25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 EYLÜL 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Suriye’yi İstikrarsızlaştırma Yerine Fezleke Düzenlerim Sonra... CHP’li Atilla Kart, bademciğin yönetimindeki ÖSYM’nin sınavlardaki yolsuzlukların üstüne üstüne gidiyor. Açıkçası, yargıçlık ve savcılık sınavının iptali, Kart’ın ısrarlı tutumunun bir sonucudur. Kart’a göre pervasızlık ve yolsuzluk yüzünden sınavı iptal etmek zorunda kaldılar. Ama yeterli değil: “Asıl failleri ve sorumluları ortaya çıkarmaları gerekiyor. Örneğin, bu arada açığa alma işlemlerinin uygulanması gerekiyor. Ancak bütün tespitlere rağmen fail ve sorumlulara ulaşmak mümkün olmamıştır. Çünkü ÖSYM bünyesindekiler korunuyor, himaye ediliyor. O soruları bazı kişilere kimlerin, nasıl servis ettiği ÖSYM Başkanlığı tarafından biliniyor, ama o servis edenler soruşturulmuyor.” Bir de olayın savcılık tarafı var. Kart, olayla ilgili suç duyurusunda bulunduğu Ankara Savcısı’nı aramış. “Başvurum ne oldu?” diye sormuş. Savcı, “Adli tatil girdi araya” demiş. Kart, “Biz çocukların geleceklerini ilgilendiren örgütsel bir olaydan söz ediyoruz. Siz bu iddiaları ivedi olarak araştırmak zorundasınız. Yoksa siz hükümetin ajanı konumundaki savcılardan mısınız?” diye üstlemiş. Savcı “Bana bunu söyleyemezsiniz” demiş. Kart, “Ben bir tespit yapıyorum sayın savcı” diye devam etmiş: “Alınsanız da, söylediğim bir Türkiye gerçeğidir, artık cumhuriyet savcılarının bir bölümü cumhuriyet savcısı değil, hükümetin ajanıdır. Ajanı istihbari anlamda demiyorum, memur anlamında diyorum. Ast üst ilişkisi içinde görev yapan konumdasınız. Siz ne kadar tepki duyarsanız biz bunları anlatacağız.” Savcı, Kart’ın sözlerine karşılık olarak “Bu tür tepkilerinizi aramızda konuştuk zaten, hatta sizin hakkınızda fezleke düzenleyelim mi düzenlemeyelim diye tartıştık” yanıtını vermiş. Kart, “Bakar mısınız tavra?” deyip ekledi: “Türkiye, bütün kurumlarıyla tıkanmış durumda. O kurumları asli görevlerini yapmaya, çalıştırmaya çaba gösteriyoruz.” CHP, geçen dönem parti meclisi üyeliği yapan Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı’dan yeterince yararlanıyor mu, bilinmez. Bildiğimiz bir şey varsa, o da Prof. Pazarcı’nın uluslararası hukuk alanında bugün ülkemizin en bilgili ve deneyimli bilim insanlarının başında geldiğidir. Prof. Pazarcı’ya, AKP’nin Suriye politikasını sorduk. Satırbaşları ile şunları söyledi: Türk halkının bu işin dışında kalması zorlaştı. Özellikle Hatay’da Suriye’den gelen sığınmacıların davranışları karışıklık yaratır oldu. Suriye’deki Kürtler, Esad rejimine karşı muhalif pozisyonda olmadılar. Esad da bunun hediyesini onlara verdi ve Suriye geleceği belli değil. Halihazırda bu ülkede 15 ayrı muhalif grup olduğu ve bu grupların birbiriyle çatıştığı ortada. Yapılması gereken Suriye’yi istikrarsızlaştırma, muhalifleri destekleme yerine ortamı yumuşatacak, çözüm bulmaya yardımcı olacak bir yaklaşım sergilemekti. Bu, zamanında yapılmadı. Bundan sonra, Suriye’de bir yumuşama, tarafların birbirlerini anlama ortamı sağlamak için çaba gösterme yönünde bir politika değişikliği belki mümkün. Özellikle Suriye’ye yakın duran; Rusya, İran ve Çin nezdinde girişimlerde bulunarak bölgedeki tansiyonu düşürmek de belki mümkün. “Belki” diyorum, çünkü bunları sağlamak artık kolay olmayabilir. Hepimiz Suçluyuz! Onlara sıra ne zaman gelecek diye merakla bekliyorduk, geldi. Başbakan televizyon ekranlarında ve basında güncel olaylar üzerine yorum yapan emekli askerleri de suçladı. İçinden geldikleri ocaklarına “ihanet” eden insanlarmış bunlar, öğrendik. Sanırım Başbakan’ın suçlular listesinde ilk yer alan kişi bir çiftçiydi; 11 şubat 2006’daki Mersin gezisinde Başbakan’ın karşısına çıkmış, ona “Çiftçinin hali ne olacak? Anamız ağladı. Hangi yüzle geliyorsun buraya” diye bağırmış, aldığı yanıt, “Ananı da al git!” olmuştu. Başbakan’ın listesi aradan geçen yıllar içinde giderek kabardı. Partisinin Türk Telekom Arena’da yapılan son İstanbul il kongresinde hedefinde köşe yazarları vardı. 52 bin kişinin önünde onları “akbabalık” ve “köpeklikle” suçladı. Şöyle diyordu: “Medyada da akbabalar var. Daha düne kadar üniformalılar yazdıklarınızdan dolayı azarlıyorlardı. Onların karşısında selam durup ‘şak’ yapıyordunuz... Sizi o tasmalarınızdan kurtardık. Şimdi ise boyunlarında uluslararası tasmaları taktılar.” ??? Başbakan o köşe yazarlarına öfkelenmekte kendince haklıydı; kim bilir kaç kez medya patronlarına seslenmiş, “Bunları kovun!” demişti. Medya patronları da başlarına olmadık işler gelir korkusuyla bir “tasfiye harekâtına” girişmişler, çok sayıda gazeteciyazarı ya işten çıkarmışlar ya da bezdirerek “kendi istekleriyle” işten ayrılmalarını sağlamışlardı. Sayıları hiç de az değildi. Hürriyet’ten Emin Çölaşan, Pakize Suda, Cüneyt Ülsever, Tufan Türenç, Oktay Ekşi, Ferai Tınç, Zeynep Göğüş; Milliyet’ten Atilla Akal, Zeynep Oral, Doğan Heper, Umur Talu, Nilgün Cerrahoğlu, Şahin Alpay, Yalım Eralp, Cem Dizdar, Nuray Mert, Osman Ulagay; Radikal’den Mine Kırıkkanat, Türker Alkan, Haluk Şahin, Erdal Güven, Yıldırım Türker; Vatan’dan Necati Doğru, Deniz Uğur; Sabah’tan Can Ataklı, Balçiçek Pamir, Aydın Ayaydın, Başak Dursun; Habertürk’ten Nuran Yıldız, Ece Temelkuran; Akşam’dan Oray Eğin, Güler Kömürcü; NTV’den Banu Güven, Can Dündar, Ruşen Çakır; Star’dan Mehmet Altan; Star TV’den Uğur Dündar. İlk anda aklıma gelen adlar bunlar; içlerinden bazıları başka basınyayın kuruluşlarına geçtiler, bazıları boştalar, bazıları da mesleklerini bıraktılar. Yargı da bu arada medyayı istenmeyen kalem ve ağızlardan arındırma işinde iktidara yardımcı oldu. Bir patrondan bağımsız olarak yazan ya da kendi kendisinin patronu olan Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Soner Yalçın gibi gazeteciler Ergenekon’dan tutuklanarak içeri alındılar. Fakat susturulamadılar. ??? Dedim ya Başbakan öfkelenmekte kendince haklı; susmayan susmuyor, susmak istemeyeni susturmak kolay değil. Birini susturuyorsun, yerine beşi, onu konuşmaya başlıyor. Öğrenciler konuşuyor, atamaları yapılmayan öğretmenler konuşuyor, bilim insanları konuşuyor, işçiler, yazarlar, müzik insanları, tiyatrocular, çizerler, emekli askerler, Aleviler, iktidar karşıtı milletvekilleri konuşuyor. Başbakan dilediği kadar hepimizi suçlu ilan etsin! Kimimize “hain”, kimimize “beleşçi”, “kimimize akbaba”, kimimize “tasmalı” deyip hakaret etsin! Topumuzu tutsak ettirecek gücü yok ya! Eğer yazdıklarımız, konuştuklarımız Başbakan’ın gözünde bizi “suçlu” yapıyorsa bunda gocunacak bir yan görmüyoruz. Öyleyse hep bir ağızdan: “Hepimiz suçluyuz!” Kürtlerini Türkiye’ye karşı kullanmaya başladı. Esad’ı değiştirmek isteyen ABD, bunu Türkiye’den yararlanarak yapmayı düşündü. Kendisine dev aynasında gören AKP iktidarı, “Bölgede oyun kurucu olacağız” hevesiyle bataklığa saplandı. Esad giderse yerine kimin AKP döneminde Türkiye, AB’nin istemiyle 26 “kalkınma ajansı bölgesi”ne bölündü. Ne işe yarar kalkınma ajansı? Uluslararası şirketlerin, ulusal piyasaya daha rahat sızmasını, yerel çıkar çevreleri ile daha kolay işbirliği yapabilmesine yarar. Kalkınma ajansları; bağımsızlık, ulusal sınır, demokratik katılımcılık ve kamu yararı filan dinlemez. Abdil Celil Öz de işte bu kalkınma ajanslarının Türk kamu yönetimi içindeki yerini doktora tezi yapmış, 20062008 yıllarında Çukurova Kalkınma Ajansı Kurucu Genel Sekreterliği görevini üstlenmiş bir valimizdir. Bugün Valisi Kaybederken... Amasya olan Abdil Celil Öz, Beytüşşebap’taki saldırıda şehit olan 10 asker için yaptığı konuşmada, “Bu memleketi kazanırken çok şehitler verdik. Kaybederken de mutlaka şehitlerimiz olacaktır” demiş, ardından da dilinin sürçtüğünü söylemiştir. Hangi psikoloğa sorarsanız sorun, dil sürçmesinin aslında bilinçaltında var olanın bir dışavurumu olduğunu söyler. AKP döneminde cemaat, imama uydu. Egemenlerin dayatmaları, devletin en küçük hücrelerine değin sızdı. solumuz Sağımız bomba, ümüz savaş. ön , Arkamız kurşun a, acak parça parç Aklımız yitik, kolb mpalıyor bedene. n po yüreğimiz ağılı ka lere, havaya uçurduk üm öl z ru iyo em tiş z Ye ık, kurtaramıyoru geçmişimizi. Yakt ğimizi. gelece Yanık Ülke şiddet. İzmir’e, kurtuluşu nd Sultanımız efendi a bayrak yasak. mize “gâvur” ya, onda göre, İzmir ndır.. Bayrak KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Ölüm Pazarlayan ‘İnsan Tacirleri’ 19. yüzyılda kaldırılan “köle ticareti”, günümüzde yerini “insan ticaretine” bırakmış durumda. Köle ticaretine karşı tepkiler yoğunlaşınca 19. yüzyılda, İngiltere ve ABD’de köle ticaretinin kaldırılması için geniş çapta örgütlenmeler ve eylemler başlamış ve bu eylemler sonucunda. 19. yüzyılın sonlarına doğru, kölelik kaldırılmış. Abraham Lincoln, köleliğin kaldırılması için büyük çaba göstermiş saygın bir ABD Devlet Başkanı olarak bilinmekte. Lincoln, insanlık için harcadığı çabaların bedelini de uğradığı bir suikast sonucu yaşamını yitirerek ödemiş. Birleşmiş Milletler her yılın 23 Ağustos gününü, “Köle Ticaretinin Yasaklanmasını Anma Günü”, 2 Aralık gününü de “Kölelikle Mücadele Günü” olarak saptamış. 20. yüzyılda, köle tüccarlarının bıraktığı boşluğu da “umuda yolculuk” adı altında ölüm pazarlayan “insan tacirleri” doldurmuş. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2011 yılı “İnsan Ticareti Raporu’nda”, Türkiye’nin insan ticaretinde, “hem kaynak hem transit ülke” olduğu ve yeterli önlemin alınmadığı sorgulanmakta. Raporda: • Türkiye’de fuhuşa zorlanma amaçlı insan ticareti mağdurlarının kadın ve çocuk ağırlıklı olduğu ve bunların eski Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa kökenli olduğu belirtilmiş... • Fuhuşa zorlananlar arasında Türk kadınların da olduğu, ayrıca, Türkmenistan, Tacikistan ve Moğolistan’dan erkek ve kadınların Türkiye’de zorla çalıştırıldığı açıklanmış. • Türkiye’de, uyuşturucu ticareti, fuhuş ve yankesiciliğe karışan çocukların, suç örgütlerine karşı savunmasız oldukları, bazı çocukların da zorunlu evlilik yoluyla insan ticaretinde “bir eşya gibi” alınıp satıldığı da belirtilmiş. Türkiye üzerinden Yunanistan’a “kaçak göçmen” götüren bir “ölüm teknesinin” batması sonucu 61 kişi boğularak yaşamını yitirdi 1) “Ege sahillerinde, kıyıya 10 metre uzaklıkta büyük bir insanlık dramı yaşandı. Ortadoğu’daki savaştan kaçan çoğunluğu Suriyeli 61 kişi, yasadışı yollardan yurtdışına çıkış yapmak için bindikleri 15 metrelik teknenin alabora olması üzerine yaşamını yitirdi. İkisi kaptan ve kaptan yardımcısı olmak üzere 46 kişi kurtulurken ölenlerin 3’ünün bebek, 28’inin çocuk, 18’inin kadın ve 12’sinin erkek olduğu açıklandı.” (Cumhuriyet 7 Eylül 2012) Bu insanlık suçuna komşumuz Yunanistan’da en ağır cezalar verilmekte: 2) “İnsan ticareti” yapan 21. yüzyılın “köle tacirleri”, geri kalmış ülkelerden getirdikleri aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu kaçak göçmenleri, Meriç Nehri üzerinden Yunanistan’a geçirmek için 3 kişilik plastik havuz botlarına 9’ar kişi bindirmişler. Yarı yolda göçmenlerden Meriç Nehri’nden yüzerek karşıya geçmelerini istemişler. Göçmenler, “Su çok derin, akıntı hızlı” diye suya girmek istemeyip direnmiş. Bunun üzerine “köle tacirleri” kadın, çoluk çocuk demeden sopalarla döve döve zorla hepsini tutup nehre atmış ve 16 göçmen de Meriç’in azgın sularında boğularak can vermiş. (Cumhuriyet 5 Aralık 2010 ) “GÜMÜLCİNE (AA) Yunanistan’da, insan tacirliği yapmak suçundan yargılanan 6 Türk, toplam 975 (dokuz yüz yetmiş beş) yıl hapis ve 4.1 milyon Avro para cezasına çarptırıldı.(…)” (Cumhuriyet 10 Temmuz 2011 sayfa 3)” Bilimsel verilere göre, insanoğlunun “maymunluktan” kurtulması ve iki ayağı üzerinde dik durmasını öğrenip “insan” görünümü kazanması için milyonlarca yıl geçmesi gerekmiş. Oysaki “günümüzdeki “insan manzaraları” insan olmak için iki ayak üzerinde durmanın ve “nüfus kâğıdına” sahip olmanın yetersiz kaldığını gözümüze sokmakta. Bakalım, pek çok insanoğlunun, “nüfus kâğıdı, ehliyet, pasaport ve diploma” hak edip “insanlığa” ulaşabilmesi için daha kaç yüzyıl geçmesi gerekecek? HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Uyku ile ko 1 ma arasında derin baygınlık ha 2 li. 2/ Soğukla sı 3 cak arası... Kü 4 çük çocuklarda ishal ve kusma 5 lara neden olan 6 bir virüs. 3/ Bu7 dizmin, Japonya’da büyük 8 önem taşıyan 9 kolu... Ağrı’nın 1 2 3 4 5 6 7 8 9 bir ilçesi. 4/ Küçük akarsu, dere... Molib 1 M E Y D A N İ Y E den elementinin sim 2 U M A R A R A L gesi. 5/ Eski Türklerde 3 Ş A Ş A L İ N İ doğum tanrısı... İşyeri 4 A G A H A Ş olarak kullanılan bir 5 S UMO E H L İ kaç katlı yapı. 6/ Pas6A K N E V A ta hamuru... Din ve 7 L A L ME Z A T mezhep işlerini ele 8 E L E K N A R A alan, bunlarla ilgili olan. 7/ Turşusu yapı 9 P A Ş M A K L I K lan bir tür yaban soğanı. 8/ Uğramış, yakalanmış, tutulmuş... Bir nota. 9/ Eski Türklerde yağmur yağdırıp yel estirdiğine inanılan büyü taşı... Osmanlı Devleti’nde, taşradaki nüfuzlu ailelere verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İstanbul’un Fatih ilçesinde, Bizans döneminden kalma ünlü sütun. 2/ İngiltere’de çok sevilen bir cins bira... “Kuyruksallayan” da denilen bir kuş. 3/ Savrulmak için hazırlanan dövülmüş ekin yığını... Karagöz ve ortaoyununda Yahudi tiplemesine verilen ad. 4/ Bir renk... İstavrit balığının küçüğü. 5/ “Bengildek, boruçiçegi” gibi adlar da verilen bir süs bitkisi. 6/ Dövülmüş et, bulgur ve soğanla yapılan ızgara köfte... Cılız, zayıf. 7/ Otomobilde direksiyon ile tekerlek arasındaki bağlantıyı sağlayan mil... Hoşa giden duygulanım. 8/ Kazak başkanlarına verilen ad... Fas’ın plaka imi. 9/ Boğanotundan çıkarılarak hekimlikte kullanılan zehirli bir madde. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle