23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 EYLÜL 2012 CUMA 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara B B B B B B B B B B B B B 28 33 32 28 32 35 35 25 25 25 27 25 31 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B B B B B B A A A B B PB 30 29 28 29 35 32 34 35 31 32 27 23 23 Oslo Y Helsinki Y Stockholm Y Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih PB Berlin PB Budapeşte Y Madrid Y Viyana B HABERLER 13 14 15 18 17 15 18 16 18 18 23 22 21 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam PB B PB A B B PB A PB B PB A A 31 30 26 33 17 23 30 29 26 28 28 33 36 Ülkemiz genelinde yağış beklenmiyor, bütün bölgelerin az bulutlu ve açık, öğle saatlerinden sonra Güney Ege ve Akdeniz’in iç kesimlerinin parçalı bulutlu, sabah ilk saatlerde Marmara’nın doğusu ile Bolu ve Düzce çevrelerinin puslu geçeceği tahmin ediliyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 28 Eylül GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada ifadelerle yanıtlıyor, “Bir daha PKK ile görüşmek mi? Asla!” diyordu. Terörü güvenlik güçleri temizleyecekti. Hükümetin terörle mücadele defterinde başka yol yöntem olmadığını; ekranlarda, gazete manşetlerinde bas bas bağıran Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı RTE idi. Az bir zaman sonra, bu kez ekranlardan Oslo’nun bir kez daha asla gerçekleşmeyeceğini ilan eden Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı RTE gitti, yerine mülayim sesli, sözlü, yüzlü bir başka Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı geliverdi. Tabii, nasıl oldu da böylesi hızlı bir değişim yaşadığını sorması olası gazetecilerin değil, istediği konuda açıklama yapmasını sağlayacak çanak sorularla huzurunda sıralanan yandaş, yalaka ya da padişahın dalkavuğu gazetecilerin sorularını yanıtlarken şu açıklamayı yapıverdi: “İmralı ile görüşmelere başlayabiliriz” dedi. İmralı dediği de adını söylememeye özen gösterdiği katiller çetesinin şefi Öcalan! ??? Terör sorununu çözümleyebilmek için zaten örgütle görüşmenin zorunlu olduğunu yazan, söyleyen Mehmet Ali Birand’lar, Çandar’lar, Cemal’ler; öpmesen bile silah gücüyle yenemediğinin sık elini anlayışıyla yatıp kalkanlar: Ohhh nihayet dediler, rahat bir nefes aldılar. Oysa garip bir çelişki yaşanıyor. Bir yandan çözüm için İmralı üzerinden PKK ile görüşmelerin başlayacağı işareti veriliyor. Öte yandan çözüme tek yolun silahlı kuvvetlerin dağ bayır demeden PKK’ye müthiş darbeler vurduğunu, vuracağını içeren haberler yayımlanıyor. Silahlı kuvvetlerle başarıya mek parmak kaldıysa; hükümet, “İmralı” aracılığıyla terör örgütü ile görüşme namı altında pazarlığa oturmaya neden hazırlanıyor ve bu cesareti nereden alıyor? ??? Başbakan’ı ana muhalefet rahatlattı. CHP, Oslo belgelerini tazelediği sırada örgüt ile görüşmelere yeniden başlanmasını öngören, hatta dayatan irdelemeler gündeme geldi. Ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu PKK ile görüşmelere karşı olmadıklarını açıkladı: “Örgütle silahı bırakma koşuluyla elbette görüşmeler yapılabilir” dedi. Hükümet sözcüsü Bülent Arınç, devletin istihbarat örgütlerinin PKK ile görüşmeler yapmasını doğal görevleri arasında sayarken Oslo’yu tazelemeyi dayatanlara bir ipucu verdi: “Kimbilir, örgütle görüşmeler başlamıştır bir yerlerde” dedi. Birkaç gün sonra RTE, İmralı’ya kardeşini göndererek Kandil’le görüşmelere kapıyı yeniden araladıklarını söyledi. ??? Pazarlık diyoruz, hükümet ve muhalefet görüşme istiyor diyoruz; pekâlâ ama görüşmelerin olası gündemi nedir, ne olmalı, sorup soruşturmuyoruz. Görüşmelerin başlayacağı işareti verilir verilmez, Kandil’den uzanan koşullar tekrar sahneye girdi. PKK ve BDP’nin önde gidenleri örgütün Güneydoğu ve Doğu illerini kapsayan bölgede, “demokratik özerklikten” vazgeçmediklerini ilan ettiler. PKK’nin sivil uzantısı diye suçlanan KCK sorumlusu tutuklu kişilerin serbest bırakılması, hatta KCK’nin üzerine gidilmemesi… Tabii Öcalan’ın cezasını evde çekmesi için dayatmalar pazarlık görüşmelerinde diğer koşullar… ??? Yanıtı aranan soru şu: Öngörüldüğü gibi terörü durdurmak için PKK’nin ve uzantılarının dayattıkları demokratik özgürlük koşulunu hükümet kabul edecek mi? Edebilir mi? Koşul kabul edilirse; içeride ve dışarıda çoktandır sözü edilen Türkiye’nin bölünmesinin ilk aşaması gerçekleşecek demektir. Bugün görüşme adı altında örgütle pazarlığı hararetle destekleyenler, demokratik özgürlük adı altında ülkenin büyük bir parçasının kopup gitmesine acaba yeşil ışık yakacaklar mı? Yoksa, her zaman her devir değişiminde sergiledikleri dönekliğe uygun yazılı sözlü davranışlarla… …karakterlerine özgü örneğin zaten ülke bölünsün demedik gibi kıvırmalarla ortak oldukları sorumluluktan sıyrılmaya mı çalışacaklar?.. …ya da ülke bölünürse, bölünmenin eşiğine gelirse… herhalde münasip yerlerine kına yakacaklar! Başbakan Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu’na katılmaktan vazgeçerek New York programını iptal etti. Basında çıkan haberlerde Erdoğan’ın ABD Başkanı Barack Obama ile görüşme programının olmaması, (ABD lideri gelen hiçbir liderle görüşmedi), katılımın düşük olması ve pazar günü yapılacak AKP olağan kongresine hazırlanma gerekçesiyle bu kararı aldığı iddiaları yer aldı. Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök de dün köşesinde bir yeni iddiayı gündeme getirdi. Obama’nın, peygambere hakaret edilen görüntüleri “ifade özgürlüğü” kapsamında görererek yayımlanmasına engel olmayacağını ortaya koyan konuşmasına dikkat çeken Özkök, Erdoğan’ın bundan önceden haberdar olarak geziden vazgeçmiş olabileceği iddiasını gündeme getirdi. Erdoğan’ın BM’ye Katılmama Kararı Doğru Mu? sili tercih ederek dışişleri bakanını gönderdi New York’a... uriye zirvesi de iptal BM toplantıları sırasında Suriye konulu bir zirve de yapılması planlanmıştı. Mısır Devlet Başkanı Mursi’nin inisiyatifinde Türkiye, İran ve Suudi Arabistan’ın oluşturduğu grubun liderler seviyesindeki (Daha önce dışişleri bakanları toplanmıştı.) ilk toplantısı olacaktı. Suriye krizinin barışçıl çözümü için bir plan açıklanacaktı. Erdoğan’ın gidişi son dakikada iptal olunca, bu S dörtlü zirve de iptal edildi. Dünya Suriye ile ilgili en önemli mesajları Erdoğan yerine Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’den dinledi. Mısır lideri de askeri müdahale bekleyen Türkiye’nin aksine “sorunun dış müdahale olmadan çözülmesi” çağrısı yaptı. ürkiye’nin çıkarına değil Gerekçesi ne olursa olsun, her yıl lider düzeyinde katılınan BM Genel Kurulu’na Türkiye’nin bu yıl düşük seviyede katılım sağlaması çıkarlarına uygun bir hareket tarzı olmamıştır. Bunun ana nedeni Suriye meselesidir. Her yıl New York’a giden liderler Genel Kurul konuşmaları ile yaptıkları ikili görüşmelerle uluslararası sorunların çözümü için ülkelerinin politikasını dünyaya anlatma fırsatı bulur. Bu yıl zirveye katılan liderlerin ana konusu Suriye idi. ABD Başkanı Obama, Fransa Devlet Başkanı Francois Hollande, Mısır Devlet Başkanı Muhammed Mursi, Ürdün Kralı 2. Abdullah, Katar Emiri Şeyh AlThani, İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinejad, İngiltere Başbakanı David Cameron ve daha birçok lider BM kürsüsünden Suriye’ye ilişkin görüşlerini dile getirdi. Güney Kıbrıs lideri dahil... Türkiye ise aynı Rusya ve Çin gibi lider yerine düşük profilli tem T ani yalnızlıktan şikâyetçiydik Başbakan’ın Suriye konsundaki görüş ve beklentilerini dünyaya en üst seviyede dile getirmekten kaçınması ve krize çözüm bulmayı amaçlayan bu toplantıyı bloke etmesini na H sıl yorumlamak gerekir? Suriye’de yaşanan iç savaştan en fazla etkilenen ülke Türkiye. Topraklarımızda 80 bin, sınırımızda ise on binlerce yerinden edilmiş Suriyeli mülteci yardım bekliyor. Kurulan kamplar için bütçemizden 300 milyon dolardan fazla kaynak ayrıldı. Esad rejiminin devrilmesi için mücadele eden muhalifler ve onların askeri uzantıları ile Esad’a karşı cihat için gelen radikal unsurlar ülkemizde rahatça dolaşabiliyor. Tüm bunlara karşılık, Esad rejimi de Türkiye’yi düşman ilan etti. Uçağımızı düşürüyor, PKK’ye tam destek veriyor. Sınır illerimizde mezhep çatışması riski dorukta. Esnaf sıfırı tüketmiş, milyar dolara varan kayıplar söz konusu. ??? Bu sorunlar karşısında yalnızlığımızdan şikâyet ederken Türkiye’nin taleplerini BM Genel Kurulu’ndan dünyaya duyurma ve sorunu uzlaşarak çözme fırsatını Erdoğan’ın kullanmamış olması düşündürücüdür. Halkın büyük çoğunluğunun karşı olduğu Suriye politikasında Erdoğan “ince bir ayar” mı yapıyor yoksa? ‘Silivri’de Toplu Katliam’ Sanırım Orhan Erinç’in, “Yassıada’dan Silivri’ye” başlıklı dünkü yazısını atlamamışsınızdır. Eğer okumadınızsa, mutlaka bakmanızı tavsiye ederim. Bu çok ilginç yazıyı okurken Yassıada’yı şu ya da bu şekilde yaşamış olanların Silivri duruşmaları konusunda neler hissedeceklerini düşünüyordum ki, Galatarasaray Lisesi’den beş sınıf küçüğüm Hayri Kozak’tan çok uzun bir ileti aldım. Dostumun yazısı şöyle başlıyordu: “Yazmaya başlarken bir hususu bildirmekte fayda görüyorum. Demokrat Parti’nin 1950 döneminin milletvekillerinden Kâmil Kozak’ın oğluyum. Yani eski bir Demokrat Partili ailenin çocuğuyum. Rahmetli Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamlarını delikanlılık dönemimde yaşamış olmam beni sınırsız bir isyan ve nefret duygusuna sevk etmiş de olsa ben her zaman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Cumhuriyetimizin en ciddi güvencesi, teminatı olduğuna inanırım. Bugünün iktidarının birkaç darbe girişimi ve askeri harekâtı sebep olarak gösterek, günümüzün ordu mensuplarına karşı çok ciddi kıyım hareketi başlattığı inancındayım. Yazımın konusunu bu nedenle Silivri’de Toplu Katliam olarak seçtim.” ??? Hayri Kozak, Türk basınının bu duruşmalardaki ilgisizliğinin altını özenle çizdikten sonra şu hususu da belirtiyor: “Duruşmalar başladıktan kısa bir süre sonra, salonun tavanından dinleyici ve sanıkların aralarında yaptıkları konuşmaların dinlenebilmesini teminen misina kalınlığında ucuna çok hassas mikrofonların takılı olduğu birçok kablo sarkıtıldı!!!... Gelelim duruşmalara: Bu davanın sanıkları olan 365 subayımızın 4’ü orgeneral olmak üzere 87’si general ve amiral; 220’si albay, 18’i yarbay, 23’ü binbaşı diğerleri ise çeşitli daha alt rütbeli askerlerimizdi. Bu arada tek sivil sanık ülkenin yetiştirdiği en değerli bilim adamlarından olan, Havelsan’ın Genel Müdürü, şirketi sıfır ihracattan, 350.000.000 USD ciro düzeyine ulaştıran, birçok ünlü projeye imzasını atan Faruk Yarman’dı. Kendisi tutuklandığı günden mahkum olduğu tarihe kadar neden tutuklandığını anlayamamıştı ne yazık ki kendisine13 yıl hüküm giydirildi. Bu davada her şey ama her şey 111617 No’lu olarak bildirilen CD’lerin içeriğinin ve diğer bazı delillerin sahte olup olmadığının kanıtlanmasına bağlı idi. Mahkeme heyeti anlaşılması mümkün olmayan bir kararlılıkla bu CD’ler hakkında yazılan bilirkişi raporlarını delil olarak değerlendirmemekte, iki çok önemli tanığı dinlememekte ısrar etti ve bunları dinlemeden Türk Silahlı Kuvvetleri’ne uzun yıllarını vermiş subaylarının tamamını ve bir müstesna bilim adamını en ağır cezalara çarptırmayı tercih etti. ??? Bu arada belirtmem gerekir ki ‘TÜM SANIKLAR KARARLARIN OKUNDUĞU SÜRENİN SONUNA KADAR AYAKTA SESSİZ VE DİMDİK DURARAK ASLA MAHKEMEYE DEĞİL AMA ADALETE SAYGILARINI GÖSTERMELERİ’ son derece anlamlıydı. Bunun yanı sıra mahkeme heyetinin kaçar gibi salonu terk etmeleri ibret verici bir görüntüydü. Balyoz davasını bizzat, canlı izlemiş olmam bana tüm gerçekleri yaşamış olma fırsatını verdi. Rahatlıkla ifade edebilirim ki mahkeme heyetinin bu sonuçları açıklaması için 115 duruşma ile 21 ay kaybedilmesine hiç gerek yoktu. Gördüğüm, dikkatle izlediğim mahkeme heyeti ilk duruşma günü hangi kararları alacaklarını adeta biliyordu. Tek bir sanığın talebini yerine getirmedi. Sadece dinledi ve ara kararlarda sadece kendi bildiğini yaptı. Bütün bunlar mahkeme heyetinin ilk celseden itibaren eğilimi hakkında yeterli kanaati vermiştir kanımca. Saygı ve sevgilerimle Hayri Kozak” İşte Yassıada’ya ve o hukuksuz idamlara çocukluğundan gençliğine geçtiği sırada tanık olmuş olan Demokrat Partili bir aileden gelen dostumun Silivri izlenimleri bunlar. Çok özetleyerek yayımladığım mektup ile ilgili görüşlerimi de yarın yazacağım izninizle. Kongrenin Tek Hedefi: Erdoğan’ı Köşke Çıkarmak AKP 11 yıl önce Türkiye tarihinin en büyük ekonomik kriziyle bunalan halkın çıkış aradığı ve siyasetin tıkandığı noktada kuruldu. Kuruluşunun üzerinden bir yıl geçti geçmedi, erken seçimlerle iktidara geldi. Bu pazar günkü olağan büyük kongresini, iktidarda onuncu yılını kutlayarak gerçekleştirecek. Partinin 2003 ve 2006’daki ilk iki kongresinde Erdoğan, sadece İslamcı kemik tabanı değil, kendisine demokratikleşme ve AB reformları çerçevesinde destek veren liberaller ve diğer kesimlere de seslenip, kucaklayıcı bir tavır sergildi. 2009’daki 3. kongre ise AKP’nin tam iktidar sürecinin başlangıcıydı. Ancak bir yandan Kürt sorununun çözümü için başlatılan açılım süreci, diğer yandan giderek genişleyecek darbe davaları yüzünden, Erdoğan hâlâ kendi dışındaki kesimlerle birlikte yürümek durumundaydı. Pazar günkü kongre ise öncekilerden çok farklı bir ortamda, “kendisi dışındakilere söz hakkı tanımayan, eleştirileri suçlama olarak anlayan” bir AKP görüntüsü altında gerçekleşecek. Artık ortak akıllar yerine AKP’nin sadece kendi aklıyla yetindiği “Ben bilirim” sürecindeyiz. Bu ruh haline girilmesinde 2014’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi rol oynuyor. Aslında 2007’de Abdullah Gül ile birlikte Köşk’e “AKP’li Cumhurbaşkanı” çıkarmıştı iktdar partisi. Anlaşılan o ki, bu da yetmiyor! Davanın neredeyse tek adamı konumuna gelen Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olmadıkça AKP tatmin olmayacak. Dolayısıyla pazar günkü kongrenin tüm mesajlarını, Erdoğan’ın Köşk’e çıkma hedefinin bir parçası olarak okumakta yarar var. Ergenekon davasında gazeteci Aydıntaşbaş, savcının sorularına tepki gösterdi Balyoz’da 2 tutuklama daha ? İstanbul Haber Servisi Balyoz davasında 16 yıla mahkum edilen emekli Albay Sefer Kurnaz ve deniz Albay Ayhan Türker de dün tutuklanarak cezaevine gönderildi. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nce haklarında yakalama kararı çıkarılan sanık subaylar, Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’na, merkez komutanlığı görevlileriyle geldi. Mahkemede kimlik tespitleri yapıldıktan sonra tutuklanarak cezaevine gönderilen subayların, “kaçma şüphelerinin olduğu, adli kontrol yöntemlerinin de yetersiz kalacağı” ifade edildi. Haklarında yakalama kararı çıkarılan 69 sanıktan 39’u tutuklanmış oldu. Ergenekon davasında tanık olarak dinlenen gazeteci Aslı Aydıntaşbaş’a CHP Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın “Er Er Ergenekon... Gel Her Yere Kon” başlıklı yazısından ilham alıp almadığı soruldu. Duruşmada tanık Emrah Özdemir ise cezaevinde sohbet ettiği Cumhuriyet gazetesine molotof kokteyli atmaktan sanık Bedirhan Şinal’in kendisinden bazı notlar yazmasını istediğini belirterek, “Osman Yıldırım’ı öldürme emri verilmiş gibi yazılar yazdırdı. Altına komutan yazdırdı. Sonra onları ne yaptı bilmiyorum” dedi. Davanın 235. duruşmasında gazeteci Aydıntaşbaş’a, davanın tutuklu sanığı İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile yaptığı röportaja ve MayısHaziran 2006 tarihindeki yazılarına ilişkin sorular yöneltildi. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Aydıntaşbaş’a birleştirme talepli Odatv davasından tutuklu bulunan gazeteci Soner Yalçın ile CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner hakkında yaptığı telefon görüşmesini de sordu. “A.A, ‘Cihaner ile görüştüm onu yazacağım. Çok derin bir adam, klasik solcu yani’ diyor” diye konuşan Pekgüzel sorusunu tamamlamadan Aydıntaşbaş şöyle konuştu: “Cihaner ile bir gazeteci olarak görüştüm. Yalçın ‘Nasıl bir adam’ diye sormuştu. Ancak bu diyaloğun iddianameye konulmasının kötü niyetli olduğu düşüncesindeyim.” Pekgüzel, eski Erzincan Başsavcısı Cihaner hakkında Ergenekon soruşturmaları kapsamında dava açıldığını anımsatarak “Ben ‘Derin bir adam’ sözünüzü soruyorum” diye konuştu. Aydıntaşbaş “Ci Balbay’dan ilham aldınız mı? HATİCE TUNCER ‘VERİLEN CEZALAR KATLİAM GİBİ’ kararın çıkacağını hepimiz hemen hemen biliyorduk. Ben aslında savcının mütalaasını verdiği gün kararın bu yönBalyoz davasında 18 yıl ceza alan de olacağından emindim, çünkü cumemekli Tuğgeneral Mehmet Kaya Vahuriyet savcısı ne istediyse mahkemerol’un eşi Sevgi Varol, davada verilen de de aynı şekilde gerçekleşti. Tabii ne 20, 18, 16 yıl gibi cezaların herkesi kadar biliyor da olsanız derinden yaratüm sanıkların eş, çocuk ve yakınlarılandık, sonuçta hak etmediğimiz bir nı şoke ettiğini vurgulayarak “Eylem olmadan, hiçbir şey kanıtlanmadan Hayri Güner hükümle karşı karşıya geldik” diye konuştu. Kararı, 11 yaşındaki kızına anlatbu kadar ağır ceza nasıl verilebiliyor. makta zorlandığını ifade eden Küçükseyhan İlk gün eşlerimizi ‘terör örgütü üyesi’ diye na“Şunu sordu. ‘Dedemle ilgili nasıl bir bağ kusıl aldılarsa karar günü de aynı şoku yaşattırabiliyorlar’ dedi. Babam dedi ki, ‘100 yıl da allar. Artık hukuk anlamında hiç kimseden hiçsam, idam da edilsem netice değişmez ben bir şey olacağına inanmıyoruz. O hale geldik. haklıyım ve bu sonuna kadar da böyle devam Bir mucize bekliyoruz artık. Hukuk falan değil” edecek’ Gerçekten de bu böyle, mücadelemiz dedi. Verilen cezaları “bir katliam” olarak nitebitmeyecek. Yargıtayı bekleyeceğiz” dedi. Külendiren Varol, verilen cezanın kendileri için çükseyhan, şöyle devam etti: “Bence artık dayok hükmünde olduğunu, eşlerinin terörist ha fazla Aytaç Yalman veya Hilmi Özkök açıkdeğil birer kahraman olduğunu söyledi. Ballama yapmasın. Bir insanı bir kez öldürürsüyoz davasında 16 yıl ceza alan Korgeneral nüz. Her gün öldüremezsiniz.” Hayri Güner’in kızı Eser Küçükseyhan ise “Bu HAZAL OCAK haner’in CHP’ye gireceği konuşuluyordu. Cihaner ile röportaj yapmıştım. Ulusalcı, sloganvari konuşacağını düşünmüştüm. Sosyolojiyi bilen, sosyalist jargonla konuşan biriydi. ‘Derin bir adam’ sözünü bu anlamda söyledim” dedi. Bu sırada Aydınlık gazetesi yazarı Hikmet Çiçek, “Bu soru niye soruluyor” diye bağırdı. Pekgüzel, Balbay’ın Cumhuriyet gazetesinde 2 Haziran 2006’da “Er Er Ergenekon… Gel Her Yere Kon” başlıklı yazısından bir bölümü özetledikten sonra, “Balbay’ın bu yazısından ilham aldınız mı” diye sordu. Aydıntaşbaş ise bu yazıdan ilham almadığını belirtti. Önceki duruşmalarda sağlık sorunları nedeniyle tanıklık ifadesine ara verilen Emrah Özdemir’in ifadesinin alınmasına devam edildi. Özdemir’in talebi doğrultusunda sanıklar salondan çıkarıldı. Öldürülen ‘Kumarhaneler Kralı’ Ömer Lütfi Topal’ın şoförünün oğlu olan Özdemir, Cumhuriyet gazetesine molotof kokteyli atmaktan sanık Bedirhan Şinal ile cezaevinde sohbet ettiklerini belirterek, “Şinal hayalperest biri. Ajandasından sayfalar getirip ‘bunlara yazar mısın’ dedi. Osman Yıldırım’ı öldürme emri verilmiş gibi ya zılar yazdırdı. Altına komutan yazdırdı. Sonra onları ne yaptı bilmiyorum. Eğer Bedirhan bunları savcılığa verdiyse 45 ajanda sayfasına yazılı notları ben yazdım. ‘Osman Yıldırım’ın öldürülmesi ile ilgili talimattır’ diye bir yazıydı” diye konuştu. Sanık avukatlarının itirazıyla İşçi Partililerin avukatı Bülent Hattatoğlu’nun tanık Özdemir’e “hapishanede aldığı tehditlere ilişkin” sorular yönelttiği sırada tanık Özdemir’in yanında bulunan hâkim Sedat Sami Haşıloğlu, tanığın rahatsızlandığını belirtti. Duruşma bugüne ertelendi. İHD’den ‘müdahale’ tepkisi İstanbul Haber Servisi Silivri Cezaevi’nde KCK davasından tutuklu bulunan mahkumların sürdürdüğü süresiz açlık grevine cezaevi yönetimi tarafından 25 Eylül’de müdahale edildiği gerekçesiyle dün İHD İstanbul Şube Başkanı Ümit Efe, avukat Ramazan Demir ve İHD yönetim kurulu basın açıklaması yaptı. Efe, Silivri 2 No’lu Cezaevi’nde KCK davasından tutuklu bulunan mahkumların gerçekleştirdiği açlık grevine devletin müdahale ettiğini, tutukluların hayati tehlike altında olduğunu söyledi. Efe, Silivri Cezaevi yönetiminin müdahaleyi sürdürmesi durumda önlenmesi zor olayların yaşanabileceğini vurguladı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle