19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 NİSAN 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’tan hükümete sert uyarılar: 5 örgütlü çetelerden hesap soramayan biz, şimdilerde Esad’dan hesap soruyoruz: “Suriye’deki katliamlara dur diyeceğiz...” İstanbul’da pazar günü yapılan toplantının amacı bu! İsrail İstihbarat Bakanı, İranSuriyeHizbullah birlikteliğinden söz ederken nedense İsrailABD ve Müslüman Kardeşler ittifakından söz etmiyor. Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’nde taşeron arıyor ABD ve NATO... Türkiye’yle Suriye’nin komşuluğu 877 kilometreyle ölçülüp “yiğidim aslanım” türküsü devreye giriyor. Başbakan, bu arada esip gürlüyor... Aziz Yıldırım’lı Fenerbahçe’yi Şam’a götüren, Esad’dan fahri doktora alan sanki Erdoğan değil... Yurdum insanının 2009 yılına bakmalarını, biraz olsun Hrant Dink, Malatya Zirve Yayınevi katliamıyla ilgilenmelerini, Rahip Santora cinayetinin arka yüzünü görmelerini isterim. ??? Bir aldatmacanın egemen olduğu Türkiye’de “çakma gazeteciler” köşebaşlarını tutmuş, kimisi ajan olmuş, kimisi iş takipçisi, müteahhit... Neden böyle yazıyorum! Medyanın görüntüsünü sergilemek için... Neredeyse tüm medya patronları hükümetin kulu, kölesi... Başbakan ya da bakanlar konuşmaya başlayınca, en önemli tartışma ve haber programları kesiliyor... Başbakan ve bakanlardan biri konuşuyor çünkü... Sıkıysa yayını durdurma! ??? Türkiye’nin dününü ve bugününü düşündüm uzun uzun. Bu eğitim sistemi yoksul çocukları tarikat şeyhlerine iyice teslim edecek, sınav ve dershane odaklı bir düzen yaratılacaktır. Kuran ve Peygamberin Hayatı gibi seçmeli dersler işin kılıfıdır. Laiklik derseniz, Hüseyin Baş gibi sizlere ömür... Teşvikiye Camisi avlusu... Birer birer gidiyor dostlar, arkadaşlar... Ve yazımı noktalarken, Aydın Boysan’ın sözü geliyor yeniden aklıma: “Yahu biz eskiden meyhanelerde buluşurduk... Şimdi ise camilerde!” Ve yarın, 32 yıl sonra 12 Eylül faşist askeri darbesinin davası başlıyor. Bu darbe “akan kanın durması” için mi yapıldı, yoksa ABD emperyalizmini hoşnut etmek için mi? İşkenceciler, IMF’nin kucağına oturanlar bu davanın neresinde olacak? Reformlar intikam aracı olmamalı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Uluslararası Yargı Reformu Sempozyumu’nda yaptığı konuşmada üstü örtülü biçimde hükümete eleştiriler yöneltti. Yapılacak reformların, geçmişten intikam alma aracı olarak kullanılması gibi bir yanlışlığa düşülmemesi gerektiğini vurgulayan Kılıç, “Dün yargının siyaseti kuşatma gayretlerine karşı çıktığımız gibi bugün de siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz” dedi. Dünya Bankası’nın katkılarıyla düzenlenen Uluslararası Yargı Reformu Sempozyumu’nun açılışına, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Dünya Bankası Türkiye Temsilcisi Martin Raiser ile yüksek yargı başkanları, yargıç ve savcılar katıldı. Açılışta konuşan Kılıç, yargının “bir cümle ile, yaşanmış gerçeklere ulaşma sanatı” olarak tanımlanabileceğini belirtirken “Bu gerçeklere ulaşmakla hak ve özgürlükleri ihlal edilmiş olanların, haklarını zamanında ve adilce teslim etmiş oluruz. Yargının topluma sunduğu yegane ürün adalettir. Ve bu ürünün alternatifi de yoktur. Adalet hizmetlerinin onarıcı niteliği, üretim kalitesi ve zamanında dağıtımın varlığı ile güç kazanır. Aksi durum bunalım, kaos ve vicdanları isyana sürüklemekten başka sonuç doğurmaz” dedi. Haşim Kılıç, hâkimin tarafsızlığının sağlanamaması, mesleki eğitimdeki eksiklikler, evrensel değerlere uzaklık gibi nedenlerin uygulamada toplumu ikna edecek güçlü kararların çıkmasına imkân vermediğini kaydetti. Doğan bu boşluğun, her seferinde siyaset kurumlarınca yasal Yoksulun Çocuğu Tarikatlara Teslim... Yaşam tıpkı solgun yelpaze kanatlarında, bir varmış bir yokmuş gibi akıp gidiyor. O kanatlarda öylesine acılar var ki, öylesine altüst gidiyor. Teşvikiye Camisi’nin avlusunda dostlarla bunu konuşurken, Orhan Erinç şöyle demişti: “Hüseyin Baş’ın üç yıl daha alacağı vardı hayattan!” Sevgili Hüseyin Baş’ı sonsuzluğa uğurlarken, Erinç’in bu sözleri 12 Eylül faşist askeri yönetimini getirdi aklıma. Barış Derneği davasından 38 ay hapis yatmıştı. Daha açıkçası yaşamından üç yıl çalınmıştı... Bir ara Ali Sirmen, Melih Aşık, Aydın Boysan’la sohbet ederken, o solgun yelpaze kanatlarına benzeyen anılar denizine dalmıştık. Aydın Boysan şöyle dedi cami avlusunda: “Yahu biz eksiden meyhanelerde buluşurduk... Şimdi ise camilerde!” Kelimelerin sessiz oyunu yüreklerimizde anlatılması güç tümceleri oluşturuyor gibiydi... ??? Bugün, yaşadıklarımızı ve yaşayacaklarımızı anlatmaya, ölümle yaşam arasındaki ince çizgiyi yazmaya çalışacağım. Mardin’de öldürülen 11 yaşındaki çoban kız Berfin ve çok tartışılan eğitim yasası. Bir kuşak yetişti ölümlerin ve acıların içinde... İçimize acıları gömdük, kıpırtısız günleri yaşadık, nice ölümlere tanıklık ettik. Din bezirgânlarının, siyasetin göbeğindeki tarikatların halkı nasıl sömürdüğünü, 5 milyar Avro’yu yeşil holdinglerle nasıl tokatladığını gördük. Tüm faili meçhul cinayetleri, eli kanlı terör örgütlerinin yaptığı katliamları... Devlet eliyle beslenen ve kollanan Hizbullah’ın, JİTEM’in işlediği cinayetleri... Bunların hiçbiri aydınlatılmadı bugüne değin... Ne 70’ler, ne 80’ler ne 90’lar!.. ??? Eli kanlı canilerden, devlet içindeki sistemini geliştirirken, yeni mazlum ve mağdur yaratmayalım.” “Hukuk MÜYESSER YILDIZ’A MEKTUP ‘İnsani görevimi yerine getirdim’ Haşim Kılıç, açılış konuşmalarının ardından gazetecilerin Odatv davası tutuklu sanıklarından Müyesser Yıldız’ın mektubuna verdiği yanıta ilişkin sorularını da yanıtladı. Yıldız’ın kendisine gayet duygusal bir mektup yazdığını söyleyen Kılıç, “O nedenle ben de oturdum kendisine bir cevap yazdım. Çünkü daha önce yazdığı hiçbir makamdan cevap alamadığını belirtiyordu. Doğrusu bu beni çok üzdü. O sebeple de insani bir görevimi yerine getirdim. Neticede bunu yapmış olmakla ne kadar isabetli bir iş yaptığını da görmüş oldunuz. Bir gazetemiz manşetine çekerek bunu bütün halkımıza duyurma imkânına sahip oldu” diye konuştu. ğiz” diye konuştu. Hâkimlerin, yasaların ve kuralların dili olduğunu vurgulayan Kılıç, şunları kaydetti: “Bu dili nasıl kullanırsanız, hukuk devleti ona göre oluşur ve gelişir. Hâkimin iç dünyasındaki endişe, kaygı, korku, ideolojik baskı, dostluk ve düşmanlık duygularından arındırılması, tarafsızlığının olmazsa olmaz koşuludur. Vicdanlar üzerinde oluşan bu işgaller kalkmadıkça, bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşumunu sağlamak mümkün değildir. Hukuk, siyasal, kültürel düzenlemeler yapılarak doldurulduğunu ve yargının yorum alanının daraltıldığını belirten Kılıç, bunun bir şekilde yargıya olan güvensizlik olarak da tanımlanabileceğini kaydetti. Kılıç, “Yargının hesabını veremediği sınır tanımaz uygulamaları, ağır bedeller ödenmesi sonucunu doğurmuş, anayasa ve yasalarda radikal değişimlerin yapılmasının haklı nedenini oluşturmuştur. Dün yargının siyaseti kuşatma gayretlerine karşı çıktığımız gibi bugün de siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyece ve sosyal hayatı dönüştüren çok güçlü bir araçtır. Bu aracın dönüştürücü gücünü, toplumu hizaya sokan vesayetçi bir anlayış için değil, insan onurunu huzura erdiren hak ve özgürlüklerin adil dağıtımında tüketmeliyiz. Yapılacak reformların, geçmişten intikam alma aracı olarak kullanılması gibi bir yanlışlığa da düşülmemelidir. Aktörleri değişmiş yeni vesayet odaklarının oluşmasına imkân vermeyen samimi değişimlere inanmak istiyoruz. Toplumun ve dünya barışının buna ihtiyacı vardır. Bağımsızlık ve tarafsızlık sorunlarını çözmüş bir yargının, adil, makul ve ölçülü kararlarıyla uygulama sorunları ortadan kalkacak, oluşan bu güven ikliminde hak ve özgürlüklerin daha rahat yaşanması sağlanacaktır. Halkımızın mutluluğu adına evrensel değerlerle bütünleşmiş, her türlü siyasi ve ideolojik etkiden arındırılmış, hızlı ve etkin bir yargı ihtiyacı, konuşacağımız reform projelerini gerçekleştirmeyi zorunlu kılmaktadır.” Hâkimlerin uygulamaları ile yüksek yargının birikmiş dosya mağduru olma yükünden kurtulmasının yapılacak reformlara bağlı olduğunu vurgulayan Kılıç, “Hukuk sistemini geliştirirken, yeni mazlum ve mağdur yaratmayalım. Farklılıklarla bir arada yaşamanın yolu, başkalarının hak ve özgürlüklerini savunma erdemini göstermemize bağlıdır. Bilinmelidir ki bir mazlumun seher vaktinde döktüğü bir damla gözyaşının tanıdık silahların gücünden daha etkili olduğunu, geçmişte yaşadıklarımız bize göstermiştir” dedi. CEMİL ÇİÇEK, ‘UZLAŞMA KOMİSYONU ÇALIŞMALARINI SÜRDÜRECEK’ DEDİ Benim B planım yok UTKU ÇAKIRÖZER ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Meclis’teki 4 parti arasında uzlaşma sağlanamaması durumunda “B planı olarak uzlaşabilen partileri arama” fikrine TBMM Başkanı Cemil Çiçek’ten destek gelmedi. Çiçek, “Halkın dört partiye verdiği görev uzlaşarak çıkarmak. Ben de bu işin koordinatörüyüm. Ben ‘olmazsa’ ihtimalini düşünemem” dedi. Çiçek, gündemdeki konulara ilişkin Cumhuriyet’e şu değerlendirmeleri yaptı: Ben B planı düşünemem: Yeni anayasa yapmak için için 4 parti arasında 15 maddelik çalışma esaslarımız var. Şu ana kadar çalışmamız ona uygun yürüyor. Doğrusu da bu. ‘Olmazsa’ ne olur kısmını ben düşünemem. Düşündüğünüz anda su kaçırırsınız. Milletimizin verdiği bir görev var. Yeni bir şey yaratmanın sorumululuğu var omzumuzda. Bunu yapan ben değilim. Aslında yapan, halka anayasa sözü veren dört parti. Ben sadece koordinatörüm. Bu süreçten bir şey çıkarmakla yükümlüyüz. Başaramazsak güven kalmaz: Siyasete güveni arttırmak için başarmak zorundayız. Sadece bizim iç meselemiz olmaktan da çıktı anayasa meselesi. Uluslararası camiada bunu nasıl neticelendireceğimiz merak konusu. Başardığımızda Türkiye’nin itibarı katlanacak. Tansiyon düşmeli: Söylediklerimizden yüzümüzün kızaracağı bir ortam, uzlaşmayı zorlaştırır. Siyasette tansiyonun düşmesi lazım. Vatandaşlar kızıyor, “Böyle bağırış çağırışla anayasa yapabilecek misiniz” diye soruyorlar. Bunu yapabilmek tüm partilerin görevi. Temmuza kadar çalışacağız: Mayıstan itibaren biraz daha yoğun çalışacağız. Meclis çalı Elimiz havada kalıyor: Herkes benden yetkimin sınırlarını aşan çözümler bekliyor. Ama benim yetkim belli. İçtüzük 14. madde neler yapacağımı yazıyor. Ayrıca o kadar hakaret ettiğiniz insan ne yapsın? Yemin krizini kim çözdü? O dönem gösterdiğim çabaları bilen var mı? Ama üstüne bir teşekkür dahi edilmedi. Elimiz havada kalıyor. 12 Eylül davası: 12 Eylül davasına müdahil olup olmayacağımıza yarın (bugün) karar vereceğiz. Savcının iddianamesini ve Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya’nın mahkemeye gön? Erdoğan’ın derdikleri dilekçeyi oku‘Uzlaşabildiğimiz partilerle yorum. anayasa yaparız’ planına destek vermeyen Çiçek, ‘’Bu süreçten bir şey çıkarmakla yükümlüyüz’’ dedi. şırken toplantıları yapmak kolay. Temmuz ortasına kadar çalışırız. Çünkü Meclis tatile girince milletvekilleri seçim bölgeleriyle de ilgilenmek zorunda. 2012 sonunda belli bir noktaya getirmemiz gerekiyor. Komisyondaki havadan memnunum: Uzlaşma Komisyonu’nun çalışması örnek bir çalışma. 4 partinin temsilcisinin bir arada çalışması benim söylediklerimden çok daha önemli. O tablodan memnunum. Siyasete bu hava egemen olsa hem anayasa yapılır hem de Türkiye’nin tüm sorunları çözülür. HP düpedüz hakaret ediyor’ ‘C Çiçek dün NTV’ye verdiği demeçte de CHP’nin 4+4+4 tasarısı konusunda kendisine yönelik ağır eleştirilerle ilgili de şu değerlendirmeleri yaptı: “Üsluba bakınca bunlar tenkit değil, düpedüz hakarettir. Evrak memuru dendi. Evrak memurları şerefle görev yapıyorlar. Ben evrak memuruymuşum, buna söylenecek çok laf olur. Siyaset adamı ağzından çıkan lafa dikkat etmeli. Boşboğazı cehenneme koymuşlar, cehennemin odunu niye yaş demiş. Yüz yüze bakılacaksa bu türlü keskin laf edenler, kendilerini aşağı düşürürler. Kavga çıkmasın diye iki defa kendisini (Kılıçdaroğlu) aradım.” İNCE’DEN ÇİÇEK’E: Bedenin ruhun her yerin AKP’de ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Cemil Çiçek’in NTV’de yaptığı konuşmaya yanıt verdi. Çiçek’in “Elim havada kalıyor” sözlerine İnce, “Sayın Çiçek aklın, beynin, yüreğin, bedenin, ruhun, her yerin AKP’de olduğu sürece elin de orada demektir zaten. Tarafsız bir Meclis Başkanı olamadın ne yazık ki” karşılığını verdi. Çiçek, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Kalıbının adamı olamadı” sözlerine “Siyaset adamın kalıbına göre değil, konuma göre konuşur” karşılığını vermişti. İnce, Çiçek’e “Sen ne kalıbın adamısın ne de konumunun adamısın. Sen Erdoğan’ın adamısın. Bir zamanlar Özal’ın adamıydın, sonra Mesut Yılmaz’ın adamı oldun, sonra Erbakan’ın adamı oldun, şimdi de Tayyip Erdoğan’ın adamısın. 12 Eylül faşizmini savundun, şimdi de AKP faşizmini savunuyorsun” diye seslendi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle