18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 HAZİRAN 2012 CUMARTESİ [email protected] 14 KÜLTÜR Nâzım Hikmet’i 3 Haziran 1963’te, Orhan Kemal’i de 2 Haziran 1970’te yitirmiştik ‘Sen kendi cennetini kur’ ? Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü, Cumhuriyet için kaleme aldığı yazısında, edebiyatımızın iki büyük ustasıyla ilgili bir anısını paylaştı ve Nâzım’ın bir resmi ile şiirinin “kayboluşunun” öyküsünü anlattı. IŞIK ÖĞÜTÇÜ Üç Ölüm Ne haftaydı… Üç ölüm arka arkaya… Önce Mehmet’in haberi geldi. Mehmet İlkorur’un. Semih Poroy aradı Bodrum’dan: “Mehmet’i kaybettik. Biraz sonra toprağa veriyoruz.” Çok sevdiğim biriydi Mehmet. Tanıdığımda Bodrum’da lise öğrencisiydi. Kültürlü, düzeyli, saygılı bir genç. Milliyet Yayınları ile Çocuk Dergisi’ni yönettiğim dönemde İstanbul’da ziyarete geldi beni. “Liseyi bitirdim, Ülkü ağabey” dedi. “İş arıyorum. Tanıdık biri var mı?” “Şu anda işe başladın” dedim. Şaşkınlıkla yüzüme baktı. “Bizim kadrodasın artık” dedim. Öteki arkadaşlarla tanıştırdım, masasını gösterdim. Aynı gün de bir röportaj için işe yolladım. Çok kısa sürede kendini kanıtladı Mehmet. Gerçekten cıva gibi, cin gibi, işine, arkadaşlarına saygılı biriydi. Çocuk Dergisi’nin yazı işleri müdürü yaptım onu. Pırıl pırıl bir yönetici oldu. Ben ayrıldıktan sonra da dergiyi, yayınevini yönetti. Yıllar sonra, sağlık sorunları nedeniyle İstanbul’dan ayrıldı, Bodrum’a yerleşti yine. Yerel yayıncılığa katkılarda bulundu. Son yolculuğuna uğurlayanlardan biri olmak isterdim. Benim için Bodrum’da bir şeyler daha eksildi yine. ??? Sonra Orhan Boran… Ne diyebilirim onun için? Zaten yazıldı çizildi. Benim için ilk ve en önemli “showman”di. Düzeyini hiçbir zaman, değil yitirmek, birazcık bile düşürmedi. O da Milliyet Çocuk Dergisi’ni hazırlarken tanıştığım bir sanatçıydı. Telefonla aradım kendisini. Ertesi gün yayınevine geldi. Dergiyi anlattım. “Sizi de aramızda görmek istiyoruz” dedim. “Ne yapabilirim?” “Yuki’yi yazıya dökelim. Serüvenlerini dizi yapalım.” Önce karşı koydu. Yuki’nin sesiyle var olduğunu, yazıya geçirilirse rengini yitireceğinden korktuğunu söyledi. Uzun uzun konuştuk. Sonunda aklı yattı. Dergiyle birlikte Yuki’nin serüvenleri de başladı. Yıllarca sürdü dizi. Okurların en sevdiği bölümlerden biri oldu. Orhan Boran’ı Orhan Boran yapan niteliklerin başında onun düzeyliliği, iş sevgisi, beyefendiliği olduğunu zaten biliyordum. Birlikte çalışmamız sırasında bu nitelikler arasında “meslek saygısı” ve “verilen sözü tutma”nın olduğunu da öğrendim. Hiç unutmuyorum. Haftalık yazılarını salı günleri 11’de getirirdi hep. Bir salı sabahı 9’da telefon etti. “Bugün yazımı yarım saat geç getirebilir miyim?” diye. Yazıları çizileri günlerce beklemeye alışık bir yayıncı için sanki gaipten gelmiş bir telefon! Ne diyebilirim?.. Yeri gerçekten dolmayacak bir boşluk daha. ??? Çarşamba günü de Rekin Teksoy. Tanışıklığımız neredeyse yarım yüzyıla dayanıyor. İlgiyle okuduğum, yazdıklarından bir şeyler öğrendiğim iki sinema eleştirmeninden biriydi (öteki Atilla Dorsay). Neredeyse her yazısı yeni pencereler açıyordu bana. Yayıncılığım sırasında onunla da birlikte çalıştık. Yazılarıyla, çevirileriyle bize katkıda bulundu. Çok sıkışık bir zamanında her şeyi bir yana bırakıp Amarcord filminin altyazılarını yetiştirdi. O da tanıdığım en düzeyli insanlardan biriydi. Önemli İtalyan klasiklerini dilimize aktardı. Yazılarıyla yol gösterdi. Çok kişi gibi, hak ettiği ilgiyi, saygıyı sağlığında göremedi. Kimi önemli insanları değerlendirmek için ölümlerini mi beklemek gerekiyor acaba? Yıl 1943 Orhan Kemal ve Nâzım Hikmet Bursa Cezaevi’nde 52. Koğuş’ta çile doldururken Nâzım Hikmet ablam Yıldız Öğütçü’nün beş yaşındaki fotoğrafını eline alır, 15 yaşındaki genç kızlık halini hayal ederek yağlıboya resmini yapar. Resmin sol yanına bir şiirini yazar. Kızına götürmesi için babama verir. 26 Eylül 1943’te Orhan Kemal’in cezası sona erer, Nâzım Hikmet’in sevgisini, yaptığı resimle birlikte Adana’ya götürür. Resmi, evlerinin duvarına 60x80 ebatında bir beyaz çerçeve içinde asarlar. Yıllar geçer resimdeki kız büyür, sekiz yaşına geldiğinde resme ve yazdığı şiire hayranlıkla bakar. Aralık 1946’da bir gece yarısı eve polis gelir ve arama yapar. Orhan Kemal’in tüm yazılı evrakları, hikâyeleri, Nâzım Hikmet’le hapishane yıllarının notları, mektupları ve duvardaki yağlıboya resim alınıp götürülür. Küçük Yıldız’ın aklında resimdeki şiirin sadece giriş kısmı, “Hakkındır yaramazlık. Dik duvarlara tırman…” ile tuvaldeki genç kızın hayali kalır. Çünkü resim bir daha sahibine geri gelmeyecektir. Zaman aktıkça bu olayı ondan hep dinlerdim. Bir umutla bu resmi Orhan Kemal Müzesi’ne kazandırmak için ilgili resmi kurumlara yazmama rağmen olumlu sonuç alamadım. Hadi resmini bulamadım, bari şiirini bulabilseydim. Nâzım Hikmet’in pek çok şiirini okumuştum. Ya gözümden kaçmıştı ya da bu dizelere uyan şiirini okumamıştım. Ama tesadüfler araştırmacılar için yeni buluşların ilk adımıdır. Müzeye ziyarete gelen bir öğretmen arkadaşıma bu yaşanan olayı anlattığımda adı geçen şiiri bildiğini, han gi kitapta bulabileceğimi söyledi. Çok heyecanlanmıştım. O akşam kütüphanemde bulunan, Cem Yayınevi’nden çıkan “Tüm Eserleri” serisinin ilk kitabında, 1928 yılında yazdığı “Çocuklarımıza Nasihat” isimli şiirinin tamamını bulup okuduğumda gözlerim yaşarmıştı: “Hakkındır yaramazlık. / Dik duvarlara tırman / yüksek ağaçlara çık. / Usta bir kaptan gibi kullansın elin / yerde yıldırım gibi giden bisikletini… / Ve din dersleri hocasının resmini yapan / kurşun kaleminle yık / mızraklı ilmihalin yeşil sarıklı iskeletini.. / Sen kendi cennetini kara toprağın üstünde kur. / Coğrafya kitabıyla sustur, / seni “Hilkati Âdemle” aldatanı… / Sen sade toprağı tanı / toprağa inan. / Ayırt etme öz anandan / toprak ananı. / Toprağı sev anan kadar...” Birkaç gün sonra şiirin fotokopisini sürprizim olduğunu söyleyerek ablama verdim. Aldı okumaya başladığında yüzü görülmeye değerdi. Bir anda o günlere döndüğünü, duygulandığını ve gözlerinin dolduğunu gördüm. Şiiri bulmuş, resmi bulamamıştım. Ama Nâzım Hikmet ve Orhan Kemal’in ustaçırak ilişkilerinin büyük dostluklarını bu olayda tekrar yaşamıştım. Onların çektiklerini, bugün yazar, sanatçı, gazeteci ve aydınlara çektirilenleri düşündüm. Her gün mağdur olduklarını söyleyenlerin yaşadıklarından ders almayıp, başkalarının mağduriyetine kayıtsız kalmalarına, hatta sıkıntı çekmelerinden açıkça haz duyduklarına tanıklık etmekten ıstırap duydum. Büyükler bir şekilde yapılanları göğüsleyebilirlerdi. Ama ya aileleri ve en önemlisi çocukları. Annelerini, babalarını cezaevlerinin soğuk duvarları arasında çaresiz, boynu bükük seyretmeleri hangi yüreği acıtmazdı ki? Bunların hepsini ben de yaşadım. Değil mi ki uygarlık tarihinin acı çeken insanların destanını yazıp, o insanları yücelttiği yadsınamaz gerçekse, bunları çektirenlerin tarihin altın sayfalarında yerlerinin olmayacağı da bir gerçektir. Dünün Nâzım Hikmet’i, Orhan Kemal’i, Rıfat Ilgaz’ı, Sabahattin Ali’si şimdi nasıl var oluyorlarsa, hapishanede çile çeken bugünün yazarları, sanatçıları, gazetecileri ve diğer cesur yürekleri de yarın hep var olacaklardır. Nâzım Hikmet’in dediği gibi “Tarih seyrini değiştirmeyecektir.” ORHAN KEMAL ROMAN ARMAĞANI ‘Umudu sizinle olsun’ Kültür Servisi Orhan Kemal Kültür Merkezi tarafından düzenlenen Orhan Kemal’i anma töreni dün Orhan Kemal Kütüphanesi Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Törende “41. Orhan Kemal Roman Armağanı”nı “Heyulanın Dönüşü” isimli yapıtıyla kazanan Yiğit Bener’e de ödülü takdim edildi. Aralarında Mehmet Önder, Turhan Günay, Ahmet Ümit, Hüseyin Kıvanç, Enver Aysever, Ayşe Sarısayın, Nâzım K. Öğütçü’nün de bulunduğu törende Bener’e ödülünü Ayşe Kulin sundu. Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü, “Romanında toplumun olumlu dönüşümünü sağlayacak olan özeleştiri kurumunun kitleye yayılmasında, edebiyatın anlatım olanaklarını iyi değerlendirmesi ve yapıtına başarıyla yansıtmasından dolayı ‘Heyulanın Dönüşü’ romanı ile Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanan Yiğit Bener’i aile olarak kutluyoruz” ifadelerini kullandığı konuşmasını “Orhan Kemal’in insan sevgisi ve umudu daima sizinle olsun” sözleriyle noktaladı. İSTANBUL, ANTALYA VE ESKİŞEHİR’DE ÇEŞİTLİ ETKİNLİKLERLE ANILIYOR Nâzım’a armağan gecesi Kültür Servisi Nâzım Hikmet Kültür Merkezi (NHKM) büyük şairin ölümünün 49. yıldönümünde bir kez daha Nâzım’ı dostlarıyla buluşturuyor. “İyi ki doğdun Nâzım” sloganıyla “Nâzım’a Armağan gecesi: İyi ki doğdun Nâzım” başlıklı etkinlik bugün saat 20.30’da Nâzım Hikmet Kültür Merkezi bahçesinde gerçekleştirilecek. Etkinlikte pek çok sanatçı sözlerini, şarkılarını ve şiirlerini paylaşacak. Yönetmen, yazar Yılmaz Onay bu buluşma için NHKM’ye yolladğı mesajında, “Tiyatroları, operaları, baleleri, orkestraları özelleştirme iddiasıyla kapatmayı göze alabiliyorlar. Ama, Nâzım Hikmet’i yasaklarla ruhumuzdan silmeyi nasıl başaramadılarsa, bunu da başaramayacaklar” diyor. Öte yandan, yönetmenliği Orhan Aydın’ın üstlendiği Nâzım Oyuncuları topluluğunun sahneye koyduğu “Martılar Ah Eder” adlı şiirlişarkılı gösteri de yarın saat 20.30’da Antalya Konyaaltı Açık Hava Tiyatro su’nda sunulacak. Nâzım Hikmet, bugün Eskişehir’deki temsili mezarı başında da anılıyor. Eskişehir’in Seyitgazi ilçesine bağlı Doğançayır beldesinde düzenlenen 11. Nâzım Hikmet Kuvayı Milliye Şehitleri Anma ve Kültür Sanat Şenliği kapsamında Nâzım Hikmet’in temsili mezarı başında yapılacak etkinlikte usta şairin şiirleri okunacak. Eskişehir’de de anılıyor C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle