22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 MAYIS 2012 CUMA 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y 21 22 24 22 24 23 22 20 19 19 20 20 20 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y Y Y Y B B PB PB B B B Y 20 21 20 22 27 27 28 29 25 26 21 20 19 Oslo B Helsinki B Stockholm B Londra PB AmsterdamPB Brüksel PB Paris PB Bonn PB Münih PB Berlin PB BudapeştePB Madrid PB Viyana PB HABERLER 26 20 19 22 20 22 24 22 27 22 24 31 21 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Y Y Y Y PB PB Y PB PB PB Y A PB 21 21 23 24 23 18 33 32 28 32 26 35 32 Ülke geneli parçalı ve çok bulutlu, Marmara, Ege, Mersin ve Hatay dışında Akdeniz, Karaman dışında kalan İç Anadolu bölgesi, Karadeniz, Doğu Anadolu’nun kuzeybatısı ile Ardahan, Kars, Malatya, Elazığ çevrelerinin sağanak ve gökgürültülü sağanak geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların; Karadeniz’in iç kesimleri, Kars, Ardahan, Erzincan, Tunceli ile Doğu Akdeniz’de Toroslar çevrelerinde kuvvetli olması bekleniyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 25 MAYIS GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada AKP, CHP ve MHP, yürürlükteki 1961 Anayasası’nın ilk üç maddesinin yeni anayasada yerini korumasında anlaşmış görünüyorlar(dı). İlerleyen günlerde önce 2. maddedeki… “Atatürk’e bağlı milliyetçilik” partileri rahatsız etmeye başladı. Yeni anayasada ilk üç maddeyi muhafaza edeceklerdi elbette; ama ufak tefek yeni düzenlemelerle. “Tabii tabii, cumhuriyetimizin kurucusu elbette gönlümüzde” gibi laflar geveleyerek… dolaylı dolaysız ifadelerle… Atatürk adını 2. maddeden ihraç edeceklerini duyumsattılar. Kafalar madde 3’e takıldı! “Türkiye devleti, ülkesi ve ‘milletiyle’ bölünmez bir bütündür” ne demek? Millet deyince Türk milleti akla geliyor. Olmazzz! “Millet” sözcüğü rahatsız ediyor Kürtleri, Çerkesleri, Lazları, Arap kökenli vatandaşları. Ya ne diyeceğiz mirim? Hop, kolayını buldular, tepe tepe kullanıyorlar. Liderler, lider yamakları: Türk milleti yerine, gelsin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı! Millet de milliyetçilik de çöp sepetine! ??? Etnik grupları; öncelikle Kürtleri, Çerkesi, Lazı, Çeçeni, Arap kökenlileri oy bazında tava getirmek, oy yüzdesini biraz olsun yukarı çekmek için yeni anayasa, seçim ve siyasal partiler yasası mükemmel birer araç! Hamle üstüne hamle yapıyor CHP. Adı önüne koyduğu “yeni” sıfatına layık bir parti olduğunu kanıtlama çabasında... İlk hamlede, seçim sistemindeki yüzde 10 barajını yüzde 5’e indirmeyi önerdi. Bir iki gün önce de ikinci hamleyi gerçekleştirdi... Siyasi Partiler Yasası’ndaki “partilerin her türlü çalışmalarında ...kongrelerinde, açık veya kapalı toplantı ve mitinglerinde ‘Türkçeden başka dil veya yazı kullanamazlar’ ifadesini kaldıran” yasa önerisini Meclis’e sundu. Sevgili kimi meslektaşlarımız “Yasayı Barış ve Demokrasi (Kürt) Partisi yerine CHP’nin önermesini” hayretle karşılıyor ve… …yasalaşırsa öneri, artık Kürtçe mitingler, toplantılar yapılabileceğinin altını çiziyorlar. Oysa liderler, örneğin bir röportajda eşinin Kürtçeyi pek iyi bilmediğini, dört yaşına kadar Türkçe konuşmadığını açıklayan, elbette Kürtçeyi iyi bilen eşi Selvi Hanım’ın yardımıyla CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu; Güneydoğu ve Doğu illerindeki mitinglerde halka Kürtçe seslenebilecek. RTE de mitinglerde kimi illerde belki Kürtçe tercümanla, kimilerinde Arap kökenli Emine Hanım’ın yardımıyla Arapça konuşacak. Yeni CHP’ye yaraşıyor, yakışıyor bu öneri! Partinin bu davranışına karşı çıkmak, abesle iştigal etmek! Demokrasi pekişecek, demokrasi… Parti “Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağar” atasözünü rehber edindi; yola çıktı bir kez. Yasa önerisi; bölgesine göre, bölgede geçerli dille konuşarak o bölgeyi ve halkını fethetmeyi temel hedef alıyor. İktidara koşan bir partinin bu hedefi, bu amacı yadsınabilir, eleştirilebilir mi? Kimin haddine! ??? Eleştirilemez! Bu memlekette parti genel başkanlığı koltuğuna oturanlar eleştirilmekten ne hikmetse haz etmiyor. Göreve geldikleri ilk aylar olumlu olumsuz eleştirilere ılımlı, olumlu bakıyorlar ve lakin, bir süre sonra değişiyorlar. Kılıçdaroğlu, ne yazık ki istisna değil. Cumhuriyet’te Kılıçdaroğlu’nu zaman zaman eleştiren yazılar çıkıyor. Örneğin Ankara’dan Prof. Mümtaz Soysal, Işık Kansu ve ben… Geçenlerde Cumhuriyet’in 88. kuruluş yılı kutlandı Ankara Anadolu Gösteri Kongre Merkezi’nde. Cumhuriyet okurları, sevenleri bir araya geldi. Kalabalık. Kılıçdaroğlu konuştu ve: “Beni eleştiren yazılar çıkıyor ama… ben yine her sabah Cumhuriyet’i okuyorum” dedi. Okurlara bizleri “şikâyet” etti. Şimdi lütfen söyler misiniz? Basındaki bir elin beş parmağı sayıda kendini eleştirenlere demediğini, yapmadığını bırakmayan RTE ile… …eleştiriyorlar diye Cumhuriyet yazarlarını, üstelik gazetenin yıldönümünde, okurlarına, şimdilik elindeki tek silahı kullanarak… ...“şikâyet” eden Kılıçdaroğlu arasında anlam ve davranış açısından ne fark var? Uludere’de 34 köylünün öldürüldüğü olay 28 Mayıs’ta 5. ayını dolduracak. Hâlâ olayın sorumluları bulunup kamuoyuna açıklanmış değil. Hükümet ve iktidar partisi yetkililerinin her gün birbirinden farklı açıklamalar yapması da olayın aydınlatılmasından çok kafaların karışmasına ve en önemlisi de ölenlerin yakınlarında ve kamuoyunda “oyalanıyoruz” algısının yayılmasına neden oluyor. Son dönemin en önemli kırılma noktalarının başında gelen Uludere olayı, bir bumerang gibi döndü dolaştı ve sonunda AKP hükümetinde sarsıntı yarattı. Bakan olmasından bu yana yaptığı gaflarla gündem oluşturan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, bizzat AKP Genel Başkan Yardımcısı ve parti sözcüsü Hüseyin Çelik tarafından kamuoyu önünde daha önce benzeri yaşanmamış bir biçimde uyarıldı. Çelik, Şahin’in açıklamalarının “AKP ve hükümetinin üslup ve anlayışı olmadığını, insani bulmadığını” söyledi. Muhalefet partisi sözcüleri de herhalde Şahin için bundan daha ağır konuşamazdı. ‘Bir Daha Yapmasın Yeter!’ özellikle “Öldürülenler PKK figüranı” sözlerine içerleyen ve bu sözlerin hükümete ve AKP’ye verebileceği zararı fark eden Çelik, Başbakan Kazakistan’da resmi temaslarda olduğu için süratle “AKP’nin akil adamları” denen Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç ve Beşir Atalay ile irtibata geçti. Arınç ve Atalay’dan “Biz de çok yadırgadık, yanlış oldu” yanıtını alan Çelik, ilk eleştirilerini meslektaşımız Ömer Şahin’in önceki gece Kanal A’da yayımlanan programında canlı yayında yaptı. Çelik bununla da yetinmedi, dün sabah Anadolu Ajansı’na özel demeç vererek rahatsızlığının kamuoyu tarafından bilinmesini sağladı. Keza görüşlerini Twitter hesabından da duyurdu. yönetim tarzını bilenler, AKP içinde bir bakanı hedef alan bu tür bir açıklamanın ondan izinsiz yapılmasının imkânsız olduğunu da yakından bilir. Tahminimiz Çelik’in bu açıklamaları öncesinde Başbakan ile doğrudan ya da dolaylı irtibat kurduğu yönünde. on kararı Başbakan verecek Normal bir demokraside Şahin’in o açıklamaları sonrası Başbakan tarafından azledilmesi gerekir. Hele de kendi partisinin akil adamlarının da destek verdiği bu ültimatom gibi açıklama sonrasında istifa etmesi gerekir. AKP’de bu konuda tek bir belirleyici var. O da Erdoğan. Hüseyin Çelik’in yakın çevresi ile paylaştığı “Hemen istifaya gerek olmayabilir. Ama umarım bir daha benzer hatalar yapmaz” değerlendirmesinin sadece parti değil hükümetin genel kanaati olduğu söylenebilir. S AKP kulislerinde Çelik ile Şahin’in karşı karşıya gelişinin sadece Uludere açıklamalarından kaynaklanan anlık bir olay olmadığı konuşuluyor. Buna göre bakan olmasından bu yana özellikle Kürt sorunu ve terörle mücadele konusunda yaptığı açıklamalar nedeniyle Şahin, bir süredir AKP’nin özellikle Güneydoğu milletvekillerinden tepki toplamaktaydı. Özellikle Wall Street Journal gazetesinin haberi sonrasında AKP’de yaşanan “Uludere’yi yönetememe telaşı”nın ardından gelen bu açıklamalarla Şahin, tüm şimşekleri üzerine çekmiş oldu. ??? Tepkiler birikmişti İstanbul Barosu’ndan açıklama: Anket rakamları bilimsel değil ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İstanbul Barosu, Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu’nun kadın avukatların yüzde 40’ının şiddete maruz kaldığı yönünde 3 bin 63 kadın avukatla yaptığı anketin bilimsellikten uzak olduğunu bildirdi. Baronun açıklamasında, “Kadın meslektaşlarımızın itibarını sarsacak şekilde açıklanan bu rakamlar bilimsel veri tabanına dayanmamaktadır” denildi. İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi, gazetemizde “Utanç rakamları” başlığıyla yayımlanan verilerle ilgili “Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonları tarafından 2122 Nisan 2012’de düzenlenen ‘Kadın Avukatlar Kurultayı’nda değerlendirilmek üzere, kadın avukatlara yönelik ayrımcılığın tespiti ile ilgili 3063 avukata sorular sorulmuştur. Oysa Türkiye’deki kadın avukat sayısı 28.000’dir. ‘Şiddete maruz kaldınız mı?’ sorusuna ankete katılan 3063 avukatın yüzde 40’ı sözlü şiddete uğradığını, bu yüzde 40’ın 84’ü de fiziksel, ekonomik, cinsel şiddete uğradıklarını açıklamışlardır. Bu rakamların gazete haberinde bütün kadın avukatların yüzde 84’ü cinsel tacize uğruyor şeklinde yansıtılması yanlış ve bilimsel verilerden uzaktır” denildi. Açıklamada, anket sonuçlarının yeterli ve doğru görülmediği, yanlış anlamalara neden olacağı için kurultay sonuç bildirgesinde yayımlanmadığına dikkat çekildi. Söz konusu ankette, katılımcıların yüzde 40’ı cinsel, psikolojik, ekonomik ve fiziksel şiddete uğradığını söyledi. Cinsel şiddete uğradığını söyleyenlerin yüzde 84’ü bunun taciz, yüzde 12’si cinsel konulu tehdit, yüzde 4’ü tecavüz; psikolojik şiddete uğradığını söyleyenlerin yüzde 33’ü bunun hakaret, yüzde 17’si aşağılama, yüzde 15’i küfür, yüzde 14’ü ölümle tehdit, yüzde 13’ü küçük düşürme şeklinde gerçekleştiğini söyledi. dışavurumu CHP: Ruh hallerinin rınç ve Atalay: “Çok yadırgadık” Hüseyin Çelik bu açıklamayı nasıl yaptı? AKP kulislerinden edindiğimiz bilgilere göre, Şahin’in A icdanının sesini dinlemiş Çelik yakın çevresine yaptığı çıkış için “Vicdanımın sesini dinledim” diyor. Ancak Başbakan Tayyip Erdoğan’ın V Şahin ile Çelik’in karşı karşıya kalışını muhalefet farklı değerlendiriyor. Uludere’yi araştıran Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun CHP’li üyelerinden Levent Gök, “Aslında İçişleri Bakanı’nın açıklaması AKP’nin gerçek ruh halinin dışavurumuydu. Son beş aydaki tavırlarının ardında yatan gerçek düşünceyi ağzından kaçırdı. Çelik de şimdi durumu kurtarmaya çalışıyor. Madem o kadar vicdanları rahatsız, Başbakan niye 5 aydır gitmiyor Uludere’ye?” dedi. Ergenekon’da ifade veren Orakoğlu: Yüzü tanınmayacak haldeydi, DNA testi yapılsın ‘Velioğlu’nun ölümü şüpheli’ Silindi netekim ERDOĞAN ERİŞEN Mumcu Eşref Bitlis’le görüştükten sonra katledildi ? Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu, Uğur Mumcu suikastına ilişkin “Uğur Mumcu’ya çok önemli bilgilerin bulunduğu bir dosya gönderiliyor. Uğur Mumcu, Özal’ı arıyor, görüşemeyince Eşref Bitlis Paşa’ya anlatıyor. Anlattığı sabah Uğur Mumcu’ya suikast oluyor. Eşref Bitlis Paşa da bir süre sonra şüpheli bir uçak kazasında ölüyor ya da öldürülüyor” şeklinde iddialarda bulundu. Orakoğlu, Özese’nin “Dosyayı kim getirmiş?” sorusu üzerine “CIA olduğu şüphesi var. Hatta Çetin Emeç’e de böyle bir dosya gönderildiği iddiası var” dedi. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in dosya konusuyla ilgili soru üzerine Orakoğlu, “Hizbullah dosyasıydı” dedi. Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan suikastını Hizbullah örgütünün yaptığını düşünmediğini söyleyen Orakoğlu “Gaffar Okkan cinayeti devletin derin yapısı içinde olabilir. Hizbullah, böyle eylemi yapabilecek kapasitede değildi. Bu şekilde korunan birine suikast, ancak savaş eğitimi almış birileri tarafından yapılabilir ki Okkan’a nokta atışı da yapılmıştı” diye konuştu. İşadamı Nesim Malki’nin Kasım 1995’te öldürülmesine ilişkin açıklamalarda bulunan Orakoğlu şunları anlattı: “Nesim Malki öldürülünce, üzerine kayıtlı MOSSAD’a ait çok büyük miktarlarda paralar ortaya çıktı. Malki ölünce MOSSAD paralarını Türkiye’den çekti. Cavit Çağlar’ın İnter Bank’ı böyle boşaldı. İçi boşalan bankalar bu şekilde krizin çıkmasına yol açtı.” HATİCE TUNCER GİRESUN Giresun’da, 12 Eylül darbesinin mimarı Kenan Evren’in adını taşıyan ilköğretim okulunun adı, Teyyaredüzü İlköğretim Okulu olarak değiştirildi. EğitimSen Giresun Şubesi’nin 3 Nisan’da düzenlediği eylemle, okula, 12 Eylül darbesinin ardından 17 yaşında edilen Erdal Eren’in isminin verilmesi istenmişti. EğitimSen Genel Eğitim Sekreteri Betül Korkut, 12 Eylül darbesini yapan generallerin darbe suçlamasıyla yargılandığını anımsatarak “İktidar sahipleri darbelerle hesaplaşma konusunda samimiyseler okullarımızdan, caddelerimizden darbeci generallerin isimlerinin silinmesini istiyoruz” demişti. EğitimSen’in Giresun Valiliği’ne yaptığı başvuru kısmen kabul edildi. Ergenekon davasında tanık sıfatıyla ifade veren eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu, “PKK, Hizbullah, DevSol gibi terör örgütleri devlet içindeki derin bir yapılanma tarafından yönlendirilmiştir” dedi. Mahkeme Başkanı Özese’nin tanık olarak salona çağırdığı Bülent Orakoğlu, iki kutuplu dünyada derin devletlerin terör örgütlerini kurmak ve yönetmek gibi stratejileri olduğunu anlattı. Velioğlu generalin yanındaydı ‘s B iç avu aly in n o d m z gi uru a h ’da rm ş a iş ma kkı ti y ’ a Orakoğlu, Beykoz’da Ocak 2000 tarihinde Hizbullah’a yönelik operasyonda öldürülen Hüseyin Velioğlu’nu, kendisinin Hatay Emniyet Müdürlüğü görevi sırasında 1991’de Adana Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Temel Cingöz’ün yanında gördüğünü ve emir eri zannettiğini anlattı. Orakoğlu, Beykoz operasyonuna ilişkin şunları anlattı: “Velioğlu’nun öldürüldüğü iddiası bana hep şüpheli geldi. Velioğlu, ülkücü düşünceden gelen, bekçinin karşısında bile düğmesini ilikleyecek kadar devlete saygılı birisi. Çatışmaya girebilecek biri değildi. Yüzü kurşunlardan tanınmayacak haldeydi, yanındaki 2 kişiye bir şey olmamıştı. Birisi de Hizbullah davasında serbest bırakılan Cemal Tatar’dı.” Savcı Pekgüzel’in Hüseyin Velioğlu ile ilgili sorusu üzerine Orakoğlu, “Ben ‘Beykoz’da öldürülen Hüseyin Velioğlu değildir’ demiyorum. Hüseyin Velioğlu ise DNA testi yapılsın” dedi. Susurluk kaza değildi Kocasakal ve 10 üye ifade verecek lal Ülgen’in duruşmadan çıkarıldığına ilişkin şikâyetleri üzerine 6 Nisan 2012 tarihindeki duruşmaya girmişti. Kocasakal, duruşmada avukatlık mesleğine ilişkin bir engelleme olduğu gibi konuların baroların görevi dahilinde olduğunu ifade etmişti. Mahkeme Başkanı Ömer Diken, baroların mahkemeyi denetleyemeceğini ifade etmişti. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul Barosu heyeti hakkında “adil yargılamayı etkileme girişiminde bulundukları” gerekçesiyle suç duyurusunda bulunmuştu. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tanık dinletme ve bilirkişi tayin edilmesi talepleri kabul edilmediği için duruşmaya katılmayan sanık avukatlarının yerine avukat tayin edilmesi için yazdığı yazıya karşılık İstanbul Barosu’nun ret kararı da suç duyurusuna neden oldu. Mahkeme, Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’nca “mahkemenin kararına uymadıkları” gerekçesiyle İstanbul Barosu’nun ilgili biriminin yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Başsavcılığın, “Balyoz Planı” davası kapsamında mahkemenin talebine rağmen baro tarafından avukat görevlendirilmemesini de “görev suçu” olarak değerlendirdiği ve soruşturma izni verilmesi için Adalet Bakanlığı’na yazı gönderdiği öğrenildi. C MY B C MY B İstanbul Haber Servisi Silivri Cumhuriyet Savcılığı, İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal ve 10 yönetim kurulu üyesini “yargı görevini yapanı etkilemeye teşebbüs etmek” gerekçesiyle şüpheli sıfatıyla ifade vermeye çağırdı. Silivri Cumhuriyet Savcılığı, İstanbul Barosu Başkanı Kocasakal ve 10 yönetim kurulu üyesi hakkında Balyoz davasına bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin suç duyurusu üzerine soruşturma başlattı. İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal ve 10 yönetim kurulu üyesi, Balyoz davasında sanık avukatlarının “savunma hakkı”nın engellendiği, avukat Ce Orakoğlu, 3 Kasım 1996’da polis şefi Hüseyin Kocadağ ve Abdullah Çatlı’nın öldüğü, devletsiyasetmafya ilişkilerinin ortaya döküldüğü Susurluk kazasına ilişkin “Susurluk’taki kaza değildi. Anlattığım derin yapı tarafından öldürüldüler. Sonra TBMM’de komisyon kuruldu. Teoman Koman, ifade vermeye gitmedi. O komisyonda görev yapan iki kişi şüpheli kazalarda öldü” dedi. Devletin içindeki derin yapının, yabancı istihbarat örgütleriyle de bağlantısı olduğunu savunan Orakoğlu şu iddialarda bulundu: “Bu yapı, sanal bir ‘irtica’ tehlikesi olduğu algısı yaratmak istedi. Darbe koşulları yaratmak istedi. 28 Şubat’ta MGK’ye sızma olduğunu düşünüyorum. MGK’de Eşref Bitlis Barzani ve Talabani ile görüşme yapmakla görevlendirildi. Görüşmeye giderken uçağı taciz edildi.” Bülent Orakoğlu, Ankara’da yürütülen 28 Şubat soruşturması kapsamında savcılığa 9 klasör belge verdiğini de anlattı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle