18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 AĞUSTOS 2012 PAZAR [email protected] 16 KÜLTÜR Kimseden etkilenmedi kendinden etkilendiği kadar Tan Oral: Emeğinin karşılığını alamayanlar ailesinin emekli bir üyesi olarak haklı yakınmalarını neşeli gülümsemelerinin içine yedirirdi. Behiç Ak: Yoksulluğun komikliği vardı çizgilerinde. Halkın kendisiydi o. Mizahı öylesine doğaldı ki. Semih Poroy: Bu kadar alaylı olup da çizgisini bu kerte imbikten geçirebilmiş başka bir çizer bulunabileceğini sanmıyorum. Kültür Servisi Önceki gün 86 yaşında yaşamını yitiren usta karikatürcü Cafer Zorlu dün sonsuzluğa uğurlandı. Zorlu, Küçükçekmece Cennet Camisi’nde kılınan öğle namazının ardından Büyükçekmece Mezarlığı’nda toprağa verildi. Ülkemizin önde gelen çizerlerinden Tan Oral, siyasetten magazine, ekonomiden spora kadar, pek çok dergide ve bir o kadar da gazetede sürekli çizen Cafer Zorlu’nun, şaşırtıcı çalışkanlığı ile zihinlerde ve gönüllerde yer edinmiş bir çizer olduğunu vurguladı: “Lafını esirgemeyen dobra adam kimliği ile mütevazı kişiliği kendinde birleştirme becerisini göstermiş ender insanlardan biriydi. Emeğinin karşılığını alamayanlar ailesinin emekli bir üyesi olarak, haklı yakınmalarını ve takılmalarını neşeli gülümsemelerinin içine yedirirdi. Bu anlayış, onun rahat çizgilerinin özgün lezzetinde de saklıydı. Çizgi dünyamız sevecen, neşeli bir dostunu ve bir demirbaşını daha yitirdi. Ama onun adı kitap rafları kadar, dost sohbetlerinde de anılıp duracak.” Gazetemiz çizerlerinden Semih Poroy ise, “Umarım abartı sayılmaz; dünyada Cafer Zorlu türünden bir başka çizer var mıdır, bilmiyorum” dedikten sonra Zorlu için şunları söyledi: “Bu kadar alaylı olup da çizgisini bu kerte imbikten geçirebilmiş başka bir çizer bulunabileceğini sanmıyorum. Çizgisiyle oynaması; onu, geliştire geliştire yükseltmesi bana inanılmaz gelir. Siyasal çizgisinde ‘solcu’ bir yan yoktur. Bunu iyi bir şey olarak görmem. Fakat Cafer Ağabey’de bu, bir eksiklik değil, özellikti. Bunu, Cafer Zorlu türünden bir çizerde, göz çıkarmayacak bir gariplik saymaktan yanayım. Az karşılaşır, çok konuşurduk. Çizgilerini özledikçe albümlerine bakacağım.” Gazetemiz çizerlerinden, yazar ve belgesel yönetmeni Behiç Ak da, en beğendiği çizerlerin başında gelen Zorlu’nun çizgisinin çocukluğundan beri bakar bakmaz kendisini güldürdüğünü söyledi. Cafer Zorlu’yu, eskiden beri “Kendisinden başka kimseden etkilenmemiş bu adam” diye düşündüğünü belirten Ak, usta çizeri şu sözlerle anlattı: “Yoksulluğun komikliği vardı çizgisinde. Zenginlik bile yoksulluğa dönüşürdü çizgilerinde. ‘Halka yakındı’ diyemeyeceğim. Halkın kendisiydi o. Akbaba’da yayımlanan karikatürleri, kapakları unutulmazdı. Bir doğu ge Karikatür ustası Cafer Zorlu dün sonsuzluğa uğurlandı Marşınız da… Tekbiriniz de… Memleketim kan gölüne dönmüş. “Birkaç Mehmet öldü diye” toplanma gereği duymayan bir Meclis… Ölen Mehmetçiklerin sayısı hızla yükselmekte… Mehmetçik olmaya gerek yok, bebek olmak, kadın olmak, erkek olmak, yaşlı ya da genç olmak yetiyor bombayla parçalanmaya… Bombayla mayınla değilse, virajı alamayan minibüs içinde ölüyor Mehmetçik ya da bebecik… Ve kimse kızmasın ama, AKP milletvekilinin önerdiği gibi “geberdi” diyemeyeceğim, onlarca yüzlerce çocuk ve genç ölüyor benim memleketlim, benim ülkemin vatandaşı… Ağlarsa analar ağlıyor, gerisi on yıllardır tekrarladıkları sözleri tekrarlıyor. Washington’da kurgulanan oyunlar ayyuka çıkıyor ama yine de ülkemde şiddet ve nefret söylemi tırmandırılıyor… Memleketimin bu durumu, farkındaysanız artık olağan karşılanır oldu. Sıradan bir durummuş gibi… Ve bu sıradan, bu olağan durumda her aklı başında insanın daha birleştirici, daha bütünleyici bir söylem benimsemesi gerekirken… Aklı başında her insanın söylemiyle ve eylemiyle ayrımcılığa karşı çıkması gerekirken… Bir halk çizeri TURGUT ÇEVİKER zisinde tanışmıştık. Hiç şaşırtmamıştı beni. O çizgileri çizen adamdı. Bir başkası olamazdı. Kimseye iyi görünmek, yaranmak, latife yapmak niyetinde değildi. Neyse oydu. Çizgilerinin canlı haliydi. Zengin, meşhur ve başarılı olmayı kenara itmiş bir yetenekti. Mizahı da öylesine doğaldı ki. Başarı peşinde koşan günümüz kuşaklarının onu algılayabilecek duyarlıkta olduğunu zannetmiyorum. Buna rağmen Cafer Zorlu asla unutulmayacak. Nasıl olacak bu? Bu da tarihin bir sırrı işte.” Cafer Zorlu, karikatür dünyasına 1960 öncesi girdi. O sırada 1950 kuşağı karikatürü resimsel olandan kurtarmak için hummalı bir gayret içindeydi. Zorlu o sırada amatör çalışmalarını modern mizah dergilerinde yayımlama olanağı buluyordu. Kısa zamanda Akbaba’ya ulaştı... Akbaba, Cafer Zorlu (daha sonra aynı yazgıyı paylaşacak olan Zeki Beyner’le birlikte) çeyrek yüzyıl sürecek bir ilişkiyi paylaşıyordu. Cafer Zorlu, yoksul bir halk çocuğudur; kahvehane ve lo1926’da İnegöl’de kanta çıraklığı, mahalle kahvelerinde para karşılığı portre (Bursa) doğan Cafer çizmek gibi sıradışı işlerle uğraşmış ve bu süreçte halkı Zorlu, ekonomik güçdaha iyi tanıma olanağı bulmuştur. lükler yüzünden eğitimiİlk zamanlar, Batılı kimi önemli modern karikatürni yarım bıraktı. 1939’da cülerden etkilendi. Akbaba’ya yerleştiğinde, görüleİstanbul’a yerleştikten bilir, hissedilebilir etkilerden uzaklaşmaya ve kensonra çeşitli işlerde çalıştı. di dilini aramaya koyuldu. Çizgisi, yansıtmaya çaİlk karikatürü 1957’de haftalıştığı fügür örgüsünün arayış çizgilerini de içeren, lık siyasi mizah dergisi Dolmuş’ta yayımlanan Zorlu, dabenzersiz bir biçemin ardına düştü ve orada donattı ha sonra Taş karikatür dergikendini. Halkın yaşadığı sorunları, gazete mansinde çizmeye başladı. şetlerinden seçerek ele alırdı; bu, genel olarak ka1958’de Akbaba’da çizmeye rikatürcülerin bir tutumuydu zaten. “Varsa başlayan Zorlu, dergi 1977’de olay çizmek kolay!” sloganını, birçok köşesikapanıncaya kadar çalıştı. nin adı olarak kullanmıştı... Bu durum Zorlu’nun Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet işine geliyordu; çünkü bu yol, çizerin iyi bir ve Tercüman gazetelerinde “okur” olmasını gerektirmiyordu. O, kahvehane spor karikatürleri çizen sanatçıköşelerinde siyasi yorum yapan mahalleli bir vanın karikatürleri 1978’den sonra tandaş olarak çizdi karikatürlerini; tam da onÇivi dergisinde, Bulvar ve Tan ların anlayacağı bir dille. gazetelerinde yayımlandı. “20 Zorlu, Akbaba’da sıradan sorunları ele alırken, Yılın Seçme Spor Karikatürleri” kimi kez yazıları atıldığında başyapıt katına yük(1980), “Hık Mık Kemer Sık” selebilecek karikatürler verme olanağı bulmuştur. (1985), “Nasreddin Hoca Şov 1977’de Akbaba kapandığında (Zeki Beyner ile birKitabı”, “Varsa Olay Çizmek likte) sudan çıkmış balığa döndü. Onun için AkbaKolay”, “Konuşan Karikatürba bir ekmek teknesi olduğu denli bir evdi de. ler”, “Alo Cep Karikatürleri” Bu durum, iki sorunu birden getirdi: Çizerek pa(2004) adlı albümleri yayımra kazanamıyor ve dolayısıyla elleri işlemediği için lanan Zorlu, Türkiye Gazeköreliyordu... İşin kötüsü yaşlılık dönemine girdiğinden teciler Derneği ve Türkiye yokluklar, yoksunluk oluveriyor ve acıyla, mesleğini Spor Yazarları Derneği ödüllerini yıllarca üst sürdürememenin acısıyla yaşamaya çalıştı. üste kazandı. Zorlu’ya Bir sanatçının ortaya koyduğu varlıksal değer, iki bö2000’de Karikatür lümden oluşur: İlki hayatı, ikincisi yapıtları. Cafer ZorVakfı tarafından lu’nun alanı karikatür değil de müzik olsaydı, bugün KüOnur Armağanı çükçekmece Cennet Mahallesi’nin Cennet Camii, bir ceverildi. hennem kalabalığıyla dolup taşabilirdi. ‘VARSA OLAY ÇİZMEK KOLAY’ Ertuğrul Günay kendinizi seyreder misiniz? Televizyonda o sahneyi birkaç kez izledim ve inanamadım. Ertuğrul Günay, “Halk tekbir getirecek, kesin” diye sağa sola emirler veriyor. Uludere’de devrilen minibüste hayatını kaybeden jandarma çavuşun cenaze töreninde, her şehit cenazesinde olduğu gibi, askeri bando Chopin’in cenaze marşını çalıyor. Bakan sinirli, çevresindekilere bir hışım, bir azar! “Durdurun şunu!” diyor, “Kesin!” diyor… Karşısında el pençe komutan şaşkın, polis şaşkın, etrafını saran şakşakçılar şaşkın! Bakan Bey’in emri anında hedefe ulaşamıyor. Bandoyu anında, emir ağızdan çıktığı anda susturmak zor! O kükrüyor: “Halk tekbir getirecek, kesin!” Bakanın hali, tavrı inanılacak gibi değil! Söylenecek çok şey var: O sahneleri izlediğimden beri yutkunuyorum. Nereden nereye demeyeceğim… Ben sadece şunu söylemekle yetineceğim: Ertuğrul Günay, siz bu ülkenin Kültür ve Turizm Bakanı’sınız. Öyle değil mi? Bizim gördüğümüz o sahneleri bir de siz izler misiniz lütfen? Kendinizi seyreder misiniz? (Tiyatro sanatında kötü oyunculara önerilen bir yöntemdir bu!) Gördüğünüzü beğenecek misiniz bakalım? Kendinize ve Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışıyor mu? Tepkiler yağmaya başlayınca açıklama yaptı bakan. Kentlerde cenaze marşı olabilirmiş ama köyde ters olurmuş… Daha doğrusu halk tekbir getirmek istemiş de… Bence, özrünüz kabahatinizden daha büyük… Orda olur, burada olmaz sözü ayırımcılıktır. (Bana hep Madımak katliamını çağrıştırır.) Bugüne dek ülkenin neresinde olursa olsun köy ya da kentlerdeki cenazelerde marş da tekbir de bir arada süregelmiştir, süregelmektedir. Şimdi ikisi bir arada olmaz demek, inanın, birçoğumuzun aklına, sizin kraldan çok kralcı geçinmenizi, birilerine mesaj vermek, alkış tutmak isteğinizi getirdi… Nitekim ne çok övgü, ne çok alkış aldınız sanal âlemde marşı susturup tekbire yol açtınız diye! Gerçekten dehşet yorumlar okuyoruz! Bravo size! “Halk tekbir getirmek istiyor.” Çok tehlikeli sözcükler bunlar… Orada bulunan gazeteciler halkın değil sizin tekbir getirmek istediğinizi söylese de ben kulak asmıyorum… Ama şunu da soruyorum: Tekbir getirerek, insan ve hayvan katledilen, tekbir getirerek kadın dövülen, sakat bırakılan bir ülkede, halk, tüm çocukların, sadece imam hatibe gidenlerin değil, tümünün tekbirle okula başlamasını da isteyebilir… Ne dersiniz? Bugün bandoyu, marşı susturan “Kültür” Bakanı acaba yarın neleri susturur? Ve memleketim kan çanağına dönmüşken, bana bu yazıyı yazdıranlara, marşınıza da, tekbirinize de dememek için kendimi zor tutuyorum… Özrünüz, kabahatinizden büyük Erdem Helvacıoğlu ‘Eleven Short Stories’ (Nova) Erdem Helvacıoğlu imzası, dünya standardında bir garanti. Son albümü “Eleven Short Stories”, onun varlığına şüphe duyulmayan geniş hayal gücüne işaret ediyor. Solo piyano için yazılmış 11 kısa öyküden oluşan albüm, en sevdiği film yönetmenlerine (Kim KiDuk, David Lynch, Krzysztof Kieslowski, Theodoros Angelopoulos, Jane Campion, Anthony Minghella, Ang Lee, Atom Egoyan, Darren Aronofsky, Alejandro Gonzalez Inarritu ve Steven Soderberg) sunulmuş saygı dolu sonik bir armağan. Bu yönetmenlerin perdede yarat tıkları atmosferleri, bir imbikten geçirerek tutkuyla süzen Erdem, Eric Satie’den Henry Cowell’a, John Cage’den Ryuichi Sakamoto’ya uzanan bir esin perisi tarafından besleniyor. Piyanonun tellerine kâğıt, plastik kaşık, bıçak, çatal gibi zamazingolar eklenerek elde edilen zorlu melodik motifler, tüy hafifliğinde dokunuşlar, derinlerde uçuşan vızıltılar, kulağa patinaj çektiren rezonanslar mevzubahis. Albüme koyu tonlar hâkim. Karamsar motiflere duygusal bakışlar; uçsuz bucaksız yollara pastoral sürüşler... İfade bütünlüğüne yardımcı olmayan herhangi bir nüans yok. Albüm teknik açıdan basitçe üst üste piyano kayıtlarından oluşmuşsa da, asla pop anlayışına yaklaşmıyor. Parçalar, Erdem’in eski çalışmalarına oranla kısa; toplam 47 dakika. 37 yaşındaki sanatçının külliyatında biraz farklı bir albüm “Eleven Short Stories”. Müzikal uçları açık, sınırsız üretime ve yaratıcılığa müsait; kendisiyle birlikte bizleri de hiç hesap edemeyeceğimiz noktalara sürüklemesi olası bir albüm. [email protected] Jens Lekman I Know What Love Isn’t (Secretly Canadian) Huzurlu melodiler, çocuksu bir saflık ve basit sözcüklerle kurgulanmış sakin pop şarkıları seviyorsanız, 31 yaşındaki İsveçli müzisyen Jens Lekman’a kulak vermenizi öneririm. Belle and Sebastian ve Kings of Convenience dinleyicileri de, Lekman’ın melankoliyi duru bir romantizmle yansıtan şarkılarında güvenli bir liman bulacaktır. Lekman’ın müziğini tanımlamak için genellikle barok pop, chamber pop gibi ifadeler kullanılıyor. Ben belli bir türe sokmak ça basında değilim; akustik ile elektroniği bir arada kullanan, gitar pop’unu elektronik davullar, sample’lar ve ince ince duyulan yaylılarla birlikte ördüğü, kimi zaman disko ritimlerini de işin içine kattığı bir sentezden söz edeceğim. Lekman’ın kafasında önceden oluşturduğu bir formüle göre çalışmadığını, o anda şarkı ne gerektiriyorsa, kendisini onun rehberliğine bıraktığını hissediyorum. Belki dinlerken hissedilen akıcılığın nedeni de o. Albümlerinde parlatılmış bir prodüksiyon yok, sözleri ortaya çıkaran da doğrudan kendi hayat deneyimleri. Basit, doğrudan ve dinlerken insanı adeta bir hayal âleminin içine sokan aşk şarkılarını seviyor Lekman. Yeni yayınlanan üçüncü albümü “I Know What Love Isn’t” da bu özellikleri taşıyan şarkılarla dolu. Beş yıl aradan sonra yaptığı bu albümde can yakıcı bir ayrılıktan sonra yaşadıklarını anlatıyor. Gerçekten de aşk acısının üzerinden ancak uzun zaman geçtikten sonra sakinleşince kaydedilebilecek kadar ağırbaşlı bir albüm yapmış Lekman. Garip bir şekilde dinlerken insanda terapi hissi uyandırıyor. www.zulalkalkandelen.com Bodrum’da Rahmi Saltuk konseri ? Kültür Servisi Rahmi Saltuk bugün saat 21.30’da Bodrum Yalıkavak’a bağlı Dibeklihan Yakaköy’de bir konser verecek. Konserlerini artık “Türküler ve Anılar” başlığıyla düzenleyen Saltuk bu konserinde de pek çok türkü seslendirecek. Rahmi Saltuk “Türküler ve Anılar” başlıklı konserlerinde türkü seslendirmenin yanı sıra anılarıyla, türkülerin hikâyelerini de anlatıyor. ³8öXU 0XPFX gOPV]GU´ “Sevgili yavrum, 'RNVDQ JQGU DùO×\RUXP 7HVHOOLP \ROXQGD PLO\RQODU×Q \U\HFHùL ×ü×ù×QOD D\G×QODQDFDù׫ 5DKDW X\X 1D]LUH .×YDQo ” %X NLWDE× VL] \D]G×Q×]«  2FDN ·WHQ EXJQH 8ùXU 0XPFX·QXQ KDON×\OD RPX] RPX]D \U\ü VU\RU *D]HWHQL]H NDWN×ODU×QGDQ GROD\× WHüHNNU HGHUL] 'HVWHùLQL] HVHUOHULQL \DüDWDFDN $ERQHOLN YH EDù×üODU×Q×] LoLQ ZZZXPDJRUJWU C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle