14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 EYLÜL 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Napolyon Bonaparte’ı büyük yapan, elbette başlıktaki lafı değildir. “Büyük dış politika” coğrafya üzerinden yürütülür. Amerikalıların Büyük Ortadoğu Projesi buna örnektir. “Sıfır sorun teranesi” ile kuyruğuna takılmak da “küçüklüğe” misaldir. Çünkü... Dış politika, iç politikadan daha heyecan vericidir. Hele iç politika için dış politika yapılıyorsa.. Bu heyecan daha da katmerlenir. Dış politikanın “dinden daha yaygın ve ziyade iç siyasete alet edilmesi” bu nedenledir. Bir neden de şudur: “Siyasetçi içeride olsa olsa, en fazla milletvekili ve bakandır. Oysa dışarıya gidince ‘otomatikman devlet adamı’ olur!” Bizimkilerin dış seyahat aşkının arkasındaki çıplak gerçek budur! ??? Siyasete ticaretin penceresinden bakanlar için, dış politika bir alışveriş işlemidir. O yüzden dillerinde hep “kâr etmek” vardır. “Kazan kazan” sloganına bayılmaları bundandır. Ama çoğu zaman kazanan ve atı alıp “vın vınlayan” başkasıdır! ??? Dünyada iktidarlar değiştikçe güç dengeleriyle birlikte dış po Büyük adamların lafları da mı büyük olur? Coğrafya Ülkelerin Kaderidir... litikanın işleyişi de değişiyor. İki ay sonra Amerika’da seçim var. Obama gitse de, gitmese de bizim iktidarın Suriye siyaseti ba tağa saplanmış görünüyor. Washington’dan Londra’ya Paris’ten Berlin’e, Ortadoğu’da büyük güçlerin planladıkları “organize işler” vardır. Bu işler “sıfır sorun” nakaratı ile üstesinden gelinecek türde değildir. Çünkü, büyük güçler, at oynatacakları ülkelerin çapı sınırlı siyasetçilerini doldururlar doldururlar, geriye çekilirler... ??? Ülkelerin gücü siyasal, hukuksal, toplumsal, ekonomik dengelerine, eskilerin deyimiyle maliye, askeriye, dahiliye ve hariciyesinin sağlamlığına bağlıdır. Bunlardan birinin gevşemesi, ötekini etkiler. Maliyenin zayıflığı dahiliyeye, bu da hariciyeye ve askeriyeye yansır. Bu süreç kimi zaman da tersten işler! ??? Askeriyesi güçsüz bir ülkenin hariciyesi başarılı olamaz. Bu yüzden en başarılı diplomasi, askeri güç desteğinde yürütülen “Savaş gemisi diplomasisi / gunboat diplomacy”dir. Amerikan ve İngiliz diplomasisinin gücü ve başarısı bundandır. Dış politikada TBMM’nin tümüyle devre dışı bırakılması.. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde komuta kademelerinin neredeyse tümden tasfiye edilmesi.. Dış politikada düşülen açmazın temel nedenidir. Hariciyesi sağlam bir askeriyeye dayanmayan bir ülkenin bağımsız ve özgür olması / kalması kolay değildir. Arap Baharı’nda Yalnızlık... Coğrafyamızda, ülkemizi de içine alan savaş ve terör sarmalında karmaşaya sürükleniyoruz. İktidarın uyguladığı dış politikayla Türkiye adeta yalnızlaştı. Suriye konusunda tek başına kalmış bir AKP var şimdi. Arap Baharı’nda şahin kesilen Türkiye, kendisini bu alana sürükleyenler tarafından bile orta yerde bırakıldı. Son BM toplantısında sınırda tampon bölge isteyen Dışişleri Bakanı Davutoğlu, yalnızlığı oynuyor. ABD tampon bölgeye karşı, Fransa, İngiltere ve Almanya da... Erdoğan, Suriye ateşine elini sokan tek lider durumunda. Bölgedeki gerilimin ceremesini Türkiye çekiyor, mülteci yükü cabası... “Sıfır sorun”, “sırf soruna” dönüştü. ??? Suriye meselesinde ABD’nin öncülüğünde Batı cephesinde yer alan ve öne itilen iktidar, Türkiye’deki terör konusunda yalnızlaşmış durumda. Sözümona ABD, Almanya, Fransa PKK’yi terör örgütü sayıyor. Görüntüde böyle, gerçekler farklı oysa. Hani anlık istihbarat vardı, hani terör örgütüne karşı ortak mücadele sürdürülüyordu! O ağır silahları, her türlü lojistik yardımı PKK’ye kimler veriyor acaba! Terör kampları, Irak’ın gerçek hâkimi ABD’nin onayı ya da sessizliği olmadan Kuzey Irak’ta bulunabilir mi? İktidarın Suriye politikası yüzünden terör örgütüne müsamaha gösteren, destek veren cephe, daha da büyüdü. Komşularımız Rusya, Irak, İran ve Suriye de karşımızda. Topraklarında akan kandan Türkiye’yi sorumlu tutan Esad, artık PKK’ye yol veriyor. Irak, Suriye sınırını kullanan PKK, İran’da da barınıyor artık. Baksanıza PKK’nin yan kolu ABD ve İsrail’in İran’a karşı kullandığı PEJAK, mücadeleyi bıraktı neredeyse. Bir zamanlar terör örgütüne karşı ortak operasyonlar yaptığımız İran, Kürecik’te füze kalkanı kurulması ve Suriye’ye müdahalenin ardından topraklarında PKK’ye yol verdi bir yanıyla. Batılı küresel güçlere gelince, yıllardır kanlı terör örgütüne seyirci, sessiz kalıyor ya da dolaylı destek veriyor. Gergin ilişkilerin sürdüğü İsrail’in PKK’ye desteği konuşuyor... Türkiye’nin yalnızlaşmasından fırsat bulan PKK, vur kaç yöntemini bıraktı, iç savaş stratejisi uyguluyor. Hakkâri, Beytüşşebap ve Şemdinli’de alan hâkimiyeti peşinde. Kurtarılmış bölgeler yaratmaya çabalıyor. Şehirleri, kasabaları, kaymakamlık binalarını, askeri birlikleri basıyor. Bu arada ülke genelinde TürkKürt çatışmasını tezgâhlıyor... AKP şehit haberlerinin görülmemesini istiyor ama Beytüşşebap’ta olduğu gibi canlar gidiyor, yitiriliyor. Söyler misiniz PKK’nin Türkiye’ye saldırısından memnun olmayan ülke var mı? Terör örgütü üstünden ülkemize karşı bir mücadele yürütülüyor. Hiçbir örgüt, arkasına uluslararası destek almadan 30 yıllık bir mücadeleyi sürdüremez. Akan kanı durdurmanın ve terörle mücadelenin yöntemi, işte bu gerçekte yatıyor... başkanvekili ve Tayyip Erdoğan’ın kabinedeki yardımcısı Abdüllatif Şener kurduğu ama ayağa kaldıramadığı Türkiye Partisi’ni sonunda kapattı. Ama siyaset defterini kapatmadı. CHP Sözcüsü Haluk Koç’un son derece ölçülü ve anlamlı davetine sessiz kaldı. Ama yine de “Politikaya devam!” diyor! “Nerede?” “Meclis’teki partiler dışında!” Ülkenin kuruluşunu Meclis’teki partiler dışında arayan, “içeride” ve dışarıda çok sayıda deneyimli siyasetçi var. Dışarıda İlhan Kesici’den Mehmet Bekaroğlu’na örnekleri çok. “İçeride” de dikkate değer misaller eksik değil. Doğu Perinçek, Aydınlık’ta başyazarlığını dı Merhum Erbakan’ın Meclis’teki grup Dışarıdaki Bir Siyasetçiden İçeridekilere şarıdaymış ve yarın seçim olacakmış gibi azimle, metanet ve dirayetle sürdürüyor.. Tuncay Özkan da yazdığı kitaplarıyla mücadeleye devam diyor. Siyaset, umut kesmemektir. Dik durmaya devam etmektir. Sabır ve metanetle ayakta durmak.. Yeri ve günü geldiğinde silkinip yola devam etmektir. Hikâyeyi dün “dışarıdaki” bir siyasetçi anlattı: Keçinin biri otlarken tarlalar arasında kör bir kuyuya düşmüş. Saatlerce kendi dilinde bağırıp, inlemiş, sızlanmış... Sonunda sesini sahibine duyurabilmiş. Sahibi kuyu başına gelmiş. Bakmış ki, hayvancık kuyunun dibinde çaresiz, melul, mahzun yukarı bakıyor. Kuyu ise derin mi derin.. Sahibi, komşulardan yardım istemiş. Kalabalık kuyunun çevresine birikmiş. Uzun uzun hesap kitap ve ölçüp biçmeden sonra.. Keçiyi kurtarmanın olanaksız olduğuna.. Ve kuyunun toprakla örtülmesine.. Keçinin böylece gömülmesine karar verilmiş. Ve başlamışlar kuyuya kürek kürek toprak atmaya. Tepesinden aşağıya toprak yağan keçi keçi her seferinde silkiniyor.. Silkindikçe de.. Sırtından aşağı kayan topraklar ayaklarının altında birikiyormuş. Biriken toprak sayesinde de keçi de yükse lip duruyormuş.. Toprak döküldükçe yükselmeye devam etmiş.. Yüksele yüksele… Keçi, sonunda kuyudan aydınlığa ve düzlüğe çıkıvermiş… ??? Hayat ve elbette siyasal hayat, ülkeleri de kişileri de kimi zaman çıkmazlara sürükler.. Kimi zaman da kör kuyulara iter... Umutlar söner güvenilen dağlara karlar yağar. Hatta diri diri gömmeye kalkanlar olur. Ama tepeden aşağıya boca edilen toprak ülkeleri de bireyleri de yükseltebilir.. Bütün mesele pes etmemektir.. Sabırla, inatla, kararlılıkla dimdik ayakta durabilmek.. Ve günü geldiğinde de üzerinize atılan toprağı silkip aydınlığa doğru yürümektir. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Berlin’den Ülkemi Düşünmek... Son yıllarda sergilerim nedeniyle sıkça gittiğim kentlerden biri Berlin. Bu hafta açılacak sergim vesilesiyle yine orada bulunmak, ister istemez bir genel kuşbakışını beraberinde getiriyor. Dünya tarihinde en ağır şekilde bedel ödeyerek 28 yıl geçirmiş bu efsane kent, yıllarca aileleri, ideolojileri, aşkları tam ortasından parçalayarak bölmüş, Soğuk Savaş’ın küçük bir karşılaşma alanında dünyanın iki dev kutbunu karşı karşıya bırakmış. Düşünün ki, ABD ve Sovyetler, dünyanın o kadar farklı bölgelerinde ve diplomasi masalarında doğrudan veya dolaylı olarak her gerilim hattında birbirlerinin soluğunu enselerinde hissederken, burada “Checkpoint Charlie”de, sınırsavaş alanı ışıkları ve sayısız kum torbası arasında kapitalizmin ve komünist rejimin askerleri elleri makineli tüfeklerinde göz göze geliyorlardı. Her türlü izinli geçiş, şüpheli adam takası, buradan oluyordu. Arabaların bagajına, hatta altına saklanarak “özgür Berlin”e geçmeye çalışırken öldürülen 150200 civarında Doğu Berlinli arasından ilk kurbanı olan Günter Litfin’in anıtı önünde bugün karanlık günler hatırlanıyor... Bu arada belki 5000 kadar şanslı Doğu Alman ise bu kaçışı başaranlar arasında tarihte yerlerini almışlar. Bir gecede, 13 Ağustos 1961’de şeytanca bir uygulamayla birbirinden koparılan insanlar, çoğu bir daha ömür boyu birbirini göremeden yaşayıp gittiler. Dünya küçük dilini yutarcasına, Nazizmin yarattığı yıkımların ardından yine Alman topraklarında yeni bir insani dramın yüküyle karşılaştı. Dünya Harbi’nde istemeden ittifak içine giren ABD ve Sovyetler, bu sefer kurtardıkları bölgede “General Patton” filminin sonunu doğrularcasına yeni bir hesaplaşmaya giriyorlardı. 26 Haziran günü Kennedy’nin Batı Berlinlilere ve tüm Berlinlilere destek vermek için söylediği “Ich Bin Ein Berliner” (Ben bir Berlinliyim) sözü, bu dönemecin zirve yapan anlarından biridir. “Glasnost” buzları eritmeye basladıktan sonra, Polonya, Macaristan ve Çekoslavakya’nın yaşadığı demokratikleşmelerden sonra bir gece o kapılar sanki kendiliğinden açılıncaya kadar: Doğu Alman Sosyalist Birlik Partisi yetkilisi Günther Schabowski, 9 Kasım 1989 akşamı bir basın toplantısında biraz da yanlış anlamalara sebep olarak “Sürekli yeniden yerleştirilmeler Doğu ve Batı Berlin arasında tüm sınır geçiş noktalarından yapılabilir” demecini spontane şekilde, bir soruya cevap verirken ortaya atıverdikten sonra, şaşkın insanlar, pek de inanmadan o kapılara yığılmaya başladılar ve “gardın düşmüş olduğunu” gördüler! O andan itibaren on binlerce insan tarihin sayfaları yırtılıp, zaman geriye alınırmışçasına 28 yıldır görmedikleri yakınlarının adreslerine koştular. Acı, gözyaşı, kültürşok ve özgürlüğün şizofrenik şekilde içten kestiği damarlar, sayısız trajik filme konu olabilecek hikâyeleri bu insanlara yaşattılar... Peki şimdi size niye hatırlatıyorum bu Berlin hikâyelerini? Bugün Berlin’e giden her Türk’ün gezmesi gereken ilk yer Berlin Duvarı Müzesi’dir. Fakat ne yazık ki “Almancı” taksilerimizin de teyit ettiği gibi, alışveriş iştahını bir türlü doyuramayan yurdum insanı, Berlin’e bile siyasikültürel tarihi irdelemekten çok mağazaları talan etmek için gelmekte. Hem de ülkemizde her köşe başında rakip iki AVM bulunan şu günlerde bile! Berlin caddeleri, Hitler iktidarının “ihtişamlı karanlıklarından” duvar günlerine, duvarın çöküşünden bugünlere kadar çıkarılacak bin bir dersle dolu. Rejimler biriki ay, yıl veya günde yıkılabilen kumdan kalelere dönebilirler. Fransız İhtilali, Rusya’da çarlığın çöküşü, Küba’da Batista rejiminin devrime yenilmesi, Romanya’da Çavuşesku’ların ihtilale boyun eğerek kurşuna dizilmeleri, Ortadoğu’da dış provokasyonlarla gelen devrik liderler, yerinden sökülen heykeller... Bunlara onlarcasını ekleyebilirsiniz... Bizde ise sözde siyaset normal sürerken içten yapılan sürekli bölgesel ameliyatlarla gelen sinsi rejim değişikliği, her an iliğimizi, kanımızı boşaltan bir uzun Çin işkencesi gibi geliyor. Kimin hangi nedenle eğitimimizi, ordumuzu, anayasamızı, yaşam tarzımızı zorla değiştirdiğini sorgulayamadan, 1015 yıla yaydırılarak yapılan bu karşıdevrimlerle, düne kadar vazgeçilmez ve tartışılmaz olan temel değerlerimiz, “Nutuk”larımız, bugün suç unsuruna dönüştürülerek sorgulanıyor! Ve bizler bu yeni rejim devirme metodolojisinin birer kurbanı olarak bu süreci, zorla gözlerimiz “blefarosta”larla açık tutularak izliyoruz, hem de bir şey görememeyi başararak! Tarihe bu sürecin açıklanması, Berlin duvarının anlatılmasından çok daha zor olacak... HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] kilerden elde 4 edilen ilaç... 5 Antalya’nın bir ilçesi. 3/ 6 Çelimsiz ve 7 biçimsiz kim 8 se. 4/ İlaç... Satrançta bir 9 taş... Metal saplama. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 5/ Kızartılmak ama 1 F İ L B A H A R cıyla hazırlanmış ya 2 E D A T U R A Ç da kızartılmış sığır 3 S E P Y A A Z A eti parçası... Adın 4 L A S O A K İ M durum eklerinden 5E L EMA N Y A biri. 6/ İspanyolların 6 Ğ K A R İ Y E R sevinç ünlemi... Bir A L A İ inceleme sonucunu 7 E T İ 8 N Ü A L İ Y E V içeren yazı. 7/ TırN A Ş A nak boyası... Bir no 9 N O T ta. 8/ İnsan soyunu genetik yardımıyla geliştirilmesini amaçlayan bilim dalı... Rey. 9/ Afrika’da bir ırmak... Deve, fil gibi hayvanların sırtına konulan ve üzerine oturmaya yarayan sepet. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Korsika’da söylenen doğaçlama yas türküsü... Bir şeyin esas tutulan yüzü. 2/ Sözcüklerin hem biçimsel hem anlamsal tarihini ele alan dilbilim dalı. 3/ Şöhret... İspanyol edebiyatına özgü bir şiir türü. 4/ Eski dilde kapı... Hayvanlara vurulan damga. 5/ Mitoloji... Anlamlı iz. 6/ “Ölümdür yaşanan başına / Aşk iki kişiliktir” (Ataol Behramoğlu)... Bebeklerin zıbınları üzerine sarılan geniş sargı. 7/ Aynı tiyatroda çalışan oyuncular topluluğu... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 8/ Japon kökenli bir dövüş sporu... Trabzon’un bir ilçesi. 9/ Bahçelerde yazın oturulmak için yapılan, kafes biçiminde çardak. SOLDAN SAĞA: 1/Korsika Ada 1 sı’na özgü kan davasına veri 2 len ad. 2/ Bit 3 1 2 3 4 5 6 7 8 9 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle