Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 NİSAN 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA PAZAR YAZILARI 9 de gemiyle Atlantik ötesine kaçırırlar. Kendini yıllarca adam öldürmek isteyen Nazilere “satmış” olan Braun, bu kez aynı amacı güden Amerikalıların kucağına oturmuştur. Yeni dünyanın patronu olmayı hedefleyen Yankee’ler Braun’un ardından, Nazilere hizmet etmiş 126 roket uzmanını da Amerika’ya alırlar! Eski Hitlerci, yeni Amerikalı Braun bu ülkede kısa menzilli atom bombalarını geliştirir, kıtalararası balistik füze programlarında da çok önemli bir rol oynar. Apollo projesinde yer alan Saturn roketi de onun tarafından tasarlanmıştır. Ellwangen’de bir köylünün yanına sığınmış olan genç kadın üç ay boyunca hiç haber alamaz babaevinden. Temmuz 1945’te gelen resmi bir mektupta, Wilhelm Hoff ve eşinin 15 Nisan’da yaşamlarına son verdiği yazmaktadır. Karı koca Hoff’lar kıyısında oturdukları Müggel Gölü’nün sularına bırakmışlardır kendilerini. Yaşlı kadınla kızının Stuttgart’taki sohbetimizde söylediğine göre, Wilhelm Hoff ne Rusların ne de Amerikalıların eline düşmek istiyordu. “Hitler’e hizmet etmemiş olan babam, savaşın ardından da başkalarının emrinde silah yapımında çalıştırılmaktan korkmuştu” dedi çok yaşlı kızı. “Soylu Braun ise pek hırslıydı, o hep kazananın yanında yer almak isterdi.” Yaşasaydı 23 Mart’ta yüz yaşına basacaktı Wernher von Braun... www.ahmetarpad.de erdincutku@binfikir.be ozgur@kanatlibalina.org remgok@gmail.com C MY B C MY B afta içinde 1 günlüğüne geldiğim İstanbul’da birkaç kez taksiye bindim. Taksicilerden biri, üzerinde logo bulunmayan taksilerin tehlikeli olduğu konusunda uyarınca ve korsan taksilerden bahsedince Avrupa’daki taksilerle ilgili deneyimlerimi paylaşmaya karar verdim. Mizah yazarı Yalçın Pekşen’in 1981 yılında İstanbul’da yaptığı gibi turist kılığına girip taksicilerle ilgili bir araştırma yapmadım. Ancak son birkaç yıldır işim gereği Londra, Amsterdam, Maastricht ve Brüksel’de çok sık taksiye biniyorum. “Londra’da korsan taksileri de sayarsak dört tip taksi var” ayrıntılarına girmeden Brüksel’in taksilerini anlatmaya çalışacağım. Amsterdam’da mesafe kısa diye yolcu almayan, yolu bilmeyen ve bazen de ırkçı davranan şoförlerden bahsediliyor ve taksilerin çok pahalı olduğu söyleniyor. Belki bu yüzden Amsterdamlı, bisiklete rağbet ediyordur! Londra taksileri farklılıkları ve hizmet anlayışları ile beğeni topluyor. Valizleriniz ve çantalarınızla rahatça yolculuk yapacağınız özel araçlardır taksiler, Londra’da. Şoförle aranızda cam bölme vardır, özel yaşamınız takside de size aittir. Taksi hizmetinin verildiği coğrafyayı iyi tanıma, sürücülük becerileri, cana yakınlık ve temizlik gibi kriterlerin sorgulandığı bir araştırmada ilk sırada yer alan Londra taksileri tüm bu iyi yönlerinin yanında en pahalı taksi hizmetleri sıralamasında ise 1. sırada yer alıyor. Dünyadaki 100 kentteki taksi fiyatlarını karşılaştıran bir internet sitesinde ise İstanbul ucuz sayılabilecek kentler arasında sıralanırken Paris ve Brüksel listenin ortasında yer alıyor. Avrupa’nın diğer başkentlerinde olduğu gibi Brüksel’de de taksicilik yabancı kökenlilerin elinde. Brüksel’de taksiciler çoğunlukla Faslılardan oluşuyor. Brüksel’de yoğun trafik bölgelerinde taksilere özel şeritler var. Taksiler, ayrıca belediye otobüslerinin ve tramvayların yollarını da kullanabiliyorlar. Brüksel’de taksi olarak kullanılan aracın 7 yaşından küçük olması, yazıcısı bulunan bir taksimetresi bulunması gerekiyor. Seyahat sonunda ise şoför ücret bedelini gösteren belgeyi müşteriye vermek zorunda. Taksi şoförü olabilmek için bir dizi teori ve uygulama sınavından sonra “uygunluk belgesi” alınması gerekiyor. Belge her yıl yenileniyor. Siyah renkli taksiler siyahmango sarısı şerit ve Brüksel Bölgesi’ni simgeleyen 2 zambak sembolünü taşıyorlar. Brüksel’de geçen ay BRÜKSEL motosiklet taksi denemesine başlandı. 13 motosiklet taksi ile 2 yıllık bir deneme projesi uygulanacak. Ancak motosiklet taksilerin normal taksilerden ucuz olmama ERDİNÇ UTKU zorunluluğu var. Brüksel’de taksi tutmanın en kolay yolu taksi şirketlerine telefon edip taksi istemek. Yakındaki bir taksi durağına gidip taksiye binmeniz de mümkün. Brüksel’de 127 ayrı yerde 594 taksi sığacak kadar taksilere ayrılmış özel yerler var. Şanslıysanız tabii ki yoldan geçen boş bir taksiye “Hey taksi” de diyebilirsiniz. Ancak bunun için 100 metre önceden işaretinizi vermeniz gerekiyor. Brüksel sınırları içi ve dışı olmak üzere 2 ayrı tarife uygulanıyor. Taksiye biniş 2.40 Avro’luk temel ücretle başlıyor. Brüksel içerisinde kilometre başına 1.66 Avro alınıyor. Brüksel dışı için ise kilometre başı 2.70 Avro isteniyor. Ayrıca taksiler saatte 30 Avro bekleme ücreti hesaplıyor. Trafik sıkışıklığı nedeniyle saatte 19 km. hızın altına düşüldüğünde taksi ücretine bekleme ücreti eklenmeye başlıyor. Örneğin Brüksel’deki aynı yere gitmek için taksiye bir gün 7 Avro öderken başka bir gün (ya da aynı gün farklı bir zamanda) 16 Avro ödemeniz gerekebiliyor. Sıkışıklık ve kırmızı ışıkta durulması ücreti arttırıyor. Saat 22.00 ve 06.00 arasında ise ücrete “2 Avro” ekleniyor. Ücret tarifesi taksinin içinde görülecek bir yere asılıyor. Brüksel’deki yaklaşık 1250 taksiden 100 tanesi tekerlekli sandalyeli engellileri taşıyacak şekilde donanımlı. Saat 23.00 ile 06.00 arasında hizmet veren “Toplu taksi” ise bir tür “taksi dolmuş” aslında. Kişi başına 6 Avro ücret alınıyor. Otobüs duraklarına yakın 200 yerde bu toplu taksilere binilebiliyor. Belçika’da “taksi çeki” uygulaması da var. Böylece ihtiyacı olan herkesin taksiye binebilmesi amaçlanıyor. Engellilere ve 75 yaşının üzerinde bulunan ve toplu taşıma ile seyahat edemeyecek durumdaki düşük gelirli yaşlılara sosyal kurumlar tarafından karşılıksız olarak 5 Avro’luk çekler veriliyor. Engellisine ve yaşlısına ücretsiz taksi olanağı sağlayan, motorsiklet taksi ve taksi dolmuş gibi seçenekler sunulan Brüksel’de rastladığınız hayatın gerçeği “korsan taksi”leri hiçbir resmi kaynakta göremezsiniz. “Kısa mesafeyi reddeden ve GPS olduğu halde kasıtlı olarak yolu uzatan” Brükselli taksicilere de rastlanıyor. Benim kişisel deneyimlerimden yola çıkarsak en sorunsuz ve zevkli taksi yolculuğu Londra’da yapılıyor. Maastricht de bu işin düzgün yapıldığı yerlerden. Brüksel’de ise işiniz biraz da şansa kalmış. Bazen çok güzel bir yolculuk yapma fırsatı yaklarken bazen de taksi yolculuğunuz bir daha hatırlamak istemediğiniz bir deneyime dönüşebiliyor. H Hey taksi! 911 yılında çift kanatlı uçaklarla uçmuş olan ünlü bilim adamı Wilhelm Hoff Alman havacılık sanayisinin öncülerindendir. Makine mühendisi olarak Strasbourg Üniversitesi’ni bitiren Hoff, 1910 yılında pilot brövesi takmaya hak kazanan ilk bilim adamlarından biridir de. Zamanla uçak yapım tasarımcısı olarak ünlenen bilim adamı uçuş sırasındaki ölçümlerin uçakların geliştirilmesinde ve yapımında çok önemli olduğuna inanırdı. 1912 yılında kurulan Alman Havacılık Deneme Enstitüsü’nün başına getirilen Hoff, Berlin Teknik Üniversitesi’nde verdiği derslerle de sayısız öğrenci yetiştirmiştir. 1930’lu yıllara girildiğinde Almanya’da silahlanma gittikçe önemli bir rol oynamaya başlar. Aynı süreçte Wernher von Braun adında roket teknolojisine meraklı yirmi yaşında genç bir baron adını duyurmaya başlar. Aradan iki yıl geçmeden “sıvı yakıtlı roketler” üzerine yaptığı doktora çalışması Hitler hükümetinin çok ilgisini çeker. Üzerine “çok gizli” damgası vurulan dosyaya el konur. Baron Braun’u artık doruğa giden bir gelecek beklemektedir. Bu süreçte kimi zaman Profesör Wilhelm Hoff’la da bazı ortak çalışmalar yapar. Ancak Hoff savaş yaklaşırken kendini enstitüdeki görevinden iyice çekerken soylu Braun, Nasyonal Sosyalist Parti’ye üye olur, SS askeri birliklerine de katılır. Naziler bu arada savaş uçakları ve roket teknolojisinin gelişmesi uğruna 20 milyon Rayh Mark’ını gözden çıkarmıştır. 1 Amerikalıların kucağındaki soylu Nazi Braun’un kurduğu araştırma merkezlerinde çalıştırılır, binlercesi yaşamını buralarda on bin insan çalıştırılmaktadır. Savaş yitirir... Ancak tüm silahlanmaya karşın başladığında Hitler’in gözünde baronun Hitler Almanyası’nın savaşı yitireceği, önemi daha da artar. Aradan iki yıl 1945 yılına girildiğinde belli olur. Müttefik geçtikten sonra Braun’un planlarına uygun orduları doğudan ve batıdan saldırıya olarak yapılan dünyanın en büyük sıvı geçerler. Şubat ayında sevgilisi Eva yakıtlı roketi, 13 ton ağırlığındaki, 14 Braun’u yanına alan Hitler Berlin’deki metre yüksekliğindeki Aggregat A4 yeraltı sığınağına girer ve savaşı oradan başarıyla havalanır. Bu dâhice buluşa yönetmeye çabalar. Nisanın ilk haftalarında hayran kalan Hitler’in emriyle Ruslar başkent Berlin’i abluka 31 yaşındaki Braun’a altına alırlar. Kellesini kurtarmak STUTTGART profesörlük unvanı verilir. isteyen koyu Nazi bilim adamı, Genç soylu artık Alman roket soylu Braun gizlice Münih’e sanayisinin başındadır. Aynı kaçar. O sıralar Bavyera’ya günlerde Hoff ise iyice içine girmiş olan Amerikalılar Nazi kapanmıştır. Avrupa’daki Braun’a hemen kucak açarlar. O savaşın ve silah yapımındaki günlerde Profesör Hoff ise kızını, AHMET ARPAD gelişmelerin insanları felakete kucağında yeni doğmuş bebeği sürükleyeceğine inanan ünlü ile Berlin’i terk eden en son bilim adamı, Berlin’in Müggel trenlerden birine bindirerek Gölü kıyısındaki evinden pek dışarı Güney Almanya’ya kaçırtır. Genç anne ve çıkmamaktadır. O sıralar Braun’un yeni bir Hoff’un iki aylık torunu Stuttgart buluşu Avrupa’yı ayağa kaldırır. Efsanevi yakınlardaki Ellwangen’de bir köylü V2 roketleriyle Londra ve Antverpen’e ailenin yanına sığınırlar. Aynı günlerde yapılan saldırılarda sekiz bin insan Amerikalılar pakladıkları koyu Nazi yaşamını yitirir. Hitler’in emriyle V2’lerin Braun’u gizlice ülkelerine yollarlar, seri yapımına geçilir. Fabrikalarda ve Thürigen’deki roket araştırma merkezinden yeraltı deneme merkezlerinde savaş esirleri tonlarca sayısız malzeme ve gizli belgeyi Muturların sırtında Karadeniz’e... Yaşamla ölüm arasındaki yasalar lmanya’nın Bremen kentinde 24 Ağustos 1963 günü oynanan futbol maçı, futbolseverlerin hayranlıkla takip ettiği Bundesliga liginin ilk resmi karşılaşmasıydı. Ev sahibi Werder Bremen, Borussia Dortmund’u 32 yendi. Bu maçın en unutulmaz anı ilk dakikada gelen goldü. Borussia Dortmund maçı kaybetse de takımın yıldızı Friedhelm Konietzka, Alman futbol tarihine ligin ilk resmi golünü atan futbolcu unvanıyla girdi. Arkadaşları onu ‘Timo’ diye çağırırdı. 2. Dünya Savaşı’nın efsanevi Rus generali Timeşenko’nun gücü ve dayanıklılığından esinlenmişlerdi. Friedhelm, sonraki yıllarda gerçek adını Timo olarak değiştirdi. Yeşil sahaların yıkılmaz futbolcusu Timo, başarılı kariyerinin ardından futboldan kopmadı. Uzun yıllar antrenörlük yaptığı İsviçre’ye 1988’de yerleşti. Sağlık problemleri nedeniyle yeşil sahalardan uzaklaştı. 10 yıl kadar önce kanser olduğunu öğrendi ancak yapılan müdahaleler sonuç vermedi. Doktorlar acı gerçeği yüzüne söyledi. Yaşama ihtimali olmadığını anlayan Timo, peşinden gelen Azraile son çalımını atmak istiyordu. Ölüm eğer tek seçenekse, bu seçeneği kendi şartlarına göre kabul etmek istedi. Kendi isteğiyle tedavisine son verdi ve hastaneyi terk etti. Son günlerini evinde, ailesiyle birlikte geçirmek istiyordu. Uzun yıllar eşiyle birlikte yaşadığı göl manzaralı evine döndü. Yakınlarıyla birlikte bir hafta uzun uzun sohbet etme imkânı buldu. Gitme zamanı geldiğinde geride bir veda mektubu bıraktı. Sevdiklerinin gözü önünde kendisi için özel hazırlanmış zehiri içerek intihar etti. Timo, 73 yıllık ZÜRİH yaşamını kendi kararıyla, kendi belirlediği gün ve saatte, sevdiklerinin yanında sonlandırdı. Timo’nun seçimi, uzun yıllar tartışılan ötanaziyi bir kez daha gündeme getirdi. REMZİ GÖKDAĞ İsviçre ötanazi konusunda en rahat hareket edebilen ülkeler sıralamasının başında. Avrupa’nın bu sevimli ülkesinde ölüm hakkını kullanarak intihar edenlerin sayısı diğer ülkelere oranla bir hayli fazla. Bu konuda özel yasalar mevcut. Kurtuluş umudu olmayan hastalar burada “ölüm hakkı”nı rahatlıkla kullanabiliyor. İsviçre’de ötanazi 1918’den beri serbest. Uzmanlaşmış özel kliniklerde İsviçre vatandaşlarına ya da bu ülkede ikamet eden hastalara ötanazi uygulanabiliyor. Bu uygulamadan sadece tedavisi mümkün olmayan hastalığa ya da dayanılmaz ağrılara sahip, kurtuluş umudu olmayan hastalar yararlanabiliyor. İsviçre hükümeti yasal olan ötanazinin sınırlandırılması için birkaç kez girişimde bulunsa da yapılan referandumlarda halk, umutsuz hastalara ölme hakkının tanınması gerektiğine karar verdi. Ötanaziyi tercih ederek ölümü seçenler sadece İsviçreliler değil. Diğer ülkelerden buraya ölmeye gelenler de var. İsviçre İstatistik Kurumu bu konuyla ilgili ilk resmi rakamları geçen yıl yayımladı. 20092010 arasında 300 İsviçreli ötanazi ile hayatını sonlandırdı. Ölenlerin büyük bölümü 55 yaşın üstündeydi. Son 3 yılda ölmek için İsviçre’ye gelen yabancı ülke vatandaşlarının sayısı ise yaklaşık 1200’ü buluyor. Yabancıların sayısında gözlenen artışı “ötanazi turizmi” olarak adlandıranlar da var. Her yıl tatil için sıcak kumsalları, kafa dinlemek için ormanı, kamp için dağları seçenler, hayallerini gerçekleştirecekleri mekânlara doğru yola koyulurken, ölümü kabullenen çaresiz hastalar İsviçre’ye geliyor. Bu alanda hizmet veren özel sağlık klinikleri de gelenlerin taleplerini kendilerine tanınan yasalar dahilinde karşılamaya çalışıyor. Yaşam standartlarının üst düzeyde olduğu bu küçük ülkede, ölüm hakkı da devletin koruması altında. A N eşimin İstanbul sergisi sırasında isan ayı bir şenliktir. gitmiştik. Nisandı. Şehir Göçmen kuşları, uyanan vapurlarından ne çok yunus ayılarıyla bir yaşam görmüştük. Köyde de bir gözüm şenliği... Biz nisanda sık sık denizde gezinmiştim. Sonunda Auke Körfezi’ndeydik. Burası pencereden bir yunus grubu Juneau’nun en çok güneş alan görünce yeğenimi kucakladığım yeri. Güneş bu körfezi nasıl gibi tepeden aşağı koşmuştum. seviyor, bir görseniz. Geçen gün İlk kez yunus görecekti Rüzgâr! en güzel nerde parladığını da Keyifli grubu dikkatle incelediği keşfettim; muturların sırtında! uzun gözlem sonrasında “Keşke Deniz kenarında suya biz de deniz canlısı olsaydık” dokunmadan duramam. Suyu, demişti! O zaman 2.5 içindeki dostları yaşındaydı; şimdi 1. sınıfa selamlamalıyım. O gün de gidiyor. Öğretmeni ise annesi. hemen elimi suya sokmuş ve İlk öğretmenleri 2. dönem yerimize dönmüştüm. Yüzümü başlamadan hemen önce tekrar okyanusa çevirmemle gidince, başta kızı öğretmensiz sırtlarını görmem bir oldu. kalmasın diye kendisine Selamımı almışlardı demek! getirilen teklifi kabul ederek 1. Hemen kıyıya koştum. Burada 2. ve 3. pek yüzemediğim için her sınıflardan fırsatta ayaklarımı da ALASKA oluşan karma sokuyorum suya. sınıfın Muturlarla aynı anda suda öğretmeni oldu olma keyfini kaçırır Özge. Aslında o mıyım? Parmaklarım dondu sırada değil ama değdi. Ben sudayken ÖZGÜR KEŞAPLI ücretli onlar da biraz ötede DIDRICKSON öğretmenlik, beslendiler. hiçbir işte En az 4 bireyin olduğu bu çalışacak mutur grubunu 3 saat durumu yoktu. Daha yeni boyunca izledik. Denizi dikkatle doğum yapmıştı! Beni anne taramaya alışık olmayan gözler yapan (iki anne yarısı toplamı fark edemeyebilir onları. bir anne etmez mi?) yeğenim Çoğunlukla görüp göreceğiniz Defne için sütünü sağdıktan hızla belirip yok olan sırtlarıdır. sonra Rüzgâr’la okulun yolunu Muturlar genellikle yunuslardan tutan kardeşimin bugünlerde küçük ve burunsuzdur. Dünyada aklıma düşmesinin bir nedeni 6, burada ise 2 tür var. Sözünü var tabii ki. Evlerinden yunus ettiğim türün bilimsel adı görüyorlar diye “yeter çalışıp Phocoena phocoena. biriktirdiğimiz” deyip köye Karadeniz’de relicta alttürü var. kaçmışlardan sanmayın onları. Bilimsel olmayan deyişle “çok Şanslarına böyle güzel kiralık benziyorlar, bir anlamda bir ev buldular. Ücretli öğretmen kardeşler”. Muturların maaşı bile gelirlerine çok önemli sırtlarında parlayan güneşte bir katkı sağlıyor. Özge ve eşi şey vardı, çekti. Atladım uzman biyolog. Birlikte uzun sırtlarına. Karadeniz’e yıllar kuşlarla ilgili çalışmalar yollandım. Kırklareli’nin yaptık. Özge, 2000 yılında kuş Limanköy’üne; kardeşimin halkalamayı öğrenmeye gittiği yanına. Özge hemen gördü bizi. Norveç’teyken, ülkemizde de Ne de olsa evlerinden yunus ivedi şekilde bir ulusal gözlemi yapabilirsiniz. Salonda halkalama programı kurulması otururken, mutfakta kahvaltı gerektiğini düşünmüş ve ederken... Limanköy’e ilk kez başarıyla sonuçlanan girişimin öncüsü olmuştu. 2001’de ODTÜ ormanında pilot çalışmayla hayata geçirilen ve 2002’de resmiyete kavuşan UHP (www.halkalama.net), kuş göçü açısından çok önemli olan ülkemiz için büyük bir gelişmeydi. Geçtiğimiz yıl yabancıların böceklerimizi, çiçeklerimizi kaçırması haberlere konu olmuş ve hepimizi kaygılandırmıştı. UHP bu gibi durumları da engelleyen bir girişimdi. Özge, UHP koordinatörü olarak emek verdi yıllarca. Ben de yardımcısıydım. Uzunca bir dönem gönüllü çalışmıştık, çünkü önemine rağmen desteksiz bırakıldı UHP. Ne yazık ki ülkemizde bir şeylerin öncüsü olmak acı çekmekle eşanlamlı olabiliyor. Manevi ve maddi desteksizlik nedeniyle görevlerimizden ayrılmak zorunda kaldık. Gönlüm, kız kardeşimin bir anlamda kendi yarattığı sıfatını hâlâ taşıyor olmasını isterdi ancak, Limanköy’e de çok yakıştı Özge. Hem, köy çocuklarının da kuş göçü çalışmaları yapmış öğretmenleri oldu, fena mı? Öğretmenlerin hem karınlarının doyması, hem de mutlu olmaları çocuklar için de ne kadar önemli. Mutfakta çorba karıştırırken yunus gören, bahçesini çapalarken üzerinden yüzlerce leylek geçen Özge hiç mutsuz olabilir mi? Mart’ta çocuğumuz saydığımız UHP 10. yaşına bastı. Nice yıllara UHP! 10. pazar yazıma son halini verirken eşimle beni köylü yapan Kuşcenneti halkalama istasyonumuzu da 23 Nisan 2002’de açtığımızı fark ettim! Başta çocuklar ve öğretmenler olmak üzere hepimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun!