19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 OCAK 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA Gazetecilik ve tarih için türlü tanımlar var... Gazetecilik tarihe not düşmek... Tarih ise düşülen bu notlarla yazılan insanlık serüveni. Gazetecilikte 40 yıl geride kalıyor... Bunun 30 yılı PKK ile geçti. Apo’yu ilk tanıdığımızda ise PKK yoktu. 44 yıl önce aynı fakültenin öğrencisi olduk. Cebeci’de Siyasal’a komşu Baba’nın Kahvesi’nin müşterilerindendi. Dönemin moda kâğıt oyunu, “King” artırmaktı. Bendeniz artıramayanlardandım. Baba’nın en ziyade müdavimlerinden “Pike” Mehmet Ağar “Kingci” idi. Apo ile “attırmış” olabilir mi? Pike’ye sormak için 2.5 yıl daha beklemek gerek. Apo için bu kadar beklemek gerekmiyor. Yoo... Daha önce çıkar diye değil. Başbakan’a vekâleten, Sayın Fidan kendisine sorabilir diye yani!! Hem de süreç renklenir! Ağar “polis yetimi” olduğu için Emniyet bursu ile okudu. Apo’nun da “MİT’ten burslu” olduğunu Uğur Mumcu hep savundu... MİT’in şimdiki patronu “eski bursiyeri” ile sabah akşam görüştüğüne göre... Bu konuya da İmralı’da ışık tutulsa... Derin devletin derinliğini görüp içimiz aydınlansa.. HHH Neyse.. MİT bursiyeri ile MİT Patronu’nun müzakeresi.. “Muhteşem Yüzyıl” tadında gelişecektir inşallah... Maksat tarihe not düşmek. Sürece bir tutam tuz kabilinden bu satırların yazarı da 20 yıl önceki bir yazısını naçizane arz etmiş olsun: 13 anlaşılıyor. Ancak Tapu’dan ayrılıp öğrenime devam etmek üzere Ankara’ya gelince hedef büyüttüğü anlaşılıyor. Lise fark derslerini verdi. Üniversite sınavını kazandı. Mülkiye’ye girdi. Amacı vali olmak, ardından da bazı doğu illerini merkezden kopartıp “Apoland”i kurmaktı. Bu konuda onun için en hakiki mürşit, Mısır Valisi Meh met Ali Paşa oldu. Mülkiye’den sonra Vali olup mesela Diyarbakır’ı o paşa gibi, “kurtarması” mümkündü. Ama o silahlı mücadeleye yöneldi. Türkiye onun şahsında bir lider daha ka zanabilir mi? Neden olmasın? Yeter ki, tutuklanmasın... Ve ölenöldürülen insanların “ah”ları el versin! HHH Turgut Özal, bu yazının yayımlanmasından 3 hafta sonra vefat etti. Benz etmek gibi olmasın, Tayyip Erdoğan gibi o da “Açılım” ve “Müzakere” yanlısıydı. Ama onun kadar şanslı değildi... Öcalan paketlenip henüz teslim edilmemişti. Arkasında güçlü bir oy desteği yoktu. Bunun için 6 yıl gerekti. PKK’nin cinayetlerle elinin güçlenmesi de 14 yıl... TSK’nin elinin zayıflaması ise 10 yıl aldı. Müzakere şimdi olmayacak da ne zaman? ERKESİN APO’SU KENDİNE (Aktüel – 2531 Mart 1993) Liderler de zenciler gibidir. Birbirine benzerler. Ama liderin teröristi, demokratı olmaz. Lider önce lider, sonra demokrat veya teröristtir. Bu anlamda Apo ile Özal arasında benzerlikler çok: İkisi de “federasyon dü şüncesine” kapalı değil. İkisi de televizyon ve gaze teler üzerinden siyaset yapma ya meraklı. İkisi de “seçilmiş” basın mensuplarıyla iş tutmanın yararına inanır. İkisi de bıyıklı. İkisi de risk almayı seviyor. İkisi de kendi halkına çağ atlatmaya kendisini program lamış. İkisi de Demirel ile pek anlaşamıyor. İkisinin de en büyük yardımcısı kardeşleri. İkisi de dağları, yüksekleri seviyor. İkisi de “Gerekirse ineriz” diyor. (Özal Köşk’ten, Apo dağdan) İkisi de gündem değiştir meye bayılıyor. İkisi de Talabani ile yakın ahbap. Ancak, Apo ile Özal ara sında H MİT Bursiyeri ile MİT Patronu benzemezlikler de var: Apo’nun hem dedesi hem anneannesi Kürt. Özal’ın ise yalnız anneannesi. Apo’nun Ankara Emniyet Müdürlüğü’ndeki sicilini araş tırdık. Buradaki bilgileri, TBMM Personel İşleri Mü dürlüğü’ne günün birinde aktarmak gerekecek diye mi, özenle saklanıyor? İşte, Emniyet kayıtlarından TC yurttaşı A. Öcalan: “Aslen Urfa ili, Halfeti il çesi, Ömerli köyü nüfusuna kayıtlı. Ömer’den olma, Ay şe’den 1949 yılında doğma. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi 4. sınıfta 993 numara ile kayıtlı öğrenci. En son Ankara’da Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu çiğne me iddiasıyla gözaltına alındı. 4 Aralık 1974 tarihinde verdiği ifadenin doğru olduğuna ka naat getirilerek serbest bırakıldı...” Eğer SBF son sınıf öğrencisi Öcalan, geçen hafta açıkladığı “siyaset yap ma” kararını, o tarihte verse ve uygulasa ne olurdu? Herhalde o da okul arka daşı 1971 mezunu Mesut Yılmaz gibi bir başbakan veya Veysel Atasoy, Mehmet Keçe ciler veya Hasan Celal Güzel gibi bakan olabilirdi. Hemşehrisi İbrahim Tatlıses, “Urfa’da Oksfort vardı da bitirme dik mi?” demişti. Ama Apo, Urfa’nın tek ve en Atanmayanların Gerçeği... Başbakan Erdoğan, Gaziantep’te bir tesisin açılışında “Şubatta atama bekliyoruz...” diye bağıran öğretmen eşini yanıtladı. “Kusura bakmayın. Biz bir şey söylediysek olur. Ne söylediysek o olur. Başkası olmaz” dedi. Tamam!.. Bakalım Erdoğan, AKP iktidarı öncesi miting alanlarında ne söylemişti? “...Ülkede 72 bin öğretmen açığı var, sen sınavla öğretmen seçiyorsun (KPSS). Hangi akla hizmet ediyorsunuz? Bırak da öğretmenlerimiz göreve başlasın, önüne niye engel koyuyorsun... O zaman niye okutuyorsun bu öğrencileri, yazık değil mi?” Bu da aynı dönemde bir başka konuşmasından: “...Buradan sözüm tüm genç öğretmen adaylarına; siz merak etmeyin, biz geldiğimizde ‘Üniversiteyi bitirdiğimde ne yapacağım, sınavı ya kazanamazsam’ korkun olmayacak, çünkü sınav olmayacak.” Neymiş? “Ne söylediysek olur”muş... HHH Atama bekleyen öğretmen adayının eşi, “O zaman oy yok” diye bağırdı. Ardından da “Sağ ol, o oy senin olsun. Biz öyle spekülasyonlara girmeyiz. Al onu kendine sakla. Tamam kendine sakla. Gereken yere ver. Bize kimin oy vereceği belli” azarı... Geçmişte bir üreticiye yönelik, “Ananı da al da git” benzeri bir yaklaşım... Eşinin atamasını isteyen genç öğretmen, polisler tarafından kalabalık arasında gözaltına alıp götürüldü. “İleri demokraside” hukuksuz bir yargılamaya uğrar mı, terörist suçlamasıyla hakkında dava açılır mı bilmem. Başına gelecekler meçhul. Oysa dile getirdiği sorun, çıplak bir gerçek. 200 bin öğretmen açığı varken ataması yapılmayan 350 bin genç kadar gerçek. Dalında Türkiye 33’üncüsü olup atanmayan, altı yılın ardından öğretmenlik umudunu gözyaşlarına boğan genç kız kadar... Bunalıma giren 30 adayın intihar çıkmazında ölmesi kadar gerçek... Bu nedenle mi Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, bu gençleri Eminönü’nde yem bekleyen güvercinlere benzetiyor? Bütün bunların üstünde, küreselleşmenin güdümünde eğitimin giderek gericileştirilmesi, özelleştirilmesi, öğretmen emeğinin değersizleştirilmesi en büyük gerçek. Bazılarına ilişkili gelmese de Başbakan bu yüzden atamadığı öğretmeni azarladığı açılış töreninde, ulusal politikaları savunanlara, ulusalcılığa vuruyor... Çünkü küreselleşme, pazar ekonomisi ve vahşi kapitalizm, ucuz emek için, sömürü için işsizler ordusu istiyor... muteber okulu,Tapu Kadastro Lisesi’ni bitirdi. İlk resmi görevi birçok edebiyat adamı gibi tapuda memuriyet oldu. Apo’nun yüreğinde yeşeren Kürtler için “müstakil toprak ideali”nin o günlerde başladığı ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Üç Haftaya Sığan Acı Ölümler... Ölüm kalleş, doğanın acı kanunu ölüm... Tüm siyasal, sosyal, kişisel plan ve hedeflerimizi hiçe sayarak kafasına göre takılır. Üç haftada belirli ölçülerde yakınen tanıdığım, Türkiye’de iz bırakmış beş değerli insan vefat etti. Bir tiyatro sahnesi ki, yönetmenin ne zaman, kimi cımbızla çekip alacağını bilmek imkânsız. Kimi belki söyleyeceğini henüz yeni hazırlıyor, kiminin sözü duyulmuş, kiminin ise daha sunamadığı sayısız replik var belleğinde... Asım Kocabıyık: Asım Bey’in kendisiyle çok fazla görüşmedim. Oğlu, Ahmet Kocabıyık yakın dostum. Gerek çocuklarını, gerek şirketini nasıl çağdaş bir vizyonla yetiştirdiğini, nasıl aydın ve Atatürkçü bir Türkiye’ye oksijen ve adrenalin verdiğini görünce, rahmetliye hayran olmamak elde değil. Bu başarıların Anadolu’nun ortasında sıfırdan başlayan bir gencin eseri olduğunu hazmettiğimiz zaman ise işin değeri üç misline çıkıyor. Gerek kurduğu holdingle, gerek ailesiyle, gösteriş hastalığına hiç yakalanmadan klas ve mütevazı kalmayı becermiş Asım Bey. Hem de “ağır sanatsever” bir aile yetiştirerek! Örnek olsun! Metin Kaçan: Sevgili Metin, tabii ki en çok “Ağır Roman”la anılacak. Bu da bir şekilde bizim West Side Story ’miz sayılır. Nerede tanıştığımızı hatırlayamam, ama 80’lerin sonlarıydı. Beyoğlu kültürünün bir parçasıydık. Zaten Manastır atölyem Tarlabaşı’nda olduğu için biz hep oralardaydık. Metin candan, espritüel ama bir o kadar da az konuşan, gözlemci bir arkadaşımızdı. Hasan Kaçan’la futbol oynardık. “Ağır Roman”ın filmi bizim sokaklarda, hatta bizim Manastır binasında çekildi. Tabii o yaşamı, ömür boyunca içinden geçerek masallaştıran Metin, inanılmaz özgün ve çığır açıcı bir filmin mimarı oldu. Çoktandır görüşemiyorduk. İşin acı tarafı, sanki kendi senaryosuna bir son seçti Metin... Bu şok haberin dedikodularının çıktığını, bir gün önce bana ortak arkadaşlarımızdan küçük İskender haber vermişti. Maalesef söylentiler gerçekmiş. Daha üretecek çok eseri vardı. Burhan Doğançay: Değerli duayenimizle Amerika dönemimde New York’ta tanıştım. Sergilerim olduğunda kendisi ve rahmetli Erol Akyavaş’la görüşürdük. Burhan Bey haklı olarak o insan öğüten jungle’da gerek Türkiye’nin, gerek burjuvazimizin Türk sanatçılarını yalnız bırakmasını affedemez ve sert eleştirilerini sıralardı. Gerçekten o dev kente imza atmış, müzik dünyasını elinde tutan ünlü vatandaşlarımızdan bile pek destek gelmezdi. Şayet o yıllarda Akyavaş ve Doğançay’ın arkasında bir kadro olsa, en güzel yılları her açıdan çok daha verimli geçebilirdi. Şimdi Tarlabaşı’ndaki Doğançay Müzesi’ni geliştirerek onun ismini en güzel şekilde yaşatmayı, umarım bu toplum başarır. Mehmet Ali Birand: Mehmet Ali Bey hakkında çok güzel şeyler söylendi. Onun programlarına defalarca bizler de katıldık. Hep dengeli söz hakkı dağıtmaya çalışırdı. Neden bu kadar sevildiğini herkes düşünmeli. Belki güler yüzü, belki üslubu... 32. Gün, 80’ler boyunca sabırsızlıkla beklenilen bir siyasal aktüalitebelgesel karışımı fenomendi. Bu kadar başarılı televizyoncunun onun ekolünden çıkmış olması tesadüf değil. Kim ne derse desin “MAB” hiçbir zaman medyada haklı eleştirilerimize maruz kalan 2. Cumhuriyetçilerden biri olmadı. Öte yandan bazı Atatürkçüler kendisine kırgındı. Tarafsız görünmeye çalıştı ama herhalde farklı kesimlerle kurabildiği empatiyi, ulusalcılarla veya şehit aileleriyle kuramadı; en azından bu böyle göründü. Neyse, ülkenin gerginliklerinin hesapkitabına girmenin sırası değil. Toktamış Ateş : Ateş’in toplumun daha geniş tabakalarıyla buluşması, Uğur Mumcu’nun ölümünün ardından oldu. Her ne kadar kimse Mumcu’nun yerini alamasa da Ateş o yıllarda o boşluğu ciddi oranda doldurmaya çalıştı. Solun birliği için 1993’te Taban Operasyonu’nu başlattığımızda, kendisinden büyük destek almıştık. O yıllarda Anadolu’nun herhangi bir noktasında,“Türkan SaylanToktamış AteşBedri Baykam” tipik konuşmacı kadrosuydu. Sayısız panele beraber katıldık. Aynı gazetede yazdık. Sonra 90’ların sonlarında önce aramızda polemikler yaşandı. Daha sonra Ateş, Atatürkçü mücadelenin çekirdek kadrosundan koptu ve 2000’lerin dönüştürülen farklı Türkiyesi döneminde, farklı bölge ittifaklarına girmeyi tercih etti, yollarımız 10 senedir ayrıydı. Her birine Allah rahmet eylesin, yakınlarına sabır versin. Umalım ki bu “kötü seri” bitsin. Ölüm, sonsuz sandığımız renkli bir piyesin hakem kararıyla ani perde indirmesi. Ve bu filmin sonunu kimse görmeyecek. Bu da tesellimiz mi, yoksa bu absürditenin parçası olmak bizi zaten meraktan öldüren bir kahır mı, siz karar verin... HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İstan 1 b u l ’ d a 2 kurulu, Türkiye’nin 3 en eski 4 tersanesi. 2/ 5 İç sıkıntısı.. 6 Samaryum elementinin 7 simgesi. 3/ 8 Yaşamsal 9 sıvı... Yüce, yüksek. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Çam ağacının 1 M Ü Ç T E H İ T çiğnenip emilen iç 2 Ü N O P E R E T kabuğu. 5/ Bir şeyi 3 O T E L N Ü yapıp yapmamaya 4 N D E M O İ R EM karar verme 5 E T L Ö K E Ş E gücü... Nazilerin F İ L politikasında 6 M A R O N K İ R Germen ırkından 7 İ M A J 8 Ç İ N İ L E K M kimselere yakıştırılan ad. 9 N A A K A B E 6/ Engel... Bir Avrupa ülkesinin başkenti. 7/ “Arpa ektim biçemedim / Bir gördüm seçemedim” (Türkü)... Meyve ya da çam kozalağı toplamak için dalları eğmeye yarayan ucu çengelli sırık. 8/ Şilte yüzü ya da gömlek yapmaya yarayan pamuklu bir kumaş... Kekeme ya da dilsiz kimse. 9/ Trabzon’un bir ilçesi... Metal saplama.. Japon lirik dramı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Beyaz kum midyesi... Bir nota. 2/ Karışık renkli... Şiirde bir uyaktan sonra yinelenen aynı anlamdaki sözcük ve eklere verilen ad. 3/ Işık, gölge ve oylum duygusu yansıtılmayan küçük ve renkli resim sanatı. 4/ Küçük mağara... “Saçlarıma ak düştü / Sana bulamadım” (Şarkı)... Ülkemiz sularında yaşayan ve “biz” de denilen mersinbalığı türü. 5/ Tembellik... Lityum elementinin simgesi. 6/ Leylak rengi, açık mor... “İnsan Kaynakları” anlamında kullanılan kısaltma. 7/ Yoksullara yiyecek dağıtan hayır kurumu. 8/ Sahip... Beraberinde yağmur getirmeyen güçlü fırtına. 9/ Buharlı bir kazanda boru uçlarını genişletmekte kullanılan özel alet.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle