24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 HAZİRAN 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 Türkiye’de konferanslar veren İngiliz siyasal iktisatçı, sosyal kuramcı ve aktivist David Harvey: Sosyalizme yeni tarif gerek EVRİM ALTUĞ Onlar Gazeteci! Onlar gazeteci. Peşinde koştukları haberler, ortaya çıkardıkları gerçekler, yazdıkları yazılar için hapisteler! Yaptıkları yorumlar için, düşünceleri ve ifadeleri için! Kimi yıllardır, kimi aylardır tutuklu yargılanırken, onlara sorulan tüm sorular gazetecilik faaliyetleriyle ilgili ama yine de sözde suçlamalar “çete” ve “terör örgütü” üzerinden… Dünya basını, uluslararası tüm kurumlar, yeryüzünde en çok tutuklu gazetecinin Türkiye’de olduğunu biliyor. Onların bildiğini, bizim meslektaşlar bilmez mi? Elbet biliyorlar ama hükümete yaranmak için susuyorlar! Tarih onları affetmeyecek! Özellikle 2008 krizinin yıkıcı etkilerine karşı eylemlerde sosyal muhalefete verdiği destek ile yakından tanınan İngiliz coğrafyacı, siyasal iktisatçı, sosyal kuramcı ve aktivist David Harvey, geçen hafta kitaplarını basan Metis ve Sel Yayınları ile Bilgi Üniversitesi ve ODTÜ mimarlık fakültelerinin konuğu olarak üç günlüğüne ülkemizdeydi. Konferanslarının konusunu, kentsel dönüşüm ve buna karşı mücadelelerle, krizin anatomisi ve antikapitalist grevle süregiden küresel eylemlere ayıran 77 yaşındaki Harvey, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. Harvey’e göre, İspanya ve ABD’de beş yıl önce olan ne varsa, Türkiye ve Çin’de de yaşanması an meselesi. Zira Harvey’e bakılırsa, tıpkı 1929 büyük ekonomik bunalımı ve İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce olduğu gibi, dünya aslında çok zor bir sosyal ve ekonomik dönemden geçiyor. Yaşanan “antikapitalist” sürecin adını koymak için ise acele etmeye gerek yok. ? Sosyalizm var ama yeni bir tariflendirmesini yapmak gerek. Bu da sosyal hareketlerde yeni oluşumların peşine düşmek anlamına gelir. Bu konuda iyimserim. Biraz zaman alacak, ama iyimserim. yine bir inşaat patlaması geldi. Örneğin ABD’de ilk varoşlar oluşmaya başladı. Bu oluşumun, ekonominin nasıl işlediğiyle çok yakın bir ilişkisi bulunuyordu. Şimdiki hızlı kentselleşmeye bakarsak, İspanya, İrlanda ve ABD’de belli bir çöküş olduğunu, Avrupa’da ise ağır bir baskı yaşandığını görüyoruz. Burada çelişkili olan, bu durumun ağır bir ithalat piyasasıyla dengelenmeye çalışılması. Diyelim ki, Çin gibi hızlandırılmış bir kentselleşmeye yönelmek söz konusu olduğunda, kurulan kimi kentlerde nüfusun dahi oluşmadığı görülüyor. Bu tür ülkelere bugün jargonda “tuğla ülkeler” deniyor. Türkiye’nin şu anki durumu da bana İspanya’nın 56 yıl önceki halini çağrıştırıyor. Mega inşaat projeleriyle ekonomiyi canlandırmaya niyetlenilmiş Çin gibi. Böylesi ülkelerde ekonomik büyüme hızı yüzde 78’lerde seyreder. Ama endişem o ki, İspanya ve ABD’de beş yıl önce olan ne varsa, Türkiye ve Çin’de de yaşanabilir. Dünya zor bir ekonomik dönemden geçiyor. 1840’larda Paris’le başlayan direniş hareketinin ilginç bir özelliği, hareketin tek bir kentle sınırlı kalmamasıydı. Ortada kentler arasında süregiden ilginç bir şebekeleşme vardı ve bu Paris’in yanı sıra Viyana ve Frankfurt, Milano ve Varşova’yı da etkisi altına aldı. Yakın zamanda buna benzer olarak 15 Şubat 2003’te, üç milyon kişinin Roma, iki milyon kişinin Madrid, iki milyon kişinin Barselona ve bir buçuk milyon kişinin de Londra sokaklarına çıkarak ABD’nin Irak’ı işgaline hayır demesi örnek verilebilir. Yürüyüş amacına ulaşamasa da insanların sokağa çıkınca, gerçekten etkili olabileceklerini gördük. Kürtaj haktır Peki sosyalizmin geleceğinden umutlu musunuz? Sosyalizm var. Zayıf bir demokratik sosyalizmle karşı karşıyayız ki bu akım 60 ve 70’lerde zirvedeydi. Ancak bu olanak israf oldu ve ortaya, İngiltere’deki İşçi Partisi gibi, aslında sosyalist olması gerekirken “neoliberal” hale gelen, türlü türlü parti çıkıverdi. Sosyalizmin yeni bir tariflendirmesini yapmak gerek. Bu da sosyal hareketlerde yeni oluşumların peşine düşmek anlamına gelir. Bu konuda iyimserim. Biraz zaman alacak, ama iyimserim. Şu günlerde Türkiye’de kürtaj hakkı konuşuluyor, sizin fikriniz nedir? Kişilerin kendi bedenleri üzerinde söz ve karar hakkı olduğundan hareketle, kürtaj yanlısıyım. Devletin buna niçin karışmak isteyebileceğini anlamıyorum ve bu bana çok garip geliyor. Özellikle de ABD’de bu yönde büyük tartışma yaşanıyor ve insanlar devletin bu konuya el atmasını bekliyor. Bunun mümkün olamayacağını en azından tarih bize gösteriyor. Her türlü baskının, neticede farklı davranışları suça yönelttiğini hepimiz biliyoruz. Bu da beraberinde olumsuz sosyal sonuçları getirebiliyor. Özge’nin mektubu ‘Tuğla ülkeler’in kaderi Konferansınızda bugünkü durumu 1929 büyük buhranı ve modernlik arifesindeki 1840’ların Paris’iyle karşılaştırarak mevcut arz talep ivmesinin yapay bir gelişme olduğunu ileri sürdünüz… Krizden çıkabilmek adına emlak sahasında ortaya konulan bu üretim patlaması kaygı verici. Bu üretim, artışı düzeyinde bizi krizin odağına çekiyor. Bu, kriz hikâyesinin tümünü açıklamıyor. Kentleri yeniden üretmek, yüzeydeki sermayeyi emip kurutuyor ve kârı belli bir süreliğine ayrıcalıklı kılıyor. Ama daha sonra bu görece kârlılık ortadan yitiyor ve bunu bir çakılma izliyor, tarihsel olarak baktığımızda bunun gibi birçok örnek görebiliyoruz. 1920’lerdeki inşaat patlamasını, büyük bunalım izlemişti biliyorsunuz, ardından 1935’te, Sokak ve insanlar Arap Baharı’ndan da kuşkulu musunuz? Arap Baharı’nın Twitter etkisiyle yaşandığı açık. Ancak Tahrir Meydanı’na internet ve Twitter erişimi olmayan binlerce insan da geldi. Arap Baharı, Mübarek’i safdışı etmeyi başarmış olsa da, Mısır’da hüküm süren “Mübarek zihniyeti”ni temsil eden saray yapısını ortadan kaldırmış değil. Şu anda yaşanan kargaşada da Mübarek’in ardındaki gerçek güç var. Birer direniş nüvesi olarak kentlerden söz ettiniz, somut fikirleriniz var mı? MEGADETH 19 HAZİRAN’DA HIVOLTAGE FESTİVALİ’NDE SAHNEDE Metalin ilahları bir arada Kültür Servisi İlk kez düzenlenecek metal müzik festivali HiVoltage, 19 Haziran’da Küçük Çiftlik Park’ın ana sahnesinde metal ilahı Megadeth’i ağırlıyor. Megadeth, son albümleri “Th1rte3n”in turnesi kapsamında “Rust In Peace”, “Countdown To Extinction” ve “Youthanasia”da yer alan şarkılarının yanı sıra yeni albümlerinden parçalar seslendirecek. Festivalin diğer grupları ise yeni dönem Amerikan heavy metal akımının lideri Trivium, rock grubu Kurban, Türk progressive metal grubu Comma ve Türkiye’nin en iyi gitarislerinden oluşan Gitarizma. Trivium ise konserde dört albümlerinin yanı sıra geçen yıl çıkarttıkları son albümleri “In Waves”den de şarkılar seslendirerek ilk kez Türkiye’de konser verecek. Marsis Zamanı Geldi (Kalan) Mesajına uygunluğu gözetilerek tasarlanmış bir kapağı var, ikinci Marsis albümü “Zamanı Geldi”nin (Lazca adıyla Komoxtu Ora). Ortasına açılmış pencerede yemyeşil bir manzara var. Kapağı çevirip pencerenin altında kalan kısmını gördüğümüzde, talan edilmiş bir orman arazisine tanık oluyoruz. “Dayatılan yöntemlerle dünyaya baktığımız zaman, sadece bize gösterilmek istenenleri görürüz. Kendi penceremizden bakmaya başladığımız zaman, gerçekleri de görmeye başlarız. Ne kadar çoğumuz gerçekleri görmeye başlarsak, dünya o kadar yaşanabilir bir yer olur. Bu pencerenin daha fazlamıza gerçekleri göstermesi umuduyla…” yazıyor sağda. Başta HES’ler, her türden haksızlığa karşı dik duran altı kişiden oluşuyor Marsis. Kazım Koyuncu mirasıJohann Johannsson Copenhagen Dreams (Cobraside) Copenhagen Dreams, Danimarkalı yönetmen Max Kestner’ın Kopenhag için çektiği belgeselin adı. 2009’da ilk gösterimi yapılan filmin müzikleri bu ay bir soundtrack albüm şeklinde yayımlandı. Müziğin ardındaki yaratıcı isim ise, İzlandalı müzisyen Johann Johannsson. Yaylılar, klarnet, celesta, klavye ve elektronik sesleri kullanarak Kopenhag için bir kent senfonisi yazmış Johannsson. Filmi izlemedim ama Kopenhag’ı bir kış mevsiminde gördüm. Dolayısıyla aklımdaki görüntüsü dingin ve düzenli; usulca esen serin rüzgâr, hiçbir şeye engel değil, aksine bisiklete binip sokaklarda süzülme isteğini kuvvetlendiriyor. Arada gölge gibi paltolarına sarılmış insanlar hızlı hızlı yürürken siz bisikletin pedallarını istediğiniz hızla çevirebilirsiniz. Johannsson’un müziği de tüm kontrolün sizde olduğunu duyumsatacak kadar huzur dolu. Kontrol derken pedal sembolünü kullandım ama o aslında bir metafor. Aklımı kendi istediğim şekilde yönlendirebilmeyi, dışardan bunu değiştirecek kuvvette bir müdahale olmamasını kastediyorum. Yaylılar başta olmak üzere bütün nı, rant duygusunun uzağında omuzlayan, Karadeniz müziğinin suyunu çıkarmadan rock ile harmanlayan bir topluluk. Üç yıl önce çıkardıkları “Marsis Dağı” ve sayısız konserin ardından, müzikal taşlarını yerine oturtarak, topluluk ruhunun daha da güçlendirerek yoluna devam ediyor. Bölgenin tüm dillerini ve kültürlerini yaşatma gayreti, bu albümde Rumca ile sürüyor.Tarzlar arasında iyi bir hukuk gözetilerek vücuda getirilmiş bir albüm “Zamanı Geldi”. Kendi tanımlarıyla: Laz’n Roll. Farklı renkler ihmal edilmemiş, birileri arka plana atılmamış. Eski baba rock anlayışından, gitar numaralarından fazlaca yararlanmışlar. Marsis’i yerel tınıların yanı sıra eski bir rock topluluğundan alınabilecek tatları duyabilirsiniz. Bu türe ilgi duyan tüm rock dinleyicilerine önerilir. [email protected] aletler ve elektronik sesler, aklımda yazdığım tamamen kişisel senaryoma göre anlam kazanıyor. Johannsson’un müziği Kopenhag görüntülerine eşlik etmek için yazılmış olsa da ben albümü Reykjavik ile de özdeşleştirebilirim. Kuzeyde bir ülkede geçen şiirsel kış mevsimine uygun bir yapısı var. Bazen daha iyimser ama kent koşturmacası içinde genellikle yalnız kalan insanın melankolizmi sinmiş müziğe. Yılın en iyi modern klasik albümlerinden. www.zulalkalkandelen.com “Ben Odatv davasının tutuklu sanıklarından Barış Terkoğlu’nun eşi Özge Terkoğlu. 14 Şubat 2011’den beri her gün olduğu gibi, bu pazarı da ‘Acaba onun için elimden gelen her şeyi yapıyor muyum’ telaşıyla geçiriyorum…” Mektup böyle başlıyor. Her sözcüğünü içim acıyarak okudum. Kısaltarak paylaşıyorum: “Aylar süren ‘onlar gazeteci değil’ iddialarının aksine bugün iddianameyi gören herkesin bildiği gibi Odatv davası gazeteciden terörist üretmeye çalışan bir davadır. İddianamede Barış’ın haber amaçlı görüşmeleri talimat alma olarak yorumlanmakta, yaptığı ve doğruluğuna iddia makamlarının da itiraz edemediği haberleri terör faaliyeti sayılmaktadır. Barış, 17 Şubat’ta beş soru sorularak tutuklandı: 1. Odatv binasındaki odaları ve bu odada bulunanları anlatın. 2. Yalçın Küçük’le ilişkinizi açıklayın. 3. Coşkun Musluk’u tanıyor musunuz? (Coşkun Odatv yazarı, 12 Mart’ta tahliye oldu) 4. Abdullah Öcalan’ın açıklamalarını neden haber yapıyorsunuz? 5. Ulusal Medya 2010, Hocadan notlar, Nedim.doc, Hanefi.doc vb. gibi belgeleri daha önce gördünüz mü? Yalçın Küçük ile röportaj amaçlı görüştüğünü, Coşkun Musluk’un ise Odatv yazarlarından olduğunu söyledi. Öcalan’ın açıklamalarını, diğer basın kuruluşları gibi haber değeri olduğu için haber yaptığını anlattı. Dokümanlar ise sürprizdi. Barış, haberleri teker teker gururla savundu, raporlarla da inanılırlığı olmadığı kanıtlanan bu dokümanları Barış’ın gördüğünü ise iddianame dahi iddia etmiyor…” (Savunmanın ve iddianamenin tamamını ve diğer gelişmeleri http:// baristerkoglu. com’dan izleyebilirsiniz.) “Kişisel öfkem ile toplumsal kaygılarım iç içe, bu hızla yayılan karanlığın içinde yalnız olmadığımızı bilmek istiyorum” diye bitiriyordu mektubunu Özge. üyesser Yıldız’dan terörist olur mu? Şu ara başlık benden değil, gazeteci Müyesser Yıldız’dan! Kendisini Silivri Cezaevi’nde ziyaret eden Gazeteciler Cemiyeti üyelerine, Müyesser, alerjisi olduğu sivrisineği bile öldürmeyip, vücuduna sirke sürerek korunduğunu söylemiş ve “Sivrisineği bile öldüremem. Benden terörist olur mu?” diye sormuş. Gazeteci Müyesser Yıldız ve Barış Pehlivan’ın duruşması yarın! Her ikisinin de bilgisayarlarında bulunan kimi belgelerin ve dosyaların sonradan eklendiğine dair birçok üniversitenin raporu var ellerinde. TÜBİTAK’tan da rapor istenmesini daha gözaltındayken Ağustos 2011’de talep etmişler. Hâlâ bekliyorlar! İddianame kabul edildiğinde mahkeme başvursaydı TÜBİTAK’a 1.5 yıldır tutuklu kalmayabilirlerdi. Sevgili Özge, Nilgün, Deniz, Ayşe Emel ve daha nice gazeteci yakınları…. Onlar gazeteci. Hepimiz biliyoruz. İçeride gazeteci yok; ya 3 ya 5 gazeteci var, gerisi terörist, tecavüzcü falan filan diyenler de biliyor onların gazeteci olduklarını… Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Yapmak istedikleri başka: Ülkemin tüm gazetecilerine gözdağı vermek istiyorlar… Hâlâ tutuklu olmaları bundandır! Bu gerçeği bilmezden gelip susanlar ise bir gün utançlarıyla baş başa kalacaklar. M Tüm gazetecilere gözdağı C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle