18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 AĞUSTOS 2012 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ Sakine Topoğlu Mordeniz, eşi alındığında hamileydi, ikiz bebek bekliyorlardı. Çocuklar yaşananların etkisiyle 7.5 aylıkken alındı. Hayati tehlikeyle 20 gün kuvözde kaldılar... 7 Tam bir kara kışa döndü hayat Beritan Diyar Emine Avajin Sakine Nujen Küçük Amerika(!) Cumhurbaşkanı Celal Bayar, 1950’lerde Amerika Birleşik Devletleri’ne giderayak “Türkiye Küçük Amerika olacak” demişti. Kimileri bu açıklama nedeniye mutlu olmuştu. Tıpkı, “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesiyle herkesin cebi dolacak” hayalinin pompalanmasına benzer biçimde bir beklenti yaratılmıştı. Kimileri de ABD’nin Kore Savaşı sayesinde dünya jandarmalığına ısınma turları attığını düşünerek karşı çıkmış ve dalga geçmişti. Son gelişmeler, Türkiye’nin ‘Küçük Amerika’ olma yolunda başarılı (!) adımlar attığını gösteriyor. “Hangi Amerika” derseniz, Amerika tarihini yansıtmaya çalışan Hollywood platolarındaki Amerika’ya demek, sanırım yanlış olmaz. Ekranda izlenen kasaba ya da şehirlerden bölümler göz alıcı niteliktedir. Dükkânlar, eğlence yerleri, devlet daireleri, şeriflerin büroları hemen fark edilecek özellikler taşır. Önden bakıldığında olağanüstü yapılar görürsünüz. Ama arkasına dönünce hepsinin dayaklarla dik duran dekorlar olduğu ortaya çıkar. O ortamda şerifler, tehlikeli olarak gördüklerini bürolarının bir köşesindeki demir parmaklıklı kodese kapatıp ayaklarını da masanın üstüne atarak başarılarının keyfini sürerler. Dışarıdaysa kasabanın ileri gelen kaçkınları, içerideki tehlikelinin(!) ulu bir ağacın yere paralel dalında, ellerindeki urganla nasıl asacaklarının kararını alma görüşmelerini sürdürürler. Sonuç senaryo yazarının ya da rejisörün insafına kalmıştır. Tıpkı bizde olduğu gibi... ??? Üçüncü yargı paketi için bu köşede epeyce yazı çıktı. Bu yılın ocak ayı sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan tasarının uyutulmakta olduğundan da yakınmalarda bulunmuştum. Saflığıma verin. Meğerse uyutulmuyor, ince ince işleniyor, verilecek önergeler üzerinde kafa patlatılıyormuş. Tasarıyla önce Adalet Komisyonu Alt Komisyonu’ndan, ardından Adalet Komisyonu’ndan, en son da Genel Kurul’dan geçen yasa arasında dünya kadar değişiklik oldu. Değişikliklerin gerekçesi daha da özgürlükçü ve özellikle uzun tutukluluk konusunda özel görevli mahkemeleri (ÖGM) bağlayıcı bir yasa oluşturma çabası olarak açıklanıyordu. Hakan Fidan olayıyla ÖGM’ler tu kaka ilan edilmişti. Kapatılmaları bile söz konusuydu. Ama Türkiye’nin Hollywood filmlerindekine benzeyen ‘asalımcıları’ ağır bastı ve onca eleştiriye ve “kendilerini Allah sanıyorlar” suçlamalarına karşın bir hukuk garabeti olarak işleri bitene kadar görevlerini sürdürmeleri sağlandı. Tasarı yasama yılının son demlerinde görüşülürken ve yasalaştıktan sonra, tepedeki yetkililerin açıklamalarının fosluğu uygulamalarla kanıtlandı. Durumun iki yanı var. Birincisi özel yetkili mahkemeler yasayı dinlemiyor. İkincisi ise özel yetkili mahkemeler yasayı uyguluyor. İkisi de Türkiye’nin hukuk alanındaki alaturkalığını yansıtıyor. Ö ncelikle teşekkür ederek başlıyor Sakine, Cumhuriyet gazetesinin ilgisinin değerli olduğunu düşünüyor. Her bir hikâyeden bir roman çıkacağını ama kendi hikâyelerinde yaşanan hamilelik, çocukların kuvözde 20 gün geçirmesi, kayınvalidenin felç geçirmesi gibi olayların daha trajik hale getirdiğini düşünüyor bu 10 aylık süreci… Tüm aile ve yeni doğan ikizler karanlık ve riskli bir kışı geçiriyor. Tam anlamıyla kara bir kışa dönüyor hayat... Eşiyle altı yedi yıllık birlikteliği ve iki yıllık bir evliliği var. Çocuklar 7.5 aylıkken 19 Kasım’da doğuyor; eşi alındıktan bir buçuk ay sonra… Eşi Gıyasettin Mordeniz BDP Parti Meclisi’nde görevli. Kısa bir süre önce gelen öğrenci affından yararlanıyor, stajını tamamlıyor Gıyasettin... Artık çocuklar olacak diye yeni bir hayata hazırlanıyorlar. Gözaltına alındığında yine tutuklamalar var, hatta mahkemeler oluyor, eşi izlemeye gidiyor, biraz da gecikiyor… O geldikten az sonra da polisler. İnsan Türkiye’de siyasetle biraz da olsa ilgili ise böyle şeyleri bekliyor ama o ruh hali olarak hiç hazır değil, hamile oluşuna yoruyor bunu. Daha sonra yansımaları oluyor bu yaşananların. Çocuklar 7.5 aylıkken alınmak zorunda kalıyor. Yaşam garantileri yok… Bir yandan hapishaneye bir şeyler yetiştirmek gerekiyor bir yandan çocuklarla yakından ilgilenmek… O 20 günlük süreç bir ömür kadar uzun geliyor Sakine’ye. Taşınmak zorunda kalıyor… Çocukların adını Nudem, yeni zaman, ve Nujen, çağdaş, koyuyarlar, yeni hayata özlemlerinin yansıması olarak. Sağlık sorunları bunlarla bitmiyor. Gıyasettin’in annesi felç geçiriyor, bir ay felçli yatıyor.. Ekonomik sorunlar ortaya çıkıyor. Eşi Kandıra’ya gönderiliyor… Şimdi ise mahkemeler nedeniyle Silivri Cezaevi’nde. Söylediğine göre, ev sahibi onları seviyordu, onlar ev sahipyerini. Ama, eşi gözaltından sonra “Keşke evi vermeseydim” demeye başlıyor, taşınınca da depozitoyu vermiyor. Nudem AYSEL PEHLİVAN ODATV’NİN YAYIN YÖNETMENİ BARIŞ PEHLİVAN’IN EŞİ Görüşler erken... Sabahları görüş 9’da başlıyor Kandıra’da. Çocuklarla gidebilmek için özel araba gerekiyor. Onun için bile sabah altıda yola çıkmak... Her açıdan çok çok zorlayan bir süreç… Gidince klasik cezaevi aramaları, hamileyken bile gittiğinde cihazdan geçirmek istiyorlar. Sonra aramalar daha da sıkılaşıyor. Hiçbir ısıtma sistemi olmayan arama noktalarında çocukların bezlerini bile çıkarıyorlar… Çırılçıplak kalıyorlar neredeyse… Zar zor hayata tutunan çocuklar zaturree tehlikesi geçiriyor. O nedenle bir daha da kış geçene kadar götürmüyor çocukları görüşe. Kadınlar XRay’dan geçerken ötmemek için özel giysi giyiyor görüş günleri için. Babaanneye baba diyorlar “Çocuklar için hazırlanıyorduk… Gıyas küçükken babasını kaybetmiş, hep baba olmayı hayal ediyordu, çocuklara düşkün ve benden daha hevesli idi… Onlarla birlikte yaşamı yeniden kuracaktık… Nudem’i bunun için koymuştuk… Bu kadar baba olmak isteyen biri çocuklarının yanında değil” diyen Sakine, çocukların baba sözcüğünün anlamını bilmediklerini, babaanne öğretmeye çalıştığı için babaanneye, baba dediklerini anlatıyor. Üç basın toplantısı Eşinin iddianamesinde üç basın toplantısı var katıldığı... Örgüt üyeliği ile suçlanıyor ama nereden bu yargıya varmışlar, belli değil. Aslıda çoktan bırakılmış olmaları gerekiyor Sakine’ye göre. Şimdi üçüncü paket çıkarıldı ama çok keyfi bir halde, buradan yalnız kendi istedikleri insanları çıkaracaklar gibi görünüyor Sakine’ye. Bunları sıraladıktan sonra özellikle Zaman ve Yeni Şafak gazelerinin gelip kendileriyle konuşması çağırısını yapıyor Sakine. Çünkü hiçbir şey, özellikle onların gördüğü ve gösterdiği gibi değil... YARIN: GÜLŞAH BALBAY, FAHRETTİN KESKİN, SIRMA EVCAN ekliyor muydu?.. Muhalif olan insanların başına ne geldiğini görüyordu, alınanların ne kadar uzun kaldığını görüyordu ama yine de kendi başlarına gelen bu şeyin bu kadar uzun süreceğini düşünmüyordu 14 Şubat’ta geldiklerinde. O zaman kutlamıyordu 14 Şubat’ı ama artık bir anlam kazanmıştı bu gün. Sonuçta yalan haber yapma diye bir şey yok... Olsa da bunun muhatabı ağır ceza mıdır, onu da bilmiyor. İşini yapan bir gazeteci ile evli ve 17 ayı geride bırakan bir süreç başlıyor. Canı hakikaten acıyor, göz göre göre gerçekler katlediliyor. Aleyhte delil toplamak yerine lehine olan şeylerin nasıl ayıklandığını görüyor Aysel... Görüşlere sürekli gitmeye çalışıyor. Hayat, pazartesi günleri yapılacak 10 dakikalık telefon görüşmesi ve çarşamba günleri yapılacak 45 dakikalık görüşe kilitleniyor. Arada geçen günler anlamını yitiriyor. İşyeri elinden gelen desteği veriyor neyse ki... Temkinli yaklaşan insanlar da oluyor mutlaka ama onları da anlıyor Aysel. Ailelerin inanılmaz desteğine vurgu yapılıyor sık sık. Onlarla başka bir platformda yeniden tanıştıklarını belirtiyor. Barışla 2002’de tanışıyorlar, Çağdaş Yaşam’ın köykent diye bir projesinde. Van’ın bir köyüne gitmişler, staranç oynamayı öğretiyorlar çocuklara... O gezinin fotoğralarını anı olarak saklıyorlar ama onların bile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile ilişkilendirilip iddianameye girmesi başka türlü üzüyor Aysel’i. Hayatın getirdiği maddi yükü tek başına dengelemeye çalışıyor. Çalışma saatlerini Barış’a ilişkin, orada neye ihtiyacı varsa ona göre ayarlamaya gayret ediyor. Götürdükleri kitapları bile önce okuyup eğer kötü etkileyeceğini düşünüyorlarsa vermiyorlar Özge ile... Güçlü bir koruma güdüsü hâkim oluyor atılan her adıma... B 14 Şubat’ın artık anlamı başka Tabii bir de insanın yalnızlaştırılması ve adalet duygusunun öldürülmesi canlarını yakıyor... Hücre yerine tecritte de olsa, yanında bir kişinin olması her iki tutuklu için de çok iyi onlar için... Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi ama bu bile içerdekilerin kendilerini çok daha hissetmesine olanak sağlıyor... Daha önceleri konuşmasını ayarlayamayan, çok mu az mı konuştuğunu tartamayan Barış Pehlivan, gazı alınmış gibi geliyor görüşlere... Hatta mektup yazmayı aksattığı bile oluyor zaman zaman... Arama noktalarında kurallar çok sert, insanlar işini yapıyor ama kurallar insanı dışlayan, yaralayan bir dizi unsur içeriyor. Özellikle 2 No’lu arama noktası çok daBarışAysel ha katı... Ayakkabılar, çaPehlivan maşırlar çıkarılıyor, öten kısım kesilip atılıyor, başkalarının giydiği pantolonları giBu dönemde güzel dostluklar, dayanışmalar kazanıyor ama yaşamdan bü yerek girmek zorunda kalınan zamanyük bir parçayı da kaybediyor, kaybet lar az değil. Çünkü bu zamanlar görüş zamanlarından kesiliyor, oysa zaten meye devam ediyor... 45 dakikalık görüşe aileden kaç kişi gitomşular korumaya aldı mişse o kadar insan arasında bölünüKomşular şaşırtıyor Aysel’i; saba yor. Yapılan telefon konuşmaları zaten hın yedisinde, onların zilinin dışında tüm dinleniyor. Ailenin diğer fertleri ahize onzilleri çaldıkları için tüm komşular ayak larda değilse öyle ses geçirmeyen lanıyor o saatte... İki komşu da onlarla camların arkasından yalnız bakmakla olması gerektiği için, daha önce mer yetiniyor. divende karşılaşmak dışında hiçbir ileçık görüş ayda bir… tişimi olmayan bu insanlar da o zamaOraya çiçek gibi, mis gibi gitmek isnın tüm karmaşasını, saçmalığını, şaşkınlığını Aysel ve Barış’la yaşıyorlar. Ve tiyorlar o hengâmenin içinde, tıkış pıkış daha sonraki süreçte de sürekli bir şe bir halde geçirilen arama noktalarında ye gereksinimi olup olmadığını soru bambaşka varlıklara dönüşüyor, sonra onların yanına vardıklarında bir kere dayorlar... Gerçeklerin bu kadar saptırılıyor ol ha çiçek hallerine bürünüyorlar... Oraması onu en çok yaralayan şey oluyor, daki sayılı dakikaların sonrasında, bir bir de bu kadar saptırmanın bu kadar ra aylık zamanın tüm taraflar için ayrı bir önemi var, çünkü bu haller hatırlanıyor... hat yapılabilmesi… Kürtaj turizmi paketi hazırlayan acentanın belgesi iptal edildi ? İstanbul Haber Servisi “Kürtaj Dahil 299 Avro 3 gece4 gün” sloganıyla Kıbrıs, Kırım ve Bosna Hersek’in aralarında bulunduğu ülkelere yönelik “kürtaj ve sezaryan turizmi” paketi hazırlayan Baracuda Tur’un acenta belgesi iptal edildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “söz konusu olayın turizm anlayışımıza ve etik kurallara aykırı olduğu” vurgulanarak “Bakanlığımızca olaya süratle müdahale edilmiştir” denildi. K Uyarı cezası AİHM’ye gitti ? İstanbul Haber Servisi Meslek liselerine yönelik katsayı uygulamasını iptal etmeyen Danıştay hâkimlerine, “Yüce Divan’da yargılanmanız için girişimde bulunacağız” diye mektup gönderdiği için uyarı cezası alan avukat Mücteba Kılıç, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu. 100 bin Avro tazminat talep eden Kılıç, dilekçesinde, “Sicilimin bozulmasına neden olan karar evrensel hukuk ilkelerine aykırı. Hâkimler hukuka aykırı karar vermeleri halinde avukatlar tarafından uyarılabilirler. Adil yargılanma, düşünceyi açıklama, ifade özgürlüğü, etkili başvurma hakkım ihlal edildi” dedi. A YÖK barajı düşürmeyecek ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ÖSYM, LYS puanlarının yanlış hesaplanması iddiaları ile ilgili olarak “kontejanlara göre tercih yapabilecek aday oranının önceki yıla göre arttığını” açıkladı. YÖK de hata iddialarının ardından başlayan baraj puanının düşürülmesi tartışmasına “ÖSYM’nin rakamlarının barajı düşürülmesini gerektirmediği” açıklamasını yaparak son noktayı koydu. 1.3 MİLYON KİŞİ CEZAEVİ KAPISINDA utuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (TUHADFED) Başkanı Zübeyde Teker, Türkiye’de tutuklu ve hükümlü ailelerinin en büyük sorunlarının kendi yaşadıklarından ziyade yakınlarının cezaevlerinde karşılaştıkları sorunlardan, tecritten, işkencelerden kaynaklandığını söyledi. Teker, son beş yılda AKP hükümetinin kendinden olmayanları, siyasallaştırdığı yargı mekanizması üzerinden tutuklayarak teslim almaya çalıştığına işaret etti ve böylesi politikaların sonucunda aile ve akrabaları da içine alan büyük bir mağduriyetin yaşandığını vurguladı. Cezaevlerinde T bulunan yaklaşık 130 bin tutuklu ve hükümlünün ortalama 10 yakın akrabasının olduğunu, bunun çarpan etkisiyle 1.3 milyon kişi ettiğini ifade eden Teker, doğrudan ve dolaylı bu süreçten etkilenen insanların cezaevlerinin kapısına yılda minumum 2 kere gittiğini vurguladı. Teker’in verdiği bilgilere göre cezaevlerine giden ailelerin temel sorunlarından biri ekonomi. Ailelerin büyük çoğunluğu çocuklarını ziyaret etmek için 200 km’den başlayıp 2000 km’yi geçen yolculuklar yapmak zorunda kalıyor. Çünkü tutukluların büyük kısmı bulundukları illerin dışındaki cezaevlerinde tutuluyor. Ço ğunluğu dar gelire sahip olan aileler fazlasıyla zorlanıyor ve bu durumda ailelerin ziyaret sıklığı azalıyor. Cezaevlerinin şehir dışında olmasından kaynaklı görüş için beklerken dinlenme, beslenme ve tuvalet gibi ihtiyaçlarını gidermek neredeyse imkânsız hale geliyor. Cezaevine giden aileler cezaevi yönetimlerinin keyfi uygulamalarıyla karşılaşıyor... Tacize varan üst aramaları, itip kakmalar, bağırıp çağırma yani duygusal şiddetin yoğun olduğu durumlar sık sık yaşanıyor. Tutuklu ve hükümlülerin durumları ile ilgili kurumlara, Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde yapılan başvurular ya başka kuruma havale ediliyor ya da gerekçesiz reddediliyor. Cezaevlerinde tutulan adli tutuklu ve hükümlülere ezilmesi gereken suçlu, siyasi tutuklu ve hükümlülere ise intikamcı yaklaşımla düşünsel veya fiziksel olarak öldürülmesi gereken yaratıklar mantığıyla yaklaşılıyor. Gönül son yolculuğuna uğurlandı ? İstanbul Haber Servisi Türkiye’nin ilk vicdani retçilerinden Tayfun Gönül (54), dün sevenleri tarafından son yolculuğuna uğurlandı. Gönül, pazartesi gecesi evinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetmişti. Vasiyeti üzerine dini tören düzenlenmeyen Tayfun Gönül için mezarlık girişinde düzenlenen törene İlkay Akkaya, Orhan Alkaya, Oral Çalışlar, Gün Zileli ve Nadire Mater’in de aralarında bulunduğu arkadaşları, sevenleri ve ailesi katıldı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle