25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 EYLÜL 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 11 Korsanla mücadelede mevzuatını Afrika’da çağdaşlaştırdı ama 17 yıldır Türkiye düzenleme yapamadı Uganda’dan bile geriyiz Ekonomi Servisi Türkiye, yabancı yatırımcılar için büyük önem taşıyan fikri mülkiyet hakları bakımından 144 ülke arasında 86. sırada yer alabildi. Dünya Ekonomi Forumu (The World Economic Forum – WEF) tarafından hazırlanan “Küresel Rekabet Gücü Endeksi 20122013 Raporu”nda bu yıl Türkiye’nin, 16 basamak birden yükselip 43’üncü sıraya yerleşmesi, görünürde Türkiye’yi “yatırım yapılabilir ülkeler” statüsüne yaklaştırdı ama fikri mülkiyet hakları bakı Dikili Aliağa İkilisi İzmir’in kuzeyinde bulunan bu iki ilçenin bir ortak özelliği var; yıllardır barış, emek, demokrasi ve çevre kavramları bağlamında şenlik düzenliyorlar. Dikili, tarih olarak şenlik düzenlemeye önce başladı. 12 Eylül 1980 sonrasının o çok karanlık günlerinde, uluslararası dayanışmayı da yanına alarak, barış ve demokrasi şenlikleri düzenledi. Ülkenin düşünce ve sanat insanları özgürlük, emek, demokrasi ve barış söyleminde buluşturuldu. Dikili şenlikleri o boğucu ortamda tam anlamıyla tek nefes borusu oldu. Aliağa, 1989’da Hakkı Ülkü’nün belediye başkanı seçilmesinden sonra sürece girdi. Petkim tesisleri ve orada güçlü bir biçimde örgütlenmiş olan Petrolİş Sendikası’nın varlığının bir sonucu olarak bu ilçenin şenliği de emek öncelikli olmalıydı. Böylece yörede emek, özgürlük ve barış türkülerinin söylenebildiği yerlerin sayısı ikiye çıkıyordu. ??? İlçelerinin halklarıyla bütünleşen CHP’li Dikili ve Aliağa belediyeleri geçen günlerde yaptıkları şenliklerle yeniden yıldızlaştılar. Önce önemli bir not. Dikili halkına su hakkı tanıyan; öğrencilere belediye otobüslerinde parasız ulaşım olanağı sağlayan; kentin kıyısında 45 km. uzunluğunda halk plajı yapan Belediye Başkanı Osman Özgüven’in, yöneticilikten bir kör kuruşluk bile özel çıkar sağlamadığı herkesçe bilinirken; ihaleye fesat karıştırdığı suçlamasıyla sekiz yılı aşkın bir süre hapsi isteniyor; dosyası Yargıtay aşamasındadır. Aliağa’da emek ve barış bayrağını şimdiki Belediye Başkanı Turgut Oğuz ve arkadaşları başarıyla taşıyor. Yoğun halk katılımıyla gerçekleşen her iki şenlikte de barış yürüyüşleri yapıldı, uçurtmaları uçuruldu, şarkıları söylendi; karikatür ve fotoğraf sergileri açıldı, konserler verildi; halkoyunları ve tiyatro gösterileri sergilendi; anayasa, basın, eğitim ve çevre konulu toplantılar yapıldı. Ülkemizde, sınırlarımızda ve dünyada barış bütün yönleriyle irdelendi; toplumun barış çağrısı, daha doğrusu çığlığı haykırıldı. Bu yılın Aliağa şenliği daha çok sanat ağırlıklıydı. Dikili’nin bu yıl özel bir durumu vardı; şenliğin adı Nâzım Hikmet ve Barış’tı. Görkemli bir törenle Nâzım Hikmet Parkı’nın ve oraya dikilen heykelinin açılışı yapıldı; Yunanistan’da son seçimlerde ikinci en büyük parti olma başarısı gösteren Radikal Sol Koalisyon Partisi’nin Dış İlişkiler Sorumlusu Panos Trigazis ve arkadaşlarının getirdiği zeytin ağacı, orada bulunan çınarın yanına dikildi. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Nâzım, yaşandı ve yaşatıldı. Nâzım Hikmet Barış Ödülü, usta yazar ve barış savaşçısı Yaşar Kemal’e verildi. Yaşar Kemal, iletisinde şöyle diyordu: “Bütün büyük sanatçılar gibi Nâzım Hikmet de bize kimin yanında olacağımızı göstermiştir; ölümün yanında değil, barışın, kardeşliğin, yaşama sevincinin yanında; karanlığın değil, aydınlığın yanında; düşmanlığın değil, sevginin yanında.” ??? Aslında yazının başlığı eksik. Dünkü 90. kurtuluş yıldönümü törenlerinin bir kez daha kanıtladığı gibi gerçekte İzmir bütünüyle; Büyükşehir ve diğer belediyeler yıl boyu düzenledikleri etkinliklerle demokrasiye, barışa, emeğe, özgürlüklere, sanatsal yaratıcılıklara, çevre ve bunları içeren Cumhuriyetin değerlerine kesintisiz sahip çıkıyor; o nedenle de iktidarın siyasi baskıları altında tutuluyor; AKP’nin şiddet şimşeklerini sürekli üzerlerine çekiyor. ? Dünya Ekonomi Forumu’nun hazırladığı ‘Küresel Rekabet Gücü Endeksi’nde Türkiye’nin fikri mülkiyet hakları bakımından durumunun içler acısı olduğu ortaya çıktı. Bu alanında 144 ülke arasında 86. sırada yer alıyoruz. mından içler acısı durumunu bir kez daha ortaya koydu. İlk kez ABD Patent Ofisi’nin verileri yerine Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı’nın (WIPO) verileri esas alınan raporda Türkiye, Uganda, Gana, Ruanda, Umman ve Gambiya gibi ülkelerin de gerisinde bulunuyor. Fikri mülkiyet alanındaki uluslararası davalardan ve bu alandaki akademik çalışmalarıyla tanınan Avukat Dr. Cahit Suluk, Türkiye’nin neden Afrika ülkelerinin bile gerisinde kaldığını şöyle anlattı: L Türkiye bir önceki yıla göre 22 basamak yükseldi ama Uganda, Gana, Ruanda, Umman ve Gambiya gibi ülkelerin de gerisinde kaldı. L Örneğin Ruanda, 2008’de Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) ) ile bir araya gelerek bir fikri mülkiyet politikası geliştirdi. Bu çalışmaya Sürdürülebilir Kalkınma ve Ticaret Merkezi (ICTSD) de destek verdi. Yapılan çalışmalar 2009’da metne dönüştürüldü. 2010 yılında da Ruanda hükümeti tarafından onaylanarak ülke politikası haline getirildi. L Oysa fikri mülkiyet hakları 1995’ten beri Türkiye’nin gündeminde. Çok konuşan ama az iş yapan bir toplum olduğumuz bir kez daha doğrulandı. Çünkü Ruanda kadar ilerleme sağlayamadık. Bir fikri mülkiyet politikası belirleme ve hayata geçirme gereği var. Hem de çok acil! L Türkiye’nin bu kadar geri sıralarda yer almasının altında bizce taklit ve korsan ürün ticaretinin yoğunluğu yatıyor. Taklit ve korsan alıp başını yürüdü. Ekonominin 5 T’si tepetaklak Ekonomi Servisi CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, “Küresel ekonomideki olumsuz konjonktürde gereken önlemleri alamayan ekonomi yönetiminin basiretsizliği ve siyasi iktidarın izlediği yanlış dış politikayla bölgesel ilişkilerde kendi ayağına kurşun sıkması, ekonomide turizm, taşıt, tarım, tekstil ve taşımacılık olmak üzere 5 stratejik sektöre kan kaybı yaşatıyor” dedi. Oran’ın açıklamasının satır başları şöyle: ? En ciddi hızlı kan kaybının yaşandığı ‘T’lerin başında Türk sanayisi ve ihracatının ‘lokomotifi’ konumundaki taşıt (otomotiv) sekCHP’li Umut Oran’a törü geliyor. Otomobil başta sektörün üretimi, ihracatı, kapgöre ekonomide asite kullanımı, aldığı siparişözellikle ler ve cirosu hızla düşüyor. ? Turist sayısında ve cari işturizm, lemler dengesi açısından hayati taşıt, önemdeki turizm gelirinde düşüş tarım, yaşanıyor. Geçen yılın ilkyarıtekstil ve sında 13 milyonu aşan toplam turist sayısı bu yıl aynı dönemde 12 milyon 726 binde kaldı. taşımacılık ? AKP döneminde üvey evolmak üzere 5 lat muamelesi gören tarımın sıkıntıları, bu yıl saman ithali stratejik sektörde noktasına gelişle yeni bir boyut ciddi kan kaybı kazandı. Bu yıl tahılda üretim yaşatıyor. miktarlarının geçen yıla göre yüzde 5.2 oranında azalışla 33.4 milyon tona düşmesi bekleniyor. ? Küresel ekonomideki daralmadan olumsuz etkilenen Türk taşımacılık sektörüne bir darbe de Suriye politikası nedeniyle iktidardan geldi. ? Kan kaybı süren sektörlerden biri de tekstil. Toplam ihracatta tekstilin geçen yıl ilk sekiz ayda yüzde 6 olan payı bu yıl yüzde 5.2’ye düştü. Hazır giyim ve konfeksiyonun payı da yüzde 12.7’den yüzde 10.9’a geriledi. Yapı Kredi 68 yaşında 1944 yılında Türkiye’nin ilk özel sermayeli ulusal bankası olarak tek bir şube ile kurulan Yapı Kredi Bankası, Türkiye’nin dört yanında 922 şubeye ve 17 bin çalışana ulaştı. YKB, Azerbaycan, Rusya ve Hollanda’da da büyümeyi sürdürüyor. Ekonomi Servisi 9 Eylül 2012’de Türkiye’nin özel sektör eliyle kurulan ilk bankası Yapı Kredi, 68. kuruluş yılını kutluyor. Bu nedenle bir açıklama yapan Yapı Kredi CEO’su Faik Açıkalın, “Ana hissedarlarımız Türkiye’nin en büyük grubu Koç Holding ile Avrupa’nın önde gelen bankacılık gruplarından UniCredit’in gücü, müşterilerinin ilgi ve desteğiyle yolumuza devam ediyoruz” dedi. Açıkalın, özetle şunları söyledi: L 1944’te Türkiye’nin ilk özel sermayeli ulusal bankası olarak tek bir şube ile kurulduk. Semt şubeciliğinden bilgisayarlı sistemlere, online işlemlerden telefon bankacılığına kadar pek çok ilke imza attık. Bugün leasing ve faktoring dahil pek çok alanda pazar lideriyiz. Kredi kartlarında 21 yıldır liderliğimizi sürdürüyoruz. L 2 bin 600’ü aşkın ATM’miz, ödüllü internet bankacılığımız, öncü mobil bankacılık uygulamalarımız ve Türkiye’nin en büyük Yapı Kredi çağrı merkezlerinden biri ile 68 yıldır sektörü şekillendirmeye kesintisiz devam ediyoruz. olarak kültür L Azerbaycan, Rusya ve sanat Hollanda’daki dünyasının bankalarımızı büyütmeyi gelişimine katkıda sürdürüyoruz. bulunuyor. Nitelikli L Tüm bu ekonomik insan kaynağını ve sosyal faaliyetler yetiştirmek üzere sonucu her yıl pek çok 2008 yılında Yapı kategoride ödül Kredi Bankacılık alıyoruz. Geçen yıl da Akademisi’ni kurdu. bu yıl da Brand Bu akademi dört Finance’ın “Türkiye’nin En yılda pek çok Değerli 10 Markası” uluslararası ödüle arasında gösterildik. layık görüldü. Kültür sanatta öncü Yapı Kredi CEO’su Faik Açıkalın, “1944’te Türkiye’nin ilk özel sermayeli ulusal bankası olarak tek bir şube ile kurulduk. Hizmette sınır yoktur felsefesiyle devam ediyoruz” dedi. G eçen hafta AKP hükümetinin vizyon sorununu tartışmıştım. Bu hafta da imaj sorununa değinmek istiyorum. Uluslararası basında, yalnızca bir günde (6 Eylül) gözüme çarpan manzara özetle şöyle: AKP Türkiyesi’nin 2011’de hâlâ sahip olduğu, “bölgede yükselen ülke, istikrar merkezi, örnek ve lider adayı” imajının yerini, “Suriye ve Kürt sorunu arasına sıkışmış”, “yalnızlaşmış”, “tarafsız aracı olma kapasitesini yitirmiş” gibi betimlemeler almaya başlamış. Bunlara ek olarak Mısır Devlet Başkanı Mursi’nin etkinlikleri dikkat çekiyor, bir Arap ülkesi olma avantajına da sahip Mısır’ın Türkiye’nin liderlik iddialarına karşın yükselmeye başladığı vurgulanıyor. Kimi yorumcular bölgede, Osmanlı geçmişine ilişkin olumsuz anıları ve algıları anımsatıyorlar. Patrick Seale’nin bu manzarayı anlatan yazısını, Cengiz Çandar, Davutoğlu’nu kollayan bir cevap vermeye çalışırken etraflıca aktardığı için ben değinmeyeceğim. Ancak, Çandar’ın cevap verirken kimi kabul edilebilir açıklamaların yanı sıra Seale’ın savlarını, “Esad ailesinin yakını”, “İngiliz Yahudisi” filan gibi sıfatlarla değersizleştirmeye çabalamasının, ikna edici olmadığı gibi ağızlarda kötü bir tat bırakacağını vurgulamak isterim. Seale’nin yorumunun “Gulf News” gazetesinde yayımlanmış olması da anlamlıdır. efendi, hem hizmetçi hem de lider olacak... Türkiye’nin etrafında yeni bir barış, istikrar, refah bölgesi oluşacak sözleriyle sundu”... “Ancak bugün, İstanbul ve Ankara’da, Türkiye’nin komşularındaki istikrarsızlıkları ithal etmeye başladığına ilişkin bir korku dile getiriliyor” saptamasıyla başlıyor. “Ankara ve Tahran Suriye bağlamında, bir uzaktan kumandalı savaşa girmemiş olabilirler, ama böyle bir savaşa girmiş gibi davranmayı çok iyi beceriyorlar” diyerek devam ediyor. Dombey İstanbul’da konuştuğu yorumcular için “Bu patlayan araç bombaları, intihar eylemcileri, sığınmacılar ve casuslar panoramasıyla ülkelerinin giderek bir Ortadoğu ülkesine daha çok benzemeye başladığını düşünüyorlar” diyor. Dombey’e göre AKP Türkiyesi, “giderek daha dengesiz, komşularının sorunlarına daha çok bulaşmış ve daha mezhepçi bir görüntü sergiliyor”. Dombey, “Bu dönüşüm algısı abartılı olabilir, ama bu sorunların gündeme gelmiş olması bile başlı başına kaygı vericidir” vurgusuyla bitiriyor. Bir İmaj Sorunu endini köşeye sıkıştırmış bir lider Foreign Policy’den Karen Leigh, Başbakan Erdoğan’ın, “Suriye rejimi artık bir terörist devlete dönüştü” sözlerine göndermeyle, “Türkiye’nin konuşkan lideri, Suriye konusunda kendini köşeye sıkıştırdı. Komşusunda hızla kontrolden çıkan gelişmeler, sözlerinin arkasında durmasını getirecek mi” diye soruyor. Leigh’e göre bu durum “ileri derecede muhafazakâr, ancak kendi gücünün sınırlarını aşmış, bir K iderek daha çok bir Ortadoğu ülkesi oluyor... Bu kısa nottan sonra Daniel Dombey’in Financial Times’taki yorumundan başlayabilirim. Dombey İstanbul’dan gönderdiği yazısına, “Davutoğlu birkaç ay önce, ülkesinin parlamentosunda ayağa kalktı ve Ortadoğu’ya ilişkin vizyonunu Türkiye hem G taraftan Suriye’de siyasi istikrar kurmak, diğer taraftan Esad rejimini yıkan kahraman rolünü üstlenmek isteyen bir liderin sertleşen söyleminin ürünü”. Leigh, “Tüm bunlar bir sonuca doğru ilerlerken Erdoğan çok zor bir seçenekle karşı karşıya kalıyor; ya müdahale edecek, o zaman ülkesindeki seçmenin gazabını üzerine çekecek ya da bekleyerek Suriye’nin suratına patlamasını seyredecek. Erdoğan’ın tutunduğu ip giderek incelmeye devam ediyor” diyor. ursi, Erdoğan’ın tacına mı talip?’ Bu da German Marshall Fund’dan Nora Fisher’in yazısının başlığıydı. Nora Fisher, Mursi’nin ‘M benim de geçen hafta kısaca özetlediğim başarılı iç ve dış politika adımlarını vurguladıktan, “Batı’yla ve İsrail’le ilişkileri aksatabileceği düşünülebilir” dedikten sonra ekliyor, “Türkiye’nin, ülkesinin bölgedeki liderlik hedefini konsolide etmeye çalışan, karizmatik lideri Erdoğan’ın çabalarına da gölge düşürebilir”. Fisher’e göre “Mursi, Erdoğan’ın aksine henüz diğer sivil kesimlerin desteğini kaybetmiş değil. Gazze ile sınırı, İsrail ve ABD ile anlaşmalara dayalı bağları olan en büyük Arap devletinin lideri olarak Mursi, İsrailFilistin pazarlıklarına Türkiye’den çok daha fazla katkıda bulunabilir”. Fisher’e göre “Kürt sorunuyla Suriye arasına sıkışan AKP Türkiyesi, artık etkin bir aracı rolü üstlenemeyebilir.” “Eğer Erdoğan başarılı olamazsa, Osmanlı egemenliğinin yaralarının birçokları için hâlâ taze olduğu bu bölgede Mursi, Erdoğan’ın ektiklerinin meyvelerini toplayabilir”. Birleşik Arap Emirliği’nde yayımlanan The National gazetesinden El Amrani’ye göre, “Mursi’nin İran’ı ziyareti körfez ülkelerinden, ABD’den kimi yorumcuları, bölgenin iki güçlü devleti arasında bir yakınlaşmaya işaret ettiğini düşündürerek kaygılandırdı. Ama Mursi İran’la dostluk başlatmaya değil, bölge sorunları söz konusu olduğunda artık Mısır’ın geri geldiğini vurgulamaya gitti” ... “Peki tüm bunlar kimlere mesaj gönderiyordu” sorusuna Amrani, “Kısmen Suudi Arabistan, Arap Emirlikleri, Türkiye gibi olağan şüphelilere, bölgenin diğer oyuncularına” diyerek cevap veriyordu. Al Awsat’ta (Suudi kaynaklı) yazan Huda Hüseyni, “Kısa bir süre önce, Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, Türklerin İran, Suriye ve Lübnan’a vize almadan gidebildiğini gururla vurguluyordu. Koşullar ne kadar değişti” diyor ve ekliyor: “Türkler bugün Lübnan’da kaçırılma riski altında, İran artık onlara kucak açmıyor. İran Genelkurmay Başkanı, Türkiye’yi ‘hedef alınan ülke’ olarak tanımladı.” Hüseyni, Davutoğlu’nun BM’de önerisiyle ilgilenen kimse bulamayınca çok şaşırdığını, ardından ABD Genelkurmay Başkanı General Martin Dembsey’in “güvenlikli alan oluşturmanın olanaksızlığına ilişkin sözlerine geldiğini” anımsatıyor. Dembsey’e göre “Türkiye Batı’nın kendisini terk ettiğini düşünüyor, Obama’yla haftalık telefon konuşmaları da işe yaramıyor.” Bu koşullarda Türkiye “sonunda en zararlı çıkan taraf durumuna düşmekten korkarak hesaplarını yeniden gözden geçirmeye başlıyor.” The National’dan bir başka yazar Alan Philips, arkadaşları, New York Times yazarlarından, kendisini bir “Osmanlı Centilmeni” olarak tanımlayan Lübnanlı Anthony Shadid’i anmak için yaptıkları bir toplantıyı aktarırken “Osmanlı nostaljisi bugünün sorunlarını çözemez” başlıklı, yazısında “Türk diplomatları Arapların, Türk seçkinlerinin 400 yıllık baskısını unutmalarını bekleyemez” dedikten sonra Raja Shehaded’in verdiği bir örneği aktarıyordu. Shehaded, “yüz yaşını aşkın, Osmanlı ordusunun zorla askere alma baskınlarından saklandığı dönemi anımsayan” bir Arap’la konuşmuş. Yaşlı adam “Türkler gaddardı, aç dilencilerdi. Ne okul, ne cami yaptılar. Ülkeyi mahvettiler, yeşil yer bırakmadılar” diyormuş. İki ateş arasında Otomotiv ihracatı yüzde 10 düştü Ekonomi Servisi Otomotiv endüstrisi, ağustos ayında son dönemin en büyük ihracat düşüşünü yaşadı. Otomotiv ihracatı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 17 azaldı. Otomotivciler ihracat yarışında ilk kez dördüncü sıraya geriledi. Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) Başkanı Orhan Sabuncu, AB krizi ile paritenin sektörü olumsuz etkilediğini söyledi. Sabuncu, “Ağustos 2012’de AB’de en çok ihracat yaptığımız ilk 10 ülkenin 9’unda ihracat düşüşü yaşandı. AB ülkelerine yaşanan yüzde 21’lik düşüş ile AB’nin ihracatımızdaki payı da yüzde 65’e geriledi. Yılın ilk yarısında AB binek otomobil pazarının yüzde 6.8, ticari araçlar pazarının da yüzde 10.8 gerilemesi yılbaşından bu yana AB kaynaklı sıkıntıları açıklıyor” dedi. Sabuncu, parite kaynaklı olarak ağustos ayında yaklaşık 133 milyon dolar ve yılın ilk 8 ayında 973 milyon dolarlık kaybın oluştuğunu hatırlattı. Ayakkabıcılar CNR’de buluşuyor Ekonomi Servisi Dünya genelinde 300 milyar dolar büyüklüğe sahip ayakkabı pazarından aldığı payı artırmayı hedefleyen ayakkabı yan sanayii üreticileri AYSAF Uluslararası Ayakkabı Yan Sanayii Fuarı’nda buluşuyor. Bu yıl 2023 Eylül’de CNR EXPO İstanbul’da 48’incisi düzenlenecek fuar, yurtiçi ve yurtdışından 350 firmanın katılımıyla gerçekleştirilecek. Fuara 165’i yabancı toplam 350 firma katılacak. Üretim kapasitesi açısından dünyada ilk 10 ülke arasında yer alan ayakkabı sektörü, buna karşın ihracattan hak ettiği payı henüz alamıyor. Ayakkabı ihracatında dünya genelinde 30. sırada yer alan Türk ayakkabı üreticileri 2011’de 450 milyon dolarlık ayakkabı ihracatı gerçekleştirdi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle