25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 HAZİRAN 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA [email protected] DIŞ HABERLER 13 Suriye’deki gözlemciler, tarafların barış yönünde irade koyamaması nedeniyle devriyeye çıkmayacak BM faaliyetlerini askıya aldı Halep’teki askeri hareketlilik Dış Haberler Servisi Suriye’deki BM Gözlemci Misyonu (UNSMIS), Suriye’de artan şiddet yüzünden bu ülkedeki misyonunu, faaliyetlerini askıya aldı. Karar, Suriye için gündeme gelen barış planının çökmekte olduğunun en önemli işareti olarak görülüyor. Norveçli General Robert Mood, hem Suriye hükümetinin hem de muhalif güçlerin barış konusunda irade ortaya koyamadığını vurguladı. Dün yaptığı açıklamada şiddetin 10 gün içinde çok ciddi düzeyde arttığını belirten Mood, bunun ülkede bulunan silahsız 300 gözlemci için risk oluşturduğunu ve görevlerini yapmalarını engellediğini ifade etti. Mood, gözlemcilerin devriye nöbetine çıkmayacaklarını ve yeni bir emre kadar şimdiki görev yerlerinde kalacaklarını belirtti. 298 askeri gözlemci ve 112 kişilik sivil personeli, Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği’nin Suriye temsilcisi Kofi Annan’ın girişimleriyle 12 Nisan’da başlayan ve sık sık ihlal edilen ateşkesi denetlemek için Suriye’de bulunuyor. Suriye’deki BM gücünün görev süresi temmuzda doluyor. Bu tarihten önce gözlemcilerinin görev süresinin uzatılıp uzatılmayacağına karar verilecek. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’deki BM gözlemci heyetinin çekilmesine ilişkin olarak yaptığı değerlendirmede “BM Güvenlik Konseyi’nin derhal bu insani trajedinin daha da ileri bir aşamaya geçmemesi için bir durum değerlendirmesi yapıp yeni bir tedbir alması iktiza eder. Yoksa Türkiye’ye dönük mülteci akını tabii bizi ciddi şekilde insani olarak da kaygılandırmaktadır” dedi. ABD’nin BM Büyükelçisi Susan Rice, Suriye’deki BM gözlemcilerinin neredeyse her gün hedef alındıklarını ifade ederek gözlemcileri atış alanına konan ördeklere benzetti. Türkiye Kime Kalacak? (II) “Türkiye Kime Kalacak?”ın en düşündürücü bölümleri, “korku” ve “kaygılara” ayrılmış olan sayfalar... “Korku imparatorluğu” söylemiyle Türkiye’de sıkça atıf yapılan bu dinamiğe; Osman Ulagay daha farklı bir “korku kültürü” ifadesiyle başvuruyor. Ve korkunun kökenlerini, RTE Türkiye’sinde kendisini güçlü biçimde hissettiren otoriter uygulamalardan çok; “eski ayrıcalıkları” yitirmeye bağlıyor. İnsanlar diğer deyişle; telefonları dinlendiği ve birbirleriyle konuşamaz hale geldikleri için değil, düzenlerini tersyüz eden değişimi anlayamadıkları için korku yaşıyorlar Ulagay’a göre... Bir “güç kaybının paniğini” duyuyorlar... Muhalif konumda bulunan insanlar zorbalıkların kurbanı oldukları için değil; bizatihi kendi zorbalıklarını başkalarına dayatamadıkları için korku yaşamış oluyor yazarın bu analizi uyarınca... Bunun, Türkiye’deki durumun gerçekliğini karşılayan ve yansıtan bir saptama olduğunu düşünmüyorum. Ulagay bana göre bu tahlil hatasına; Türkiye’deki “korku imparatorluğunu”, Batı’daki “değişim korkusuyla” karşılaştırdığı için düşüyor. Dominique Moisi’nin “Duyguların Jeopolitiği” adlı kitabında ele aldığı “korku analizinin” cazibesine kapılan yazar; Batı’daki küreselleşme altüst oluşunun korkularıyla Türkiye’deki “korku imparatorluğunu” bir/koşut tutuyor. Küresel değişim süreci içinde Batı’nın üstünlüğünü yitirmesi, Batı’da nasıl bir güven kaybı yarattıysa; “Türkiye’de de statükonun sarsılması... Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren ülkeyi yöneten ve yönlendiren kadroların... gelecek üzerine söz söyleme ve belirleyici olma konumlarını kaybetmelerine yol açıyor...” Ulagay’a göre laik Cumhuriyetçiler bu nedenle korkuyorlar ve tıpkı Batı’da olduğu gibi “ayrıcalık yitirme” sancısı yaşıyorlar. “Üstünlük kaybı” yüzünden girdikleri “korku sarmalıyla” etraflarındaki değişimi okuyamıyorlar. Ve “korku kültürü” abesliğini bir yana bırakıp bir türlü “umut kültürüne” sarılamadıkları için; kitlelere gelecek vaat edemiyor, kaybetmeye mahkum kalıyorlar... Türkiye için ‘felaket senaryosu’ BAHADIR SELİM DİLEK ‘Davutoğlu: Kaygılıyız’ Muhalifler, İdlib’teki rejim karşıtlarının gösterilerine ait fotoğraflar dağıttı. (Fotoğraf: AFP) ‘Görevim muhalifleri birleştirmek’ Türkmen general, yeni görevini Cumhuriyet’e anlattı MEHMET ALİ SOLAK/ AKIN BODUR ANKARA Türkiye, Suriye lideri Beşşar Esad’ın Türk nüfusun yoğun olduğu Halep’te askeri yığınak yapmasını “felaket senaryosu” olarak değerlendirken Halep başta olmak üzere Suriye’ye ilişkin bütün senaryolar ay sonunda yapılacak Milli Güvenlik Kurulu toplantısında masaya yatırılacak. Edinilen bilgilere göre ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un gündeme getirdiği Halep’teki askeri yığınağı Türkiye uzun zamandır biliyordu. Halep’teki gelişmeleri yakın takibe alan Ankara, hem Şam yönemine bağlı askerlerinin hem de Özgür Suriye Ordusu’nun milislerinin Halep’te hareketlenme içinde olmasını “felaket senaryosu” olarak değerlendiriliyor. Ankara tüm gelişmelere rağmen diplomatik yöntemlerin sonuna kadar tüketilmesi gerektiğini düşünüyor. Öte yandan Türkiye’ye sığınan Suriyeli generallerin sayısı 10’a ulaştı. ‘55 kişi öldü’ Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü, ordunun çeşitli kentlerde yönetim karşıtlarına yönelik düzenlediği operasyonlarda 55 kişinin öldüğünü bildirdi. Londra merkezli örgüt, birkaç günden bu yana Şam’ın banliyölerinde ağır silahlarla düzenlenen operasyonlarda çoğunluğu Duma semtinde olmak üzere 33 kişinin hayatını kaybettiğini, onlarca kişinin de yaralandığını duyurdu. Şam’ın Duma beldesinde perşembe gününden bu yana hava destekli operasyonlarda onlarca kişinin öldüğünü ve 250’den fazla kişinin yaralandığını söyleyen beldedeki yerel aktivistlerden Ebu Adnan, Duma’da katliam yaşandığını ve halkın operasyonlar nedeniyle beldeyi terk etmeye başladığını ifade etti. Humus’ta durumun çok kötü olduğunu vurgulayan Ebu Adnan, “Halk kentten güvenli bölgelere kaçmak zorunda kalıyor” diye konuştu. HATAY Suriye’deki karışıklığın devam ettiği, muhaliflerin de farklı görüşler yüzünden sayıca arttığı bir dönemde, Suriye’deki görevinden ayrılıp muhaliflerin kanadında yer aldığını belirten Suriyeli Türkmen General Faiz Amru, ilk kez Türk basınına verdiği demeçte, Türkmenlerin her dönemde yalnız bırakıldığından yakınarak son gelişmeleri Cumhuriyet’e aktardı. Özgür Suriye Ordusu’nun çok sayıda elemanının bulunduğunu ifade eden Tuğgeneral Fayiz Amru, Hatay’ın Altınözü ilçesine bağlı Apaydın köyündeki çadır kentten gazetemize konuştu. Suriye’de 3.5 milyon Türkmen nüfusu barındırmasına rağmen bugüne kadar seslerini duyuramadıklarını ifade eden Türkmen asıllı Suriyeli General Amru, “Beşşar Esad yönetiminin gitmesini isteyen tüm muhalif grup lar tek el gibiyiz. Muhalif gruplarımızın zayıfladığı yönündeki haberler de gerçeği yansıtmıyor. Benim görevim ise, muhalif grupları birleştirmek” dedi. ürkiye aydınlık yüzümüz olacak’ Yaşadıkları zor dönemde Türkiye’nin desteğini beklemelerinin tarihsel ve ırksal bağlardan kaynaklandığına değinen Amru, “Muhaliflere kucak açan Türkiye’nin desteğini inkâr etmemiz asla mümkün değil. Ancak unutulmamalı ki, Beşşar yönetimini açıkça destekleyen 5 ülke varken ve sürekli askeri malzeme takviyesi yapılırken, Türkiye’nin muhalifleri yalnız bırakmamasını istiyoruz. Çünkü Beşşar sonrası Türkiye bizim aydınlık yüzümüz olacak” diye konuştu. General Amru, general olarak Hatay’a geldiğini ama 15 Şubat 2012 tarihinden bu yana Türk yetkililerinin kendisiyle görüşmemesini ‘T eleştirerek, “Ben, Suriye ordusundan ayrılan birisiyim. Hür Subaylar safındayım. Sahadan gelmeme rağmen, geldiğim günden bu yana, hiçbir yetkili bizden görüş bile almadı. Şimdi Suriye’deki mevcut yamyam rejimin insanlık dışı katliamlarını kamuoyuna duyurmak istiyorum” dedi. Tuğgeneral Amru, görüşlerini şöyle tamamladı: “Suriye’nin Dostları toplantısındaki dostları gerçekçi bulmuyorum. Bu ülkeler askeri müdahale yapılmayacağını açıklarken Suriye’yi açıkça destekleyen ülkeler sürekli askeri malzeme sokuyor. Bu nasıl bir anlayıştır? Ayrıca, muhaliflere kucak açan Türkiye’nin Türkmenleri yalnız bırakmamasını istiyoruz. Türkmenler Baas rejimi tarafından da belirgin olarak dışlandı. Oysa, devrimin ilk meşalesini yakan, ilk kıvılcımda Türkmenler var. Hula’da katledilenlerin çoğunluğu Türkmenlerdir. ” ‘Ayrıcalık’ değil... ‘hakları’ yitiriyoruz “Korku imparatorluğu”; Batı’nınMoisi’nin!“korku kültürü” ile karşılaştırılabilir mi? Bana göre hayır. Batı’nın kaygıları, bizimkilerin yanında, çok görece kalıyor. Batı’da düzen değişikliğinden duyulan kaygıların; Avro’nun sarsılmasından, göçmen işçi akımına, geleneksel siyasetin etkinliğini yitirmesine... Avrupa’nın liderliğini kaybetmesine dek uzanan... binbir nedeni var. Türkiye’deki korkuların nedeni ise yalın ve tek: Bizler, baskıcı bir din devleti olmanın korkusunu yaşıyoruz. Askeri vesayetten, sivil vesayete dönme korkusunu; kadın erkek eşitliği gibi çok yaşamsal hakları kaybetmenin korkusunu duyuyoruz. Buradaki korkular genel geçer “ayrıcalıkları yitirmenin” korkusu değil... Kazanılmış/kazanılmış olduğu düşünülen “hakları yitirmenin” korkusu! Batı’da gökkuşağı gibi değişen/değişken korkularla; gece ve gündüz çizgisindeki farkı belirleyen Türkiye’deki korkuları karşılaştırmak olası değil. Türkiye bir “rejim değişikliği” (Türkçesiyle “sivil darbe”) yaşıyor. Batı’da, böyle bir sorun yok. Bizde geleceği tutsak alan korkular, Batı’daki gibi, adı konulamayan “belirsizliklerden” kaynaklanmıyor; kaygılar bizde bilakis fazlasıyla belirgin olan ancak buna rağmen önü alınamayan bir gidişata yönelik... Türkiye’de insanlar Avrupalılar gibi, önlerini göremedikleri için korkuya kapılmıyor. Tersine... Yönelinen istikameti gayet açık ve sarih kestirebildikleri için kâbus yaşıyorlar... Badire, burada göre göre; göstere göstere geliyor... Türkiye’nin “korku travmasını”, Batı’nın travmasıyla karşılaştırmak bu durumda bana göre heyhat! biraz oryantalist kaçıyor. Mısır’ın kritik seçimi Mısırlılar iki gün sürecek kritik cumhurbaşkanlığı seçimleri için dün sandık başına gitmeye başladı. Müslüman Kardeşler’in Özgürlük ve Adalet Partisi’nin adayı Muhammet Mursi ile anayasa mahkemesi kararıyla seçimlere katılmasına yeşil ışık yakılan Hüsnü Mübarek dönemi başbakanı Ahmet Şefik (üstte, ortada) arasındaki yarışın sonucunu kestirmek kolay değil. Bazı Mursi yanlıları bile Şefik’in seçimleri kazanabileceğini düşünüyor. Şefik’in, eski rejim yanlılarının yanı sıra, Hıristiyanlar başta olmak üzere ülkenin hızla İslamlaşmasından kaygı duyan çevrelerin de oyunu alması bekleniyor. (Fotoğraf: REUTERS) Hikâyenin önemi... “Türkiye Kime Kalacak?”ta Ulagay’ın öne çıkardığı bir diğer husus, siyasi başarıyı şartlayan “hikâyenin” önemi... Yazarın ısrarla vurguladığı görüşe göre; Erdoğan’ın başarısının sırrı etkileyici bir “hikâyeye sahip olmasından” kaynaklanıyor. Muhalefetin, güçlü bir hikâyeden yoksun olması; tamamıyla ters orantılı biçimde, başarısızlığın kaynağını oluşturuyor. Muhalafet ve CHP’nin bozuk plak gibi eski hikâyeye saplanıp kalmasının, kitleleri artık harekete geçiremediğini ve heyecan yaratmadığını söylüyor özetle Ulagay. Hikâyenin önemi de, oldukça görece. Kime ve neye göre “hikâye”? Hikâyenin önemine kim karar veriyor? Küresel düzenin bol miktarda gaz verdiği Sarkozy ve Berlusconi gibi liderlerin de “güçlü hikâyeleri” vardı örneğin... Medyalar; hikâyesi olan bu liderlere, Erdoğan’a olduğu gibi vaktiyle küçümsenmeyecek oranda destek, güç ve gaz verdi. Sonunda bu karşı konulmaz hikâyeler, büyük bir kriz konjonktüründe, patlamış balon misali, aniden sönüverdi. Berlusconi’nin yerini Çizmede renksiz bir teknokrat; Sarkozy’nin tahtını da (ülkesinin “eski cumhuriyet değerlerine” sahip çıkan) hikâyesiz, normal, sıradan bir vatandaş kapıverdi... Diyeceğim o ki... hikâyenin hikâyesi de aslında hikâyedir. Küresel düzenin şartladığı koşullar ve bu koşullara karşı gösterilen direnç; son kertede daima daha belirleyici ağırlık taşıyor. Biz gene laikler olarak tabii “Nerede yanlış yaptık?”ı düşünelim. Ama yaşadığımız dünyanın gerçeği böyle. NOT: Sevgili Ataol’a çok geçmiş olsun! Fransız solu için tarihi fırsat UĞUR HÜKÜM PARİS Fransızlar, sosyalistlerin parlamentoda çoğunluğu sağlamasının beklendiği genel seçimlerin ikinci turu için bugün sandık başına gidiyor. Yapılan son kamuoyu yoklamaları Cumhurbaşkanı François Hollande’ın Sosyalist Partisi ile müttefiklerinin Ulusal Meclis’in kontrolünü ele geçireceğini gösteriyor. Avrupa’daki mali kriz ve ülkedeki işsizlikle boğuşarak yola başlayan Hollande, seçmenlerden kendisine çoğunluğu vermelerini istemişti. Fransa seçimleri, Avro bölgesinin kaderini elinde tutan Yunanistan seçimlerinin gölgesinde kalma riskiyle karşı karşı ya. Anketlere göre 577 üyeli mecliste Sosyalistler 284313 sandalye alacak. Yeşillerin 20, Sol Cephe’nin 1213 sandalye çıkarması bekleniyor. Meclis’te parti grubu kurabilmek için en az 15 milletvekili şart. Ana muhalefet partisi konumuna geçecek UMP ise yeni mecliste iyimser ihtimalle 260 koltuk kazanacak. Aşırı sağcı ve milliyetçi Milli Cephe ise seçim sisteminden ötürü 3 milletvekiliyle yetinmek zorunda. Seçimlerin en merak edilen iki sonucundan ilki Sosyalist Parti’nin tek başına mutlak çoğunluğa sahip olabilmek için 289 milletvekili çıkartıp çıkartamayacağı. İkinci husus ise Milli Cephe’nin mecliste temsilcisinin olup olmayacağı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle