28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 15 Top yuvarlaktır ama... ‘Top Yuvarlaktır’, Cafe City Yayınları tarafından yeniden basılan Turhan Selçuk’un ‘Abdülcanbaz’ dizisinin ilk 5 macerası içinde yer alıyor Ahmet, Esnaf Mehmet, Emekçi Fettah, Hamal Hüseyin, Köylü Mahmut, Duvarcı Ustası Hasan, Talebe Ali ve Öğretmen Veli’nin Cibali Halk Futbol Kulübü var. Karşılarında ise tabii ki Gözlüklü Sami kaptanlığındaki “Milli Dayanışma Futbol Kulübü”: Saraylı Hamid, Prens Hüsamettin, Baron Fahamettin, Lord Corci, Kovboy Eskisi Con Vayn ve Haramizade’ler, Hırsızzade’ler, Satılmışzade’ler… Aklımda kalan birkaç ilginç “replik”: Gözlüklü Sami (yenilirken) “Bu halk takımının baskısı yüzünden biz vatandaşlar oyun oynayamayacak mıyız?” veya “Biz bu halkın beyin takımını zindana tıktık, yine mağlubuz.” Gözlüklü Sami’nin yenilgiyi hazmedemeyip giderek saçmalamaya başlaması üzerine, takım arkadaşlarından iç düşünceler: “Sapıtmaya başladı, bu kaptanla takımımızı kurtaramayacağız anlaşılan”; “Ne yapsak da kaptanlıktan uzaklaştırsak bu adamı… Bu gidişle düzeltemeyeceğiz durumu…” “Top Yuvarlaktır”, BİZ AŞ bünyesindeki Cafe City Yayınları tarafından yeniden basılan Abdülcanbaz dizisinin ilk 5 macerası içinde yer alıyor. Her macera birer kitap olarak basılmış ve çok güzel bir kutu içinde satışa sunulmuş. Abdülcanbaz’ın bu yeni baskısından bugüne kadar çıkan toplam macera sayısı 10, cilt sayısı da 2. Kutunun içindeki kitap sırtları doğru sırada yan yana gelince Abdülcanbaz’ın görüntüsü ve Turhan’ın o benFutbol ile yatıp kalkan bir ülkede, kültürsanat sayfasının “Çağrışımlar” köşesi de kapısını bu konuya açtı sanmayın. Ama son zamanlarda okuduğum en ilginç kitaplardan biri futbolla ilgili: “Top Yuvarlaktır. Futbol Tarihimizin Karanlık Kalmış Yılları.” Yazan ve Çizen: Turhan Selçuk. Turhan Selçuk’un yayımlanmış karikatür albümlerinin, Abdülcanbaz dizisinin hepsini okuduğumu sanıyordum, yanılmışım. “Top Yuvarlaktır” okumadığım bir maceraymış. Abdülcanbaz tutkunları, benim açımdan yeni olan bu kitabı eline alınca duyduğum heyecanı anlayacaklardır. Turhan Selçuk elbette bir “çizer”, ama “yazar”lık yanını da unutmamak gerek. Karikatür kareleri içine oturtulan diyaloglar, anlatım bölümleri sonuçta ortaya bir metin de çıkarıyor. Çizginin gücüne, kare kare oluşturulan görsel kompozisyona sözün nüktedanlığı, sözün çağrışım zenginliği de eşlik ediyor. Turhan Selçuk, mütareke dönemi İstanbulu’nda yapılan futbol maçları üzerinden, yiğitliği ve ihaneti, bağımsızlık ruhunu ve işbirlikçiliği, her devrin zalimleri ile mazlumlarını karşı karşıya getiriyor sahada, çizgi romanın yazıldığı günün önemli politik aktörleriyle öykünün geçtiği dönemin tiplemelerini buluşturuyor, dünü de anlatıyor bugünü de… Bir tarafta Abdülcanbaz ve arkadaşlarının, Karanfil Hoca, Fayrabi, Tarzan, Memur ‘Merdivende Üç Şair’ Orhan Tüleylioğlu bugünlerde yayımlanan “Merdivende Üç Şair” (Kırmızı Kedi Y.) kitabı için benden de yazı istemişti, fakat yazamadım. O da bunun üzerine benim eskiden Behçet Aysan için yazdığım “Behçet Çok İyi Bir... ‘Adam’dı” yazısını aldı kitabına, sağ olsun. Merdivende üç şair: Biri Metin, biri Behçet, biri Uğur. Kitabın kapağında da o unutulmaz an duruyor. Hemen bakıp geçiyorum, uzun uzun bakamıyorum. Hem bakamam da. Hem de yazamayacakmışım. Yazamazmışım meğer. Hayret değil, esef değil, sitem değil, daha ağır bir şey. İnsan bir kez çok trajik bir şeye tanık olur ve gözlerini kaçırır ya da gözlerini kapar, belki de görmezden gelir. Gördüğünü de kendine bile unutturmak için hiç kimseye anlatmaz, anlatamaz, paylaşmaz, ama gözün unuttuğunu akıl unutmaz, akıl unutsa yürek unutmaz. Ne tuhaf, merdivendeki üç şaire, o fotoğrafa çok bakarsam sanki, onların yüzlerinden, duruşlarından, ellerindeki sigaradan, süpürgeden, yangın söndürücüden, sakaldan, sopadan doğru, trajik olanı doğallaştıracakmışım gibi geliyor. O bir fotoğraf ve fotoğrafa bakılır, öyle ya, gözlerini kaçırmak niye, gözlerini kaçırsan içini kaçırabilir misin, sorular böyle başlar ve hiçbirinin de yanıtı olmadığı, sorular kadar ağır, beter, yakıcı yanıtları da olmadığı için sürer gider. Sonra fotoğrafı okumaya başlarız, her şeyi okuduğumuz gibi; bir filmi okuruz, insanların yüzlerini okuruz, acıyı okuruz. Okudukça da her şey okunacak bir şeymiş gibi gelir bize ve bunun keyfini çıkarmaya başlarız. İyi de bu bir büyük acıdır, bir şiir, bir fotoğraf, bir metin değildir, onları kaç türlü okuyor olursak olalım, acıyı ancak acı olarak okuyabiliriz, acıyla okuyabiliriz. Bazı şeyler katıdır evet, taş gibidir, kendisinin başka hiçbir biçimde yorumlanmasına, okunmasına izin vermez. Tüleylioğlu’nun “Merdivende Üç Şair” kitabında, 2 Temmuz 1993 “Acı Günü”nde Sivas Madımak katliamında şehit olan üç şairle ilgili yazılar var. Şairlerin, yazarların, yakın dostlarının, çocuklarının yazıları, kara yazıları, anı yazıları değil, acı yazıları. Uğur Kaynar’ı hiç tanımadım, adını biliyordum yalnızca, bir de resmini bildim sonra; birbirlerine ne kadar da çok benzeyen yılların, dönemlerin yoldaşları, şiir yazanları olarak, benzemek iyidir, “ben benzemenin iyi olduğu şehirlerden geldim” çünkü, ve benzemenin iyi olduğu zamanlardan. Metin Abiyi tanıdım, ona hayran genç kuşak şair adaylarından biri olarak, şiirine de hayrandık, usulluğuna da, yaydığı ışığa da, adamlığına da. Bir şiir alfabesi gibidir, bazı şairleri hecelemeden, okumadan, şiiri sökemezsiniz, Metin Altıok o şairlerden biridir. “Şiir Atlası” da yazmıştır, çocuklar şiiri daha iyi söksünler diye. Behçet! Arkadaşım, insanım, canım, şairim. O resim hepinizle capacanlı hâlâ. Metin Abinin bakışları, elindeki sigaranın uzayan külü, ömrüne düşüyor, hepimizin ömrüne düşüyor, kül uzun sürüyor tıpkı yangını gibi. Uğur’un da elinde bir sigara var, ama o sigara daha kül olacağını bilmiyor, çünkü öyle genç, öyle yeni, öyle acemi bir sigara, külü de öyle; kibar, tedirgin, nereye düşeceğini bilmiyor, yangın çıkaracağından değil ama merdivenlerin, otelin, o günün, Sivas’ın kirleneceğinden korkuyor; ah ince sigara, kibar kül! Behçet uykusuz gibi, şuracıkta biraz kestirirsem kendime gelirim der gibi. Kendine kaygısız, başkalarına kaygılı hep. O yüzden kendisi olarak görüyoruz Behçet’i bu fotoğrafta. Ben de bir fotoğraf okuması yapmaya başladım bile. Yapmayacağım. Kitaptaki bir yazıyı anacağım. Rengin Arslan’ın “Bir Merdiven Niye Kanar” yazısını. İlk defa merdivende oturan şairler gördüğünü yazıyor. O merdivenler ne yazık ki gökyüzüne uzanmadı ve hep o soru gibi kırık, yarım kaldı: Bir merdiven niye yanar? ? Turhan Selçuk, mütareke dönemi İstanbulu’nda yapılan futbol maçları üzerinden, yiğitliği ve ihaneti, bağımsızlık ruhunu ve işbirlikçiliği, her devrin zalimleri ile mazlumlarını karşı karşıya getiriyor sahada, çizgi romanın yazıldığı günün önemli politik aktörleriyle öykünün geçtiği dönemin tiplemelerini buluşturuyor, dünü de anlatıyor bugünü de… zersiz imzası ortaya çıkıyor. Tam bir yayıncı inceliği… Turhan Selçuk’un sağlığında Abdülcanbaz’ın tüm yayın haklarını satın alan Osman Uslu ve BİZ AŞ metinleri İngilizceye de çevirtmişler ve ekitap olarak da satışa sunmuşlar. Bütün bu çabalar, Osman Uslu’nun Abdülcanbaz tutkusu ve Turhan Selçuk hayranlığının, değer bilirliğinin güzel sonuçları olarak bize yansıyor. Hem çizer, hem yazar Birinci sınıf bir yayıncılık Küçük eleştiriler Bu birinci sınıf yayıncılık faaliyetinde beni, bir Turhan Selçuk ve Abdülcanbaz okuru olarak rahatsız eden birkaç ayrıntıyı da dile getirmek isterim: Birincisi, seçilen çok kaliteli kâğıtta beje yakın bir rengin tercih edilmiş olması görselliği bir ölçüde zedelemiş diye düşünüyorum. Turhan Selçuk’un bir çizer olarak en önemli özelliklerinden biri, etkisini zıtlıklar üzerine kurmasıdır ve bu zıtlıkta siyah ile beyazın da mutlaka bir yeri vardır. Bana çizgiler bej fon üzerinde gücünü biraz yitirmiş gibi geldi. Ayrıca böyle bir fon rengi seçilmesi, metinlerin okunmasını da zorlaştırıyor. Kareler biraz daha büyütülüp beyaz fona dönülemez miydi diye aklımdan geçti. İkinci önemli nokta ise kutu ve kitap kapaklarında kullanılan “Abdülcanbaz” logosu. www.abdulcanbaz.biz sitesinde Fransız eleştirmen Gianni Finlandia’nın Turhan Selçuk için yaptığı çok doğru tanımlamaya yer verilmiş: “Karikatürde keskin düz çizgilerin kâşifi.” Ama kullanılan yuvarlak Abdülcanbaz logosu ne Turhan’ın bu “keşfi”ne ne de onun doğrudan ürünü olan Abdülcanbaz karakterine uyuyor. “Top Yuvarlaktır” kitabını elime alıp bu logoyu gördüğümde, aklımdan geçen ilk düşünce “Top yuvarlaktır, ama Abdülcanbaz köşelidir” oldu. Üstelik Turhan’ın kendi yaptığı o karakteristik “logo” dururken, niye böyle bir yenilik ihtiyacı duyulduğunu anlayamadım. Ama bu küçük eleştiriler, kolayca düzeltilebilecek ayrıntılar, yapılan işin önemini, gösterilen büyük özeni, Turhan Selçuk’un “Abdülcanbaz” karakterini uluslararası ölçekte tanıtmak için harcanan çabayı asla perdelememeli. Osman Uslu’yu ve BİZ AŞ’yi, Abdülcanbaz’ı “sokaklarımızdan eksik etmedikleri” için yürekten kutluyorum. 2012 TÜRKİYE ÇİN KÜLTÜR YILI İKSV ÖZEL ETKİNLİĞİ Genç piyano ejderhaları Kültür Servisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın, “2012 Türkiye’de Çin Kültür Yılı” özel etkinliği, şef Christian Ehwald yönetimindeki Shenzen Senfoni Orkestrası’nın konseriyle 6 Temmuz Aya İrini Müzesi’nde gerçekleştirilecek. Çin’in son günlerde dünyanın tüm önemli müzik merkezlerinde adlarından sıkça söz ettiren genç kuşak piyanistleri Sa Chen ve Haochen Zhang; konserde solist olarak yer alacak. Konserde, şef Christian Ehwald yönetimindeki Shenzen Senfoni Orkestrası, en önemli Rus operalarından biri olarak gösterilen Mikhail Glinka’nın Ruslan ve Ludmilla UverütüHaochen Zhang Sa Chen rü’nü seslendirecek. Ardından, bugüne kadar Philadelphia Orkestrası’ndan Londra Filarmoni’ye kadar çok sayıda büyük orkestrayla konser veren Haochen Zhang piyanonun başına geçerek Çaykovski’nin Piyano Konçertosu No. 1, Si bemol minör, Op. 23 numaralı parçasını Shenzen Senfoni Orkestrası eşliğinde çalacak. Dünyanın üç büyük piyano yarışmasında birden ödül alan tek piyanist Sa Chen ise yine Shenzen Senfoni Orkestrası eşliğinde Rahmaninov’un Piyano Konçertosu No. 3, Re minör, Op. 30 numaralı eserini icra edecek. Etkinlik aynı zamanda, 40. İstanbul Müzik Festivali’nin de son konseri olma özelliğini taşıyor. Mono Festival testi geçti ZÜLAL KALKANDELEN Kilyos Solar Beach’te alternatif müzik ağırlıklı yeni bir festival Bazen “Türkiye’de bugüne kadar açık havada düzenlenmiş en iyi açık hava festivali sizce hangisi?” diye sorulur; yanıtım hep “2007’de Kilyos Solar Beach’teki Radar Live” olur. Üç güne yayılan festival, o tarihte Türkiye için devrimci denilebilecek bir programla gerçekleştirilmişti. Sadece ana akım sesleri değil, çok sayıda alternatif ismi de ilk kez dinleme olanağı sağlamıştı. Festivale gidenler, hem denize girmiş hem de harika bir müzik şöleninin içinde bulmuştu kendini. Ama finansal desteği bulamayınca ilk ve son oldu Radar Live. O günden beri “Neydi o festival!” deyip duruyorduk ki, bu yıl Pozitif tarafından aynı mekânda ilk kez yapılacak Mono Festival duyuruldu. Bu kez sadece bir gün sürecek, dört sahneli bir festival planlanmıştı. Programına bakıldığında elbette Radar Live kadar yoğun değildi. Ama belli ki, beş yıl aradan sonra bu tür alternatif müzik ağırlıklı festivallerin devam edebilmesi açısından bir test gibi olacaktı. Gittim, gördüm ve diyorum ki; Mono testi geçti. Cumartesi sabahı 10’dan pazar sabaha karşı 5’e kadar süren etkinliğe 8500 kişi katılmış. Benim izlenimim, beş yıl önceki atmosferin aynen korunduğu, eğlence ve müzik karışımının iyi bir kıvamda tutturulduğu yönünde. Bir tek bu kez yemeklerde bir sınırlama olduğunu gördüm. Aslında uzun yemek kuyruklarına girmeme gerek kalmadı; hamburger, döner, sosis satışı yapıldığından veganlar yine aç kaldı. Sahneler arasında fazla uzaklık bulunmadığı için birinden diğerine gitmek daha kolaydı. Konser başlama saatlerinde gecikme olmadı; program tıkır tıkır işledi. Ancak deneysel rock grubu Battles’ın sabah 3’e doğru sahneye çıkması, çok sayıda katılımcının önemli bir Oh Land ? 2007’deki Radar Live’dan 5 yıl sonra düzenlenen Mono Festival, belli ki bu tür alternatif müzik ağırlıklı festivallerin sürebilmesi açısından bir test gibi olacaktı. Mono, testi geçti. performansı kaçırmasına neden oldu. Bu saatin bir zorunluluktan kaynaklandığını öğrendim ama sonuçta Battles’ı canlı dinleyememek üzücüydü. Umarım Pozitif, grubu gelecek dönemde Babylon’a da getirir. Festivalin bana göre en iyi performansı The Horrors’ındı. Battles’dan önce 01.00’de sahneye çıktıklarından, dinleyici sayısı belirgin ölçüde düştü. Az ama öz bir kitleye seslendi grup; postpunk’ın derin sularına girip, iç dünyamızda sarsıntılar yarattı. 2007’de Türkiye’de ilk konserlerini de Radar Live’da vermişlerdi. O zaman vokalist Faris Badwan gördüğü her yüksek yere tırmanmış, tam anlamıyla dağıtmıştı kendini. Bu defa müziklerindeki farklılığın da etkisiyle durulmuş ama dinleyici üzerinde bıraktığı etki daha da yoğunlaşmış. The Horrors çalarken ses sistemi teknik ekipten kaynaklanan bir sorun yansıtsa da, günün diğer konserlerinde bir aksaklık yoktu. Kanadalı alternatif rock grubu Metric, son derece dinamik bir performans gerçekleştirdi. Vokalist Emily Haines, adeta bir çekirge gibiydi; klavye, zil ve gitar çalarak sahnenin her yanına sıçrayıp uzandı. Danimarka’dan festivale katılan Oh Land, elektropop’u deneysel bir bakış açısıyla işlediği müziğiyle sahnede beklediğimden daha etkiliydi. Gösterişli ve parlak bir pelerinle sahneye geldiğinde Björk’ü andırdığını düşündüm. Onun gibi Kuzey Avrupalı müzisyenlere özgü, “uzak, güzel ve ilginç olma” özelliklerini kendinde toplamış o da. Çingene ruhlu punk’çılardan oluşan Gogol Bordello, her zamanki gibi enerjisiyle festivali avucunun içine aldı. Sulukule’nin yıkılmaması için verdiği desteği, gitarına yapıştırdığı “Sulukule susmayacak” çıkartmasıyla da pekiştirmişti vokalist Eugene Hütz. Her konserlerinde aynı şovu görsem de Gogol Bordello’yu izlemekten her seferinde keyif alıyorum. Festivalin diğer sahneleri arasında en çok Burn Dubstep / Elektronika Sahnesi’nde zaman geçirdim. Com Truise ve Compa’nın yanı sıra, özellikle Commodo çok iyi bir set sundu. Bu sahnedeki ortam, adına uygun olarak daha coşkuluydu. Mono Festival, seneye iki gün olursa şaşırmam ve sevinirim. Böylece Radar Live’a kaldığımız yerden devam ederiz. (www.zulalkalkandelen.com) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle