22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 MAYIS 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER Devlet Tiyatroları’nın oyunlarını mercek altına alan Başbakanlık, Nâzım Hikmet’in oyunlarını da sordu 7 Repertuvar takip altında SELDA GÜNEYSU ANKARA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Devlet Tiyatroları (DT) ile şehir tiyatrolarını özelleştireceği yönündeki açıklamaları tartışılırken Başbakanlık’ın da DT’nin son 5 yıllık repertuvarını yakın takibe aldığı öğrenildi. Başbakanlık’ın iki yıldır Ankara DT’de sahnelenen, Nâzım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı eserinden Nihat Asyalı’nın tiyatro sahnesine uyarladığı ve Rüştü Asyalı’nın rol aldığı “Memleketimden İnsan Manzaraları’ndan On Bir Tablo” adlı eserinin “neden üst üste sahneye konulduğu” konusunda da bilgi istediği ileri sürüldü. Öte yandan, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da DT Genel Müdürü Lemi Bilgin’den, Avrupa’daki tiyatrolarda devlet desteğinin ne derece olduğu yönünde bir ön çalışma yapmasını istedi. Erdoğan’ın kurmaylarının DT’de yaklaşık 3 yıldır sahnelenen ve oyun ? Başbakan Erdoğan’ın ‘özelleştirme’ açıklamasının yankıları sürerken Başbakanlık, Devlet Tiyatroları’nın 5 yıllık repertuvarını takip altına aldı. Başbakanlık’ın, Nâzım Hikmet’in eserlerinden uyarlanan oyunlar konusunda da bilgi istediği ileri sürüldü. Sanatçıların oluşturduğu meslek kuruluşları ise hükümetin kanun değiştirme konusunda ısrarlı olması durumunda yaşananları dünya kamuoyunun dikkatine sunma kararı aldı. cu Tolga Tuncer’in, oyununu sakız çiğneyerek izleyen Başbakan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’a hakaret ettiği iddialarıyla gündeme gelen “Genç Osman” adlı oyunun üst üste sahnelenmesini de merak ettikleri dile getiriliyor. Son 5 yıllık repertuvarda öne çıkan bir başka oyun da “Bir Delinin Hatıra Defteri.” Bakan Günay’ın “Çok beğendim” diyerek izlediği, “Bir Ankara Polisiyesi Behzat Ç.” adlı televizyon dizisinde de başrol oynayan Erdal Beşikçioğlu’nun rol aldığı oyun, DT’de 2008 yılından bu yana sahneleniyor. DT’nin en çok izlenen “Fosforlu Cevriye” adlı oyunu da 4 yıldan bu yana izleyici ile buluşuyor. Ayrıca 2008 yılında, Bakanlık, “özelleştirmeleri” konu edinen ve hükümete yönelik eleştirileriyle gündeme gelen Münir Canar’ın yönettiği “Öyle Bir Mahalle ki” adlı oyunun kaldırılmasını istediği ancak Lemi Bilgin’in itirazları üzerine oyunun bir yıl boyunca sahnelenebilmişti. Oyun, o dönem Altındağ Tiyatrosu’nda birkaç ay sahnelendikten sonra gelecek sezonda repertuvarda yer bulamamıştı. Başbakan Erdoğan’ın hafta sonu yaptığı açıklamanın ne anlama geldiği bugün yapılacak Bakanlar Kurulunda ortaya çıkacak. Başbakan ile görüşene kadar sessizliğini koruma kararı alan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın, dünya ve Avrupa’da tiyatrolara devlet desteği konusunda bir çalışma ile Bakanlar Kurulu toplantısına gireceği öğrenildi. Erdoğan’ın yaptığı açıklamadan ‘geri’ adım atmasını ihtimal dahilinde görmeyen yetkililer, “Devletin özel tiyatrolara çok daha fazla destek vereceği” bir ara formül üzerinde mutabık kalınabileceğini belirtti. Böyle bir ara formül bulunamaması ve Başbakan Erdoğan’ın DT Yasasının değiştirilmesi konusunda ısrar etmesi durumunda şimdilik ‘İstanbul Şehir Tiyatrolarına destek’ şeklinde süren sanatçı protestolarının genişleyerek yurt çapına yayılması bekleniyor. Kültür ve Sanat Emekçileri Sendikası (Kültür Sanat Sen), ‘Ara formül’ çabası Devlet Tiyatrosu Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı (TOBAV), Devlet Tiyatrosu Sanatçıları Derneği (DETİS), Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği (TOMEB) gibi sanat alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının önceki gün DT Gernel Müdürü Lemi Bilgin ile görüşerek durum saptaması yaptıkları öğrenildi. Görüşmede Bilgin’in, sivil toplum örgütlerinden “bugünlerde basına yapılan açıklamalarda dikkatli olunmasını istediği” de bildirildi. Sivil toplum örgüt temsilcilerinin Bilgin’e, “DT’ye ne olacak, bize bilgi verin” dediği ve “eğer böyle bir yasa değişikliği söz konusu olacaksa, kendilerinin de duruma müdahil olmak istediklerini” ilettikleri açıklandı. Hükümetin kanun değiştirme konusunda ısrarlı olması durumunda sanatçılar yaşananları dünya kamuoyunun dikkatine de sunacak. İktidar Denetimindeki Anayasa Hazırlığı Başbakan, yeni ve sivil bir anayasayı halkın oluşturacağını söylüyordu da bu oluşumun nasıl biçimleneceği konusunda ayrıntı verilmiyordu. TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in, tüm sivil toplum kuruluşlarının, o arada 14 parti, 39 meslek örgütü ve sendika ile 79 dernek, vakıf ve platformun görüşlerine başvurulmuş olduğunu açıklayan demeci, beklenilen ayrıntı hakkında olumlu bir fikir verebilir. Sayın Başkan, 6.5 aydan bu yana çalışan ve tüm siyasi partilerin eşit sayıda verdikleri temsilcilerinin de yer aldığı meslek örgütleri, dernek ve vakıfların, sendikaların da önerilerinin bir Uzlaşma Komisyonu’nda toplandığını söylemiş. Çiçek’in dünkü Hürriyet’te yer alan açıklamasında bu doğrultuda görüş bildiren kuruluşlar arasında üniversite ve yüksek mahkemelerden de söz ediyor. Oysa bu tür kurumların ne yazık ki günümüzde iktidar partisine aykırı gelecek görüşleri açıklayabilecek bir bilimsel özerkliğe sahip olmadığı ortadadır. Böyle bir ortamda, oturup uzun ve ciddi çalışma yapmanın beyhude olduğunu düşünenlerin başında AKP dışındaki Meclis’te grubu olan siyasi partilerin de bulunduğu anlaşılıyor. Zira aynı Çiçek, sözünü ettiğim açıklamasında aynen “...çünkü bugüne kadar partiler kendi görüşlerini koymadılar ortaya...” demektedir. Niçin koymadılar derseniz, Akşehir Gölü’ne maya çalarak yoğurt yapmaya çalışan Nasrettin Hoca’nın yaşamış olduğu bir ülkede egemen gücün kadri mutlak olduğunu herkesin bildiği yanıtı verilecektir. Nitekim dün TBMM Başkanı’nın bu açıklamasını süsleyen bir de kocaman fotoğraf vardı. Devlet ajansının bir muhabiri tarafından çekilmiş o fotoğrafta, Hamamönü’nü Kalkındırma ve Geliştirme Derneği Başkanı olarak değil, AKP’nin Gençlik ve Spor Bakanı olarak Cemil Bey’i ziyaret eden Suat Kılıç görüntülenmişti. Bakanlar Kurulu’nun bir üyesi olan Bakan, Meclis Başkanı’na bir anayasa taslağı sunduğu bildiriliyordu. Haberin ayrıntısını okuyanlar, “taslağın” Türkiye Öğrenci Konseyi temsilcileri için düzenlenmiş olan Genç Anayasa Çalıştayı’nca hazırlandığını öğrenmiş oldular. Demek bu isimle bir çalıştay oluşturulmuş! O çalıştaya katılanları kimler belirledi? Bilmiyoruz. Çalıştay nerede, ne kadar süre ile çalıştı? Bunu da haberden öğrenemedik. Bildiğimiz, bize bu fotoğrafın anlatmak istediğidir. Hazırlanacak taslaklar, o sivil toplum kuruluşu ile ilgili olan hükümet üyelerinin incelemesinden geçtikten sonra, tabii onaylanır ise Meclis Başkanı’na gönderilecek! Sonra böyle bir taslağın adı Gençliğin Sesi olacak! Şuna apaçık sahibinin sesi deseler de saydam bir şey yapmış olsalar. STK’lerden destek Oyun bir yıl direnmişti CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum, tiyatroların özelleştirilmesi tartışmalarına farklı bir boyut getirdi: Özelleştirmek anayasaya aykırı ? ‘Başbakan’ın söylediği özelleştirme değil yok etmektir’ diyen Batum, Erdoğan’ın anayasanın 64. maddesiyle çeliştiğini vurguladı. SELDA GÜNEYSU ANKARA CHP Eskişehir Milletvekili, TBMM Anayasa Komisyonu üyesi Süheyl Batum, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tiyatroların özelleştirilmesiyle ilgili açıklamalarına tepki göstererek anayasanın 64. maddesinin “devletin sanatçıyı ve sanat kurumlarını koruması gerektiğini hükme bağladığını” vurguladı. Batum, “Eğer Başbakan dediğini yapıp konuyu Bakanlar Kurulu’na getirirse, bu diktatörlük olur” yorumunu yaptı. CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum, Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarının hukuk ölçeğinde değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yaparak bu açıklamaların “hukuka aykırı nitelik taşıdığına” dikkat çekti. Batum, özelleştirmenin hukuki çerçevesine ilişkin olarak “Başbakan hukuken, ‘Ben özelleştireceğim, istediğime sponsor olacağım, istediğime olmayacağım. Görsünler bakalım’ diyemez. Bu bir özelleştirme olamaz. Çünkü anayasa ‘Türkiye bir hukuk devletidir’ diyor. Şimdi bu demokratik hukuk devletinde, özelleştirmenin çerçevesi belli. Anayasada bunun hatları çizilmiş. Anayasa diyor ki ‘Ancak kamu iktisadi teşebbüsleri ya da kamu tüzelkişilerin elinde bulunan işletmeler, varlıklar özelleştirilebilir’ diyor” dedi. Batum, sözlerini şöyle sürdürdü: “Anayasamızın 64. maddesinde de ‘Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır’ hükmü yer alıyor. Başbakan’ın söylediği özelleştirme falan değil bu nedenle. Peki nedir? Bir yok etme, ortadan kaldırmadır. Anayasaya aykırı. Başbakan bir söz söylediğinde ‘Benim kızımı kovmuşlardı’ ya da ‘Kızıma çiklet çiğniyorsun demişlerdi’ diye hesap soracağını beklemeyiz. Ciddi bir şey bekleriz. Anayasanın 64. maddesini uygulamasını bekleriz. Üstelik anayasanın 2. maddesi de diyor ki ‘Türkiye, demokratik, çoğulcu bir hukuk devletidir.’ Demokratik bir hukuk devletinde Başbakan’ın istediğine sponsor olma, istediğine olmama hakkı yok.” Sanatçılara yönelen bu tür girişimlerin yeni olmadığına, 1950’li yıllardaki Demokrat Parti iktidarında da benzer uygulamalar yapılmak istendiğine dikkat çeken Batum, Muhsin Ertuğrul’un, dönemin başbakanına hitaben söylediği, “Beyler, Efendiler... Buraları sizin çiftliğiniz değil, tiyatrocular da kâhyalarınız değil. Bakın, Shakespeare’den sonra yeraltında 120 metrelik tüneller yaptık. 400 metrelik binalar yaptık. Dakikada 600 bin dönen makineler yaptık ama bir Hamlet yazamadık” sözlerine atıfta bulundu. Batum, “Bu sözlerin söylendiği bir ülkede Başbakan çıkıp ‘Sizi yok edeceğim’ diyebiliyor. İnanılır gibi değil. Bir diktatörlük yaşandığının çok bariz göstergesi” dedi. Batum, bu süreçte CHP’nin nasıl muhalefet edeceğine ilişkin olarak şunları söyledi: “Gerekeni yaparız. Parti genel merkezinde de buna göre stratejiler belirleyeceğiz. Ancak şunu çok açıkça söylemeliyim ki her zaman bu dönemin bir karşıdevrim olduğunu düşünen bir insan olmama rağmen, kızının intikamı için ya da başka bir şey için olsun, Başbakan’ın bu kadar düşmanca bir tavır göstereceğini tahmin bile etmezdim.” TÜRKİYE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ’NDE GERİLİYOR WASHINGTON (ANKA) ABD merkezli Özgürlük Evi (Freedom House) tarafından yayımlanan 2012 Basın Özgürlüğü Raporu’nda, Türkiye bu yıl da “kısmen özgür” ülkeler arasında yer aldı. Bir önceki yıla göre Dünya Basın Özgürlüğü sıralamasında bir puan kaybeden Türkiye, 197 ülke arasında 117’nci sıraya geriledi. Rapora göre Türkiye’de basın özgürlüğünün, Nijerya, Mali, Tanzanya gibi üçüncü dünya ülkelerinden geri kalması dikkat çekti. Raporda, Türk hükümetinin “2011 yılında ‘hoşuna gitmeyen’ haberlere baskı uygulamaya devam ettiği” ifadelerine yer verilirken Ergenekon soruşturması ve KCK davası nedeniyle “Türkiye’nin dünyada en fazla tutuklu gazetecinin bulunduğu ülkelerden biri olduğu” vurgulandı. “Anayasa tarafından güvence altına alınan basın ve ifade özgürlüğünün kısmen uygulandığı” kaydedilen raporda, Ceza Kanunu’yla Terörle Mücadele Kanunu’nun basın ve ifade özgürlüğüne zarar verdiği belirtildi. Bakanlıktan ‘Silivri’yi aklama’ turu Adalet Bakanlığı, fiziki koşullarından yemeklerinin sağlıksızlığına kadar insan haklarına aykırı yapısı nedeniyle sık sık eleştirilerin odağına yerleşen Silivri Cezaevi’ne “basın turu” düzenleyecek. Tura katılacak gazetecilere, cezaevinde boş bulunan hücreler, yemekhane, revir, sosyal faaliyet alanlarının gösterilmesi öngörülüyor. Silivri Cezaevi’nin sık sık insan haklarına aykırılıklarıyla gündeme gelmesi bu kararın alınmasında belirleyici oldu. Gezinin bu hafta sonu ya da gelecek hafta sonu yapılması düşünülürken gazetecilere tutuklu ve hükümlülerin kaldıklarıyla benzer koşullardaki hücreler, odalar gösterilecek. Ayrıca, çok yağlı olduğu için hükümlü ve tutukluların yemeklerini yıkayarak yemesi nedeniyle eleştirilen yemeklerin hazırlandığı yemekhane ile revir ve sosyal tesisleri görme olanakları da sağlanacak. Silivri Cezaevi’nde en çok yakınılan konuların başında tecrit gelirken spor salonlarından da tutuklu ve hükümlerin “tek başına” yararlanması eleştiriliyor. Adalet Bakanlığı yetkilileri gezinin amacını “Silivri Cezaevi’ne ilişkin yanlış kanılar var. Buraların gazeteciler tarafından görülmesini sağlamak istiyoruz” sözleriyle özetledi. DİYARBAKIR 78’LİLER DERNEĞİ ‘Sponsorluk keyfi olamaz’ ‘1 Mayıs 77’deki katliamın şüpheli isimleri’ MAHMUT ORAL ITF Temsilcisi Urata, Türkiye’deki işçi hareketini ve sendikaları değerlendirdi ‘Mücadeleleri etkileyici’ ELÇİN POYRAZLAR ‘Bir Hamlet yazamadık!’ Uluslararası Taşımacılık Federasyonu (ITF) temsilcisi Mac Urata, 1 Mayıs’ı Türkiye’de kutlayan yabancı sendikacılardan biri. Urata, Türk sendika hareketinin işçi bayramının Taksim meydanında kutlanmasına yönelik mücadelesinden etkilendiğini söylüyor. 1 Mayısı’ı kutlamak için neden Türkiye’yi seçtiniz? 2008’de İstanbul’da 1 Mayıs’ı barışçıl bir şekilde kutlayan göstericilere göz yaşartıcı bombalar, tazyikli su ile büyük baskı uygulanmıştı. Bu uluslararası medyaya yansıyınca uluslararası sendikalar Türk sendikalarını 1 Mayıs’ın ulusal tatil olması ve Taksim Meydanı’nın kutlamalara açılması için desteklemeye karar verdi. Ben de 2009 ve 2010 yıllarında Taksim meydanındaki kutlamalara katıldım. Türk sendika hareketinin bu mücadeledeki kararlılığı çok etkileyici idi. Batılı sendikaların çok uzun süredir unuttuğu bir şeyi gösterdi bize. Türk işçilerinin en büyük sorunları neler size göre? En önemli sorunlardan biri sendika yoğunluğunun düşük olması. Bu onların suçu değil çünkü yasalar o kadar yüksek engeller getiriyor ki bunu aşsanız bile işverenlerin sendikal kampanyaları durdurmak için diğer baskılarıyla karşılaşıyorsunuz. Ayrıca sendika üyelerinin, aktivistlerinin veya liderlerinin bazı terör örgütüne üye olma suçlamalarıyla hapse atıldığını da biliyoruz. Ama bu iddialara inanmıyoruz. Mac Urata. Dışarıda Türk demokrasinin ilerlediği yönünde bir algı var mı? Hayır ben buna katılmıyorum. Yakından izlediğiniz bir dava süreci var mı? Biz bu yıl 16 üyesinin hapse atıldığı KESK davasını izliyoruz. KESK konfederasyonuna ait diğer sendikalar da benzer sorunlar yaşıyor. TÜMTİS’in liderleri 2007’de çete üyesi olmak suçlamalarıyla tutuklanmıştı. Şu anda serbest bırakıldılar ancak mahkeme henüz sonuçlanmadı. Bu konuda tetikteyiz. 1 Mayıs için Türk işçilerine vereceğiniz bir mesaj var mı? Bu mesaj aslında birlik için. Ancak bu insanların yalnızca bir araya gelmesi değil farklı geçmişlerden, farklı felsefelerden ve farklı değerlerden gelen insanların kendi yaşamlarını değiştirmek için güçlerini birleştirmesi demek. Bu insanların asıl düşmanın hükümet, işveren ve çok uluslu şirketler olduğunu anlaması önemli. Böylece Türkiye’deki sendika hareketi daha güçlü bir dinamikle ilerler. Ayrıca örgütlenmemiş risk altında çalışan işçilerin de sendikal harekete nasıl katılacağı sorununun çözümü de önemli. ‘YAŞAMI DEĞİŞTİRMEK İÇİN GÜÇLERİ BİRLEŞTİRMEK’ 1 Mayıs için Türk işçilerine vereceğiniz bir mesaj var mı? Bu mesaj aslında birlik için. Ancak bu insanların yalnızca bir araya gelmesi değil farklı geçmişlerden, farklı felsefelerden ve farklı değerlerden gelen insanların kendi yaşamlarını değiştirmek için güçlerini birleştirmesi demek. Bu insanların asıl düşmanın hükümet, işveren ve çok uluslu şirketler olduğunu anlaması önemli. Böylece Türkiye’deki sendika hareketi daha güçlü bir dinamikle ilerler. Ayrıca örgütlenmemiş risk altında çalışan işçilerin de sendikal harekete nasıl katılacağı sorununun çözümü de önemli. DİYARBAKIR Diyarbakır 78’liler Dayanışma ve Araştırma Derneği, 12 Eylül dava dosyasında “devlet sırrı” olarak geçen 1 Mayıs 1977 katliamı şüphelilerini açıkladı. Yüzlerce kişinin adının yer aldığı listede birinci şüpheli dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Namık Kemal Ersun. Dernek binası önünde basın açıklaması yapan dernek başkanı Gani Alkan, Ankara’da görülen 12 Eylül davasında 1977 1 Mayıs dosyasının “devlet sırrı” denilerek açıklanmadığını anımsatarak “Mademki Ankara’da 12 Eylül mahkemesi kuruldu. Madem ki mahkemeye, 1 Mayıs katliamı davası dosyası devlet sırrı denilerek açık edilmiyor. Biz de 1977 darbe girişimini ve 1 Mayıs 1977 katliamı şüphelilerini açıklıyoruz” dedi. Alkan’ın açıkladığı 1977 darbe girişimi ve 1 Mayıs 1977 katliamı şüphelileri şöyle: “Orgeneral Namık Kemal Ersun (Kara Kuvvetleri Komutanı), Korgeneral Recai Ergin (eski Özel Harp Dairesi Başkanı 1 Mayıs sırasında Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı), Korgeneral Musa Öğün (Özel Harpçi, 12 Mart döneminin TRT Genel Müdürü), Alparslan Türkeş (MHP Genel Başkanı), Halit Narin (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı), Hiram Abas (MİT’çi), Nuri Gündeş (MİT’çi), Orhan Kilercioğlu (MİT’çi), “Alaattin” (MİT’çi), Yüzbaşı Şahap Homriş (MİT’çi/Alparslan Türkeş’in dünürü), Davut Homriş (MİT’çi/Alparslan Türkeş’in damadı), Mete Altan (İstanbul Emniyet Müdürlüğü 1. Şube Müdürü), Metin Gür (İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı), Mehmet Akzambak (İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı), 5 Haziran 1977’de Orgeneral Namık Kemal Ersun, Korgeneral Recai Ergin, Korgeneral Musa Öğün ile birlikte resen emekliye sevk edilen 200 subay.” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle