11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 TEMMUZ 2012 PERŞEMBE [email protected] 14 Mimaroğlu, müziği pek çok sanat dalıyla da bütünleştirmiş, bestelerinde siyasal konulara da yönelmişti KÜLTÜR Kalıplara sığmayan aydın ? Mimar Kemalettin’in oğlu olan Mimaroğlu, Mozart’a başkaldırabilen bir ‘asi’, ‘karşı görüşü’ içselleştirebilmiş bir entelektüeldi. Postmodernizmin tanımı sorulduğunda, “Modernizmin postu kaptırmışı!” diyebiliyordu. EVİN İLYASOĞLU Bir Öncüyü Yitirdik DMarin Turgutreis 8. Uluslararası Klasik Müzik Festivali doludizgin devam ediyor… Sizinle dünkü iki muhteşem konseri, Simge Büyükedes ve Rengim Gökmen yönetiminde Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’nın konserlerini paylaşacaktım ki... Acı haber New York’tan bir telefonla geldi. Telefonun öteki ucunda minicik bir kadın sesi, sonsuz yalnızlığını dile getiriyordu. Güngör Hanım’ın mert sesi, yalnız sesi, İlhan Mimaroğlu’nu yitirdiğimizi söylüyordu. Müzik kültürünün önemli temsilcisi, öncü ve yenilikçi besteci, müzik ve sanat eleştirmeni, prodüktör, radyo programcısı, öğretmen ve bence benzersiz bir yazar olan İlhan Mimaroğlu New York’ta yaşıyordu. Uzun uçak yolculuğu ve sigara yasağı nedeniyle İstanbul’a gelemiyordu. Uzaktaydı ama ben hep onu burada bizim aramızda sanıyorum. Belki çoook çok genç yaşlarımda okuduğum onunun “Musiki Tarihi” kitabından... Belki yıllar geçtikten sonra “Caz Sanatı”, “Elektronik Müzik” kitaplarıyla ondan çok şey öğrendiğimden... Ama en çok, “Günsüz Günce”, “Ertesi Günce”, “Karşı Köşe” (Pan Yayıncılık) gibi kitaplarıyla yalnız müzik dünyasına değil, yaşadığımız dünyaya tuttuğu ışıkla; en sıradan olanın içindeki sıra dışılığı göstermesiyle; güncelin içindeki sonsuzluğu vurgulamasıyla; en uzakları çok yakın kılmasıyla; eleştirel gözlemlerine yerleştirdiği ironiyle, o hep burada bizimleydi… Öncü ve yenilikçi sözcüklerini özellikle seçtim. “Postmodernizm, modern olmanın postu kaptırmış halidir” diyen Mimaroğlu, her daim yaratıcılığını yenilikle sınadı ve en çok da kendisiyle yarıştı. Eserleri, özellikle akustik ve elektronik müzik eserleri Türkiye’den daha çok yurtdışında biliniyor, tanınıyordu. MİAM – Müzik İleri Araştırma Merkezi – 2006 Onur Ödülü İlhan Mimaroğlu’na verildiğinde eserlerini burada da dinledik. New York’ta onu tanıma fırsatı bulduğumda o sert görünümün gerisinde, dünyanın en duyarlı insanlarından biriyle karşılaştım. Keskin zekâsı, onunla sohbeti eşsiz bir serüvene dönüştürüyordu. Sözcüklere egemenliği, çağrışımların zenginliği, ironisi, sınır tanımıyordu. Sivri dili, sanki utangaçlığını, hassaslığını ve içe dönüklüğünü gizlemek içindi... Aklımdan ve yüreğimden hiç silinmeyecek bir an: 2002 Nisan. New York’ta Nâzım Hikmet’in 100. yıldönümü kutlanıyor. Güngör Mimaroğlu muhteşem bir program yapmış. İlhan Mimaroğlu, şairin “Makinalaşmak İstiyorum” şiirini, o gece için bestelemişti. İlhan Mimaroğlu şiiri piyano eşliğinde yorumluyordu. Sözle sesin, müzikle anlamın, ritimle vurgunun birlikteliği, bütünlüğü, muhteşem açılımlar getiriyordu. Aynı gece, önceden bestelediği Nâzım’ın “Uzun Yürüyüş” adlı şiirini yorumlamıştı. Müzik eşliğinde önce Fransızca okumuş sonra, seyirciler arasında bulunan ünlü caz şarkıcısı Janis Siegel’i sahneye çağırmıştı. Ve “Uzun Yürüyüş”ü bir kez de ondan, İngilizce, çalgısız yalnız vokalle dinletti salonu dolduran izleyicilere... Işığı bol olsun. Başta Güngör Mimaroğlu’na ve tüm sevenlerine sabırlar diliyorum. Büyük bir değer daha yitirdik... Yitirdiğimiz değerlerin yerine ne koyuyoruz, gidenin yerini ne alıyor??? İşte beni en çok korkutan soru bu! Bu sayfanın müdavimleri ve her rastladığım ısrarla soruyor nereden çıkardın bu Josep Carreras lafını? Adam bin yıldır José Carreras’tı, José neden Josep oldu? İnanın ben çıkarmadım! Bu sayfanın şefi Celal Üster çıkardı! Beni de ikna etti. İşte Celal Üster’in açıklaması: “Anımsayacaksınız, 1992 Olimpiyat Oyunları İspanya’nın Barcelona kentinde yapılmıştı. Katalanlar, Olimpiyat Oyunları’nı, kendi başkentlerinde Katalan kültürünün bir tür manifestosuna dönüştürmüşlerdi Miro vb. sanatçıların yapıtlarını birer simge olarak kullanarak. Carreras da bu kültür şenliğine katkıda bulunan sanatçıların başında geliyordu ve onun Katalan olduğunu o sırada öğrenmiştim. Carreras, Barcelona doğumluydu ve tam adı Josep Maria Carreras i Coll idi. Babası Josep Carreras i Soler de İspanya İç Savaşı’nda Franco’ya karşı Cumhuriyetçiler’in safında yer almıştı. Evet, Carreras, uluslararası müzik dünyasında, İspanyolca söylenişiyle ‘Jose Carreras’ olarak tanınıyor. Bazıları garipseyebilir ama ben, çoktandır özerkliklerini kazanmış olan Katalanlara ve onların dili Katalancaya bir saygı ifadesi olarak ‘Josep Carreras’ demekten yanayım. Bu, aynı zamanda, ülkemizde yaşayan ve konuşulan farklı dillere de saygımın bir yansıması...” Tamam mı, anlaşıldı mı? Artık sormayın! Öncü ve yenilikçi Fotoğraf: ARA GÜLER New York ve İstanbul’da anma İlhan Mimaroğlu anısına yarın saat 13.00’te New York’ta Riverside Memorial Chapel’de (180 West 76h St, New York, NY 10023) bir anma töreni düzenlenecek. Cenazesi Long Island’da toprağa verilecek. Kitaplarının yayıncısı PAN Yayıncılık’ın Beşiktaş, Barbaros Bulvarı’ndaki kitabevinde ise yarın saat 15.00’te Mimaroğlu’nun sevenler bir araya gelecek. Ülkemizin önde gelen piyanistlerinden Meray Güneyman, İlhan Mimaroğlu’nu anlattı ‘Çağdaş müzik Mozart kurbanı’ MERAL GÜNEYMAN Sivri dille gizlenen duyarlık inematografik bir göz, akustik ortamı elektronik ortama bağlayan bir kulak, müziğin derin tarihi kadar çağdaşını da, uzak coğrafyaların müzikleri kadar Türk müziğini de irdeleyen bir birikim, Mozart’a başkaldırabilen bir “asi”, “karşı görüş”ü içselleştirmiş bir entelektüel! Yıl 1957. Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nden bir öğrenci anlatıyor: Konuk konuşmacı İlhan Mimaroğlu elektronik müziği tanıtacak. Müzikle birlikte öğrenciler de kıkırdamaya başlıyor. Müdür ayağa kalkıp onları susturmaya uğraşırken Mimaroğlu şöyle diyor: “Bırakın, ben tepkilerini duymak isterim, sessiz dinlemelerini değil!” İşte İlhan Bey hep böyle yaşamı boyunca tepki yarattı, uyum/uyumsuzluk ilişkisini irdeledi. Çağdaş Türk müziğinde ilk kuşak Türk Beşleri’nin ardından, o gruba tepki olarak ortaya çıkan Bülent Arel, İlhan Usmanbaş, Ertuğrul Oğuz Fırat gibi ikinci kuşak bestecilerden biri. Mimar Kemalettin’in oğlu, son derece birikimli bir İstanbul ailesinin iyi eğitim almış çocuğu. Galatasaray Lisesi’ni, Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş. Diğer nice bestecimiz gibi “konservatuvarlı” değil. Önce klarinetle müzik dünyasına girmiş; bestecilik, müzik yazarlığı ve radyo programcılığıyla caz ve yeni müziği tanıtırken kendini de yetiştirmiş. 195556 yıllarında Rockefeller bursuyla Amerika’ya gidip, Columbia Üniversitesi’nde müzikoloji ve kompozisyon dersleriyle bilgisini derinleştirmiş, 1959’da New York’a yerleşmiş. 1966’da elektronik müzik konusunda “master” derecesini almış. Yapıtlarının çoğunu Columbia Princeton Elektronik Müzik Merkezi’nde gerçekleştirmiş. Bu konuda Ussachevsky, Edgard Varèse ve Stefan Wolpe gibi öncülerle çalışmış. 1968’de Fransız Radyosu’nun özel çağrılısı olarak Müzik Araştırmaları Topluluğu (GRM) stüdyolarına katılması ona yeni boyutlar kazandırmış. Müziği sinema, edebiyat, resim, tiyatro gibi başka disiplinlerle birleştir S (Soldan sağa) İlhan Mimaroğlu, Evin İlyasoğlu, Süher Pekinel ve Aydın Gün. mesi, 1970’ten sonra bestelerinde siyasal konulara yönelmesi ayrı ayrı inceleme konularıdır. “Caz Sanatı”, “Müzik Tarihi”, “Onbir Çağdaş Besteci”, “Elektronik Müzik” ülkemizde yayımlanmış en öğretici ve yaratıcı müzik kitaplarıdır. Daha sonra yaşama bakış deneyimlerini derlediği “Günsüz Günce”, “Ertesi Günce” ve “Geldim, Gördüm, Geçtim, Gittim” gibi kitapları ise eleştirel olduğu kadar kara mizahı da içerir. Örneğin postmodernizm için “Modernizmin postu kaptırmışı” diye bir tanım yapabilir. Zamanında yürekli bir müzik eleştirmeni olmuştur. Amerika’nın Sesi Radyosu’nda New York’taki kültürel etkinlikler üzerine, WBAI Radyosu’nda ve Paris Radyosu’nda elektronik müzik üzerine hazırlayıp sunduğu programlarla sesini dünyanın dört bir yanına ulaştırmış. Ertegün kardeşlerle yaklaşık 30 yıl çalıştığı Atlantic Plak şirketinde, Freddie Hubbard, John Coltrane ve Charles Mingus gibi ustalarla bugün tarihe geçen albümlerin yapımcılığını üstlenmiş. İlhan Usmanbaş’ın dediği gibi, “Müzikte olsun, kitaplarında olsun sürekli bir değişim içinde olmuş, hiçbir zaman kendini yinelememiş, dolayısıyla kalıplara yerleştirmemiş bir aydın”dır. Bundan altı yıl önce MİAM’da ona onur ödülü verildiğinde bir bant kay İLHAN MİMAROĞLU’NUN ARDINDAN İdealist kuşağın temsilcisi ÖZKAN MANAV (Besteci, eğitmen) Müzikte yeni bir söz söylemenin heyecanıyla yüklü 1960’lı, 70’li yılları simgeleyen besteciler arasında yer alır İlhan Mimaroğlu. Bestecinin kendine değil müzik sanatına katkı sunma çabası içinde olduğu, bu idealizmi canlı tutan bir kuşağın temsilcisidir. Yıllar önce İstanbul Festivali kapsamında, AKM Konser Salonu’nda kendi müziklerinden oluşan açıklamalı bir elektronik müzik dinletisi sunmuştu. Mimaroğlu’nun ilk kez o konserde işittiğim elektronik yapıtlarının birçoğu taptaze bir izlenim bırakmış, çarpıcı imgelerle yüklü gelmişti. İçlerinden biri, hammadde olarak yalnızca kaydedilmiş klarinet seslerini kullanan Wings of the Delirious Demon ise bir başyapıttı. Konservatuvardaki lisansüstü çalışmalarım döneminde İlhan Usmanbaş, Nâzım Hikmet’in şiirlerini içeren bir konuşma partisine yer veren “4. Yaylı Dörtlü”sünü dinletmişti Mimaroğlu’nun. “Like There’s Tomorrow” altbaşlıklı bu müziğin ses kaydını ve partisyonunu hemen ödünç istemiştim İlhan Hoca’dan. Pan Yayıncılık’ın 20 yıl öncesinden başlayarak yayımladığı kitaplarıyla yaşam serüveni kadar yazınsal becerisi de geniş ölçüde belgelenmiş bir bestecidir Mimaroğlu. Caz tarihi dından sesini yollamıştı. O gece salonu dolduran gencecik dinleyici kitlesinin soluk almadan onun sesini ve seslendirilen yapıtlarını dinleyişini unutamam. 1959’dan beri New York’ta yaşayan sanatçı, banttaki sesinde sinema ve elektronik müzik arasındaki benzerliğe değiniyordu: “Sinema hareketli resimlerin film üzerine saptanması ve kurgulanması; müzik ise seslerin ses şeridi üzerine kaydedilip kurgulanmasıdır.” Neredeyse yaşamının sonuna dek sigaradan vazgeçemedi. Yine aynı bantta bunu da muzipçe anlatıyordu: “Uçakta sigara yasağı nedeniyle tıkanıp kaldım New York’ta. Sigaranın başİlhan Mimaroğlu ve Filiz Ali lıca zararı yolculuk yapamamak!” 1993’te hazırlamakta olduğum “Zaman İçinde Müzik” başlıklı kitabımın arkasındaki CD’lerde örneklemek için bana elektronik bir prelüd yolladı. DaY. DAĞHAN BAYDUR ha doğrusu elektronik ortamda bir sen(Müzisyen, besteci) fonik şiirdi bu: İstanbul’da sis resmi çiİlhan Mimaroğlu’nu kaybetmişiz. zen, katman katman derinliği olan bir Ne diyeyim ki: Geldi, gördü, geçti, programlı müzik. Ne mutlu ona ki ar gitti. Gelirken de, yaşarken de, giderdından iz bırakan bir dünya bestecisi olken de etrafına ışık saçtı. Bu ilkeli du ve ne mutlu ona ki yaşamında ona en insanın ve Galatasaray Liseli ağabebüyük desteği veren sevgili eşi Güngör yimin önünde saygı ve sevgiyle eğiHanım son anına kadar başucundaydı... liyorum. Ciddi bir yayınevinin tüm Mimaroğlu’nun yazılı eserlerini özel bir koleksiyon haline getirip halkımızın dikkatine sunmasını diliyorum. İlhan Bey ile öğrenciyken oturduğum Broadway’deki Yunan kahvesinde rastlaşmıştık ilk defa. Çekingen bir selamdan sonra, damdan düşer gibi “Konserinize gelmiştim... Size bazı müzikler göndereceğim, olur mu?” sözlerini duymuş, şaşkına dönmüştüm. Ama ben onu konserde görmemiştim, sahne arkasına gelmemişti! Böylece bir dostluk ve müzik serüveni başladı aramızda. Bu çok saygılı ve çok derin bir ilişkiydi. Benimle albüm yapmak istediğine inanamamıştım. Sonra bu albüm (Bridge, Decaux ve Webern’in eserleri, 1982) ABD’de yılın en iyi beş plağı arasına girdi. Onun sevdiği dağarcığı öğrenmek ve kayıt yapmak, beni yepyeni ve entelektüel bir kalıba sokmuştu. Sohbetlerimiz de keza... Işık saçtı Mozart’ı hiç sevmezdi, “Amadeus” filmiyle kimsenin aklına gelmeyecek detaylarla alay ederdi. Radyo programında “Neden göbek adını vermişler o filme? Ben de bari Beethoven hakkında bir film yapayım, ismini de Van (İngilizcede minibüs) koyayım” diye bir mizah kimin aklına gelir? Çağdaş müziğin Mozart’ın popülaritesine kurban gittiğini söylerdi. Eski püskü stüdyo apartmanımda ona ilk defa “Bridge Sonat”ı çalarken odayı karış karış arşınlamaya başlamış ama eski parkelerin gacır gucur sesinden ürkerek bir yere oturuvermişti. En büyük Türk piyanisti sevgili İdil Biret’in yanı sıra, diğer bir Türk piyanist olarak Atlantic koleksiyonlarına beni de katması hayatımın zirvesi ve en büyük onurudur. Atlantic/Finnadar ile yaptığımız tüm albümlerin kurdele bantları şu anda kütüphanemde. RCA stüdyolarında, camekânın arkasındaki her “Take”in arasında yer alan kelimeleri teker teker telaffuz eden olağanüstü İngilizcesini ifade eden güzel bariton sesi şu an kulaklarımda. Lucky Strike sigaraları... Büyük aşkı Güngör ile 50 yıla yakın rengârenk yaşamının 25 senelik bir penceresi gözlerimin önünde. Ne mutlu bana ki, 80. yaşını, onun hayatını ve eserlerini New York’ta bir konser ile kutladım. Salonda tek bir boş yer yoktu ve o en önde oturdu, dinledi, konser sonrası yemekte yanı başından ayrılmak istemedim. Yorgundu. Sevgili Güngör ile Yamaha salonlarında hazırlamıştık bu konseri. Janis Siegel (Manhattan Transfer) ile Abidin Dino için yazdığı şarkıyı, Gershwin’in “The Man I Love” şarkısını yorumladık... José mi Josep mi? ZUHAL FOCAN ) (Nardis, Jazz dergisi m he ı yb ka n nu Mimaroğlu’ için ı ias m ca z ca m he , müzik . Elekçok önemli bir kayıp a önad ny dü n iği tronik müz dı. Yecülerinden biri sayılır Narde z Bi . ri doldurulamaz lında dis’in 10. kuruluş yı i” rih Ta “Türkiye’de Caz ak pm ya el es diye bir belg porRö . ık ışt m çık la üzere yo izi im let bi taj yapmak üzere ya ef les aa M . bile almıştık şrü gö le iy eş a am ık pamad Amerimek üzere gideceğiz ha da da n içi un ka’ya. On n en üzgünüm. Projemizi ldı. ka rım önemli ayağı ya basımı Kitaplarının yeniden . Çok um yapılır diye umuyor . önemli kitaplardı Özgür düşünce FİLİZ ALİ (Müzik eleştirmeni) Bizim fikir ve sanat dünyamızda pek eşi bulunmayan, ender kişilerden birini kaybettik. İlhan Mimaroğlu’nu 1950’li yıllardan beri tanıyorum. O yıllarda Ankara’da açıklamalı konserler düzenlerdi. Bizim gibi konservatuvar öğrencileri için çok yararlı programlardı bunlar. Güncel müziği en iyi tanıyanlardan biriydi. Amerika’dan da kendisiyle teması hep devam ettirdik. Hem bir müzisyen, besteci olarak hem de bir entelektüel olarak çoğumuzun hayatına büyük katkılarda bulunmuştur. Bir müzisyenin özgür düşünceye sahip olmasının ne kadar önemli olduğunu pek çok müzisyene hatırlatmıştır. Müzisyen olmayanlara da müziği öğretmiştir bir yerde. Aynı zamanda son derece alçakgönüllü, kendini öne çıkarmaya çalışmayan biriydi. Tam tersine kendisini saklayan bir insandı. Çünkü içinde bulunduğumuz ultra popüler dünyayı kabul etmeyen bir kişiliğe sahipti. Çünkü o, çok daha değerli başka hasletlere inanırdı. Eşi yoktur Mimaroğlu’nun. Bugüne kadar olmadı, bundan sonra umarım hem müzik alanında hem de düşün alanında ona benzeyen birileri çıkar. Nevi şahsına münhasır IŞIK ve FERRUH GENÇER (PAN KİTAP) “Nevi şahsına münhasır.” Bu söz herhalde en çok İlhan Mimaroğlu’na yakışır. Derin entelektüel birikiminin yanı sıra bir İstanbul beyefendisi olan Mimaroğlu ile sohbet etmek ve onun yazılarını okumak, bize tektipleşmiş düşüncelerin egemen olduğu günümüz dünyasının dışında bir dünyanın kapılarını açmıştır. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle