin vermeyeceğiz!” dedi. Üyelik hayal oluyor Yeni yasayla işçilerin sendika üyelikleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kayıtlarına göre değil, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtlarına göre tanımlanıyor. Sendika üyelerinin SGK kayıtları da çalıştırıldığı şirketler üzerinden ve onların beyanlarına göre belirleniyor. Yani taşeron şirket işçilerin SGK kaydını sağlık işkolu yerine inşaat, nakliye, turizm, gıda, genel hizmetler gibi kendi istediği farklı alanlarda gösterebiliyor. Kimi durumlarda da taşeron şirketler işçileri işyerleri olan hastanelerde değil hizmet ihalesi aldığı farklı işyerleri üzerinden sigortalı göstererek sendika üyeliklerinin düşmesine yol açıyor. Bu durumda taşeron işçiler için sendika bir ‘hayal’e dönüşüyor. İmalat Sanayiinde İstihdam ve Büyüme Karmaşası Bu haftaki yazımda sizlerle imalat sanayiine ilişkin üç veri setini tartışmak arzusundayım. İlki imalat sanayi üretim düzeyine ilişkin: TÜİK verilerine göre kasım ayında, imalat sanayi üretimi bir önceki yılın eşdeğer dönemine göre yüzde 13.3 artış gösterdi. 2008’in Ekim ayına göre ise imalat sanayinde toplam reel üretim artışı (sabit 2005 fiyatlarıyla) yüzde 29.9’a ulaşmış durumda. Anımsanacağı gibi, küresel krizin yaygınlaşma tarihi olarak Ekim 2008 gösterilmektedir. Dolayısıyla, Türk imalat sanayii krizin etkilerinden arınmış ve reel kayıplarını aşarak yüzde 30’luk bir toplam genişleme yakalamış gözükmektedir. Geçen hafta TÜİK tarafından yayımlanan hanehalkı işgücü istatistikleri ise bu olumlu tabloya kaygı verici veriler eklemektedir: İmalat sanayiinde toplam çalışan sayısı Ekim 2012’de (eylülekimkasım ayları ortalaması) 4 milyon 400 bin kişi olarak gerçekleşmiştir. Bu rakam, geçen senenin eşdeğer dönemine göre sadece 99 bin kişilik bir istihdam artışını göstermektedir ve oran olarak sadece yüzde 2’lik bir istihdam kazancını yansıtmaktadır. Aşağıdaki ilk şekil, 2008 sonrasında söz konusu verileri sergilemektedir. İşsizler ordusuna 5 milyon nefer daha katılacak Ekonomi Servisi Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, işsiz sayısı geçen yıl dünya genelinde 197 milyona yükseldi. İşsiz sayısının bu yıl 5.1 milyon artacağı uyarısında bulunan ILO, büyüme oranlarındaki yükselişe rağmen işsizliğin artmaya devam edeceğini duyurdu. ILO Genel Müdürü Guy Ryder, küresel ekonomik krizin piyasaları etkilemeye hâlâ devam ettiğini, toplam talebin azaldığını, işadamlarının yeni yatırım yapmaktan çekindiğini söyledi. Ryder, işsizlerin sayısının 2012’de dünya genelinde 4 milyon yükselerek 197 milyona ulaştığını söyledi. İşsizlik oranlarındaki yükselişin 2013 ve 2014’te de devam etmesinin beklendiğine işaret eden Ryder, işsiz sayısının 2013’te 5.1 milyon, 2014’te de 3 milyon artacağını öngördüklerini ifade etti. ILO’ya göre küresel ekonomik kriz nedeniyle 2009’da yüzde 6.21’e yükselen, 2012’de yüzde 5.93’e düşen işsizlik oranının, 2013 ve 2014’te tekrar yüzde 6.1’e tırmanması bekleniyor. Merkez Bankası faizi sabit tuttu, bandı aşağı çekti Para Piyasası Kurulu, son dönemde yabancı para girişlerindeki artışa paralel olarak TL değer kazandığı için koridorun alt bandını indirdi. Kredi artış hızındaki yükselişin önünü kesmek için de zorunlu karşılıklar artırıldı. Ekonomi Servisi Merkez Bankası (TCMB) “finansal istikrara dair riskleri dengelemek amacıyla” faiz koridorunun alt ve üst bandında 25 baz puan indirime gitti, TL ve döviz cinsi zorunlu karşılık oranlarını da artırdı. TCMB, yılın ilk Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında politika faizini yüzde 5.50’de sabit bırakırken, faiz koridorunun alt bandını yüzde 5’ten 4.75’e; üst bandını yüzde 9’dan 8.75’e indirdi. Piyasa politika faizinin sabit tutulmasını bekliyor, ancak faiz bandının alt ve üstünde daralmaya gidileceğini tahmin etmiyordu. Piyasa bu kararı, “TCMB’nin kredi artış hızından duyduğu rahatsızlığın ifadesi” olarak nitelendirdi. Zorunlu karşılıkların artırılmasıyla piyasadan yaklaşık 750 milyon dolar tutarında döviz, 350 milyon değerinde altın ve 300 milyon lira çekilecek. Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu, Hanehalkı işgücü ve sanayi istatistikleri OTI Holding halka açılıyor Ekonomi Servisi Turizm alanında yurtiçi ve yurtdışında 15 iştiraki ile faaliyet gösteren, 1.6 milyar dolar cirolu OTI Holding, 2013’te yüzde 2530 hissesini halka arz etmeye hazırlanıyor. OTI Holding’in 2013 hedefleri ile ilgili toplantıda konuşan Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Bektaş, “2013 ana stratejimizde global bir oyuncu gereklilikleri ne ise onları yerine getirmek var. Buna halka açılmak da dahil. Borsada endeksin geldiği seviyelere bakınca halka arz için 2013 çok doğru bir tarih” dedi. Geçen yıl 1.6 milyar dolar ciro elde eden OTI Holding’in 2013’te ci rosunu yüzde 15 artırmayı planladığını belirten Bektaş, hizmet verdikleri turist sayısında ise yüzde 23 artış hedeflediklerini söyledi. Otelcilik alanında da yeni yatırımlara hazırlandıklarını belirten Bektaş, “Halihazırda kendi işletmemiz olan Otium Eco Club Side’ye ek olarak Side ve Göynük’te 2 adet tesisi bünyemize katmak için görüşmelerimiz tamamlandı. Bu iki tesis için 50 milyon Avro civarında bir yatırımımız söz konusu olacak” diye konuştu. Ekonomik zorluklarla karşılaşan Yunanistan ve İspanya’nın daha fazla turist çekmek için fiyatlarda indirime gitmesiyle Türkiye’ye gelecek turistlerden bu pazarlara bir miktar kayma olduğuna dikkat çeken Bektaş, bunun da sektörün 2012’de büyümesini engellediğini söyledi. Bektaş, Türk turizminde ise fiyatların optimum seviyelere geldiğini ve artış gözlenmeyeceğini vurguladı. Ayhan Bektaş: Rusya başta olmak üzere 26 ülkede operasyon gerçekleştiren OTI Holding, 2012’de bilet satışları dahil 1.9 milyon turiste hizmet verdi. Bir dönem eşiği olarak değerlendirdiğimiz Ekim 2008’e göre incelendiğinde, imalat sanayiinin son dört yılda sunduğu çalışan sayısı sadece 150 bin kişi olarak kalmaktadır (yüzde 3.5’lik istihdam artışı). 2008 Ekimi’nden bu yana imalat sanayii üretimi reel olarak yüzde 30 artmış iken sektörde çalışan sayısının sadece yüzde 3.5 (toplam 150 bin kişi) artırılabilmiş olunması Türkiye’nin izlemekte olduğu sanayileşme yol ağının nitelikleri üzerinde bizi düşüncelere sevk etmektedir. Söz konusu verileri iktisat kuramının öğretisi açısından değerlendirdiğimizde, ortaya tek bir sonuç çıkmaktadır: Türkiye sanayii işgücü istihdamını dışlayan, çoğunlukla sermaye yoğun teknoloji kullanan bir gelişim içindedir. Türkiye’de işgücü başına kullanılan sermaye girdisi giderek artmakta, Türkiye sanayii de hızla sermaye yoğun bir görünüm sunmaktadır. Aşağıda, bu yakında tamamlamış olduğumuz bir çalışmamızdan elde ettiğimiz veriler, Türkiye ekonomisinde sermayeemek oranındaki hızlı ivmelenmeyi gözler önüne sermektedir. Borusan Holding’in önceki gün başlattığı yeni kurumsal sosyal sorumluluk projesi ile birlikte, uzun süredir uykuya yatmış olan hem kadın istihdamı konusu hem de çalışan kadının önündeki en büyük engellerden biri olan kreş sorunu yeniden gündeme geldi. Sosyal sorumluluk kapsamında bir ilki başlattığı için Borusan’ın projesi gerçekten önemli. Holding, iki bakanlığın işbirliği ile 10 ilde organize sanayi bölgelerinde (OGS) kreş ve gündüz bakım evleri inşa edecek. Proje kapsamında ilki Adıyaman’da olmak üzere 10 ilde 75150 çocuk kapasiteli 10 kreş açılacak. Önceki gün bir grup kadın gazeteci ile birlikte Swissotel’de bu işbirliğinin açıklandığı bir toplantıda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün ve Borusan Holding üst yöneticisi Agah Uğur ile bir araya geldik. Kadın istihdamını arttırıcı politikalardan biri olarak kreş açmak kuşkusuz son derece önemli. Peki Borusan’ın öncülük ettiği bir kampanyayı Türkiye geneline yaygınlaştırmak nasıl gerçekleşecek? Sadece gönüllülük esasına mı dayalı olacak? Yani Kadın İstihdamı, Kreşler ve Türkiye Gerçekleri... Borusan gibi onlarca babayiğidin çıkmasını mı bekleyeceğiz? Eğer öyleyse kadın istihdamının artması hayalden öteye gidemez. Bakan Ergün, OGS’lerde kreş açılmasını teşvik etmek için düzenlemeler yaptıklarını anlattı, ancak bir yasal zorunluluk olmadığını belirtti. Uzun yıllar boyu sanayi tesislerinin çevreye tarifsiz zararlar verdiklerini, ancak içinde cezai şartların da olduğu yasal düzenleme yapıldıktan sonra arıtma yükümlülüklerini yerine getirmeye başladıklarını ve bunun bile epey süre sonra gerçekleştiğini hepimiz biliyoruz. Toplantıda “Türkiye’deki şirketlerin kadın konusuna en duyarlı olanlarında bile emzirme odalarının bulunmadığı” gerçeği dillendirildi. Neden OGS’lerde kreş açılmasının bir yasal zorunluluk olarak ortaya konamadığına ilişkin sorum ne yazık ki yanıtsız kaldı. Bugün Türkiye’de 250 civarında OGS var. Bunların 157’si aktif. Buralarda çalışan kadın sayısı ise 150 bin kadar. Dolayısıyla zaten kadın çalışan sayısının hayli az olduğu bir alandan bahsediyoruz. Kaldı ki orada bile “Her OGS’ye kreş açılacak” lafı telaffuz edilemiyor. Öte yandan tam kreş müjdesinin verildiği gün, kamu kurum ve kuruluşlarına ait kreş ve çocuk bakım evlerinin aylık ücretlerine zam yapılması, bu konudaki samimiyetsizliğin göstergesi değil mi? Hazır başlamışken biraz daha rakam vereyim. Türkiye’de yaklaşık 7 milyon kadın aktif olarak çalışıyor. Kadınların işgücüne katılma oranı yüzde 28.8. Bu oran Rusya’da yüzde 68, Güney Kore’de yüzde 55, Meksika’da yüzde 46, Macaristan’da yüzde 57, Brezilya’da ise yüzde 63.5… Fatma Şahin’in bir kadın bakan olarak kreş konusundaki istekliliğini, çabalarını görüyorum. Ancak Türkiye’de kadın istihdamının artması için öncelikle zihniyetlerin değişmesi gerekiyor. Bakanlarla yaptığımız toplantıda “Başbakan’ın 3 çocuk ısrarı ile kadın istihdamının çelişip çelişmediğine” yönelik ısrarlı sorularımıza verilen yanıtlar, bu zihniyetin değişme gibi bir niyetinin olamayacağını da ortaya koydu. Bir yanda “Kadın istihdamını arttırmak istiyoruz” derken öte yandan “Türkiye’nin en büyük 10 ekonomisi arasına girmek için genç nüfusumuzun artması gerek. Bunun için çok çocuk doğurun” demek, hatta Başbakan’ın 3 çocuk diye işaret ettiği sayı ile bile yetinmeyip bunu 5 çocuk diye değiştirmesi ne kadar gerçekçi? 35 çocuklu bir kadının çalışması ne kadar mümkün? Öyleyse neden göstermelik kadın istihdamı polemiği yapılıyor, genelgeler yayımlanıyor? Peşinden, kadın çalıştıran patronlara teşvik primleri yağdırılıyor. Aynı anda, 3 de yetmez 5 çocuk doğurun, deniyor. Yetmiyor, kürtaj neredeyse yasaklanır hale getiriliyor, kadının kendi bedeni üzerindeki hakları elinden alınıyor. Tam da insanın, “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” diyesi geliyor. Kadının iş hayatında yer almasını gerçekten isteyen bir hükümet bunun kapılarını da aralar. Kadın istihdamı arttırılmak isteniyorsa AKP’nin öncelikle kadın ve erkeği eşit seviyede görmesi gerekiyor. Sadece eş ve anne olarak görmekten vazgeçmeli öncelikle. Başbakan’ın “5 çocuk doğurun” demesi ise kadınlara hakaret. Bakamadıktan ve gereken ihtiyaçlarını karşılayamadıktan sonra neden fazla çocuk doğursun kadınlar? Bugün kadınların başta şiddet olmak üzere yığınla sorunları varken AKP’nin tek önceliği, kendi toplumunu yaratma peşinde olması ve bunu da kadını kullanarak yapıyor. Öncelikle bunu görmeliyiz. Kaynak: TÜRKONFED (Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu) “Orta Gelir Tuzağından Çıkış: Hangi Türkiye? Yazarlar: E. Yeldan; Kamil Taşçı, Ebru Voyvoda ve Emin Özsan, Aralık 2012. Türkiye’de “sermaye” girdisinin ithalat maliyetlerinin ucuzluğu, sanayi üreticisini ithal edilmiş ara malı ve yatırım mallarını yerli üretime ve genelde işgücüne karşı ikame etmeye yönlendirmektedir. Türkiye’nin giderek daha fazla yabancı sermaye yoğun bir teknolojiye sürüklenmesi ve dolayısıyla istihdam dostu olmayan ve yabancı sermayeye bağımlı bir sanayileşme süreci tuzağına itilmiş olması, doğrudan doğruya izlenen makro ekonomi politikaları demetinin bir sonucudur. Bu değerlendirme bizlere kalkınma iktisadı yazınının çok temel derslerinden birisini bir kez daha anımsatmaktadır: Bir ülkenin ticaret politikası, o ülkenin aynı zamanda sanayileşme politikasıdır. Birincisinde cari işlemler açıkları ve dış borçlanma verileriyle sergilenmekte olan çarpıklık söz konusu olduğunda, diğerinde de istihdam dostu olmayan, çarpık büyümeistihdam ilişkisi sergileyen bir görünüm kaçınılmazdır. Üçüncü havalimanı ilanı perşembeye Ekonomi Servisi Başbakan Tayyip Erdoğan, İstanbul’a üçüncü havalimanı yapımı için gerçekleştirilecek ihalenin ilanına perşembe günü çıkılacağını, toplam 150 milyon yolcu kapasitesine ulaşması beklenen havalimanının (ilk etabının) üç ila dört yıl içinde bitirilmesinin hedeflendiğini söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle