18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 HAZİRAN 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Odatv davasında tutuklu gazeteciler aylardır belge bekliyor. TÜBİTAK ise ağırdan alıyor 7 O rapor yine gelmedi HİLAL KÖSE AKP’de Farklı Sesler Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkma arzusu, görevdeki Cumhurbaşkanı’nın süresinin 7 yıl olması gerektiğini belirleyen Yüksek Seçim Kurulu kararından sonra iktidar cenahından çıkan sesleri çoğalttı. Allah sağlık verirse Recep Tayyip Edoğan Bey, iki yıl daha Başbakanlık koltuğunda oturacak. Ondan sonra, yine YSK kararına göre, görevdeki Cumhurbaşkanı’nın bir kez daha seçilme hakkı olmasına karşın, AKP’nin bu iki önemli liderinin arasında olduğu anlaşılan kavil gereği, Abdullah Gül koltuğunu yol arkadaşı için bırakacak (mı?) Başbakanlık koltuğu için Bülent Arınç’tan başlayarak öteki yardımcılar Bekir Bozdağ, Beşir Atalay sahne almakta gecikmeyerek ayrı ayrı yorumlar yaptılar. Bakanlar Kurulu orkestrasında her enstrüman sahibi farklı notalarla seslendirme yaparken yardımcı koro olarak da adlandırabileceğimiz AKP grubunun ve MKYK’sinin birinci kemanları da orkestra şefini bekleme gereği duymadan eyleme katılmış oldular. Oysa şefin önünde, ülkenin geçen haftaki gündemini belirleyen olayların sıralandığı bölüm başlıkları vardı ve o başlıklar sırasıyla: Gül’ün görev süresi.. Öcalan için ev hapsi beklentisi.. Özel yetkili mahkemeler.. Kürtajın serbest bırakılması.. Fethullah Gülen’e ‘Ülkene Dön’ çağrısı.. Parti ile cemaat arasındaki durum.. olarak sıralanabilir. On yıldır tek başına iktidar olan AKP’de, bugünlerde duyulmaya başlanan bu farklı seslerin, kim nasıl inkâr etmeye kalkışırsa kalkışsın, ardında “Erdoğan Çankaya’ya çıktıktan sonra..”nın hesabı yatmaktadır. Gerçi Erdoğan Mersin il kongresinde, bu senaryo ile ilgili tahmin ve yorumları “..Makam hırsı olanlar, makama rant aracı olarak bakanlar süreç içinde aramızdan elendi. Bu hareketten uzağa düştü” demiş olsa da gerçekler, iktidar yolcularının arasında birbirlerinden kuşku duymanın doğal olduğunu söyler. İkinci adamların parti tabanına olduğu kadar kamuoyuna da oynamak istemelerini de eşyanın tabiatına bağlamak bu nedenle doğal görülmelidir. Bu olgudan yola çıkacak olursanız, Başbakan yardımcılarından Arınç’ın birinci derecede terör örgütü suçlusu olarak ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmış olan Öcalan’ın İmralı Adası’ndan alınarak ev hapsine çıkartılması önerisine “Silah bırakırlarsa olabilir” diye sıcak bakmasını özellikle önemli bir seçmen kitlesinden oy kapma arzusu olarak da değerlendirmek olasıdır. O olasılığı, yine başka Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, “Gündemimizde böyle bir konu yok” diye sıcağı sıcağına tekzip ederken Başbakan yardımcılarından Bekir Bozdağ, Arınç’ı yalnız bırakmamak istemiştir! Başbakan, kendi kabinesinde görüşülmemiş böylesine önemli bir öneriye karşı çıkmak yerine “olabilir” diyen Arınç’a ve kendisini destekleyen Bozdağ’a Meksika yolundan hayli sert yanıt vermek durumunda kalmıştır. Cumhurbaşkanı’nın görev süresiyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararın da AKP’nin doruğunda farklı yorumlara neden olduğu görülüyor. Erdoğan’a “iki yıl daha bulunduğun makamda otur” diye yorumlanacak olan o hükme genel başkan yardımcılarından Salih Kapusuz’dan “Beklenen hayırlı bir karar” desteği gelirken Bozdağ, Cumhurbaşkanı’na ikinci kez seçilebilme vizesi verilmesinin anayasaya aykırı olduğunu söylemiştir. Bir kitle partisinde ülkenin önemli sorunları karşısında farklı görüşler olması doğaldır. Ancak o tür tartışmaların partilerin yetkili organlarında; örneğin grup genel kurullarında ve öncelikle de merkez karar organları toplantılarında ele alınması beklenir. Yıllarca susturulmuş olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nde, birdenbire duyulmaya başlanan farklı sesleri, demokrasimizin erdemleri içinde mi değerlendireceğiz? Yoksa kaçınılmaz bir liderlik tartışmasının başlangıcı olarak mı göreceğiz? O konunun belirginleşmesi için galiba bir süre daha beklememiz gerekecek... Soner Yalçın, Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın da aralarında bulunduğu gazetecilerle, eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın yargılandığı Odatv davasında 5 aydır beklenen TÜBİTAK raporu mahkemeye ulaşmadı. Prof. Dr. Yalçın Küçük de “Davamızın bilirkişi raporlarıyla ilgisi yok. Bu dava üç kişi üzerine kurulu. Nedim Şener, Ahmet Şık ve Hanefi Avcı. İddianameye bakarsanız, kitap yazmışlar, kötülük yapmışlar... Siz Şık ve Şener’i tahliye ettiniz ve bu davayı bitirdiniz” dedi. Oturuma, Avrupa Parlementosu’ndan iki milletvekili, gazeteciler Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Şükran Soner, Ferai Tınç, Ayşenur Arslan, CHP Milletvekili İlhan Cihaner, Melda Onur ve Oktay Ekşi ile Levent Kırca da izleyici olarak katıldı. İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 12. oturumuna tutuklu gazeteciler Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Müyesser Uğur ile Hanefi Avcı, Yalçın Küçük, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in de aralarında bulunduğu tutuksuz sanıklar katıldı. Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci, Odatv bilgisayarlarına virüs yoluyla yüklendiği ileri sürülen dijital verilere ilişkin TÜBİTAK’tan istenen raporun hazırlanmadığını belirterek, “Bir kez yazı yazdık, 45 kez de telefon ettik. Elimizden geleni yaptık. Yetiştiremediklerini söylediler” dedi. Başkan Ekinci ilk söz hakkını Yalçın Küçük’e vererek, “Yalçın Bey’le başlayalım. Yalçın Bey’i özledik” dedi. Yalçın Küçük, bu tür davaların en önemli özelliğinin isnatların ortadan kalkmaması olduğunu dile getirerek şöyle konuştu: “Bu davalarda suçumuzu bilmeyiz. Bunlar siyasi da MÜYESSER YILDIZ 15 AY SONRA ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞTU Mahkeme heyeti, tutuklu sanık Müyesser Yıldız’ın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, tutuklulukta geçirdiği süreleri dikkate alarak tahliyesine karar verdi. Yıldız, soruşturma kapsamında 8 Mart 2011’de tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderilmişti. Yalçın Küçük, Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Hanefi Avcı ise üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, evlerinde, işyerlerinde ele geçirilen dijital veri ve diğer delillerin içeriği, teknik ve fiziki takip tutanakları birlikte değerlendirildiğinde, kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların bulunması gerekçesiyle tahliye edilmediler. Delillerin henüz toplanmadığını belirten heyet, sanık avukatları tarafından üniversitelerden alınarak mahkemeye sunulan görüş yazılarının, CMK 67/6 maddesi gereğince bilimsel mütalaa olarak değerlendirilemeyeceğine hükmetti. Dijital verilerle ilgili bilirkişi raporunun dosyaya sunulmadığını ifade eden heyet, isnat edilen suça ilişkin sevk maddesindeki ceza alt ve üst sınırları değerlendirildiğinde sanıklar hakkında diğer koruma tedbirlerinin yeterli olmayacağına karar verdi. Dava 14 Eylül’e ertelendi. Mahkeme TÜBİTAK’a raporun acele gönderilmesi için de yazı yazacak. Balbay’la görüşmek Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu da Odatv’nin daimi yazarı olmayan bir kişinin yazı gönderdiğini, yazıda PKK içindeki cinsel hayatın anlatıldığını kaydederek, “Yazıyı yayımlamaya değer bulmadık. İşte bu yayımlanmamış haber de iddianamede suç. Böyle bir suç olabilir mi? Eğer yayımlasaydım da savcı beni örgütü cazip hale getirmekle suçlar mıydı? İddianamenin 57. sayfasında savcılık bu olayı anlatırken ‘PKK’li kadınların s… hayatı’ diye yazıyor. İddianamede seks kelimesini açıkça yazamayan iddia makamı, yazıyı niye yayımlamadın diye bana soruyor” diye konuştu. Savcının, gazeteci ve milletvekili Mustafa Balbay’ın kendisine yazdığı bir mektubu suç delili olarak gösterdiğini belirterek, şöyle devam etti: “Ben tutuklu Balbay’a davasına ilişkin soru gönderiyorum. Yanıtını Odatv’de yayımlıyorum. Pek çok gazetecinin yaptığı gibi… Silivri Cezaevi’nde 394 gün tecrit altında kalan Balbay’a haftada 45 dakikalık spor arkadaşı verilmesine karar verildiğinde cezaevi yönetimi beni seçti. Her hafta birlikte spor yaptık. O güne kadar da tanışmıyorduk. Balbay’la mektupla röportaj yapmamı terör suçu sayan da beni Balbay’la tanıştırıp buluşturan da aynı devlet. Balbay’la iletişimi suç sayan devlet bana suç işlemem için yardım ve yataklık mı ediyor.” Barış Pehlivan “Bir kez kanıtlasanıza şu suçlarımızı. İddia makamına sesleniyorum” derken Müyesser Yıldız, barodan avukat istenmemesini talep ederek artık bu davadan umudunu kestiğini söyledi. valardır. Tuncay Özkan sendromu. Özkan her duruşmada kalkıyor ‘bana suçumu söyleyin’ diyor. Bu tür davalar, imzasız adı olmayanların mektuplarıyla açılır. Ne olacağımızı, kaç yıl yatacağımızı, alacağımız cezayı hiçbirimiz bilmiyoruz. 100 yıl tutun beni, umurumda değil. Görüyorsunuz, ne kadar tutarsanız beni, o kadar gençleşiyorum” Medyadaki gücünüz ne? Mahkeme heyeti, Soner Yalçın’a da “Medyadaki gücünüz nedir? Deniz Baykal’ın bilemeyeceği medyadaki gücünüz nedir” diye sordu. Yalçın da “Halk TV’yi almak istiyordum. Medyada bir arkadaş çevrem var. Sayın Baykal bunu anlamıyor sanırım” dedi. Yalçın, “PKK’yi zor durumda bırakacak bir haber var. Siz bunu Odatv’de yayımlatmamışsınız” sorusuna da “Biz Odatv olarak hiçbir zaman hiçbir örgüt, hiçbir kişi veya kurumla ilgili özel hayata ilişkin haber yapmadık” yanıtını verdi. Yalçın şöyle konuştu: “Gerçek şu, 21. yüzyılın başında yazı yazmak, haber yapmak, kitap yazmak suçundan 1.5 yıldır cezaevinde yatıyoruz. Tarih bunu böyle yazacak. Zaten şimdiden dünya kamuoyu buna isyan ediyor. Burada, Türkiye’nin en iyi ceza avukatları, niye tutuklu olduğumuzun yanıtını, yasalarda, koca ciltli kitaplarda bulamıyor. Çünkü adaletin üzerinde bir hayalet dolaşıyor. Başbakan bile bunu söylüyor. Adalet yoksa özgürlük de yoktur. Gazetecileri yargılamak hiçbir dönemde mahkemelere onur vermemiştir.” GAZETECİLERE TANIKLIK GÜNLERİ ‘Dava hukuki değil, siyasi’ İstanbul Haber Servisi Gazetecilere Özgürlük Platformu ve “Dışarıdaki Gazeteciler”, Çağlayan’daki Adalet Sarayı önünde devam eden “Tanıklık Günleri”nin dünkü oturma eyleminde bir araya geldiler. Tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması istenen eyleme, CHP milletvekilleri İlhan Cihaner, Melda Onur ve uluslararası basın kuruluşlarının temsilcileri de destek verdi. “Dışarıdaki Gazeteciler” adına basın açıklaması yapan gazeteci Zafer Arapkirli, süren bir hukuksuzluğa dikkat çekmek ve adaletsizliğe son vermek için bir araya geldiklerini belirtti. Gazeteciler Soner Yalçın, Müyesser Yıldız, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve Yalçın Küçük’ün 16 aydır cezaevinde olduklarını anımsatarak, gazetecilerin mesleklerini yerine getirmeye çalışırken tutuklanıp yargılandıklarını ve davada sahteliği kanıtlanmış delillerle suçlandıklarını söyledi. Arapkirli, TÜBİTAK’tan beklenen raporun mahkemeye ulaşmamasını da eleştirerek, şöyle devam etti: “Memleket biliminin çatı örgütü, mahkemenin defalarca istediği raporu bir türlü göndermiyor. Peki neden? Müdahil avutalebiyle ? TÜBİTAK’ın işi yokuşa katlarının Yıldız Teknik Ünisürüp sürmediğini soran versitesi, ODTÜ, BoZafer Arapkirli, bu ayak ğaziçi, hatta ABD’li bilişim şirketi Dava sürümenin “Bu dava hukuki değil, siyasi bir Devastation, bu raporları aylar öncedavadır” diyen sinden neticelendirigazetecileri haklı yor. Üstelik tümü de çıkardığını savundu. savunma lehinde yazılıyor. Buna mukabil mahkemenin bilirkişi atadığı TÜBİTAK’tan rapor bir türlü çıkmıyor.” TÜBİTAK’ın işi yokuşa sürüp sürmediğini soran Arapkirli, bu ayak sürümenin “Bu dava hukuki değil, siyasi bir davadır” diyen gazetecileri haklı çıkardığını savundu. Dava kapsamında tahliye olan gazetecilerin kaçmadıklarını ve kendileriyle birlikte açıklamalara katıldıklarını anımsatan Arapkirli, “Biz bugün diyoruz ki, başta Odatv ve KCK davası mağdurları olmak üzere tutuklu olarak gazetecilerin mesleki faaliyetleri nedeniyle yargılandığı bu davalara son verilsin ve meslektaşlarımız serbest bırakılsınlar” dedi. Tutuklu Gazeteciler Dayanışma Platformu sözcüsü Necati Abay da 97 gazetecinin tutuklu bulunduğu Türkiye’nin, tutuklu gazeteciler sayısı bakımından dünya birinciliğini sürdürdüğünü aktardı. Avrupa Gazeteciler Federasyonu Başkan Yardımcısı Philippe Leruth ise “Türkiye’de bir tek gazeteci cezaevinde kalmayana kadar dayanışmamızı sürdüreceğiz” diye konuştu. Açıklamada Avrupa Gazeteciler Federasyonu’nun mektubu da okundu. Basın açıklamasına, Avrupa Gazeteciler Federasyonu ve Uluslararası Basın Enstitüsü temsilcileri, “Sanatçılar Girişimi”nden sanatçılar, Odavt davasında tahliye edilen Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın da aralarında olduğu çok sayıda isim katıldı. Genelkurmay’ın dosyasından çıkan bir belge, 12 Eylül döneminde cezaevlerinde yapılan işkence ve kötü muamele iddialarının nasıl örtbas edildiğini ortaya koydu İtinayla işkence aklanır ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Genelkurmay Başkanlığı’nın mahkemeye gönderdiği 15 klasörlük dosya, 12 Eylül döneminde cezaevlerinde yapılan işkence ve kötü muamele iddialarının nasıl örtbas edildiğini ortaya koydu. Erzurum Özel Askeri Ceza ve Tutukevi’nde mahkumların şikâyeti üzerine İl Jandarma Alay Komutanı başkanlığında oluşturulan Tahkikat Komisyonu Heyeti, hazırladığı raporda “3 tutuklu üzerine neden ileri geldiği belli olmayan yara izleri tespit edilmiştir” dedi. Aynı heyet, buna karşın “iddiaların asılsız olduğu ve bunları kanıtlayacak delil elde edilemediği” sonucuna vararak dosyayı kapattı. Heyet, bununla da yetinmeyerek şikâyette bulunanların asıl amacının “başta cezaevi müdürü olmak üzere cezaevi idaresini yıpratmak” olduğu “kanaat”ini de raporuna not düştü. Genelkurmay Başkanlığı’nın 12 Eylül davasının görüldüğü Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği belgelerin arasında “13 Aralık 1983” tarihli bir tahkikat sonuç raporu da yer aldı. Erzurum Özel Askeri Ceza ve Tutukevi’nde kalan bazı mahkâmların şikâyeti üzerine, 9. Kolordu Komutanı ve Sıkıyönetim Komutanı İrfan Yay, olayın incelenmesi talimatını verdi. Bunun üzerine Erzurum İl Jandarma Alay Komutanı Yarbay Nurettin Durgun başkanlığında, Binbaşı Muammen Okul, Tabip Yüzbaşı Oğuz Özbay, Hâkim Yüzbaşı Ahmet Bulut ve sivil savcı Asım Sezai Köklü’den oluşan bir heyet kuruldu. İşkence ve kötü muamele gördüğünü belirten 7 tutukluyu dinleyen heyet, cezaevinde yaptığı incelemenin ardından bir rapor hazırladı. Rapora göre, tutuklular şikâyetleri özetle şöyle anlattı: “Her gün sabah yoklama yapılması sırasında zorla dışarıya çıkarılıyoruz ve 39. DURUŞMA DÜN YAPILDI bu arada copla dövülüyor, hakarete maruz kalıyoruz. Son üç gün hariç havalandırmaya çıkarılmadık. 21 Kasım 1983 günü sabah yoklamasını müteakip A ve B bloktan bazı hükümlü ve tutuklular B Blok girişinde bulunan eskiden depo olarak kullanılan iki bölümlü bir odaya götürülerek cop ve kum torbası ile dövüldü, hakaret edildi. 8 Aralık 1983 günü öğleden sonra kimlik takmadıkları için ifadeleri alınmak üzere Rüstem Namcıgözoğlu, Yüksel Kavak, Cevdet Gökçe, Yunus Hanoğlu ve Hasan Batmaz adlı tutuklular cezaevi idare binasına götürüldü. İfadeleri alındıktan sonra cezaevi müdür ve diğer görevliler tarafından kum torbası ile dövüldü. Hatta Cevdet Gökçe ve Rüstem Namlıgözoğlu, darptan kaynaklı bayıldı ve tedavi için revire götürüldü.” edeni belli olmayan yara izleri Raporda, kendilerine işkence edildiğini iddia eden 7 kişinin heyette görevli tabibe muayene ettirildiği, bunlardan 4’ünde hiçbir darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilerek “Diğer 3 tutuklu üzerinde neden ileri geldiği belli olmayan yara izleri tespit edilmiştir” denildi. N Zirve’ye Hurşit Tolon arası SELAHATTİN GÖKATALAY ‘İşkenceyi tüm Metris duydu’ HÜLYA KESKİN Engin Çeber’in “işkence ve kötü muamele sonucu” ölümüne ilişkin 52 kişinin yargılandığı davada, sanıklar ve sanık avukatları yine işkenceyi reddetti. Sanıkların ve avukatlarının beyanlarına tepki gösteren, olay tarihinde Çeber’in yanında bulunan müdahil Özgür Karakaya, “İşkenceyi tüm Metris duydu” dedi. Mahkeme heyeti ise keşif sırasında çekilen bütün fotoğraflar ve olay yeri ile ilgili tüm ölçümlerin mahkemeye ibraz edilmesine karar vererek duruşmayı erteledi. Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada, tutuklu sanıklar Fuat Karaosmanoğlu, Selahattin Apaydın, Nihat Kızılkaya ve Sami Ergazi hazır bulundu. Duruşmaya ayrıca 9 tutuksuz sanık da katılırken Çeber’in babası Ali Tekin, kız kardeşi Şerife Çeber ile olay sırasında Çeber’in yanında bulunan davanın müdahili Özgür Karakaya da duruşmada yer aldı. Mahkeme Başkanı Recep Karaman, olay yerinde keşif yapıldığını, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu’nun Engin Çeber ile ilgili hazırladığı raporun mahkemeye ulaştığını ve bazı sanık avukatlarının da celse arasında ya zılı savunma yaptığını belirtti. Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu’nun raporunda ise Çeber’in cezaevinde gördüğü işkence sonucu öldüğü ifade edildi. Müdahil avukatlarından Barkın Timtik, keşifle ilgili hazırlanan bilirkişi raporunu eleştirerek “Bilirkişi raporu bilirkişi raporu değildir. Raporda sanıkların iddiaları ve tanık anlatımlar var. Tek sayfalık bir rapordur. Bilirkişi görevini ihmal etmiştir” dedi. Müdahil avukatlarından Murat Çelik de “Mahkeme işkencenin yapıldığı yeri gözleriyle gördü, ama dosya Yargıtay’a gittiği zaman durum farklı olacak” dedi. MALATYA Zirve Yayınevi katliamı davası, emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un bir numaralı sanık olduğu ve müebbet hapisle yargılandığı ek iddianamenin incelenmesi için ertelendi. Duruşmaya, öldürülen Tilman Geske’nin eşi Suzanna, kızı Miriam Tilman, Alman Büyükelçiliği görevlileri, Protestan cemaati temsilci ve üyeleri, sanık yakınları ve taraf avukatları katıldı. Duruşmada tutuklu sanıklar Emre Günaydın, Abuzer Yıldırım, Cuma Özdemir, Hamit Çeker, Salih Gürler ve Varol Bülent Aral ile tutuksuz sanık Hüseyin Yekli hazır bulundu. Duruşmada söz alan sanık Varol Bülent Aral, “5 yıldır yargılanıyorum. 9 aydır tutukluyum. Aleyhime en ufak bir delil yoktur. Bu durumda tahliyemi istiyorum. Aksi takdirde ölüm orucuna başlayacağım. Olayda, JİTEM’ci olduğunu söyleyen gaspçılar, hırsızlar aleyhime şahitlik yapıyorlar. Adım MİT ajanlığına çıkmış. Ben MİT’i de JİTEM’i de tanımıyorum” dedi. Mahkeme Başkanı Osman Kandemir ise geçen günlerde Özel Yetkili Malatya Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan, emekli Orgeneral Hurşit Tolon, eski Malatya Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Mehmet Ülger ve Binbaşı Haydar Yeşil’in “terör örgütü yöneticiliği” suçundan müebbet hapisle cezalandırılmasının istendiği ek iddianamenin incelenmesi için duruşmayı erteledi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle