17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 MAYIS 2012 PAZAR 14 düşünürüm. Sonsuza yayılan karanlık, kötülüğün ta kendisidir. Dipsiz boşluğuna serpiştirilen yıldızlar ise başa çıkılması olanaksız karanlığın içinde yönünü yitiren yolcuların umudunu ışıtan iyilik fenerleri. Böyle bir metafor, dünyamızda kötülüğün niçin bunca yaygın, iyiliğin bunca dar olduğunu açıklar. Ama kötülüğün sonsuz olsa da bomboş bir karanlık, iyiliğin ise sınırlı bir aydınlık, ama yaşam vaadiyle dolu olduğunu gösterir. Geçen yıl 15 Aralık’ta, şöyle bir okur mektubu aldım: “Bitlis’in Ahlat ilçesinin Ovakışla beldesinden yazıyorum. Ovakışla YİBO’da Türkçe öğretmeni olarak görev yapmaktayım. Okulumuz bu yıl açıldı. Haliyle çok eksiği var. En çok ihtiyaç duyduğumuz şey, kitap. Bildiğiniz gibi YİBO’larda okuyan öğrencilerin çoğunluğu köyden gelmekte. Ayrıca çalıştığım okulda öğrencilerin anadili Kürtçe. Eğitim dili de Türkçe olduğundan ‘arada kalan’ zihinlerdeki düğümü de ancak kitaplar çözebilir. Daha umut dolu bir dünya ve okuyan bir nesil için, kitap yardımlarınızı bekliyoruz.” Çağrıyı bu sütunda yayımlar yayımlamaz, siz iyilik yıldızları, Ovakışla’ya kitap yağdırdınız. Hep birlikte, modern bir kitaplığın kuruluşunu, aşama aşama izledik. Hep birlikte, iyi bir şey yapmanın mutluluğu içindeydik. ulutsuz yaz gecelerinde B gökyüzünün, iyilik ve kötülüğün aynası olduğunu Ahlat Kaymakamı Okul yepyeni ve Yatılı İlköğretim Okulu olarak çoğu yoksunluktan gelen çocuklara kucak açıyordu. 6, 7 ve 8. sınıflara yazılan 30’a yakın öğrencinin okuma yazma sorunu, gönüllü öğretmenlerin bilabedel verdiği kurslarla aşıldı. Sonra kitaplık devreye girdi. Yukarda, bir fotoğrafını gördüğünüz örnek bir kitaplık… Ve Bitlis’in Ahlat’ının Ovakışla YİBO’sunda, öğrenciler koridorlarda yürürken bile ellerinde kitap tutmaya başladılar. Derken, Ahlat Kaymakamı Osman Dölek, Ovakışla YİBO’da kurulan kitaplık hakkında soruşturma açtı! Neden mi? Suçlanan öğretmen anlatıyor: “Sizin, çağrımızı yayımlamanızın ardından, kitaplar gelmeye başladı. Kitaplığa gereken raf, masa ve iskemlelerin temini için uluslararası Genç Liderler ve Girişimciler Derneği’nin Elazığ Fotoğraf: SORUŞTURULAN KİTAPLIK şubesine başvurduk. Dernek, sosyal sorumluluk projesi dahilinde, yaklaşık 6000 TL değerinde malzeme sağladı. Kütüphanenin açılışında haliyle, derneğin temsilcilerini ve Türkiye başkanlığını yürüten Kamboçya Fahri Konsolosu Volkan ÖZTÜRK’ü davet ettik. Elbette Kaymakam Osman Dölek’e de davetiye verdik ve kendisini davetliler hakkında ayrıca bilgilendirdik. Açılış gününde, kitaplığın gereçlerini sağlayan dernek temsilcileri, öğrencilere dernek ambleminin basılı olduğu tişörtler, kırtasiye malzemeleri ve oyuncaklar hediye ettiler. Tişörtler dağıtılınca öğrenciler sevinçle üzerlerine geçirdiler. Kaymakam bey, derneğin reklamını amaçladığımızı iddia etti. Oysa İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Kaymakamlık’tan hiç maddi talebimiz olmadan, kendi gayretlerimizle var ettiğimiz kitaplık, 4 ay emek verdiğimiz bu eser, böyle bir yaklaşımı hak etmiyordu. Ancak Kaymakam beyin üzüm yemek için gelmeyeceği, davetten iki gün önce belli olmuştu. Kendisine davetiyeyi verdiğimizde ‘Bu adamlar kim? Nereden geliyorlar? Sakıncalı kitap var mı? Ne yaptınız sakıncalı kitapları?’ diye tuhaf sorular sordu. Şimdi hakkımızda, 1) Kütüphanede katkısı olan Genç Liderler ve Girişimciler Derneği’nin reklamının yapıldığı, 2) Kütüphanenin açılış programının seyri hakkında öncesinde bilgilendirilmediği, suçlamalarıyla soruşturma açmış bulunuyor. Durum bu. Kütüphanemiz açılan soruşturmanın gölgesinde kaldı. Kütüphaneyi birlikte kurduğum hiçbir öğretmen, bu olaydan sonra hiçbir güzel işe gayret göstermez. Biz makamlardan bir teşekkür bile beklemedik. Ayrıca attığımız her adımın resmi onayını da aldık. Çok üzgün ve kırgınım. Yardımını esirgemeyen sizlere sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.” Ey kötülüğün karanlık boşluğu içinde umut adacıkları oluşturan iyilik yıldızları, doğru ve soylu bir amacı savunmak isterseniz, işte adres: Kaymakam Osman Dölek, [email protected] Telefon: 0434 412 40 01 Faks: 0434 412 48 73 “Kim olduğumuzu, ne yaptığımızı görünce an larız.” PIERRE DRIEU LA ROCHELLE Başbakan’ın Öfkesi ransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bu gece TSİ 21’de açıklanacak sonucunu, aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin oyları belirleyecek. Parti lideri Marine Le Pen boş oy vereceğini bildirdi, ancak seçmenlerini serbest bıraktı. Eğer Ulusal Cephe’nin oyları blok halinde Sarkozy’ye gitmezse, yarın Fransa, 15 yıl aradan sonra sosyalist bir cumhurbaşkanı, François Hollande ile yeni bir sayfa açıyor, siyasal tarihinde. Salt Sosyalist Parti’nin değil, yeşillerden komünistlere ve merkez sağa uzanan bir yelpazede değişik eğilimlerden seçmenlerin oy vereceği Hollande’ın başarısı, Fransız solunun başarısı sayılacak. Ancak Hollande’ın ülkeyi gerçekten “sol görüş”le yönetebilmesi için, haziran ayında yapılacak genel seçimlerde parlamento çoğunluğunu da sosyalistlerin başı çektiği sol cenahın oluşturması gerek... F KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ‘Hıdırellez’e Ayhavar Hörmetli ohurlar, artıh her ay menden anadilimde bir yazı behliyirler... Men de mayısın anadil yazımda, böğün bayram ettiğimiz “Hıdır İlyas” destanımızdan söz edecem. Ancah, bu gedim “sulh” bayramından evvel, aynı gün yüreğimizi garartan “üç fidan”ı anmah da hamımız üçün memleket borcudu.. Ankara’da 6 Mayıs 1972’de asılan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan’ın güya suçları “Anayasayı değiştirmeye teşebbüs” idi. Bursa’daki Nilüfer Belediyesi, “üç fidan anıtı”nı evvelki yıl açarken parkı dolduran gözü yaşlı ahaliye dendi ki; “… Eslen anayasayı çiğneyenlere garşıydılar. İndi de anayasayı heçe sayanlar, çıhartsın, el ele versin.” Gedim inançlara göre yaz mevsimi 6 Mayıs’tan 4 Kasım’a gadar süren “Hızır Günleri”di… 8 Kasım’dan 5 Mayıs’a geder de kış. Yani böğün, gün ışıdığından bu yana yazı yaşıyırıh... Heç bele gözel bayram olar mı? Heç böğüne gavga, dögüş, savaş zat yahışar mı? Binyılların bayramı Hıdırellez, İslamiyetten çoh önce bayram idi. Minlerce yıl evvel Mezopotamya, İran, Anadolu, Kafkasya, Balkanlar ve Akdeniz’in doğu ülkelerinde yazın gelişi kutlanırdı. Peki, Hızır kimdi; Ellez kimdi? Efsaneye göre “abı hayat” denen suyu içip ölümsüzleşmişlerdi. Hızır karada, İlyas denizde, imdat isteyenleri kurtarır, her yere bolluh ve bereket dağıdar, hestaları eyileştirer, ağaçları, otları ve çiçehleri yeşerder, heyvanların üremesini sağlarlardı... Bugüne Ortodokslar “Aya Yorgi”, Katolikler de “St. Georges Günü” deyirler... Kuran’ın da “Kehf Suresi”nde anlatılır... Yörük kültüründe baharın ilk kuzusu Hıdrellez’de yenerse, ömür boyu şifa verer; teze otları gaynatılıp içilerse cavanlaşılar, gözelleşiler... Zaten Can Yücel de “Hıdrelez Şiiri”nde bahın ne deyir: “Bütün kızlar, erkeklerin lodoslarına karşı, / Hem giyinmiş hem soyunmuşlar, / Hem de kapanmışlar içlerine, / Badem taneleri gibi..” Gelin yazımızı kitaplara bedel bir Hıdrellez deyişiyle sonlandırah: “On bin yıldır bu topraklara can verir sevdam..” Ahyavar! Hıdrellez’de bile kin tutanlara; ayhavar gıymetini bilmeyenlere... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Başbakan’ın tiyatroculara öfkesi bir türlü dinmek bilmiyor. Son günlerde yaptığı konuşmalarda, konu ne olursa olsun, sözü mutlaka tiyatroculara getirip onları suçluyor. Onun gözünde tiyatrocular suçlu, çünkü İstanbul Şehir Tiyatroları’nda, Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından planlanan tepeden inmeciliğe karşı çıkmışlar, seslerini yükseltmişler. Başbakan AKP’li bir belediye başkanının aldığı kararın eleştirilmesini içine sindiremiyor. Davranışları ve sözleriyle bir karşılıklı görüşmenin, tartışmanın kapılarını kapatıyor. Bununla da yetinmeyip bir adım daha atıyor, Türkiye’deki tüm şehir tiyatrolarıyla birlikte devlet tiyatrolarını da özelleştireceklerini söylüyor. Gerekçeler ileri sürüyor; “Bir yandan devletten maaş alırken öte yandan dizilerde oynayıp rant elde ediyorlar”, “Bunlar ellerinde içki kadehleri, bir kaşları kalkık, halkı küçümseyen elitistlerdir” diyor. Sonra da “Dünyanın hiçbir ülkesinde devlet tiyatro işletmez” diye ekliyor. Son gerekçenin gerçeklerle örtüşmediğini, dünyanın birçok ülkesinde devletin tiyatro açıp işlettiğini geçen yazımızda somut örneklerle göstermiştik. ??? Başbakan’ın öfkesinin kaynağı nedir? Bu soruya bir yanıt aramak gerekiyor. Konuyu Hıncal Uluç da ele almıştı. Okuyalım: “Her şey, İskender Pala nam zatın ‘Şehir Tiyatroları müstehcen oyunlar sergiliyor’ iddiası ile başladı… ‘Müstehcen’ dediği oyunun adı müstehcendi gerçekten… ‘Günlük Müstehcen Sırlar…’ Oyun Şili’de askeri darbe yaparak yasal seçimlerle gelmiş iktidarı deviren Pinochet cuntasının eleştirisini yapıyordu… 15 yıl sonra, iki Şilili bu cuntayı cezalandırmaya karar verip yola çıkmışlar ve birbirlerinden habersiz bir parkta karşılaşmışlardı. Oyun nerden baksanız, Türkiye’nin bugünkü durumu ile de paralel bir durumu anlatıyordu üstelik… Pala, oyunu görmemişti bile… ‘Ama okumam var’ diye saldırıyı sürdürdü. Ardından ‘muhafazakâr sanat’ söylemini ortaya attı. Sanatın muhafazakâr olması, olsa, sanat olması mümkün müydü? (…) İskender Pala, Türk halk edebiyatının dünyaca ünlü efsanesi Leyla ile Mecnun’u oyunlaştırmıştı. Şehir Tiyatroları oyunu repertuvara aldı. Oyun 105 kişilik akıllara seza bir kadro ve 1.5 trilyonluk bir bütçe ile sahnelendi. İstanbul Belediyesi bu oyun için tarihinde olmayan bir duyuru kampanyası açtı. Yüzlerce duvar afişi astı.. Bütün üst geçitler ‘Leyla ile Mecnun’la donatıldı... Yer yerinden oynatıldı. Sonuç fiyasko… (…) Neden fiyasko? Gittim, gördüm ve yazdım da o zaman… Oyun felaketti çünkü…O muhteşem halk destanı bir felakete dönüştürülmüştü… Hezimetten sonra ortalardan kaybolan Pala, bu sezon başlarken, Şehir Tiyatroları’na bir oyununu daha önermiş. Sanatçılardan kurulu tiyatro yönetimi bu kez ‘Olur’ dememiş… İşte olan bu…” ??? Evet, olay budur! Bir muhafazakâr yazar, oyunu repertuvara alınmadı diye kızıp, gidip görmediği bir oyunu “müstehcenlik” savıyla eleştiriyor; “muhafazakârlık” adına çaktırılan bu kıvılcım da koskoca bir ormanı tutuşturuyor. İstanbul Şehir Tiyatrosu 1914 yılında “Darülbedayi Osmani” (Osmanlı Güzellikler Evi) adıyla kurulmuş, ilk oyununu 1915’te Şehzadebaşı’nda bulunan Letafet Apartmanı’ndaki Tatbikat Sahnesi’nde sergilemiştir. Bugünkü adını 1934 yılında almıştır. Bünyesinde 11 sahne bulunmaktadır: Kadıköy Haldun Taner Sahnesi, Ümraniye Sahnesi, Üsküdar Musahipzade Celal Sahnesi, Üsküdar Kerem Yılmazer Sahnesi, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi, Fatih Reşat Nuri Sahnesi, Kâğıthane Sadabat Sahnesi, Kâğıthane Küçük Kemal Çocuk Sahnesi, Gaziosmanpaşa Sahnesi, Gaziosmanpaşa Ferih Egemen Çocuk Sahnesi. 2011 yılı içinde bu sahnelere ilişkin satılan koltuk sayısı 600.000’dir. İstanbul’da yakılmak istenen orman işte bu kent kültürünün oluşmasında önemli bir rol oynayan köklü sanat kurumudur. Yarın da devlet tiyatrolarından söz edeceğiz. ‘ G ’ N O K T A S I BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY Kırda Hıdrellez ‘yallı’sı... tezesi üçün ortalığa tüşüpler… Bu ne garibe iştiii?” Cavanlarımızın heyatlarını söndürmek ne gadar affedilmezse, bunu Hıdrellez de gayırmah da o gadar böyüh günahtı… çünkü 6 Mayıs’ın insanlık vazifesi, tüşmanlarınla bile kucahlaşmahtı. Yazıhlar olsun bu ağ günü garartıp menasını bilmeyen sahte muhafazakâr politikacılara... İndi men de bu yazımda, ne kimseye çatacıyam, ne söz atacıyam; ne de en hatalı gördühlerim işlere bile kötü söz diyeciyem. Çünkü atalarımız demişlerdi ki; “Böğün Hızır ile İlyas’ın dünya gözellikleri içinde buluştuhları gündü... Hamı da böğün gülsün, eğlensin, aralarındaki husumetleri yâdından UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Muğla’nın Bod 1 rum ilçesine bağlı turistik bir belde. 2/ 2 Eskiden harman 3 ürünlerinden onda bir oranında alınan 4 vergi... Parçaların 5 birleştirilmesiyle çe 6 şitli şekillerin elde edildiği bir oyun 7 cak. 3/ Yalnız iki 8 geniş yüzü testerey 9 le düzeltilmiş tahta... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Rize’nin bir ilçesi. 4/ Utanç duyma... Kedi ya da kö 1 H A Y M A N A A peğin ön ayağı. 5/ Kimya 2 A Y A S A Z A N sal temel madde. 6/ “İnsan 3 Y A V Ş A K S İ bir misali / Seni eken bi 4 M Ş İ R A Z E çer bir gün” (Karacaoğ5A S A R R A S T lan)... Önü hendekli siper. O 7/ Orkestra şeflerinin kul 6 N A K A R A T 7 A Z Z A T O K landıkları çubuk... “ 8 A S E S O B A şey: aşk ve şiir / Bunlar T O K A T kuşkuyla çiftleşir” (Cemal 9 A N İ Süreya). 8/ Doğalgazın önemli bir bileşeni olan gaz... Kuru soğuk. 9/ Muğla’nın Köyceğiz ilçesinde bir kaplıca. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Harman savurmakta kullanılan tarım aracı... Eski Mısır’da loğusaları ve yeni doğan çocukları koruyan tanrı. 2/ Buğday, nohut, fasulye ve çeşitli yemişlerle pişirilen bir tatlı... İskambilde koz. 3/ Parlak kırmızı renkte bir süs taşı... Yasal. 4/ Şarkı, türkü... Kolayca geçit vermeyen, aşılması çok güç doğal engel. 5/ Yurdumuzda yetişen sofralık bir üzüm cinsi. 6/ “Cüzamlı” anlamında kullanılan sözcük... Tarla sınırı. 7/ Şiirde ölçü... İstenilen nitelikleri taşıyan. 8/ Mert, kalender ve babacan kimse... Macaristan’da üretilen ünlü bir şarap. 9/ İyice yanarak ateş durumuna gelmiş kömür ya da odun parçası... Bir ilimiz. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle