25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 MAYIS 2012 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 11 boşuna mı? ??? 1 Mayıs’ta olaysız, çok renkli çok kalabalıklar olarak bir araya gelebilmek bile bizi sevindirik yapıyorsa, “Durum vahim ama umutsuz değil” demektir. İnsan hakları, demokrasi, işçi sınıfı, emek dayanışma ruhundan, ideolojik örgütlenme yetimizden ne boyutlarda geriye düştüğümüzü hiç sorgulayabiliyor muyuz? Zaten medyatik sunumlar işin özüne değil vitrine dönük... Vitrinin renkli büyüsünde; 1Mayıs’a gelenler kendi kendileri için bile, gerçek sorunlar, kayıpların bilinç yanılsamasına çarpılabiliyor... Çalışma Bakanı 1 Mayıs kutlamasında konuşma yaparak 1 Mayıs’ı iktidar olarak yeniden bayram yaptıkları ile övünmüş. Medyatik vitrinde kulağa çok hoş geliyor da Sayın Bakan, yasa gereği 6 ayda bir yayımlamak zorunda olduğu sözleşme yapma yetkisinin belirlenmesinde kullanılan sendikalı işçi istatistiklerini yıllardır sürekli ertelemek zorunda kaldığını neden açıklayamıyor? Günümüzde bütün işkolları için birkaç yüz bine düşmüş sendikalı işçi sayısı ile 10 milyon üzerindeki kayıtlı işçi için işkolunda yüzde on örgütlenebilmiş, yasal sözleşme yetkisi kazanmış sendika bulamıyor, kıvranıyor... 12 Eylül’ün sendikal yasaklarından da iktidar olarak, siyaseten bir türlü vazgeçemiyorlar... Yasal çalışanlarının sendikalaşmasında yüzde ellinin üstüne çıkma başarısını elde etmiş ülkemizde kayıtlı çalışanların onda birinin altına düşmek nasıl bir yıkım? Üstüne ekonomik büyüme mucizesi gerçekleştiren (!) çoğunluk iktidarlarında kuralsız, kayıt dışı çalıştırma, işsizlik patlaması yaşanıyorsa? ??? Hele de ideolojik ittifakla geliştirdikleri yandaş sermaye kültürü, kayıtsız, kuralsız, kölelik düzeninde işçi sömürüsüne teşneyse? İnsanca, yasal, sendikal çalışma düzenin önünü açmak şöyle dursun, iş cinayetlerinin üstü kapatılıverilir... İktidarda, gerçek insan hakları, demokrasi, işçiemek hakları, hukuk devleti düzeninden çok uzakta, sivil diktatoryal eğilimlerle, sadaka düzeninde, yönetim çarklarını, medyayı ele geçirmiş olarak, inanç sömürüsü ile büyümek... Nereye kadar? 1 Mayıs’ın renkleri, hak arayışlarından oluşan çoksesli korusunun hak gasplarına baş kaldırıları, elbette çok anlamlı, umut verici. “Nereye kadar?” sorusunun sorulmaya başlandığının göstergesi. Ancak günümüz düzeninin çarkları, siyasal iktidarının icraatları elinde, işçinin, aydın emekçinin yüzyıllar geride kalmış olması gereken prangalarından kurtulduğunu sanmak, çok daha ağırlarını taşıdığını görmemek, isyan etmemek aymazlık olabilir? Kriter çok standart yok ? Standard&Poor’s, Türkiye’nin notunu Şubat 2010’dan beri pozitifte tutuyor. Ancak cari açık riski çok uzun süredir devam ediyor. Cari açığın iyileşme sürecine girdiği bir dönemde notun durağana çevrilmesi yanlış bir dönem olarak değerlendiriliyor. PELİN ÜNKER Financial Times, S&P’nin Türkiye notunu “S&P, Türkiye üzerine soğuk su döktü” sözleri ile değerlendirdi. Türkiye’nin darbe yediğini belirten FT, 12 ay içinde Türkiye için not artışının gündemde olamayacağını savundu. Prangalarından Kurtulamamak.. 1 Mayıs afişlemelerinde, tarihte kalması gereken prangalı işçi afişi, sadece nostaljik değeri ile mi 1 Mayıs alanındaydı; yoksa günümüz 1 Mayıs’larına katılanların çoğunluğunun görünen ya da görünmeyen prangaları, tarihe gömülmüş olması gereken emek, sanayi işçisinin sömürüsünün simgesi prangalarından çok daha mı ağır? Kestirmeden söyleyivereyim: Hiç kuşkunuz olmasın 1 Mayıs 197677’lere katılan işçilerimizin prangaları, önceki gün katılanlarınkinden çok daha hafifti... ??? O günlerin 1 Mayıs’larına katılan sanayi işçileri çok büyük ağırlıkla, örgütlü olarak sendikal haklarını kullanabilenler, toplu sözleşmelilerdendi. Özetle bugünün sanayi işçilerinden gerçek ücretlerinin satın alma değerleriyle çok daha iyi konumdaydılar. İşyerlerindeki sosyal hakları, çalışma koşulları da öyle. Dahası iş cinayetleri niteliğindeki kazalara hedef olma olasılıkları, işçi olarak onurları... her şey ama her şey çok daha insanca koşulları içeriyordu. 1 Mayıs’ların işçi sınıfının yanındaki aydınları, sol örgütlenmelerin üyeleri açısından gerek kimlik, gerekse çalışma koşullarının çok daha insani olduğunu söylemek kuşku götürmez bir gerçeklik. Düzenin olumsuz gidişini, Türkiye’de çok daha ağır yaşanan bir sosyal damping sürecini, hele de tüm kurumları ele geçirmiş Erdoğan iktidarlarının ideolojik, rejime de dönük icraatlarını görmemezlikten gelmek, her şeyin sanal olarak yaşandığı günümüz medyatik çağa uygun... Ekonomik, sosyal, siyasal boyutları ile insan hakları, demokrasi, hele de işçiemek haklarında geriye savruluşumuzun sonuçlarını görmek bile istemiyoruz.. Eskilerin öğretmenleri, doktorları, mühendisleri, sanatçıların reel ücretleri, iş güvenceleri, çalışma koşulları çok parlak olmasa da aydına yakışır ölçeklerdeydi. Günümüz yaygın çalıştırma koşullarında taşaronlar elinde olanlar çok daha mağdur, marka ana firmalar ya da kamuda çalışanlarının bile gerçek ücretleri çok aşağılarda... Üstüne üstük angarya, fazla çalıştırma, haftanın 6 günü, ortalama günlük 8 saat üstü... İnsani mi? İş yasası hükümleri dahi geçerli mi? İşsizlere, eskisinden çok daha büyük oranlara varmış kayıt dışı, kölelik düzeninde çalıştırılanların durumlarına hiç girmiyoruz. 1 Mayıs sloganlarında önde, yaşamsal gündemde, kölelik düzeni vurgulamaları ZAMANLAMASI YANLIŞ, RİSKLER TEPEDE DEĞİL ING Başekonomisti Şengül Dağdeviren Standard&Poors’un kararının zamanlama açısından yanlış olduğunu söyledi. Türkiye’nin risklerin tepede olduğu 2011 yılını çoktan geçtiğini ifade eden Dağdeviren, kararda Avro bölgesi risklerinin etkili olduğuna işaret etti. Kuruluşun mart ayında yayımladığı raporda Türkiye’yi Avro bölgesi risklerine karşı en kırılgan ülkelerden biri olarak değerlendirdiğini hatırlatan Dağdeviren şunları söyledi: “Kararda dış gelişmeler etkili oldu. Dış tehditler 35 ay içinde not artışına izin vermeyeceği için bunu dikkate aldılar. Bir sinyal niteliğinde.” Durağan görünümün not arttırımı konusunda ileriye dönük bilgi vermediğini vurgulayan Dağdeviren “Çünkü kuruluşun daha önce görünümü durağanken notunu arttırdığı ülkeler oldu. Hâlâ not arttırımı şansımız var. Türkiye’nin 4. çeyrek itibarıyla notu artabilir” dedi. Dağdeviren Yunanistan’a gelen not artışıyla ilgili ise Yunanistan’ın Avrupa Birliği üyesi olmasının yapısal bir çıpa görevi yaptığını ve riski dağıttığını söyledi. lirterek “2008 krizinden bu yana kredi derecelendirme kuruluşlarının itibarı çok düştü. Sorunlu ülkelerin notunu indirmekte çok geç kaldılar, bazılarının çok erken yükselttiler. Türkiye’nin notunun bu olmaması lazım” dedi. S&P’nin notu daha fazla pozitifte tutamayacağı için durağana çektiğine işaret eden Gelberi “Bu, Türkiye’nin notunu 1 sene yükseltmeyeceğim demek oluyor. Notumuzu yükseltemedi o yüzden durağana çekti” diye konuştu. Kararın abartılmaması gerektiğine işaret eden Gelberi, kredi kuruluşlarının artık pek fazla ciddiye alınmadığını da belirtti. Türkiye’nin görünümünü pozitiften durağana çevirerek tüm şimşekleri üstüne çeken uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard&Poors’un (S&P) bir gün sonra Yunanistan’ın notunu arttırarak görünümünü durağana çekmesi, kuruluşa tepkileri arttırdı. Karar “tartışmalı” olarak değerlendirilirken S&P’nin kredi değerlendirmelerinin kâğıt üzerinde çok sıkı kriterlere bağlı görünse de işleyişte anlamını yitirdiğini gösterdi. S&P’nin geçen hafta duyurduğu ülke kredi derecelendirme kriterlerine göre bir ülkeye kredi notu verilirken o ülkedeki devlet borçlarının vaktinde ve tamamıyla ödenmesi ile ilgili isteklilik ve kapasiteyi etkilediğine inanılan faktörler dikkate alınıyor. Kuruluşun “Ülkelerin Kredi Notunu Nasıl Belirliyoruz?” konulu bir çalışmasında kredi notu değerlendirmesinin 5 ana skorun sonucunda yapıldığı ifade ediliyor: Politik skor; bir devletin kurumlarının ve politikalarının o ülkenin kredi temellerini sürdürülebilir kamusal finansman alanı oluşturmak, dengeli ekonomik büyümeyi desteklemek ve ekonomik veya siyasi şoklara cevap vermek açısından nasıl etkilediğine dair bakışı yansıtıyor. Ayrıca verilerin ve kurumların şeffaflığı ve güvenilirliğinin yanı sıra potansiyel jeopolitik risklere bakış da ön plana çıkıyor. Bir ülkenin ekonomik skorunda ele alınan üç önemli faktör; gelir seviyesi, büyüme perspektifi ve ekonomik çeşitliliği ile volatilitesini kapsıyor. Mali skor, devletin bütçe açıklarının ve borç yükünün sürdürülebilirliğine dair bakışı yansıtırken harici skoru etkileyen üç faktör bulunuyor: Kuruluşun bir ülkenin para biriminin uluslararası işlemlerdeki statüsüne ait görüşü, ülkenin harici likiditesi ve yurttaşların varlıkları ile borçlarının dünyanın geri kalanıyla kıyaslandığındaki halini gösteren harici borçluluğu. Parasal skorda ise yansıtılan parasal esneklik. Türkiye’ye haksızlık Garanti Bankası Ekonomik Araştırmalar Müdürü Ali İhsan Gelberi diğer ülke notlarına bakıldığında Türkiye’ye çok açık şekilde haksızlık yapıldığı be Y unanistan’ın kredi notunu CCC seviyesine yükseltip görünümünü Türkiye ile aynı seviye olan durağan olarak belirleyen S&P, “Durağan not görünümü, ülkenin önündeki ekonomik ve siyasi zorluklara rağmen hükümetin mali durumu düzeltme yönündeki bağlılığını yansıtıyor” dedi. S&P’nin bu değerlendirmesi, Yunanistan’ın iflas anlamına gelen nottan kurtulması anlamına geliyor. Öte yandan iflasın eşiğinden dönen ve risklerin sürdüğü Yunanistan’da kemer sıkma politikalarına karşı protesto gösterileri hız kesmiyor. Çağlayan: S&P’nin standardı kaydı Ekonomi Servisi Avro bölgesindeki İrlanda ve İzlanda gibi ülkelerin S&P tarafından yatırım yapılabilir ülke olarak gösterilirken battığına işaret eden Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan kuruluşun kararına adeta ateş püskürdü. Çağlayan, “S&P’nin kendi standardının kaydığı kanaatindeyim. Türkiye’ye karşı yaptığı değerlendirmede samimi olamıyor. Burada bir genetik problem var. Türkiye’nin böylesine başarılı olduğu bir ortamda notunu durağana getiren S&P, batmış olan İzlanda ve İrlanda’nın notunu, batmadan bir yıl önce ya tırım yapılabilir bir ülke seviyesine getirmişti. Not verdiği ülkeler şu anda yoğun bakım çadırında” diye konuştu. Financial Times gazetesi de kararı, “S&P, Türkiye üzerine soğuk su döktü” sözleri ile değerlendirdi. İngiliz gazetesi, derecelendirme kuruluşunun, Türkiye’nin notunu yatırım düzeyine yükseltmesi konusunun, en az 12 ay masada olmayacağını düşündüğünü belirtti. Gazete, Türkiye’nin 12 aydaki enerji ithal faturasının “şaşırtıcı” 57 milyar dolarlık düzeye çıktığına dikkat çekerek mevsimsel etkilerden arındırılmış dış ticaret rakamlarının hiç de iç açıcı olmadığını öne sürdü. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle