28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 TEMMUZ 2012 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Türkiye’nin Sorunu Kürt Sorunu K ürtler Ortadoğu’nun en eski halklarındandır. 5000 yıllık tarihi olduğu, uygarlığın beşiği sayılan Mezopotamya’da antikçağlardan bu yana bu coğrafyada yaşadıkları belirtilmiştir. Bugün Türkiye’de Irak, İran ve Suriye’de yoğun olmak üzere Rusya ve Ermenistan’da da Kürtler vardır. Türkiye nüfusunun beşte birini oluşturan Kürtlerin yıllarca Selçuklular ve Osmanlılarla komşulukları olmuş ve yaşadıkları bölgeye de Kürdistan adını verdiklerini tarihçiler not etmişlerdir. 1514 Çaldıran Savaşı’yla Osmanlı egemenliğine giren Kürtler savaş sonrası önderleri İdris Bitlisi ile Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim arasında 23 yerel Kürt beyliğinin de özerkliğini esas alan bir antlaşma yapılmıştır. Aşiret yapılanması temelinde oluşan bu birliktelikle Bugünkü hantal devlet yapısı içerisinde ittifakların birbirleriyle çelişkisi sorunu çözümsüzlüğe götürse de sağlıklı bir duruş ve cesur bir adım yeni bir iradenin oluşmasına, söz ve karar sahibi olmasına olanak sunacak, etnik, dinsel, mezhep farklılıklara bakmaksızın halklar arası barış ve kardeşliği sağlayacaktır. Birlikte kardeşçesine geçmişin bin yıllık tarihinin referansı ve tanıklığı, olumlu ve olumsuz deneyimlerden ders çıkararak inkâr, baskı ve asimilasyon anlayışının terk edileceği yeni bir toplumsal sözleşmeyle imza altına alınacağı bir süreç olmalıdır. “Tarihi geri çevirmek olanaksız olsa da birlikte yaşamak uğruna yaşananlardan ders çıkarıp geleceğe umutla bakmaktan başka çıkar yolumuz var mı?” Hüseyin ÖZKAHRAMAN Eski CHP Bahçelievler İlçe Başkanı Osmanlı kimliğine bağlı olarak ortak bir yaşam da başlamıştır. Zaman zaman bu birliktelikten hoşnutsuzluklar Kürt isyanları şeklinde baş gösterse de lokalize isyanlar güdük kalmış ve merkezi idarece bastırılmışlardır. 1789 Fransız Devrimi’yle gelişen ulusal başkaldırılardan Kürtlerde ciddi şekilde etkilenmiş ama aşiret bağlarını ve feodal ilişkilerini aşamadıklarından isyan ya da direniş hareketleri eğilimleri politik ve ideolojik bir muhtevada gelişememiştir. Osmanlının dağılmasına yakın Anadolu’da ve Ortadoğu’da Kürt gruplarının hareketlenişi İngilizlerin, Rusların ve Fransızların dikkatini çekse de günümüz Türkiye ve dünyasında uluslararası bir boyut kazanamamıştır. Çokuluslu Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülmesiyle birlikte ortaya çıkan ulusal sorunların halkın devrimci dinamizmini temel alan demokratik atılımlarla çözümü yoluna gidilemedi. Kapitalist ilerlemenin ayak bağı olarak görülen uluslarda, etnik temizlik, ayıklama ve arındırma, ayrımcılık ve asimilasyon politikalarıyla kurtulma yoluna gidildi. Anadolu’nun Müslüman olmayan halklarının arındırılması kolay oldu ve Türkçe dışında anadil kullanan Müslüman halkların (Laz, Çerkez, Boşnak) Türkleşmesi olumlu sonuçlar verdi. Bu süreçte bu halkların ortak kültürel birikimlerinin birleştirici unsuru sayılan İslamdan önemli derecede yararlanıldığı bilinmektedir. Bu projenin diğer bir ayağını oluşturan epeyce kalabalık Kürt halkı üzerinde beklenilen yanıtı verdiğini söyleyemeyiz. Zora dayalı asimilasyon ya da ekonominin Türkleştirilmesine ciddi bir direnç oluştu. Bunun nedenlerini her ne kadar psikolojik ve travmatik olarak tanımlasak da asıl nedeni etnik ve kültürel kimlikten kaynaklanmaktadır. Onu da Türkiye kapitalizminin asimilasyon kapasitesinin darlığında aramak gerekir. Cumhuriyet tarihinde otuz kadar bölgesel ekonomik kalkınma paketi çıkarılsa da bölge insanının sorunlarını çözmeye yettiği söylenemez. Bu nedenle doksan yıldır Türkiye Cumhuriyeti’nde hüküm süren bir Kürt sorunu vardır ve zaman zaman bu sorun şu ya da bu nedenle küllenmeye terk edilse de ara sıra sarsıntılarının şiddeti toplumu derinden etkilemektedir. 40 binin üzerinde ölüm İster tek parti, ister çok parti, asker, sivil, liberal ya da muhafazakâr, demokrasinin ürünü sayılan uygulamalar: Şark Islahat planı, Tehriri Sükun Kanunu, Zorunlu İskânSürgün Kanunu, Tunceli Kanunu, Cumhuriyet döneminin sıkıyönetim yasaları, şark istiklal mahkemeleri, OHAL’ler, DGM’ler, ÖYM’ler, KCK operasyonları sorunu çözmeye yetmedi. Polisiye tedbirlerle sayısız askeriye harekâtlar, Zilan, Ağrı, Dersim gibi kitlesel katliamlara yönelik hareketler, zorunlu iskân ve köy boşaltmalar Fırat’ın batısına göç sorununu çözmek yerine daha da sarmal daha da karmaşık bir hale soktu. Son otuz yılın bilançosu da ağır oldu. 40 binin üzerinde çoğu çocuk yaşta genç insan öldü. Ormanlar, mezralar yakıldı. İşkenceler ve faili meçhul cinayetler vb. girişimler gibi büyük bedeller ve büyük acılar yaşandı. Ama ne yazık ki bu kirli savaş bir türlü bitmedi. Bitirilmedi... Ve zaman zaman barış umudu yeşerse de silahlarla birlikte taraftarlar da konuşmaktan geri durmadı. “Eşkıya silahı bırakacak”, “Devlet operasyonları durduracak”… Tilkinin tanığı kuyruğudur… Ne eşkıya dedikleri gibi silah bıraktı ne de devlet operasyonlarına ara verdi. Her iki cephede de düşük ölçekli savaş devam etti, ateş düştüğü yeri yaktı, anaların gözyaşları durmadı. Devlet geleneği oluşmadı Bu görev ve sorumluluk başta devleti yönetenlerle, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev yapanlar da olmalıdır. Yıllardan beri bu sorun yasama ve yürütme erklerince konuşulmuş tartışılmış olsa da Kürt meselesinin çözümünde tutarlı, uygulanabilir ve ikna edici bir çözüm yolunu göremedik. Her ne kadar devlet, Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne, bu sorunun çözümü için uğraş vermiş, kafa yormuş olsa da çözüm gerçekleşememiş sonuç alınamamıştır. İşte bu da sorunun daha da büyümesine zemin hazırlarken zaman içinde de bu tavırsızlığın bizatihi kendisinin büyük bir soruna dönüştüğünü yaşıyoruz. Cumhuriyet döneminin bütün hükümetleri sorunu benzer argümanlarla tartışmışlar, onca raporlar hazırlatmışlar ama ne yazık ki her hükümetin çözümlere yaklaşımları farklılıklar göstermiştir. “Bu sorun basit ve sıradan bir sorun değildir. Türkiye sorunudur, Türkiye ile birlikte Irak, İran, Suriye’yi de kapsadığı düşünülmelidir.” Ve konu ile ilgili ciddi bir tutarlı devlet geleneği oluşmamıştır. “İşte böylesi bir çözümsüzlüğün egemen olduğu bir süreçte CHP’nin önerisi dikkate alınmalı , yürütme ve yasama organlarında desteklenip hayata geçirilmelidir.” Birlikte barış içinde Bugünkü hantal devlet yapısı içerisinde ittifakların birbirleriyle çelişkisi sorunu çözümsüzlüğe götürse de sağlıklı bir duruş ve cesur bir adım yeni bir iradenin oluşmasına, söz ve karar sahibi olmasına olanak sunacak, etnik, dinsel, mezhep farklılıklara bakmaksızın halklar arası barış ve kardeşliği sağlayacaktır. Birlikte kardeşçesine geçmişin bin yıllık tarihinin referansı ve tanıklığı, olumlu ve olumsuz deneyimlerden ders çıkararak inkâr, baskı ve asimilasyon anlayışının terk edileceği yeni bir toplumsal sözleşmeyle imza altına alınacağı bir süreç olmalıdır. “Tarihi geri çevirmek olanaksız olsa da birlikte yaşamak uğruna yaşananlardan ders çıkarıp geleceğe umutla bakmaktan başka çıkar yolumuz var mı?” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle