25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 AĞUSTOS 2012 PAZAR leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr 10 PAZAR KONUĞU Dışişleri Bakanlığı’nın önceki müsteşarlarından, eski CHP milletvekili Onur Öymen Suriye’deki son gelişmeleri yorumladı: Türkiye oyuna gelmemeli SÖYLEŞİ P O R T R E ONUR ÖYMEN İstanbul, 1940 doğumlu. Ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi’nde, yükseköğrenimini AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yaptı. Aynı fakültede savunma politikaları konusunda doktora yaptı. 1964’te Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Bakanlığın yurtiçi çeşitli kademelerinde ve yurtdışı misyonlarında görev yaptı. 19881990 arası Kopenhag büyükelçiliği yaptıktan sonra 19951997 döneminde Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı oldu. 19972001 arası Türkiye’nin NATO Daimi Temsilciliği görevinde bulundu. 2002 ve 2007 genel seçimlerinde CHP’den Bursa milletvekili seçildi. Bir Süre CHP Genel Başkan Yardımcılığı’nı yürüttü. Haziran 2011 seçimlerinde milletvekili adayı olmadı. LEYLA TAVŞANOĞLU Dışişleri Bakanlığı’nın önceki müsteşarlarından emekli büyükelçi Onur Öymen, Suriye’nin kuzeyinde yeni oluşan Kürt bölgesi konusunda Ankara ve Washington’ın politikalarının çatıştığı görüşünde. Şemdinli’de son yaşanan savaşla ilgili olarak da Öymen şunları söylüyor: “Kendinizi Suriye’deki çatışmaların tarafı haline getirirseniz onlar da Türkiye’nin başına gaile açmaya çalışırlar.” Beyaz Saray’ın internet sitesinde yayımlanan Başkan Obama’nın Başbakan Erdoğan’la telefonda konuşurken beysbol sopalı fotoğrafını Büyükelçi Öymen gülerek şöyle yorumluyor: “Beysbol sopasından korkanlar maça çıkmasın.” Bölgemizde TürkiyeİranSuriyeIrak denklemine baktığınızda neler görüyorsunuz? O.Ö. Bu dörtlü denklemin en önemli bağlantısı İsrail. Çünkü Suriye’de olup bitenler bağlamında İsrail’i bu denklemin dışında düşünürsek eksik değerlendirme yapmış oluruz. Çünkü burada esas oyun İran’ın nükleer faaliyetlerine İsrail’in göz yummayacağı üzerinde düğümleniyor. İsrailliler defalarca İran’ın nükleer tesislerine karşı hava müdahalesinde bulunacaklarını söylüyor. ABD Cumhuriyetçi başkan adayı Mitt Romney de geçenlerde İsrail’i ziyaretinde böyle bir müdahaleyi ülkesinin destekleyeceğini söyledi. Peki, İsrail İran’a saldırırsa ne olur? O.Ö. Burada Suriye’nin önemi ortaya çıkıyor. Çünkü büyük ihtimalle böyle bir durumda İran İsrail’e füze saldırısında bulunmak isteyecektir. Çünkü kendi elindeki Şahab3 füzelerinin menzili İsrail’e kadar ulaşıyor. Türkiye de füze kalkanı sistemiyle böyle bir saldırının önlenmesinde rol oynayacağı için İran Türkiye’ye karşı çok tepkili. İşin ikinci boyutu da şu: İran kendine bağlı olan Hizbullah örgütü vasıtasıyla İsrail’deki yerleşim merkezlerine Katyuşa füzeleri ve daha geliştirilmiş, uzun menzilli füzelerle saldıracak. Bu bağlantıyı kuran ülke Suriye. Zaten İran, Irak, Suriye yönetimi ve Hizbullah’tan oluşan bir ŞiiAlevi kuşağı ortaya çıkmış durumda. Bu kuşak İran’ın bölgedeki nüfuzunun yayılmasına ve İsrail’e karşı azımsanamayacak bir güç odağı haline gelmesine imkân veriyor. Suriye’deki yönetim değişikliğiyle bu bağ kesilirse İran’la Hizbullah arasındaki bağlantı da kesilmiş olacaktır. Böylelikle İsrail üzerindeki tehdit unsurlarından biri azaltılmış olacak. Olayı sadece Suriye’deki iç gelişmeler boyutuyla düşünürsek eksik değerlendirme yapmış oluruz. Yaklaşık 20 gündür Şemdinli’de şiddetli bir savaş veriliyor. İlçeye CHP heyeti bile roket saldırıları altında zor bela girebildi. Çatışmaların mevzi savaşına döndüğü, bu arada öldürülen birtakım PKK’lilerin İran ve Suriye uyruklu oldukları saptandı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? O.Ö. Olay gayet açık. Kendinizi Suriye’deki çatışmaların tarafı haline getirirseniz onlar da Türkiye’nin başına bir gaile açmaya çalışırlar. Ankara’nın Suriye’deki gelişmelere aşırı derecede angaje olmasının ve oradaki silahlı muhalif grupları desteklediğini her vesileyle ortaya koymasının Suriye’yi destekleyen güçler ve Suriye’nin kendisinde ciddi tepkiler oluşturduğu anlaşılıyor. Böyle durumlarda terörden medet uman ülkeler kendilerine hasım gördükleri ülkeye karşı terörü silah gibi kullanmaya çalışırlar ya da terörü desteklerler. Bugün de olan budur. D evletler çıkarları gereği diplomatik oyunlar oynarlar. Türkiye çok tecrübeli bir devlet olduğu için bu gibi oyunlara gelmemelidir. A nkara, Suriye, Libya gibi ülkelerdeki gelişmelerde çok aktif. Ama Bahreyn ve Yemen’de olanlara ilgisiz. Böyle çifte standartlı politika izledi. Washington Ankara’ya tepkili Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki kurtarılmış Kürt bölgelerine askeri harekât yapma ihtimali ABD’yi tepkiye sevk ediyor. ABD’yle Türkiye’nin konuya yaklaşımında müthiş farklılıklar bulunuyor ABD bir dönem Beşşar Esad rejiminin devrilmesine çok istekli görünürken geçen gün Dışişleri Bakanı Clinton, Türkiye’nin Suriye’deki muhalif gruplara angajmanına, “Orada durun” tepkisini verdi. Clinton başka bir açıklamasında da Suriyeli muhalif grupları örgütleyen kimi ülkelerin artık kendilerine gelmeleri gerektiği uyarısında bulundu. Bu çelişkiyi nasıl yorumluyorsunuz? O.Ö. Türkiye başlangıçta ABD’nin yolundan giderek Suriye’de beklediği gibi bir sonucun çıkacağını umuyordu. Yani Esad’ın kısa zamanda Suriye’den uzaklaştırılacağını, onun yerine muhtemelen Müslüman Kardeşler’in öncülüğünde yeni bir hükümetin kurulacağını, bu hükümet değişikliğinin Türkiye’nin bölgedeki etkinliğinin artmasına yardımcı olacağını, Sünni bağlantısıyla da Ortadoğu’da daha etkili bir konuma geleceğini sanıyordu. Ama sonradan anlaşıldı ki Suriye’deki muhalefet Müslüman Kardeşler’den ibaret değil. Oradaki muhalifler arasında cihat yanlısı gruplar, El Kaide örgütünün uzantıları, PKK yandaşı bazı Kürt gruplar da olduğu ortaya çıktı. Özetle, Suriye’de muhalefet sanıldığından daha karmaşık bir yapıda. Üstelik Esad devrilirse kimin iktidara geleceği de kesinlikle belli değil. Öyle anlaşılıyor ki ABD özellikle El Kaide gibi gruplar Suriye’de aktif rol oynamaya başladıktan sonra biraz daha mesafeli bir tavır sergileme ihtiyacını duymuş olabilir. Ama şunu da belirtmem lazım ki ABD, Suriye’nin kuzeyinde Kürt grupların kendi tabirleriyle “kurtarılmış bölgeler” yaratmalarından rahatsız görünmüyor. Hatta Clinton birkaç gün önce bu kurtarılmış bölgelerin yaygınlaşmasının zaman meselesi olduğunu söyledi. Ama Türkiye bu kurtarılmış bölgelere tepkili. Çünkü Türkiye Suriye’de ikinci bir Kandil görmek istemiyor. Hatta Başbakan Erdoğan, “Gerekirse sıcak takip hakkımızı kullanırız. Tampon bölge oluşturabiliriz” dedi. Yani Türkiye’nin kurtarılmış bölgelere bakışıyla ABD’ninki çok farklı. O zaman ne olur? O.Ö. Türkiye’nin bu bölgelere bir askeri harekât yapabilme ihtimali ABD’yi tepkiye sevk ediyor. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Patrick Ventrell’in, “Türkiye’nin militarist yaklaşımlarına karşıyız” sözlerinin altında Türkiye’nin bu bölgelere askeri operasyon düzenlemesi endişesi yatıyor. ABD bugüne kadar Türkiye’nin Kuzey Irak’ta Kandil’deki PKK kamplarını tasfiye etmesine nasıl karşı çıktıysa şimdi de Suriye’nin kuzeyine bir operasyon yaparak oradaki Kürt bölgelerini tasfiye etmeye kalkmasından kaygı duyuyor. Bir de işin içinde İran ve Suriye’yi kollayan Rusya faktörü yok mu? O.Ö. Olmaz olur mu? Bir kere Suriye’nin Tartus Limanı’nda Rusya’nın Akdeniz’deki tek deniz üssü bulunuyor. Rusya’nın stratejik çıkarları da Suriye’deki gelişmelerle doğrudan ilgilidir. O nedenle de Rusya, Esad rejimini kolay kolay feda etmek istemiyor. Suriye’deki gelişmeler bölgedeki bütün dengeleri değiştirme potansiyeline sahiptir. Bakın, Kuzey Irak’ta Barzani’nin kendine göre hesapları var. Yaklaşık bir ay kadar önce Suriye Milli Kürt Konseyi çatısı altında Suriye’deki bütün Kürt grupları bir araya getirdi. PKK yandaşı PYD’nin de bu oluşumun içine girmesini sağladı. Barzani bu çalışmaları yaparken ABD’yle de yakın işbirliği içindeydi. Ama Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki Kürt kurtarılmış bölgelerine şiddetle karşı çıkmasının ABD’yi ciddi olarak kaygılandırdığı anlaşılıyor. Sopadan korkan maça çıkmasın Peki, Beyaz Saray’ın resmi internet sitesine konulan o ünlü fotoğrafa gelirsek... Bütün bunlar olurken, Başkan Obama’nın Başbakan Erdoğan’la yaptığı telefon konuşması sırasında elinde tuttuğu beysbol sopası neyi simgeliyor sizce? O.Ö. Bu fotoğraf tam da bu değerlendirmemizle örtüşüyor. Diplomaside “havuç ve sopa politikası” diye bir deyim vardır. Büyük devletler diğer devletleri kendi istedikleri çizgiye getirmek için bir taraftan havuç gösterip vaatlerde bulunurlar; öbür yandan da sopa gösterirler. Bunun anlamı, “istediğimiz gibi davranmazsanız sizi cezalandırırız”dır. Öyle anlaşılıyor ki ABD havuç uzatmaya bile ihtiyaç duymadan sopayı gösteriyor. ABD’nin demek istediği şu: İstemediğim bir askeri operasyon yapacak olursanız karşınızda beni bulursunuz. Ama Türkiye kendi çıkarları neyi gerektiriyorsa herhalde onu yapmak durumundadır. Başka bir ülke sopayı gösterdi diye Türkiye sinecek değil. O nedenle ben, “Beysbol sopasından korkanlar maça çıkmasın” dedim. Ülkeler çıkarlarının gereğini yapar Diplomasi dilinin zaman zaman yanlış okunması vahim sonuçlar doğuruyor. Buna en güzel örneklerden birisi 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgalinden önce ABD’nin Bağdat Büyükelçisi April Glaspie’nin Saddam’la yaptığı görüşmede, “Biz Araplar arası anlaşmazlıklarda taraf olmayız” sözlerinin Saddam tarafından yanlış okunması ve bir hafta sonra Kuveyt’in işgal edilmesiydi. Aynı yanlışları günümüzde de başka ülkelerin liderleri yapıyor olabilir mi? O.Ö. Bölgede oynanan oyunları zamanında ve doğru teşhis edeceksiniz. Her ülke kendi çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapmak zorunda. ABD’nin bu bölgede çıkarları var. Kendi çıkarlarının gereğini yapmaya çalışıyor. Sonuçta, devletlerin bu gibi diplomatik oyunları olabiliyor. Türkiye çok tecrübeli bir devlet olduğu için bu gibi oyunlara gelmemelidir. Türkiye, Suriye, Libya gibi bazı ülkelerdeki gelişmelere karşı çok aktif, öte yandan Bahreyn, Yemen gibi ülkelerde olanlara çok ilgisiz. Böyle çifte standartlı bir politika izledi. Özellikle Suriye’deki çatışmalar sırasında çok taraf haline geldi. Kuzey Suriye fena baş ağrıtacak Oysa Türkiye nerede ve kim tarafından yapılırsa yapılsın bütün şiddet politikalarına karşı olduğunu beyan etmemiş miydi? O.Ö. Etmişti. Şimdi Şam hükümeti muhaliflere karşı bir eylem yapınca şiddetle kınıyoruz. Ama muhalifler Savunma Bakanı dahil devlet adamlarını bombalı saldırılarda öldürünce sesimizi çıkarmıyoruz. Üstelik onların bu eylemlerini onaylıyormuşuz gibi bir hava yaratıyoruz. Tam bu sırada, ABD terörle mücadele raporu yayımladı. Raporda PKK’den terör örgütü olarak söz ediliyor. Ama ABD’nin 2009’dan beri resmen terör örgütü olarak tanıdığı PKK’nin ikiz kuruluşu PEJAK terör örgütleri listesinde yok. Suriye’de, PKK çizgisindeki PYD’den de terör örgütü olarak söz edilmiyor. Öte yandan ABD’nin terör örgütü listesinde açıkça yer alan Hamas ve Hizbullah örgütleriyle de Türk Hükümeti en üst düzeyde çok sıkı siyasi ilişki içinde. Türkiye’yle ABD stratejik ortakmış, hâlâ aynı temel yaklaşımları paylaşıyormuş sözleri var. Ama belli ki bu gibi konularda ABD’yle Türkiye’nin yaklaşımlarında müthiş farklılıklar bulunuyor. Son olarak da kurtarılmış bölgeler konusunda bu farklılık açıkça ortaya çıktı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle