23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 HAZİRAN 2012 CUMARTESİ 6 HABERLER Ç A M L I C A’ Y A Y A P I L A C A K C A M İ Y E İ L İ Ş K İ N T A R T I Ş M A L A R S Ü R Ü Y O R Cami yapımına vergi indirimi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Çamlıca’da 15 bin metrekarelik alana büyük bir cami yapılacağını açıklamasının ardından TBMM’de cami yapımını teşvik eden ve vergi indirimi sağlayan düzenleme yasalaştı. TBMM Genel Kurulu’nda önceki gün kabul edilen Amme Alacaklarının Tahsili Hakkındaki Yasa’yla birlikte getirilen cami yapımında vergi indirimi düzenlemesinin görüşmeleri tartışmalı geçti.Emekli müftü CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes, Türkiye’de her 900 kişiye bir cami düştüğünü belirterek “Sayın Başbakan Çamlıca Tepesi’nde ‘Recebiye Camisi’ mi yapacak? Harcamayı vergiden mi düşecek? Yoksa yandaşların vergilerinden düşürülen harcamalarla mı yapılacak?” dedi. ‘Önce Zeytinburnu’ndaki ucubeye bak’ Türk Aydınlanması (II) “Türk Sosyal Demokratları Derneği”nin çağrılısı olarak gittiğim Köln’deki konuşmamın devamında, Türk Aydınlanması’nın bugün karşı karşıya bulunduğu tehdidi, Aydınlanma’nın beşiği olan Avrupa’nın bu konudaki tutumunu ve sonuç olarak da neler yapılabileceğini dile getirmeye çalıştım… ??? Anadolu’daki halklar sentezinin mayasında bulunduğuna inandığım, bunun yanı sıra birkaç yüzyıllık savaşımlar tarihine sahip, Cumhuriyet devrimleriyle de evrensel bir anlam kazanan Türk aydınlanmasını bugün tehdit eden tehlikenin belki de en açık biçimde dile getirilmiş ilk işaretlerinden birini “Medeniyetler Çatışması” adlı kitabının Türkiye’ye ilişkin bölümleriyle ABD emperyalizminin günümüzdeki kuramcılarından Samuel Huntington vermişti… Sözü çok edildi, en az birkaç kez ben yazdım… Fakat ne kadar tekrar edilse yine de azdır… Çünkü bugün başımızda dolaşmakta olan felaketin nasıl planlanıp kotarıldığı ancak bu kadar açık biçimde dile getirilebilirdi. Profesör Huntington’a göre, Cumhuriyet devrimleri Türkiye’yi yolundan saptırmış, onu “bölünmüş” (herhalde laikler ve laik olmayanlar demek istiyor) bir ülke durumuna getirmiştir. Çünkü bu ülke Batı uygarlığına ait değildir. Onun yolu İslam ve Ortadoğu’dur. Ait olduğu yola girdiği takdirde, İslamın lideri olacaktır… Fakat kendisini laik olarak tanımladığı sürece bu olanaksızdır… Öyleyse… gerisini kitaptan, yazarın kendi sözleriyle okuyalım: “Türkiye……… bunu yapabilmek için Atatürk’ün mirasını, Rusya’nın Lenin’in mirasını reddedişinden daha eksiksiz bir şekilde reddetmek zorunda kalacaktır. Böyle bir hamle aynı zamanda Atatürk’ün kalibresinde bir lideri, Türkiye’yi bölünmüş bir ülke olmaktan çıkarıp çekirdek bir devlet haline getirmek için gerekli siyasal ve dinsel meşruluğu kendisinde toplamış olan bir lideri gerektirir…”(263, 264. sayfalar) Köln’deki konuşmamda özetlediğim bu sözler orada yaşayan yurttaşlarımızca, özellikle de en genç kuşaktan izleyicilerce büyük olasılıkla ilk kez işitiliyordu… ABD emperyalizmin sözcüsü, çok açık olarak, bir “karşı Atatürk”ten söz ediyor… “Büyük Ortadoğu Projesi”nin, “ılımlı İslam” safsatasının ve sonuç olarak da Türk aydınlanmasını yörüngesinden saptırarak baştan aşağı tersine çevirecek ihanet tezgâhının, nerelerde, hangi ellerde, kimlerce hazırlanıp kotarıldığı yeterince açık değil mi?.. ??? Köln Üniversitesi’ndeki konuşmamın son bölümünde, neler yapılabileceği, neler yapılması gerektiği konusunda düşüncelerimi özetledim… Öncelikle, Türk aydınlanmasının karşısındaki büyük tehdidin, aslında hiç de kendisini göstermeye çalıştığı kadar güçlü olmadığını bilmeliyiz… Olağan koşullarda yüzde 10 oy potansiyelini bile aşamayacak bu “sivil darbe”ci ekip, bugün elde etmiş olduğu iktidar gücünü, emperyalist dış destekten ve uluslararası yeşil sermayeden almaktadır… Bu desteklerin yanı sıra, Cumhuriyet devrimlerinin ürünü olan burjuva sınıfının beceriksizlik, öngörüsüzlük ve korkaklığı; Cumhuriyeti kuran partinin bir türlü derlenip toparlanarak sosyaldemokrat bir odak olamayışı ve sol’un da birleşik bir güç olarak ayaklarını ülke toprağını sağlamca basamayışı, Türk aydınlanmasını yok etmek üzere yola çıkmış tehdidin bu denli büyümesinin başlıca nedenleridir… Bu olgular iyice kavrandığında, yapılması gerekenler de büyük ölçüde ortaya çıkmış oluyor… Laik ve liberal değerlere sahip olduğu ölçüde Merkez Sağ, sivil darbeye biat edeceğine, ulusal bir programla kendi siyasal örgütünü kuramaz mı? Bu kadar mı öngörüsüz, kimliksiz, korkak ve pısırıktırlar? Ülkeyle birlikte kendi varlıklarının da elden gitmekte olduğunu görmüyorlar mı? Cumhuriyeti kuran partinin, yeterince inandırıcı olamayan iktidar olma söylemlerini, popülist sloganları, düzeyi son derece düşük bu siyasal iktidarla ağız dalaşı ve çene yarıştırmayı bir yana bırakarak sendikalarla, meslek örgütleriyle daha yakın ilişkiler içinde, daha sağlam temellerde çağdaş bir sosyal demokrat örgüt olma yönünde derlenip toparlanması daha doğru olmaz mı? Sol ise hiç kuşkusuz, birleşik bir güç olma ve eylem birliği yönünde adımlar atabilmelidir… ??? Türk aydınlanmasını, evrensel önemini, onu çok da iyi tanımayan, kişisel ve toplumsal bilinçaltlarında Huntington’cı önyargılar taşıyan Batılı kamuoyuna bıkıp usanmaksızın anlatmak ayrıca önem taşıyor… Konuşmamda, özelikle de Batı ülkelerinde yaşayan “Avrupalı Türk”lere ve örgütlerine, bu görevi anımsatmam doğaldı… Fakat bu uyarı görevi, öncelikle, hiç kuşkusuz Türkiye’nin laik, liberal, Cumhuriyetçi güçlerinin, sosyal demokrasinin ve solun ertelenemez sorumluluğundadır. Batı’da “sol”un bir silkiniş dönemine girmekte oluşu, bu konuda bir fırsat ve şans oluştursa gerek... İstanbul Haber Servisi Çamlıca Tepesi’ne inşa edilmesi planlanan dev camiye İstanbul Büyükşehir Belediyesi CHP meclis üyesi Mehmet Yıldız sert tepki gösterdi. “AKP İstanbul’a yeni simge planlamadan önce, tarihi yarımada silueti üzerine düşürdüğü gölgeyi kaldırmak zorunda” diyen Yıldız, Sultanahmet Camisi’nin görüntüsü üzerine düşen, Zeytinburnu’nda yükselen gökdelenlere atıfta bulundu. Yıldız, dinin siyasete alet edilmesini eleştirerek “Taksim’e, Göztepe Parkı’na, Çamlıca Tepesi’ne cami... Cami konusu si yasette iyi iş yapıyor. İhtiyaç var mı? Olmasa da olur. Çünkü oy getirir. Üstelik tartışan, karşı çıkan yanar. ‘Bunlar halkın inançlarına, kutsallarına karşı. Halk bunun hesabını sizden sormaz mı?’ diye suçlarsın. Bu konuda siyaset yapmak, hem kolay, hem etkilidir. Hep kazanırsın” değerlendirmesini yaptı. Sultan Ahmet, Sultan Süleyman, Fatih Sultan Mehmet’in iktidarlarının gücünü yaptırdıkları camilerle simgeleştirdiklerini vurgulayan Yıldız, “Sayın Başbakan’ın sultanlardan ne eksiği var. O da gücünü, Osmanlı’ya koşut, karşıdaki Çamlıca’da simgelese ne olur? Belki AKP Çamlıca’nın adını değiştiriverir. Sayın Başbakan’ın adı camiye ve semte verilir. Tarihten gelen değerlerimizin karşısına, Sayın Başbakan’ın gücünün simgesi de dikilmiş olur” diye konuştu. “Simgeleri tahrip edenlerin simgesi olamaz” yorumunu yapan Yıldız, Sultanahmet Camisi’ni gölgeleyen “ucubelerin” AKP iktidarı döneminde yapıldığını belirterek, “İstanbul’a yeni simge yaratma iddiaları, aymazlık değilse, milleti aptal yerine koymaktır” dedi. CEDAW Komitesi üyesi Prof. Dr. Acar, tecavüze uğramış kadının doğurmaya zorlanamayacağını söyledi Bu da bir şiddet biçimi TÜREY KÖSE ANKARA Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi (CEDAW) Komitesi üyesi Prof. Dr. Feride Acar, kürtaj yasağı hazırlıklarıyla ilgili olarak “CEDAW yasaklamayı iyi bir yol olarak görmez. Kadınların sağlığının olumsuz etkileneceği yönünde bir rapor gelirse tepki gösterir” dedi. Acar, “Çocuk sayısını arttırmak ya da azaltmak için siyasi müdahale yapılması kadın haklarına aykırıdır. Tecavüze uğramış kadını doğurmaya mecbur etmek bir şiddet biçimidir” derken, yasaklama durumunda özellikle yoksul kadınların mağdur edileceğini söyledi. Prof. Dr. Acar, kürtaj tartışmalarıyla ilgili olarak uluslararası yükümlülükler açısından şu değerlendirmeleri yaptı: “CEDAW açısından esas olan; kadınlara yönelik bir olumsuzluk olmaması, kadın sağlığını olumsuz etkile ‘12 EYLÜL’DE DURUM FARKLIYDI’ Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni 1985’te imzalamıştı. Acar, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın “Kürtaj 12 Eylül ürünü” sözleriyle ilgili şu görüşleri dile getirdi: “O dönemin arka planı çok önemliydi. Çok yüksek anne ölümleri vardı. Güvenli olmayan kürtajlarla, merdiven altı operasyonlarla, kendi kendine cahilce yöntemlerle çok sayıda düşük olayı vardı. Kaybolan, sakatlanan kadın sayısı çok yüksekti. Bunlar göz önüne alınarak verilmiş karar çok olumluydu. Bunun kaldırılması düşünülüyorsa bu arka planı da düşünmek zorundalar. Kadın ölümlerinin artması ciddi bir olasılıktır. Kürtajın yasaklanması, kürtaj yapılmayacak demek olmuyor dünyada. En sıkı şekilde yasaklandığında dahi, insanlar bunun yollarını deniyor. İmkânı olan yurtdışına gidiyor. Fakir kadınlar çok daha mağdur oluyor.” Acar olumsuz etkileneceği biçiminde ülke raporu gelirse, ona yönelik bir tepki gösterir. Konu devlet raporunu verdiği zaman CEDAW’a taşınabilir. Türkiye’de son raporu 2010’da verdiler. Bundan sonraki rapor 2014’te verilecek. Devlet dışında, sivil toplum örgütleri de CEDAW’a ulaşabilir.” Acar, “kişisel görüşlerini” dile getirirken de “olayın bu kadar politize edilmesinin doğru olmadığını” söyledi. Acar, “Tecavüze uğramış bir kadını, istemediği bir çocuğu doğurmaya mecbur etmek bir şiddet biçimidir. Özellikle de tecavüz, ensest gibi durumlarda. Yapılması gereken, yasa yoluyla yasaklamak değil, toplumu bilinçlendirerek bunun zaruri hallerde başvurulabilen bir yöntem olmasını sağlamaktır. Diğer doğum kontrol yöntemlerini yaygınlaştırmak, ucuzlatmak, teşvik etmek gerekir” dedi. ‘Yasak değil eğitim gerekli’ yecek düzenlemelerin olmamasıdır. Kürtajın yasaklandığı ülkelerde sağlıksız kürtaj girişimlerinin yaygınlaştığı, kadınların ölümlerine neden olabilecek derecede kötü yollara başvurabildikleri bilinmektedir. Bu, Türkiye’de de deneyimle sabittir. CEDAW komitesi yasaklamaya olumlu bakmaz. Böyle bir yasa getirilirse ve yasayla bu hak kısıtlanırsa CEDAW bu durumu olumlu karşılamaz. CEDAW kadınların sağlığının ‘KORKUTUCU ZİHNİYET’ İnsanlık suçu HİCRAN ÖZDAMAR 27 KADIN GÖZALTINDA Sert müdahale ‘Kadın bedeni üzerinden siyaset yapmayın’ CHP İstanbul İl Kadın Kolları üyeleri, Galatasaray Meydanı’ndan Taksim’e yaptıkları yürüyüşle Başbakan Erdoğan’ı protesto etti. Dün Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen grup, “Tayyip elini bedenimden çek”, “Kadın bedeni üzerinden siyaset yapmayın”, “Kadın devletin arazisi değildir” pankart ve dövizleri taşıdı. Yürüyüşe CHP Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt de destek verirken Taksim Meydanı’nda basın açıklamasını okuyan İl Kadın Kolları Başkanı Pınar Atılgan, “İstenmeyen hamileliğe son verilmesi konusu, kadınların kendi kaderlerini tayin etme özgürlüğüdür. CEDAW, çocuk doğurmaya ilişkin karar hakkını, istenilen sayı ve ara ile çocuk sahibi olma hakkını, kadının insan hakları arasında görmektedir. Başbakan açıklamaları ile bu anlaşmaları hiçe saymaktadır” dedi. (Fotoğraf: ALİ AÇAR) İZMİR TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün’ün tecavüze uğrayan kadınların doğurması gerektiğini savunması ve Bosna’da tecavüze uğrayan kadınları örnek göstermesi, “insanlık suçu” olarak yorumlandı. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, konuya ilişkin açıklamaları yapanların zihniyetlerinin kendisini korkuttuğunu belirterek “Bosnalı kadınlarla hiç konuştular mı? Oradaki kadınlara, başka bir toplumun, Sırpların tohumları üresin diye tecavüz ettiler. Kadınların çocukları doğurması için dışarı çıkmaları, kaçmaları önlendi. Bosnalı kadınların durumunu anlamadan parlamentodan bir kişinin söylemleri kanımı dondurdu. Dünyaya acı ve nefret olarak yerleşmiş bir olay, nasıl iyi bir örnek gibi gösteriliyor?” dedi. İzmir Barosu Kadın Hakları Komisyonu sorumlusu Ayşegül Altınbaş da “İnsanlığa karşı suç işliyorlar. Tecavüz meşrulaştırılıyor. Bosnalı kadınlar bu söylemleri duysa onların yüzlerine tükürür” dedi. ANAYASA UZLAŞMA KOMİSYONU’NDA KADINA ‘YASAK’ KAYGISI ‘Metalaştırma’ krizi AYŞE SAYIN ANKARATBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda, önceki gün yazım komisyonunda AKP’nin önerisi doğrultusunda uzlaşma sağlanan “insan bedeninin metalaştırılamayacağı”nı öngören düzenlemeye CHP ve BDP’den kadınlara dönük “reklam, modellik yasağı yolu açılır” itirazı geldi. AKP ve MHP’liler düzenlemenin amacının “insan/kadın ticareti, fuhuş, organ kaçakçılığı, köleliğe karşı anayasal güvence” olduğunu savundu. CHP’li Süheyl Batum, “Bu hüküm böyle kalırsa, bir kadının mayo reklamında oynaması, ya da bir dergiye fotoğraf vermesi, modellik yapması ‘bedenin metalaştırılması’ olarak da yorumlanabilir” diyerek karşı çıktı. CHP’liler, “İnsan bedeni” ifadesinin yerine “vücut bütünlüğü” ifadesinin konulmasını istedi. CHP ve BDP’nin “kamu otoritesi”nin ileride bu maddeyi aleyhte yorumlayacağında ısrar etmesi üzerine, metne her iki tarafın istekleri parantezlerle yazılarak, daha sonraki aşamalarda bu düzenlemenin yeniden ele alınması kararlaştırıldı. Komisyon, önümüzdeki hafta için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve 4 siyasi parti liderinden randevu istemeyi kararlaştırdı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı önünde kürtaj eylemi yapan 27 kadın gözaltına alındı. Halkevleri’ne üye bir grup kadın, “AKP elini kadının bedeninden çek” pankartı açarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı önünde eylem yaptı. Bakanlıktan bir yetkili ile görüşmek isteyen eylemciler, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in, Başbakan’ın kürtaj açıklamaları nedeniyle çıkıp bütün kadınlardan özür dilemesi gerektiğini belirtti. Bu talepleri kabul edilmeyen grup oturma eylemi başlattı. “Başbakan elini bedenimizden çek” sloganı atan kadınlar, Meclis’e yürümek istedi. Geniş güvenlik önlemi alan çevik kuvvet polisi, kadınların yürüyüşüne izin vermedi. Polis, kadınların direnmesi üzerine 27 kadını gözaltına aldı. Bu arada polis ile basın mensupları arasında da tartışmalar yaşandı. Gözaltına alınmak istenen kadınları görüntülemek isteyen basın mensuplarına polis sert müdahalede bulununca gerginlik yaşandı. Gözaltına alınan kadınlar ifadeleri alınmak üzere Emniyet’e götürüldü. Kadıköy’de eylem var İstanbul Haber Servisi Kadınlar, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a yanıtlarını sokağa çıkarak verecek. Yarın 14.00’te Kadıköy’de bir araya gelecek kadınlar, yasa koyuculara “Bedenimden elini çek” diyecek. Mitinge tüm kadın örgütlerinin katılması bekleniyor. Facebook’tan da duyurulan davete katılım her geçen dakika artıyor. Kadınlar, çağrılarında “Kadın bedeni üzerinde dönen ve kazanılmış haklara saldıran kadın düşmanı açıklamaların ve uygulamaların artarak devam edeceği bir kez daha görülmüştür. Buna karşı, kazanılmış haklarımızı gasp ettirmeyeceğimizi, Başbakan’ın kürtaj ve kadın bedeni üzerine söz söyleme hakkının olmadığını ve kadınlar üzerinde artan şiddet, baskıya karşı gücümüzü kadın düşmanlarına birlikte gösterelim” diyor. Türmen: AKP’nin anlayışı Bu sırada olay yerine gelen CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen yaptığı açıklamada, “AKP’nin ileri demokrasi anlayışı bu. Yasal hakları olan bir eylem gerçekleştiren kadınlar şiddet uygulanarak zorla gözaltına alınıyor” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle