17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 MAYIS 2012 PERŞEMBE 4 HABERLER Sağlık Bakanı Akdağ, kürtaj konusunda ikna edilmelerinin önemli olmadığını söyledi ‘İmam Aksırırsa...’ Ne olacaktı ki?! Yaşamın her alanına karışan “Mukaddes Mürşit” kürtajı cinayet olarak niteledi ya, AKP hemen bir kürtaj yasası getiriyor TBMM’ye. Kürtaj tartışmaları dünyanın çok yerinde geçen yüzyıl yapılıp, sonuca bağlandı. Kürtaj tartışması çoğu yerde demokrasi tartışmasıyla iç içe girmiş, sağcı ve tutucular, kürtaj yasağını savunurlarken Papalığın desteğini yanlarında bulmuşlardır. Çünkü Katolik Kilisesi’ne göre kürtaj bir cinayettir. İslamın ise kürtaja yaklaşımı daha esnektir. AKP, Türkiye’deki uygulamayı Vatikan’ın çizgisine doğru çekme eğilimindedir. Hemen belirtmek isterim, kürtaja salt kadının bedeni üzerindeki tasarruf özgürlüğü açısından yaklaşmak, herhangi bir kayıt ve şarta bağlı olmaksızın, her ahvalde bu özgürlüğü tanımak, yanlış bir yaklaşımla başlayan, hatalı, sakıncalı, tehlikeli sonuçlar doğuracak bir uygulamaya yol açacaktır. Birden çok etkenin rol oynadığı, hem toplumsal yönü olan, hem kişi hak ve özgürlüklerini ilgilendiren, hem sağlık alanına giren bir olay ile karşı karşıyayız. Türkiye’nin, demokrasilerin hemen hemen tamamına yakınında, geçen yüzyılda tartışılıp çözüme bağlanmış bir konuyu hâlâ tartışıyor olması üzücü. ??? Yanlış anlaşılmasın! Üzücü olan tartışma değil, tartışmanın gecikmiş olmasıdır. Gecikmiş tartışmalar, çağ dışı tartışmalardır. Örneğin, kadınların oy hakkı, şimdi bize akıl almaz gibi görünse bile zamanının önde gelen demokrasilerinde çok değil, bundan yüz yıl öncesinde bile keskin tartışmalara, acı çatışmalara, kabul edilmez baskılara yol açmıştı. Ama bugün, hâlâ kadınların oy hakkını tartışan ülkelerin temsilcileri “Ne var yani, bu konu İngiltere ve ABD’de de, nice tartışmaya, nice tutuklamaya, hapse neden olmuştu. Orada olurken iyiydi de burada tartışılırken mi kötü oldu?” diyemez. Böyle bir davranış, Sivas katliamını irdelerken, St. Barthelemy katliamına atıf yaparak, “Her yerde oluyor böyle şeyler” demeye benzer... Bunlardan birincisi 20. yüzyılın sonunda, ikincisi 16. yüzyılın üçüncü çeyreğinde (1572) olmuştu. Ama “günü dün ile başlayan” bir iktidarda, çağ dışı tartışmalar kaçınılmazdır. Ve günü dün ile başlayan iktidarın tepeden aşağı doğru inen piramidindekiler, tepedeki imamın aksırması üzerine gemi azıya alıyorlar. Totaliter iktidarların belirgin özelliklerinden biri de, iktidar piramidinin alt basamaklarında yer alanların tepedeki kişiye biat etmenin yanı sıra, egemenden sadır olan en küçük bir açıklamayla birlikte, durumdan vazife çıkararak, yeni yeni baskı yöntemleri ve alanları yaratmalarıdır. ??? Dünkü gazetelerde, Tayyip Bey’in kürtaj karşıtı tavrı üzerine, yeni kürtaj yasası hazırlıklarına başlandığından başka bir haber daha yer alıyordu. O da, tutulan TV dizilerinden “1 Erkek 1 Kadın”ın kahramanları Zeynep ile Ozan’ın, programda zoraki evlenmeleriydi. Senaryoya göre Zeynep ve Ozan çiftinden Zeynep, Ozan’ın bütün ısrarlarına karşın evliliğe yanaşmamaktadır. Dizinin erkek kahramanının bu tavrı yüzünden kimilerinin duruma tepki gösterdikleri, aynı zamanda RTÜK’ün de rahatsız olduğu söylentileri artıyordu. Anımsanacağı gibi, TV’nin tutulan dizilerinden bir diğerinin kahramanı, aykırı komiser Behzat Ç.’nin savcı Esra ile evli olmadan ilişkilerini sürdürmeleri de tepki çekince çift evlendirilmişti. Şimdi aynı tepkiler yüzünden sıra Zeynep ile Ozan’a gelmiş. Yaşamın her alanına müdahale her yere bulaşmakta, TV dizilerine kadar ulaşmaktadır. Totaliter düzenlerde, yalnız toplumsal yaşamın her alanı değil, kişisel yaşamın en kuytu köşeleri bile müdahaleye açıktır. Bu müdahale, iktidarın başından kaynaklanır, onun talimatı, teşviki ya da göz yummasıyla kademe kademe toplumun her kesimine yayılır ve özgür birey için yaşam dayanılmaz kılınır. İmam aksırdı, şimdi cemaatin zincirleme tepkisini görmenin zamanıdır. Kadınlar bizi bağlamaz ŞULE KÖKTÜRK EYLEMLERE MÜDAHALE Kadın örgütleri Ankara ve Eskişehir’de eylem yaptı. Eskişehir’de AKP Eskişehir il binası önünde basın açıklaması yapmak isteyen gruba müdahale edilerek 10 kişi gözaltına alındı. Ankara’da ise YKM binası önünde toplanan kadınlar metroda ters istikametten çıktıkları gerekçesiyle biber gazına maruz kaldı. Bir kadın, hafif şekilde yaralandı. (MERT TAŞÇILAR / CAN HACIOĞLU) DIŞ BASIN ELEŞTİRDİ Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “kürtaj cinayettir” sözlerini tekrarlayarak “kürtajın bir sağlık sorunu ve toplum etiği sorunu” olduğunu söyledi. İsteğe bağlı kürtajın yasaklanması için rapor hazırlayacaklarını ifade eden Akdağ, “Kadın kuruluşları konuşabilir, görüşlerini bildirebilir, ama bizi bağlamaz, bu bizim görüşümüz, bizi ikna etmeleri önemli değil, bu siyasi karardır” dedi. Yazılı ve görsel medyanın genel yayın yönetmenleri ile önceki akşam Çırağan Oteli’ndeki yemekte bir araya gelen Bakan Akdağ, “kürtaj” tartışmasına ilişkin görüşlerini açıkladı. “Başbakan’ın görüşlerine katıldığını” ifade eden Akdağ, “Sezaryen tıbbi bir konudur, kürtaj ise tıbbi bir konu değildir. Kürtaj bir cinayettir. Gereksiz sezaryen de cinayet gibi algılanmalıdır” diye konuştu. Sezaryen konusunda doktorların hastaları yönlendirdiğini ve o nedenle yoğunluk olduğunu savunan Akdağ, “Sezaryen doktor açısından yarım saatlik bir iş, normal doğumda daha fazla zaman gerekiyor” dedi. Akdağ, narkoz alan annenin bebeğinin anne sütü alamadığını da ifade etti. Akdağ, kürtajın kadınlarda birçok sağlık sorunu yaratabileceğini belirtti. Tıbbi gereklilik halinde kürtaj yapılabileceğine işaret eden Akdağ, bu konuda Başbakan Erdoğan’ın önerisiyle en kısa zamanda bir rapor hazırlayarak Bakanlar Kurulu’na sunacaklarını söyledi. Akdağ, “Kürtaj siyasi bir karardır. ANKARA ‘Onca kadın sorunu varken...’ Haber Merkezi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “kürtaj” ve “sezaryen” konusundaki sözleri dünya basınına da yansıdı. “Dikenli tartışma” başlığını atan İtalyan La Stampa gazetesi, Erdoğan’ın kürtajı Uludere katliamı ile eş tutmasına yer vererek “Sezaryen konusunda başbakan haklı olabilir. Sezaryen pahalı bir ameliyat. Ancak laik ve demokratik bir ülkede kürtajın yasaklanması bu sorunu çözmez. Çünkü yasadışı yapılması muhtemel kürtajlar pek çok ölüme neden olabilir. O zaman şu soruyu sormak lazım. Türkiye’de onca ciddi kadın sorunları varken Erdoğan’ın kürtajdan daha önemli değerlendirmeleri olamaz mıydı?” diye yazdı. Önceki gün de Erdoğan’ın sözlerine verilen tepkileri yazan Amerikan Washington Post gazetesi ise “Türkiye, başbakanın sözlerinden sonra kürtajı yasaklama arayışında” başlığıyla verdiği haberinde “Erdoğan, uzun zamandır nüfusu genç ve dinamik tutmak için Türk ailelerine en az 3 çocuk önerisinde bulunuyor. Erdoğan’a göre kürtaj ülkeyi dünya sahnesinden silmek için hazırlanan sinsi bir plan” şeklindeki ifadelere yer verdi. Başbakan’ın görüşlerine katılıyorum. Kadın kuruluşları konuşabilir, ama bizi bağlamaz; bizim görüşlemiz bunlar, onların görüşleri bu. Bizi ikna etmeleri önemli değil. Bu bir siyasi karardır. Biz yüzde 50 oy alan bir hükümetiz. Bize de oy veren geniş bir kadın kitlesi var. Eğitimli kesimde sezaryen yaptıranların oranı daha fazla, yoksul kesimde sezaryen oranı az” diye konuştu. Akdağ, “Kürtaj, bir kadının çocuğunu aldırma konusunda seçim hakkı olabilir, ama öte yandan bebeğin yaşam hakkına ne diyeceğiz? Yaşam hakkından yanayım. Başbakanımızın tavrı da bu” dedi. Soruları yanıtlayan Akdağ, “Bazen ‘Annenin başına kötü bir şey gelmişse ne olacak?’ vesaire gibi şeyler söyleniyor. Gerekirse öyle bir bebeğe devlet bakar. Mutlaka yasanın yan tedbirlerini de almak durumunda olacağız” diye konuştu. Ya tecavüze uğrarsa... Yıllar muhafazakârlaştırdıkça kürtaja destek azaldı Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin Dünya ve Avrupa Değerler Araştırmaları derlemesine göre Türk halkının, 1990’lı yıllarda kürtaja bir itirazının olmadığı görülüyor. 90’larda annenin hayatının tehlikeye girmesi durumunda yüzde 83 olan kürtaja destek, annenin evli olmaması durumunda yüzde 65, evli çiftin daha fazla çocuk istememesi durumunda yüzde 61 oluyor. 2001 araştırmasında geçen 10 yıl içinde kürtaja destek azaldı. Annenin evli olmaması durumunda kürtajı uygun bulanların oranı yüzde 65’ten yüzde 44’e; daha fazla çocuk istememe halinde ise yüzde 61’den yüzde 41’e düşmüştü. 20082009 yılına gelindiğinde ise kürtaja karşıt tutum daha da yükseldi. CEDAW Sözleşmesi: Kadın karar verir ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 1979 yılında kabul edilen ve Türkiye’nin de imzaladığı Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) kadınlara “çocuk sayısına ve çocukların ne zaman dünyaya geleceklerine serbestçe karar verme hakkı” tanıyor. Ayrıca cinsellik ve üreme ile ilgili bu iki hak 1993 yılında kabul edilen Viyana Bildirgesi Eylem Planı, 1994 tarihli Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı’nda kabul edilen eylem planı, 1995 tarihli Sosyal Kalkınma Dünya Zirvesi ve 4. Dünya Kadın Hakları Konferansları’nda da aynen kabul edildi. Türkiye bu sözleşmelerin de tarafları arasında yer aldı. Kürtajla ilgili bir düzenleme yapılırsa bu uluslararası antlaşmalarla çelişkili maddeler içerecek. ESKİŞEHİR Kürtaj konusundaki çalışmaya tepki gösteren kadın örgütlerini Başbakan reddetti ‘KADIN BEDENİNE SİYASİ TACİZ’ Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA.DER) Başkanı Çiğdem Aydın, Başbakan Erdoğan’ın sözlerini “kadın bedenine siyasi taciz” olarak nitelerken “Türban bitti, ‘3 çocuk5 çocuk yapın’ başladı, o bitti, kürtaj başladı. Başbakan’ın bu açıklamaları, insan haklarına, kadının insan olma hakkına, Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelere aykırıdır, saldırıdır” dedi. Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) Başkanı Gülden Türktan da “Kadının insan hakları mücadelesi kapsamında bugüne dek kazanılmış tüm haklar çok önemli ve taviz verilmeyecek temel haklardır” diye konuştu. Çocuk Vakfı’ndan yapılan açıklamada ise “Toplumsal hassasiyetler ve vicdanlar birbirleri ile yarıştırılmamalıdır” ifadeleri kullanıldı. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nden yapılan açıklamada ise Erdoğan’ın “kadın düşmanlığında sınır tanımadığını” bu sözleri ile kanıtladığı belirtilerek “Kadın bedenini devletin ve erkeklerin mülkü olarak gördüğünü kanıtlıyor” denildi. Randevu bile alamadılar SEVİL ARINAN ÇAMLICA’YA DEV CAMİ GEREKLİ Mİ? 60 bin kişiye 1 hastane, 350 kişiye 1 cami İstanbul Haber Servisi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın verilerine göre, İstanbul’da 3 bin 87 cami bulunmasına karşın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Çamlıca’da 15 bin metrekare üzerine dev bir cami daha yapılacağını ve caminin İstanbul’un her yerinden görülebilecek şekilde dizayn edildiğini belirtti. Türkiye’de 81 bin 984 cami, 1220 hastane bulunuyor. 60 bin kişiye 1 hastane düşerken her 350 kişiye 1 cami düşüyor. Erdoğan, Üsküdar Belediyesi Kandilli Geleneksel El Sanatları Merkezi’nin açılışında gelecek döneme ilişkin projeleri anlatırken Ataşehir’de yapımı devam eden Mimar Sinan Camisi’nin bitmek üzere olduğunu anımsatarak “Bu alanda yine 45 cami daha yapılıyor. Bunlar da yakında bitecek, ama çok daha önemlisi bir de Çamlıca’da başlayacağız. Proje çalışmaları son safhalarına geldi. 2 ay sonra dozerler çalışmaya başlar” dedi. Diyanet’in 2012 bütçesinden aldığı rakam, 4 bakanlığın toplamından fazla. Diyanet’in bütçesi 3 milyar 891 milyon. 2012 yılı bütçesinden aldığı pay yüzde 1.1. AB, Dışişleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bütçelerinin toplamı, Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayrılan bütçe büyüklüğünün bir miktar üzerinde bulunuyor. Kaç cami var? 81 bin 984 Kaç okul var? 67 bin Kaç hastane var? 1220. Kaç doktor var? 77 bin Kaç din görevlisi var? 90 bin. 900 kişiye bir hekim, 780 kişiye bir din görevlisi düşüyor. ANKARA Kürtajın yasaklanmasıyla birlikte kadınların yaşam hakkının kısıtlanacağını, merdiven altı operasyonlar ve töre cinayetlerinin artacağına dikkat çeken örgütler, önceki gün konuyla ilgili Başbakan Erdoğan’dan görüşme talebinde bulundu. Kadın örgütleri, randevu taleplerini Başbakan’a yakın isimleri devreye koyarak yaptı. Fakat Erdoğan’ın 2010 yılında Dolmabahçe Sarayı’nda yaşanan anlaşmazlıkları bahane ederek örgütlerle görüşmeyi istemediği öğrenildi. Başbakan’ın kendileriyle görüşmeye sıcak bakmadığını öğrenen kadın örgütleri ise kürtajın yasaklanmasıyla ilgili eylemler düzenleme kararı aldı. Erdoğan’ın kürtajla ilgili yaptığı açıklamaların planlıprogramlı olduğunu söyleyen Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, “Olayın söylem olarak ortaya çıkmasından bu yana, kürtajın yasaklanacağını biliyorduk. Geri kalmışlığımızla ilgili Başbakan Erdoğan kürsüden ‘Arkadaşlar biz geride kaldık. Kadınların aktif olarak çalışmasına destek olalım’ ya da kürsüden ‘Kadına uzanan eller kırılsın’ demiyor. Başbakan’ın yapıcı hiçbir açıklaması olmadığı gibi sürekli yasaklayıcı söylemler kullanıyor. Bu durum aslında, geri plandaki muhafazakârlığının getirdiği bir düşünce” dedi. Haklı Kadın Platformu’ndan Emel Armutçu ise Aile ve Sosyal Polikitalar Bakanı Fatma Şahin’in de Başbakan Erdoğan’la aynı düşüncelere sahip olduğunu, kadınlara verilen hakkın alınmaya çalışıldığını söyledi. Armutçu, kürtajın yasaklanmasıyla birlikte operasyonların merdiven altına ineceğini, sağlıksız koşullarda kürtaj yapmanın önünün açılacağını ifade etti. İSLAMDA KÜRTAJA CEZA YOK ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kürtajın yasaklanması için yasal düzenleme hazırlıkları başlatılırken emekli müftü CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes, “1400 yıllık İslam tarihinde kürtaj yapan kadına ceza ve yaptırım uygulandığını duyan var mı? Başbakan şöyle böyle yarım hoca olabilir, ama çeyrek doktor bile olamaz” dedi. Kadın doğum uzmanı Muğla Milletvekili Dr. Nurettin Demir de “İmkânı olan yurtdışına gider. Ya da merdiven altına kayar. Hiç imkânı olmayan tığ, şiş, kibrit çöpüyle kürtaja başvurur” uyarısında bulundu. Demir ile Özkes, dün parlamentoda düzenledikleri basın toplantısında, Başbakan Erdoğan ve Sağlık Bakanı Akdağ’ı olası bebek ve anne ölümlerine karşı sağduyulu olmaya çağırdı. Erdoğan’ın “din bilgisinin de yetersiz olduğunu” kaydeden Özkes, “Yarım hoca dinden, yarım doktor candan eder derler. Başbakan şöyle böyle yarım hoca olabilir, ama çeyrek doktor bile olamaz. Bu tartışmalar gündem değiştirmek amaçlıdır” diye tepki gösterdi. Demir de “kadının kendi bedeni ile ilgili kararı verme yetkisine sahip olması gerektiğini” vurguladı. Demir, “Anadolu’da insanlar, ‘Başbakanımız sezaryen istemiyor’ diye kürtaj yaptırmazsa bebekanne ölümleri artacaktır. Çocuklar sakat kalır. Artık kendisine Prof. Dr. Recep Tayyip Erdoğan diyebiliriz” görüşünü dile getirdi. 73 ülkede kürtajın serbest olduğunu aktaran Demir, Sağlık Bakanı Recep Akdağ için “Hekimlikle bağdaşmayan, cinayeti teşvik eden tutum içinde. AKP içindeki doktor kökenli milletvekillerinin sessiz kalmaması lazım” dedi. ‘Cinsel yönelim’ krizi ötelendi TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda, CHP ve BDP’nin savunduğu “cinsel yönelim hakkı”na ilişkin kriz, AKP’nin muhalefeti nedeniyle aşılamayınca bu maddenin görüşmesi ertelendi. AYŞE SAYIN YILDA 70 BİN KÜRTAJ 2009’da 60 bin 140, 2010’da 58 bin 186 ve 2011 yılında 69 bin 364 kürtaj yapılırken, özel kliniklerde kayıt dışı yapılan kürtajla sayının 150 binlere ulaştığı tahmin ediliyor. Türkiye sezaryende ise dünyada en yüksek orana sahip ülkelerin başında geliyor. Yüzde 46.6’lık oranla Türkiye, Brezilya ve Çin’den sonra üçüncü sırada yer alıyor. Sağlık Bakanlığı verilerine göre kamu hastanelerinde yapılan sezaryenler yüzde 30’larda kalırken, özel hastanelerde oranlar yüzde 60’ları geçiyor. Doğudan batıya gittikçe artan sezaryen oranları, Doğu Marmara’da 28.9, Batı Marmara’da 34.2, İstanbul’da ise 27.6 oranında gerçekleşti. ANKARA TBMM Uzlaşma Komisyonu dün 3. madde krizini aşmak üzere 2 oturum yaptı. Ancak uzlaşma sağlanamadığı için görüşmelere “yaşam hakkı”nı düzenleyen 4. maddeden devam edilmesi kararlaştırıldı. TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in katılmadığı öğleden önceki ilk oturumda üyeler, “gayri resmi” olarak bir araya geldi. Bu oturumda MHP, çözüm için “orta yol” formülü önerdi. Bu formüle sıcak bakmayan ve istedikleri kavramların madde metninde yer almasını isteyen CHP ve BDP’liler, müzakerelerin Çiçek başkanlığında devam etmesini istedi. Çiçek başkanlığındaki öğleden sonraki oturumda kriz yeniden masaya yatırıldı. Toplantıda CHP’lilerin yanı sıra AKP’li komisyon üyesi Ahmet İyimaya, eşcinsellerin haklarına ilişkin “cinsel yönelim” ifadesinin toplumun genelinde bir rahatsızlık yaratabileceğini ifade ederek bunun referandumda 4 partinin uzlaşmasıyla hazırlanan anayasaya desteği azaltacağını savundu. Bunun üzerine CHP’liler, “cinsel yönelim” kavramı yerine, “farklı kimlikler” ifadesine de onay verebileceklerini be lirtti. “Cinsel yönelim” ifadesinin asıl sahibi olan BDP ise AKP’nin gerekçede bile bu ifadeye tahammül edemediğine dikkat çekerek bu kavramın maddenin kendisinde yer almasını istedi. Tartışmaların ardından, 3. maddenin ertelenmesi ve görüşmelere “yaşam hakkı”nı düzenleyen 4. maddeden devam edilmesi kararlaştırıldı. Ancak CHP’nin ısrarıyla, “eşitlik” ilkesini düzenleyen 3. maddeye, bu bölümün üst başlığını oluşturan “kişi hakları” bölümünün tamamlanmasının ardından diğer bölümlere geçilmeden yeniden dönülmesi benimsendi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle