19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 NİSAN 2012 SALI 6 HABERLER Jack London’ın torunu Tarnel Abbott, dünyada artan ‘sömürüye’, ‘faşizme’ ve ‘ırkçılığa’ dikkat çekti ‘Zulmün adresi iktidarlar’ SELDA GÜNEYSU ANKARA “Demir Ökçe”, “Beyaz Diş” ve “Vahşetin Çağrısı” gibi pek çok kitaba imza atan dünyaca ünlü ABD’li gazeteciyazar Jack London’ın torunu Tarnel Abbott, aslında emekli bir kütüphaneci. “6. Ethos Ankara Uluslararası Tiyatro Festivali” kapsamında Ankara’ya konuk olan Abbott, kendini ifade özgürlüğü savunucusu olarak tanımlıyor. Bugün dünyanın hemen her yerinde “faşizmin” ve “ıkçılığın” artış gösterdiğine vurgu yapan Abbott, “iktidarların hedefinde ? Kendisini ifade özgürlüğü savunucusu olarak tanımlayan Tarnel Abbott, Tiyatro Festivali konuğu olarak Ankara’ya geldi. Abbott, ‘’Bugün büyük sermaye sahipleri düzeni bir şekilde kendilerine çeviriyor. Yani kim iktidar olursa olsun zulmün adresi değişmiyor. İktidarların hedefinde hep halklar var” diyor. hep halkların olduğunu” belirtiyor. Ankara’ya gelir gelmez 7 Kasım 1980’de Mamak Cezaevi’nde dövülerek öldürülen yayıncı İlhan Erdost’un ağabeyi Muzaffer İlhan Erdost tarafından anısının yaşatıldığı İlhan İlhan Kitabevi’ni de ziyaret eden Abbott sorularımızı yanıtladı: Jack London’ı sizden dinlemek isteriz... London’ın büyük bir hayranıyım. O, yaşamı boyunca, ekonomik zorlukların üstesinden gelmek için aklını kullanan biriydi. Aslında zengin bir aileden geliyordu, ama bu lüksü terk etti, çünkü o sosyal adaletsizliğe karşıydı. Bunlar için de kalemini kullanmaktan hiç sakınmadı. Ankara’da KESK üyeleri tarafından 4+4+4’ü protesto eylemi gerçekleştirildi. Bu eylemde KESK üyelerine karşı polis yine şiddet kullandı... Siz Türkiye’deki bu eylemler hakkında ne düşünüyorsunuz? Dünyadaki küresel ekonomik kriz nedeniyle insanlar her geçen gün daha da yoksullaşıyorlar. Altta kalanlar daha çok eziliyor, sömürü her geçen gün artıyor. Sadece Türkiye’de değil, ABD’de de eylemler yaygınlaştı. Bugün büyük sermaye sahipleri düzeni bir şekilde kendilerine çeviriyor. Sermaye kapitaller için çalışıyor. Burjuva ve kapitalistler bir şe kilde hükümetleri satın alıyorlar, istedikleri yasayı çıkarıyorlar. Çark hep onların lehine dönüyor. Yani kim iktidar olursa olsun zulmün adresi değişmiyor. İktidarların hedefinde hep halklar var. Türkiye’deki tutuklu gazeecilere ilişkin ne düşünüyorsunuz? Bugün yaşanılanlar çok ama çok acı. Gazeteciler düşüncelerini yazan insanlar. Bir insan haber yapıyor, yazı yazıyor diye böyle bir muameleye tabi tutulamaz. Türk edebiyatından sevdiğiniz yazar ve şairler var mı? Tabii ki... Nâzım Hikmet. Beyinleri Özgürleştirmek Kılıç: Kurtarma Hamlesi Bugün de “Ergenekon(culuk)” üzerine yazacağım.. ama önce basın özgürlüğü üzerine birkaç sözüm var. Can Dündar değerli bir isimdir ve özgürlüklerden yanadır. Bu özelliği nedeniyle de medya üzerindeki ağır siyasi tahakkümce, örneğin NTV’deki güzel ve başarılı haberciliğinden dışlanmıştır. Bugün habercilik, bu iktidarın hoşuna gidecek bir çerçeve içinde geçerlidir... İşte Hürriyet, iktidarın hoşuna gitmeyen iki yazarını daha tasfiye etti: Özdemir İnce, Rahmi Turan... Yönetici gazeteci arkadaşlarımız alınmasın. Bu konuyu açıklığıyla böyle yazmak, aslında onlara destek içindir. Bizim henüz yazma özgürlüğümüz var. Normal koşullarda, tabii ki yazarlar eskiyebilir ve değişebilir.. konuya “yazar hakları” olarak hiç yaklaşmam! Yazarlık başka bir olgudur. Bugün patronlar, iktidarın her iki kanadının da (iktidar ve Cemaat) medya üzerindeki baskılarının ne süre, ne derece süreceği konusunda önlerini göremiyor. Bu nedenle “önlem alıyor” olabilir. Aslında, basın özgürlüğüne yönelik siyasi baskılara dünyada tepkiler yoğunlaşıyor ve iktidarın daha çok baskı yapma isteği veya olanağı kalmıyor. AB’den itiraz sesleri daha yüksek çıkıyor. Financial Times, ilk kez, “Erdoğan’ın daha gaddarca yönetimi” başlığı atıyor! Erdoğan’ın karizması çiziliyor durmadan! Bu gidişat, “kamuoyuna” önem veren bir politikacı için, kabul edilebilir değil. Sırtındaki küfedeki yumurtalardan geride ne kaldı, bilmiyorum. Ama zaman özgürlüklerden yana işleyecektir! Medya patronları bunu görmeli... Ama “al gülüm ver gülüm”e girdilerse, bilemem. Kaybederler, ellerinde zoraki satın alınan gazeteler kalır... Özgür ortam, herkesi ayakta tutar. Baskıcı ortam ise her şeyi yıkar süpürür... Muktedirler başta olmak üzere! ??? Biz, “tutuklu gazeteciler”e odaklandık. Hayır, bunun doğruluğunu tartışmıyorum. Onlar serbest bırakılınca ne yapacağımızı düşünüyorum... Bu nedenle, tutuklu medya söylemine ağırlıkla geçmeliyiz. Tutuklu olan basındır, dolayısıyla basın emekçileridir, yazarlarıdır, dahası medya patronlarıdır! Patronların da basın özgürlüğünü savunmak zorundayız! Kim söylediydi, “dışarıdaki tutuklu gazeteciler” terimini. “Medya tutuklu” durumunda. Tutuklu gazeteciler ise bu durumun dışa vuran bir yönüdür sadece! Olaya bütün olarak bakalım! Medya tutukluysa, biz zaten özgür değiliz! ??? Gelelim dün “Ergenekon” açısından yaklaştığım Can Dündar’ın yazısına... Derim ki, öncelikle bütün konulara yaklaşım için, Kafaları özgür kılalım; olanı görmek, bu özgürlüğün bir No’lu ilkesidir! Evet, olanı görmeye çalışmak... Bu en “temel bilimsel yaklaşım”dır. Olanı görmek için, ideolojik bakışa ihtiyacımız yoktur. Tavıra da! Siyasi farklılıklara da! Bütün bunlar, olanı “yorumlamak” için gerekli olabilir. Ama “olgu”yu (olanı) görmeden, hangi bakıştan olursa olsun, yapacağımız yorum baştan yanlıştır, bizim zararımıza işler... “Silivri’de Ergenekon yargılanıyor” yanlıştır. Silivri’de iktidar ortakları, düşmanlarını tasfiye ediyor. Doğru akıl, Balyoz’da tek bir delil göremiyor. Ergenekon davası mı, darbe teşebbüsünde bulunan general varsa yargıla... Erol Manisalı ile sohbet ediyoruz. Evinde, Cumhuriyet gazetesi için planladığımız halka açık bir konferans ile ilgili düşünce notlarını buluyorlar... Savcı beyler, bunları darbe planı delili olarak dosyaya koyuyor ve Manisalı’yı içeri atıyor... Manisalı’yı içeride öldürmeye teşebbüs ediyor! Ergenekon davası, böyle olaylardan örülmüştür! Balbay’ın neden içeride olduğunu sorgulamıyor, Şık ve Şener’i savunanlar? Ece, Banu ve diğerleri... Nedim ve Ahmet, neredesiniz? Yanlış mevzilerimizi terk edelim, haksızlığa karşı çıkacaksak, adaleti ve özgürlükleri savunacaksak, bu bir tanedir, iki tane, üç tane ve farklı değildir... Eğer birden fazla adalet ve özgürlük varsa, o zaman, bu iktidarın da adalet ve özgürlük anlayışını kabul edin lütfen! Özgürce, olanı görelim... O neyse, o! ??? HAŞİM KILIÇ’IN KONUŞMASI: Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç önemli bir konuşma yaptı... Anayasa Mahkemesi, en yüksek yargıdır. Tepeden baktığında, adaletin ne kadar batık olduğu görülüyor demek ki... İşte! Berrak bir ses ve saptama! Haşim Kılıç, olanı gördü, işte neyse, o! Bu konuşmanın salt Kılıç’ın düşüncelerini yansıtmadığını bilelim. Kılıç, yargının, adaletin nasıl çöktüğünü saptıyor. Çöken bir adaletyargı sisteminde, ne Kılıç’a ve arkadaşlarına, yani Anayasa Mahkemesi’ne, ne yüksek yargıya, mahkemelere ihtiyaç vardır! Bu açıdan, bu konuşma, bir kurtarma girişimidir, hamlesidir... “Dün yargının siyaseti kuşatma gayretlerine karşı çıktığımız gibi, bugün de siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz...” Kılıç, vicdan birliği dedi, yargının topluma sunduğu tek ürün adalettir dedi, hukuk haksızlığı kavramını kullandı, yargıçların vicdanları üzerindeki işgallerin (ideolojik, siyasi, psikolojik, korku) kalkması gerektiğine işaret etti. Tam zamanında, adaletin, vicdanların, bataklığa yüzde 90 gömüldüğü bir sırada, bir kurtarma alarmı… Bir umut mu bu? C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle