26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 NİSAN 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 12 Eylül için iki isim yargı karşısına çıkarken darbe öncesi ve sonrasında rolleri olanlar ortada yok 9 Tarihi dava eksik başlıyor ALİCAN ULUDAĞ Doğru Söyleyeni... Biz gerçekleri sevmeyen bir toplumuz. Boşuna, “doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” diye atasözümüz yok... Çocukken yemin ederken bir ayağımızı kaldırırdık... Çocukluğumuzdan beri hep doğru, dürüst olmamız gerektiğini söylerler ama hepimiz içten içe bilir ve görürüz ki doğru söylemek pek öyle hayırlı bir şey değildir. Çünkü bu ülkede gerçek, “güçlü olana göre” değişir. Ve güçlü olana göre gerçeği yorumlayan her zaman bir adım önde gider. Tersini yapanın başına gelenleri de hepimiz gayet iyi biliriz. Edebiyatımız, sinemamız, tiyatromuz, komedimiz, karikatürümüz hep bu gerçeği dile getirip otoriteyi karşısına alan vatandaşın başına gelenleri anlatır. ??? Çocukken ailenin, yakın çevrenin, mahallenin, öğretmenlerin gözüne girmek isteriz. Bizde kendi düşüncelerini dile getiren, kendi karakterini savunan, her söylenene hemen boyun eğmeyen çocuk sevilmez. Aile eğitimimiz, “terbiye” dediğimiz şey de, okul eğitimimiz de, bize söylenenleri sorgulamadan kabul etmek ve büyüklerimizin dediklerini harfiyen yapmak anlamındadır. Biz çocuklarımızın, sevgililerimizin, kocalarımızın, karılarımızın iki yüzlü olmasını tercih ederiz. Bize yalan söyleyip başka şeyler yapmalarına göz yumarız. Gerçekle yüzleşmek yerine tozları halının altına süpürmeyi seçeriz. Gerçek düşüncelerini açıkça söyleyen insanları küstah, terbiyesiz, saygısız, patavatsız diye niteleriz. En iyi olasılıkla onları garip, değişik, uçuk buluruz... ??? İş hayatımız da çok farklı değildir aslında. Patronun, müdürün, amirin suyuna giden, gerçek düşüncelerini söylemek yerine onun düşüncelerini allayıp pullayanın yükseleceği en azından koltuğunu koruyacağı kabullenilmiş bir şeydir. “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol” desek de hepimiz bunun pek iyi bir fikir olmadığını biliriz. ANKARA Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya, 32 yıl sonra yarın, 12 Eylül davasında “sanık” olarak yargılanmaya başlanacak. Ancak ilk duruşma, sağlık durumlarını gerekçe gösteren Evren ve Şahinkaya’nın yokluğunda görülecek. 2 Ocak 1980’de dönemin başbakanı ve siyasi parti liderlerine muhtıra vermek ve 12 Eylül askeri darbesini gerçekleştirmekle suçlanan iki sanık için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor. Dava sadece bu iki sanık üzerinden görülürken, darbeye giden süreci hazırlayan “kontrgerillanın” açığa çıkarılması için adım atılmadı. Ayrıca, darbenin diğer askeri ve sivil sorumluları da henüz adalet karşısına çıkarılmadı, işkenceciler sorgulanamadı. Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yarın saat 09.30’da başlayacak ? 12 Eylül 1980 darbesini yapmakla suçlanan dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’nın yargılanmasına yarın başlanacak. İki sanık için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen iddianamede darbeye giden süreci hazırlayan ‘kontrgerilla’ya yer verilmiyor. Sadece iki ismin yargılanacağı davayla ilgili çok sayıda darbe mağduru suç duyurusunda bulunarak müdahil olmayı talep etti. 12 Eylül davasına giden süreç, 12 Eylül 2010’da yapılan anayasa değişikliği referandumuyla başladı. Refarandumda anayasının geçici 15. maddesinin kaldırılması ile 12 Eylül mağduru birçok kişi, suç duyurusunda bulundu. Başlatılan soruşturma kapsamında darbenin hayatta olan üyeleri Evren ve Şahinkaya’nın ifadelerinin alınması kararlaştırıldı. Özel Yetkili Ankara Başsavcıvekili Hüseyin Görüşen, 6 Mayıs 2011’de Ankara Merkez Orduevi’nin içindeki General Lojmanları’na giderek 12 Haziran seçimlerine 6 gün kala, Evren’in ifadesini aldı. Darbe yapmaktan “pişman değilim” diyen Evren, “Ülkenin o şartlarında yine yetkili olsam yine bu işi yapardım” dedi. O sırada Haydarpaşa GATA’da tedavi gören Şahinkaya’nın ifadesini ise Özel Yetkili İstanbul Başsavcıvekili Fikret Seçen aldı. Taksim katliamları ile Abdi İpekçi suikastı gibi 10 olay mercek altına alındı. 12 Eylül iddianamesi, 3 Ocak 2012’de tamamlanarak, mahkemeye sunuldu. Mahkemenin kabul ettiği 82 sayfalık iddianamede, Evren ve Şahinkaya “anayasayı ve TBMM’yi ortadan kaldırmaya cebren teşebbüs etmekle” suçlandı, haklarında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. İddianamede, Kenan Evren ve ekibinin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk üzerinden dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ile siyasi parti liderlerine verdiği uyarı mektubu “muhtıra” olarak nitelendirildi ve suçun başlangıç tarini için muhtıranın Demirel’e ulaştığı “2 Ocak 1980” ta Ve iddianame hazırlandı Dosya için görevlendirilen Özel Yetkili Savcı Kemal Çetin, soruşturma kapsamında 12 Eylül döneminde işkence gören çok sayıda kişinin ifadesine başvurdu. İfade veren kişiler, karakol ve cezaevlerinde gördükleri işkenceleri anlattı, darbecilerden de şikâyetçi oldu. Savcı Çetin, bunun yanı sıra soruşturmasına darbeye giden süreçte yaşanan olayları da dahil etti. Maraş, Çorum, 1 Mayıs 12 Eylül davasına müdahil olmak için harekete geçen yönetim, partinin gördüğü zararı anlattı CHP de dilekçe veriyor TÜREY KÖSE rihi esas alındı. Suçun sona erdiği tarih ise TBMM Başkanlık Divanı’nın oluşturulduğu 6 Aralık 1983 olarak kabul edildi. İddianamede, 12 Eylül 1980 öncesi yaşanan 10 olay anlatılarak, “olayların toplumu kaosa, iç çatışmaya sürükleyerek ülkeyi yönetilemez hale getirip askeri darbeye zemin hazırlamak ve yönetimi ele geçirmek isteyen devlet içindeki derin yapıların yönlendirmesi ve kurgulamasıyla çıkarılmış terör olayları olduğu” belirtildi. Şüphelilerin de darbe yapmak için bir yıl şartların olgunlaşmasını bekledikleri, darbe için fırsat kolladıkları öne sürüldü. Ancak, iddianamede “devlet içindeki derin yapıların” adı konulmadı. 2. Dünya Savaşı sonrası başlayan “Soğuk Savaş” döneminde ABD tarafından Türkiye’de kurulan “kontrgerilla” örgütüne kimlerin üye olduğu, ne gibi yasadışı eylemler yapıldığı konusu araştırılmadı. İddianamede belirtilen Maraş, Çorum, 1 Mayıs gibi katliamlara kontrgerillanın etkisinin ne olduğu sorusu yanıtsız kaldı. ANKARA CHP’nin 12 Eylül davasına müdahil olmak için bugün mahkemeye başvurması beklenirken, hazırlanan dilekçede “CHP’ye ve aslında, Kuvvayı Milliye’ye, onun tarihine, yöneticilerine, malvarlığına, miras hakkına kasteden bu darbenin öncelikle gerçek nedenlerinin, gerçek sanıklarının saptanmasını talep ediyoruz, görünürdeki sanıklarından ise şikâyetçiyiz ve cezalandırılmalarını istiyoruz” denildi. Dilekçede başvurunun “AKP politikalarını onaylamak” anlamına gelmediğinin altı çizilirken “Darbenin gerçek nedenleri yargılanmadan, iki generali yargılayarak darbeyle hesaplaşmak bir illüzyondan öteye geçmeyecektir” değerlendirmesine yer verildi. “CHP adına” Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun 12 Eylül davasına müdahil olma dilekçesinin bugün Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na verilmesi bekleniyor. Dilekçede özetle şu görüş ve değerlendirmeler yer alıyor: Herhangi bir yargı kararı olmaksızın 62 yıllık CHP tarihi sona erdirilmiştir. CHP 11 yıl 9 ay 7 gün kapalı kalmıştır. Ayrıca iddianamede, cezaevlerinde bilinçli ve sistematik olarak işkencelerin uygulandığı belirtilmesine karşın Evren ve Şahinkaya hakkında işkenceden ceza da istenmedi. Savcılık bunun yanında, 12 Eylül dönemiyle ilgili kurumlardan belgebilgi de toplamadı. İşkenceden sorumlu değil Evren’in gözü Adli Tıp’ta Mahkeme, iddianameyi kabul ettikten sonra Evren ve Şahinkaya’ya tebligat yaptı, duruşmaya mazeretsiz gelmemeleri halinde polis zoruyla getirilecekleri uyarısında bulundu. Savcılığın 12 Eylül dönemiyle ilgili kurumlardan bilgi ve belge toplamaması eksikliğini gideren mahkeme, Başbakanlık, Genelkurmay, MİT, Emniyet, YÖK, MEB gibi çok sayıda kuruma yazı yazarak, darbeyle ilgili ellerindeki belgeleri istedi. Adli Tıp Kurumu’na sanıklara ait sağlık raporlarını göndererek, duruşmada bulunmalarının ve beklemelerinin sağlık durumları açısından bir engel teşkil edip etmediğini soran mahkeme, gelecek yanıta göre sanıkların videokonferans yoluyla ifadesinin alınıp alınmayacağına karar verecek. ADLİ TIP KURUMU BAŞKANI İNCE: Sağlık durumu raporu yetişmez ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Adli Tıp Kurumu Başkanı Doç. Dr. Haluk İnce, 12 Eylül darbesine ilişkin, Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya’nın yargılanacağı davaya bakan Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, sanıkların sağlık durumlarının duruşmada bulunmaya elverişli olup olmadığının tespiti için yazdığı yazının henüz ellerine ulaşmadığını, raporun ilk duruşmaya yetişmesinin çok zor olduğunu söyledi. Uluslararası Yargı Reformu sempozyumunda, gazetecilerin soruları üzerine İnce, “UYAP üzerinden yazıyı bekliyoruz. Raporu biz hazırlayacağız fakat mahkemenin müzekkeresi henüz gelmedi” dedi. Bir başka soru üzerine İnce, hazırlayacakları raporun yarınki ilk duruşmaya yetişmesinin çok zor olduğunu ifade etti. Abdi İpekçi. Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil. Savcı Doğan Öz. Suikast ve işkence kurbanlarından suç duyurusu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) 1980 öncesi öldürülen GazeteciYazar Abdi İpekçi, Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz ile yazar ve sosyolog Prof. Cavit Orhan Tütengil’in aileleri ile darbe sonrası Mamak Askeri Cezaevi’nde dövülerek öldürülen yayıncı İlhan Erdost’un kızı, 12 Eylül davasına müdahil olmak için dilekçe verdi. Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verilen dilekçede, 12 Eylül 1980 darbesi öncesindeki İpekçi, Öz ve Tütengil cinayetlerinin, toplumu kaosa, iç çatışmaya sürükleyerek ülkeyi yönetilemez hale getirip askeri darbeye zemin hazırlamak ve yönetimi ele geçirmek amacıyla işlendiği kaydedildi. Dilekçede, Abdi İpekçi’nin öldürülmesinin basın camiasında, Prof. Cavit Orhan Tütengil’in öldürülmesinin akademik çevrede, Savcı Doğan Öz’ün öldürülmesinin ise yargı mensupları arasında “derin bir güvensizlik” sonucunu doğurduğu belirtildi. 12 Eylül darbesine ilişkin hazırlanan iddianameye atıfta bulunulan dilekçede, İpekçi, Öz ve Tütengil’in 12 Eylül’e giden sürecin kurbanları olarak seçildiği, darbe yönetiminin bütün CHP Genel Merkezi DGM yapıldı O tarihteki genel başkanımız Bülent Ecevit’in darbe hukuku nedeniyle tutuklanmasının yanı sıra 12 Eylül 1980 askeri darbesinin en can alıcı ve üzerinde durulması gereken olayı; parti genel merkezi darbe ürünü sıkıyönetim mahkemelerinin yedeği ve bugünkü özel yetkili mahkemelerin babası olan DGM binası olarak kullanılmış ve burada bir adalet garabeti yaratılarak gözleri bağlı olarak merdivenlerden indirilip çıkarılan CHP üyelerinin yargılanmış olmasıdır. Olağanüstü dönemler, zulmün en çok yaşandığı cezaevlerinin adı ile anılırlar. 12 Mart, Sağmalcılar, Metris, Mamak, Kazıkiçibostanaları ile anılırken, 12 Eylül’de Diyarbakır, Eskişehir de bunlara eklenmiştir. Bugünün baskı ve susturma döneminin adlarının Silivri, Hasdal vs. olduğu gibi. Darbe “darbenin iyi çocuklarının” bugün iktidar olmasını sağlamıştır. Bugünkü AKP dönemi, 12 Eylül programının hızlandırılmış tekrarıdır. (...) 12 Eylül’ü beş generalin darbesi sayan ve aslında bu yolla günah çıkaran zihniyet, Türkiye’yi emperyalizmin sınırsız güdümüne sokan ve toplumu gericileştiren zihniyettir, darbenin gerçek nedenleri yargılanmadan, iki generali yargılayarak darbeyle hesaplaşmak bir illüzyondan öteye geçmeyecektir. Bugünkü sivil darbe döneminin de hazırlayıcısı olan ve yaşadığımız Baas benzeri baskı rejiminin özel yetkili mahkemelerin mimarı, siyasal iktidarın da meşruiyetinin kaynağı olan askeri darbe eğer yargılanacaksa bu göstermelik ve yasak savma kabilinden olmamalıdır. Bu nedenle açılan bu davaya müdahil olunması, AKP’nin politikalarını onaylamak anlamında değil, 12 Eylül’ün sorgulanmasının ve tüm sorumluların yargılanarak, 12 Eylül kara tablosunun temizlenmesinin önünün açılması anlamındadır. Önceleyen nedenler, işkenceler, ölümler, cuntanın yaşamını altüst ettiği masumlar, geleceği karartılmış, çalınmış ve fişlenmiş gençlerin sorumluluğu iki darbe silahşörüne yüklenerek bir aldatmaca ile 12 Eylül’ün aklanmasına bir karşı duruştur. Bu davaya müdahil olma nedenlerimizden biri de, DGM orijinli özel yetkili mahkemelerinin toplumda kuşku yaratan yargılamalarını içeriden izlemek ve denetlemektir. “yasadışı örgütleri” çökertmesine rağmen bu cinayetlerin katillerini ve azmettiricilerini ortaya çıkaramadığı belirtildi. Erdost ailesi de müdahil İlhan Erdost’un kızı Alaz Erdost da dün mahkemeye katılma başvurusunda bulundu. Erdost dilekçesinde, babası Onur Yayınları’nın sahibi İlhan Erdost, 5 Kasım 1980’de, amcası Muzaffer Erdost’la birlikte Ankara Sıkıyönetim görevlileri tarafından yasak kitaplar listesinde yer almadığı halde, Engels’in “Doğanın Diyalektiği” isimli kitabından iki adet bulunması nedeniyle gözaltına alındığını anımsattı. 12 Eylül döneminde idam edilen Serdar Soyergin, gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren, işkence sonucu öldürülen ancak Emniyet’in 6. katından atlayarak intihar ettiği ileri sürülen Satılmış Şahindokuyucu ile ağır işkenceler gören ve serbest kaldıktan sonra Almanya’da ölen Enver Karagöz’ün aileleri de davaya katılma başvurusu yaptı. Öte yandan davaya, 8 siyasi parti ve sivil toplum kuruluşunun yanı sıra yaklaşık 476 kişi müdahil olma talebinde bulundu. CHP’nin de bugün davaya katılma dilekçesi vermesi bekleniyor. Davayı, müdahillik talebinde bulunanlar ve izleyicilerle yaklaşık 150 kişi izleyecek. Basın için de 21 kişilik kontenjan ayrıldı. Evren ve Şahinkaya’nın katılmayacağı yarınki duruşmada mahkeme, müdahillik taleplerini dinleyecek. kişiden 476 müdahillik talebi YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI 12 Eylül’ün bilançosu TBMM kapatıldığı, anayasanın ortadan kaldırıldığı, siyasi partilerin kapısına kilit vurulduğu ve mallarına el konulduğu askeri darbenin bazı sayısal sonuçları ise şöyle: 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 210 bin dava açıldı. 230 bin kişi yargılandı. 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmakla” suçlandı. 7 bin kişi için ölüm cezası istendi. 517 kişiye ölüm cezası verildi. 50 kişi asıldı. Bunlar arasında 17 yaşında olmasına karşın yaşı büyültülerek idam edilen Erdal Eren de bulunuyor. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişi işkenceden yaşamını yitirdi. Cezaevlerinde ise toplam 299 kişi hayatını kaybetti. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti. 937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Komisyonda ‘cemaat’ gerilimi AYŞE SAYIN Bakanlar Kurulu da müdahil oluyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP’nin ardından hükümet de 12 Eylül davasına müdahil olma kararı aldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın görevlendireceği isim, 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne müdahillik dilekçesini sunacak. Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında açıklamalarda bulunan Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 12 Eylül ile ilgili davanın yarın görülmeye başlanacağını anımsattı. Konunun Bakanlar Kurulu’nu da yakından ilgilendirdiğini belirten Arınç, şöyle konuştu: “Bütün bakan arkadaşlarımız iddianamede isnat edilen suçlar ve 12 Eylül darbesinin muhatabı bir kurum olarak Bakanlar Kurulu’nun da bu davaya müdahil olup olma ? Başbakan Erdoğan ya da yetkilendireceği bir isim, 12 Eylül davasına müdahillik talebini mahkemeye sunacak ması konusunda görüş ve düşüncelerini ifade ettiler. Daha ağır bir cezayı gerektiren 146. madde içinde sanıklara atfedilen TCK maddesi öngörülmüşse 147. Madde yani Bakanlar Kurulu’nu da ortadan kaldırmaya teşebbüs öngörülen bir başka suç olarak karşımıza çıkıyor. Aslında TBMM ve anayasayı ortadan kaldırmaya teşebbüs edilmişse hepimizin bildiği gibi hükümetlerin de faaliyetlerine son verilmiş, aslında bu darbeler hükümetlere karşı doğrudan yapılmış ağır ciddi eylem olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bu davaya müdahil olunması kararı verilmiştir.” Arınç, Bakanlar Kurulu adına Başbakan’ın ya da yetkilendireceği bir başka ismin, müdahillik talebini 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunacağını ve davanın Bakanlar Kurulu tarafından da izleneceğini söyledi. ANKARA TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda, kendilerini “Genç Hukukçular Topluluğu” olarak tanıtarak komisyona davet ettiren grubun Nurcu “İstanbul İlim ve Kültür Vakfı” üyeleri olduğunun ortaya çıkması gerginliğe yol açtı. Galatasaray, Bilkent, Marmara hukuk fakülteleri öğrencilerinden oluşan topluluk adına konuşan Galatasaray Üniversitesi 2. sınıf öğrencisi Sait Mürsel, hem Nursi, hem dünya anayasaları ile karşılaştırmalı hem de Kuran’dan ayetler içeren bir sunum yaptı. CHP’li Atilla Kart ise “Sizi kutluyorum, çok ‘şok’ bir sunum yaptınız. Ama kimliğinizi niye saklıyorsunuz. Bundan dolayı sizi kınıyorum” dedi. Kart, grubun sunumunda, “Cumhuriyet temel hak ve özgürlüklerin korunduğu, bireysel ve toplumsal gelişimin önünü açan, insanın insana ilah olmasını engelleyecek bir mahiyette olmalıdır” önerisini anımsatarak “Siz de bir insanı ilahlaştırıyorsunuz. Çalışmalarınızda, düşüncelerinizde tarafsız olun, kimsenin tetikçisi olmayın” dedi. Laiklik konusunda Nursi’yi “referans” gösteren grup, “Laiklik, devlet eliyle, herhangi bir inanca sahip olmayan bir bireye müdahale edilmemesi gibi, dindar bir bireye de müdahale edilmemesini barındırır” ifadelerinin yer almasını istedi. Grup üyeleri bu kapsamda türbanın gerek öğrenciler, gerekse kamu personeli için serbest bırakılmasını isterken TBMM’deki yeminlerin de kutsal kitaplar üzerine yapılması gerektiği görüşünü savundu. Grup, öğrencilere cuma namazı izni verilmesi, zinanın suç sayılması, gençlerin “alkol düşkünlüğünden” korunması önerilerine yer verdi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle