18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 HAZİRAN 2012 SALI 2 Dünyamızın teknik açıdan uygarlaşması, gerçekte yoksullaşmasıdır. Kırk katlı binalar, başta İstanbul’da tanınmaz bir çirkinlik yarattı. Sonra Anadolu’nun kentlerini... Artık en ufak bir kasabada dev yapılar görmeye başladık. Doğa kızıyor. Doğanın büyük gücü var. Sen onu yenemezsin ama o seni yener. İşte Van depremi, daha ne depremler... İşte sel baskınlarıyla altüst olan yaşantılar, işte toprağın derinliğinde kazanç yolları ararken ölüp kalan emekçiler!.. Bütün bu yapıların ne derece sağlam olduğu da belli değildir. Bakıyorsun on katlı bir bina bir gecede yıkılmış, içinde insanlarıyla. Ama yanındaki koca bina sapasağlam! Nasıl büyük bir depreme dayanmış; çünkü o bilimsel yolla yapılmış... Yalnız Amerika’larda yaşanırdı hortum faciaları. Doğa demek Amerika’ya da kızgın. İkide bir adı değişik fırtınalar, kasırgalar, hortumlarla okşuyor Amerika’nın teknik alandaki başarılarını... Doğayla oynanmaz! Doğanın binlerce yıldır sürdürdüğü düzen bir bozuldu mu, insanoğlunun yapacağı hiçbir şey yoktur. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Kürtaj ve Diyanet İşleri Başkanlığı Kuşkusuz, demokratik ve laik her ülkede hukuki düzenlemeler dini inançlar dışında yapılmak zorundadır. Dinin, o dinin mensuplarına inanca uygun yol gösterme görevi olsa da yaşamı hukuksal düzenleme hakkı yoktur. Sabih KANADOĞLU Türk Hukuk Kurumu Başkanı daire kararında da devletlerin, kürtajın yapılabileceği halleri düzenleme konusunda geniş takdir yetkisine sahip olduğu, uygulamanın açıklık taşıması gerektiği, özellikle fiziki ve ruhi sağlık sebepleri yanında, mutluluğa dayalı kürtajın yasaklanmasının özel hayat hakkına müdahale oluşturduğu belirtilmiş, bu nedenle yasaklanma halinde dahi, hamile kadının görüşlerinin bir merci tarafından dinlenip incelenmesi ve verilecek kararın gerekçeli olması gerektiği vurgulanmıştır. Doğa Öç Alır Gibi Sen onunla uğraşırsan, ötesini berisini karıştırırsan, yeryüzünün topraklarını, dağlarını, nehirlerini, ırmaklarını istediğin biçimlere sokarken yerin en dibine kadar inip incelemeye başlarsan, kısacası dünyamızın güzelliklerini, zenginliklerini dev yapılarla altüst edersen, elbet o da senden öcünü alacaktır. Doğa affetmez! Etmiyor da... Yağmur, seller getiriyor, kentler günlerce sular altında kalıyor. Depremler yüzde yedileri aşıp dokuzlara dayanıyor, hortumlar insanları korkutuyor... Anadolu’nun orta yerinde hortum!.. İnanılır şey mi? Doğa, niye oraları seçmeye başladı. Demek Anadolu’nun kentleri de tehlikeye girdi. Uygarlık diye elli altmış katlı yapıları, yurdun her yanına diktik. İyi mi yaptık!.. Bu doğa tahribatı birçok kişiyi zengin etti. O kadar ki kendi ülkemize yaptıklarımız yetmezmiş gibi, yabancılara, özellikle Arap zenginlerine her türlü kolaylığı gösterdik, “Gel sen de bizden yararlan” diyerek... Olimpik Türkçe Türkçe Olimpiyatları’nda konuşan Başbakan, Fethullah Gülen ile ilgili Türkçe bir şey söyledi, kimse anlamadı... “Gel” mi dedi?.. “Gelemezsin” mi?.. Ya da: “Sıkıysa gel” mi?.. ? Türkçe Olimpiyatları’nın sahibi Fethullah Gülen yanıt verdi arkasından: “...Orada o kendine yakışanı yaptı... Fakat o ilk değil onu söyleyeyim... Başkalarının da açıktan açığa dedikleri oldu... (.....) Onlar onu yapmada kendilerine düşen, kendilerine yakışanı yapıyorlar... (.....) Bir kısım kazanımların hafizanallah kaybedilmemesi için yüzde bir ihtimalle de olsa oraya gitmeniz bu hususlara zarar verecekse, işte ben o endişeyle, şahsım adına değil de....” Türkçe... Medya anlamadığı için, Zaman gazetesinden Hüseyin Gülerce’ye koştu... ? Diyelim ki anayasada Cumhurbaşkanlığı süresi Türkçe yazılıdır: “5+5 sene...” Anlamadılar... Mahkemeye gidildi... Mahkeme aylarca düşündükten sonra, açıklamayı Türkçe Olimpiyatları’nı çok beğenen Haşim Kılıç yaptı... Anayasada Türkçe yazılı 5+5’in ne olduğunu açıkladı: “7+5 yıl...” ? Türkçe Olimpiyatları’nı çok yararlı bulan ana muhalefet partisi genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bunun üzerine dedi ki: “Anlaşılır gibi değil...” Arkasından PKK liderine “ev hapsi” önerisi konusunda kendi görüşünü Türkçe açıkladı... Twitter’da tam iki gün tartışıldı... Ne dediği?.. ? İşte o sırada Mersin’de sağır ve dilsizi yakaladılar... “Slogan attı” diye... Türkçe Olimpiyatları düzenleyip Türkçenin üzerinden sırıkla atlayan; Hoca Efendi’nin, Başbakan’ın, anayasanın, ana muhalefet liderinin ne dediklerini kimse anlamamıştı... Ama, sağır ve dilsizin slogan attığı anlaşılmıştı... Şimdi adli tıbba soracaklar; sağır ve dilsiz slogan atar mı?.. ? Türkçe Olimpiyatları ise bitti... Ezan Türkçeleştirildi diye Atatürk’e yıllarca küfrettikten sonra, Türkçe Olimpiyatları düzenleyenleri ve buna bayılanları yine de anlamadıysanız... Size de olimpik kulak ister hani... A niden gündeme sokulup, giderek “Uludere”ye ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na (DİB) ve laiklik ilkesine ulaşan kürtaj sorunu çok boyutlu bir konudur. Gündem değiştirmede mahir ve başarısı tartışmasız olan siyasi iktidar, öncelikle Uludere faciasını unutturma yanında, dindar kesimi tatmin etme ve DİB’i fetva makamına çıkarma ile birlikte laiklik ilkesinde yeni, onarılmaz bir yara daha açmayı hedeflemiş görünmektedir. Kürtaj sorununun hukuksal boyutu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (İHAS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İHAM) kararlarında yer almaktadır. İHAS’ın 2’nci maddesinde düzenlenen “yaşam hakkı” cenin ile ilişkilendirilmekte, 8’nci maddesinde yer alan “özel hayat hakkı” ise hamile kadın veya baba adayını ilgilendirmektedir. Kürtaj işlemi ise kesin yasaktan başlayan ve tam serbest bırakılmasına kadar çeşitlilik gösteren bir çizgide uygulanmaktadır. Kadının hayatını kurtarmak, fiziki veya ruhi sağlığını korumak amacı dışında, tecavüz veya ensest ilişkilerde, ceninin eksik veya kusurlu olması halinde, ekonomik veya sosyal sebeplerle ve nihayet hamilenin isteği üzerine çeşitli ülkelerde yasaklanmış veya tamamen serbest bırakılmıştır. Sayılan seçeneklerin tamamını Avrupa’da yasaklayan iki ülke Malta ve Vatikan’dır. İstek üzerine kürtajı yasaklayan ülkeler, iki ülkenin yanında Polonya, Finlandiya, İzlanda, İrlanda, İngiltere, Andora, Portekiz, San Marino, İspanya, Lichtenstein, Lüksemburg, Monaco ve İsviçre’dir. Kalan diğer tüm Avrupa ülkelerinde ise serbesttir. İHAM çeşitliliği gözeterek Vo/Fransa davasında, 08.07.2004 tarihinde Büyük Daire Kararı olarak, İHAS’ın ceninin yaşam hakkının korunmasını öngörmediğini, Avrupa’da bilimsel ve hukuki olarak yaşamın başlangıcı konusunda görüş birliği bulunmadığını, bu nedenle, devletlerin konuyu düzenlemekte geniş takdir yetkisine sahip olduklarını belirtmiştir. Son olarak, İHAM’ın R.R/Polonya davasının 26.05.2011 tarihli Hukuki düzenlemeler Kuşkusuz, demokratik ve laik her ülkede hukuki düzenlemeler dini inançlar dışında yapılmak zorundadır. Dinin, o dinin mensuplarına inanca uygun yol gösterme görevi olsa da yaşamı hukuksal düzenleme hakkı yoktur. Devlet halkına sağlık, huzur, mutluluk ve refah sağlamakla yükümlüdür. Açıklanan nedenlerle özel hayata yapılmak istenen müdahaleyi karşılamak siyasi bir mücadeleyi gerektirecektir. DİB, 3 Mart 1924 tarihinde 429 sayılı yasa ile kuruldu. Yasanın 1. maddesi ile İslam dininin inanç ve ibadet ile ilgili bütün hükümleri ve dini kuruluşların idaresi Başkanlığın ilgi ve yetkisine bırakıldı. DİB, 1961 ve 1982 anayasalarında, bir anayasal kurum haline getirildi ve devlet, din işlerini bu devlet dairesi ile yürütme görevini pekiştirdi. 1982 Anayasası’nın 136’ncı maddesi uyarınca DİB, görevini laiklik ilkesi doğrultusunda ve siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak yerine getirme zorundadır. DİB’in varlığı, hem de görevinin sınırları, tarihin ve ülke koşullarının doğal sonucudur. Laikliğin tanımı Laikliğin tanımı, anayasanın başlangıç bölümünün 5’inci paragrafında ve 24/son maddesinde yer almaktadır. Amacı, devletin hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırmayı ve dinin siyasete alet edilmesini önlemektir. DİB’in çalışma biçim ve sınırı, açıklanan tanımlar ile doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle hiçbir Diyanet İşleri başkanı, kendisinde şeyhülislam yetkisinin var olduğu vehmine kapılamaz ve fetva niteliğinde algılamaya yol açabilecek açıklamalarda bulunamaz. Hele siyasi iktidarın kürtaj ile Uludere arasında bağlantı kurmasından sonra, iktidarı destekler nitelikte “haramcinayet” benzerliği kurarak, beyanat hiç veremez. Sayın Başkan, Diyanet’in 1983’teki açıklamasıyla düştüğü çelişkiyi ve nedenini mutlaka açıklamak zorundadır. Sonuç Siyasi iktidarın, 24.11.2003 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliği”nde yapılan değişiklikle başlayan çalışmaları, anayasanın 136’ncı maddesinde yer alan DİB’in “laiklik ilkesi doğrultusunda” ibarelerinin çıkarılması istemine ulaştı. Türkiye Cumhuriyeti devleti laiktir. DİB, bir devlet dairesi olarak elbette “laiklik doğrultusunda” görev yapacaktır. Alınan asıl hedef anayasanın 24/son maddesidir. Sıra geldiğinde içi boşaltılmış, yozlaştırılmış, sulandırılmış “laiklik” ilkesinin, bu haliyle kalmasında sakınca görülmeyecek ve olgun hale getirilmiş DİB ile ayrı ayrı veya ortak, el ve gönül birliğiyle amaçlanan hedefe ulaşılmak istenecektir. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle