25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 NİSAN 2012 PAZAR 6 HABERLER Uzmanlar işsizliğin, eşitsizliğin, adaletsizliğin, baskıcı ortamın zorbalığa dönüştüğünü belirtti Toplumsal şiddet salgını DOÇ. DR. BURHANETTİN KAYA: ŞULE KÖKTÜRK/SİBEL BAHÇETEPE Adalet ve Komplo Türkiye’de nasıl bir hukuk, yargı, adalet olduğunu anlamanız için, “siyasi nitelikli” davaları izlemek yeterli. Özel yetkili veya ağır ceza mahkemeleri, fark etmez.. Yeter ki “aynı tel”den çalsın.. Silivri’deki ağır adalet ve hukuk ihlali savları medyaya yansırken, Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nden de, Silivri’yi aratmayacak bir karar çıktı: Hava Kuvvetleri Başsavcısı Ahmet Zeki Üçok 9 yıl hapse mahkum oldu... Bu davayı bu sütuna taşımıştım (İzleyin, 20 Mart 2012, Erdoğan’a Askeri Darbe?) Nedeni: TSK bilgisayarlarına dosya koyup aldığı saptanan 3 astsubayı “hipnotize ederek” işkenceye azmettirmek! 3 astsubay TSK bilgisisayar sistemine sahte bir belge yüklemekten yakalanır. Astsubaylar, soruşturmayı sürdüren askeri savcı Üçok’a Cemaat elemanı olduklarını itiraf eder. Bu süreçte, astsubaylara hiçbir şiddet uygulanmadığına ilişkin 34 sağlık raporu ve sanıkların açıklamaları vardır. Ancak Cemaat olaya el koyar, bu davayı ortadan kaldıracaklardır. Sanıklar “İfademiz işkence altında alındı, bize hipnoz yapıldı” derler ve savcı hakkında suç duyurusu yaparlar. Üçok hakkında ağır cezada dava açılır! “Suçu” sabit görülür ve 9 yıl ceza alır! Suçu, tabii ki F elemanlarının ordu içindeki üstelik casusluk bile denebilecek faaliyetlerini ortaya çıkarmaktı! Tanıdık: Cemaate dokunan yanar, yani! ??? Şimdi hukuka bakın: Hipnoz yapıldığını söylediği tarihte adam Kayseri’de yoktu. Avukatların, hipnozla ifade almanın mümkün olup olmadığının saptanması için bilirkişi istemleri reddedildi. Reddi hâkim istemini, hukuka aykırı olarak aynı mahkeme reddetti. Sanığın, birinci sınıf askeri hâkim olduğu için ancak askeri mahkemede yargılanabileceği ilkesini de takmadı. Zeki Üçok’un esasa ilişkin savunma için süre isteği de reddedildi. Avukat Hüseyin Ersöz diyor ki: “Savunma yok sayıldı ve adil bir yargılamanın şartları oluşturulmadı. Sıradan bir vatandaşın kendisini hukukun ellerine teslim etmesini beklemek ne kadar mümkün?..” Ve Balyoz davasıyla benzerlikleri şöyle saptıyor: “İki davada da savunma hakkı kısıtlanıyor, talepler karşılanmıyor, deliller tartışılmıyor. Kayseri davası, Balyoz davasının sonraki sürecinde nasıl bir sonuçla karşılaşacağımızı açık gösteriyor.” DOÇ. DR. ŞİŞMAN: Kadına şiddet, çocuğa şiddet, doktora şiddet, kendinden güçsüz olana, savunmasız gördüğüne sonrasını düşünmeden uygulanan psikolojik ya da fiziksel şiddet, kendinden güçlü olana karşı ise boyun eğme... Günümüz Türkiyesi’nde, artık çok sık rastladığımız bu karakterlerden kimi yalnızca psikolojik şiddet uygulayarak veriyor zararını, kimi ise çok önemli bir toplumsal değer olmasına karşın, değerini hiç düşünmeden, yalnızca dedesinin maaşını alamayacağı için öldürüyor Op. Dr. Ersin Arslan’ı... Dört bir tarafını sardığı ülkemizde kapitalizm, doğasında olan şiddeti de yaygınlaştırdı. İşsizlik, eşitsizlik, adaletsizlik, tutsaklık; iş, eşitlik, adalet ve özgürlük arayan insanları şiddetiyle ele geçirdi. Siyasi parti temsilcileri kendilerinin milyonlarca insan tarafından seyredildiğini ve şiddetin şiddeti doğurduğunu unutarak, birbirini boğazladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise iki yıl önce 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda kendi koltuğuna oturttuğu çocuğa “Yetki artık senin. İster asarsın ister kesersin. Her şey sende” dedi. Medya ise şiddet görüntülerini tekrar tekrar göstererek yangına körükle gitti. Herkes, her şeyin sorumlusu, suçlusu oldu, ancak “ben” hep haklıydı ve hâlâ haklı... Türkiye’yi ele geçiren şiddete karşı “Ne yapabiliriz?” diye sorduğumuz uzmanlar, insanlara iş, eşitlik, adalet ve özgürlük sağlanması, hoşgörünün örnek olması için yetkilileri göreve çağırdı. Zorbalığı devlet üretti Türkiye Psikiyatri Derneği Ruhsal Travma ve Afet Çalışma Birimi üyesi, psikiyatr Doç. Dr. Burhanettin Kaya, şiddeti devletin yarattığını söyledi. Kaya, şiddetin toplum içinde yaygınlaştığını belirterek “Sosyal faktörler de önemli; işsizlik, kriz dönemlerinde şiddet daha da artıyor” dedi. Kaya, özellikle toplum liderlerinin bunda etkili olduğunu vurgulayarak “2 yıl önce 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı’nda Başbakan kendi koltuğunu bir öğrenciye devrettiğinde ‘Yetki sende, ister asarsın ister kesersin’ demişti. Bu zihniyet aslında güç sahibi olmanın, şiddeti haklı olarak kullanabileceğinin algısıdır” diye konuştu. Türkiye’nin son 3040 yılına baktığımızda şiddeti en çok devletin ürettiğini dile getiren Kaya, özetle şunları söyledi: “12 Eylül’den işkenceye, siyasal şiddete bakarsanız bunu devlet üretmiştir. Filmlerde şiddet davranışı meşrulaştırılıyor. Medya da bazen şiddet haberlerini verirken, haberin detaylarını özendirici olarak kullanıyor. Şu anda uygulanan ekonomik, neoliberal politikalar kendini var edebilmek için şiddete gereksinim duyuyor. Korku imparatorluğu yaratmak kapitalizmin doğasında var. İnsanlara sürekli şiddeti gösterin, ilk hissettiğiniz korku, acı, üzüntüdür. Ama 20’nci izleyişte bunlar kaybolur, çünkü duyarsızlaşırsınız. Duyarsızlaşırken de o davranışı tekrarlar.” Ücret artışı olmalı Marmara Üniversitesi İktisat Bölümü’nden Doç. Dr. Mehmet Şişman ise toplumsal çözülmenin ve şiddetin Türkiye’nin ekonomisiyle yakından ilgisi olduğuna dikkati çekti. Makro değişkenlere bakarak kriz analizi yapamayacağımızı, insanların satın alma gücünün düştüğünü vurgulayan Şişman, “İnsanların gelirlerinin düşmesi onları şiddete yöneltmemeli tabii ama maalesef bizde eğitim düzeyleri de ortalamanın altında olduğu için insanlar hemen parlıyorlar. Sadece güvenlik önlemleri ile olmaz, burada ücretlere, maaşlara bir göz atmak gerekiyor” dedi. Kamuda ücretlerin hâlâ düşük olduğunu ve zam yapılmadığını ifade eden Şişman, “Bugün özel sektör kamuya bakıyor. Kamuda ücret artışı olsa özel sektör de ücret artışı yapacak. Her zaman böyle olmuştur” ifadelerini kullandı. Şirketlerin kâr etmeye başladığını, ancak bunu ücretlere yansıtmadığını vurgulayan Şişman, şunları söyledi: “Burada ücret artışları gündeme gelmeli. Almanya’da toplumsal duyarlılık daha yüksek olduğu için ücret artışı yaptılar. Bu ücret artışı er ya da geç gündeme gelecek. Bu Türkiye’de herkesin bildiği ama konuşmadığı bir şey. Bu gelmeden biz toplumsal sorunlardan kurtulamayız.” Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ Haksızlıklara büyük isyan Balyoz davası’nda büyük haksızlıklara karşı adalet isteyen isyan çığlıklarıyla dolu masamın üstü! Subaylar; onlara sanık demeye bile dilim varmıyor; kendilerine yöneltilen suçlamaların iler tutar yanı olmadığını, kanıtlarıyla gönderiyor ve seslerinin duyurulmasını istiyor... Hangi birini yazsa bilemiyor insan! Hepsi aynı haksızlıklar tuzağının çemberine sıkıştırılmış. Dosyalardan birini çekiyorum: Piyade Kurmay Yarbay Nedim Ulusan: Sahteliği kanıtlanmış, imzasız bir dijital word belgesinde adım geçtiği için çağırdılar, Hırvatistan’dan gelerek teslim oldum, 13 aydır tutukluyum! Benimle ilgili olmayan bir uyduruk belgede adımın neden yazılı olduğunu nasıl kanıtlarım? Mahkeme üniversitelerden gelen ve sahtecilikleri kanıtlayan bilirkişi raporlarına inanmıyorsa, neye inanacak? Çocuğum Nehir neden babasız büyüyor? Adalet istiyorum, hemen! ??? Diğer bir dosya, çok imzalı: Orgeneral, Amiral, Korgeneral, Tümgeneral, Albay.. imzalı ülkenin yetiştirdiği subaylar: Bilgin Balanlı, Deniz Cora, Can Eerenoğlu, Rıdvan Ulugüler, Turgut Atman, Yurdaer Olcan, Bülent Kocababuç, Süleyman Namık Kurşunlu, Fikret Güneş, Hasan Fehmi Canan, Mücahit Şişlioğlu, İsmail Taş, Beyazıt Karataş, Gürbüz Kaya, Ahmet Yavuz, Şafak Yürekli, Hakan Akkoç, Sadi Ünsal, Güngör Kurubaş, Halil Helvacıoğlu, Gökhan Gökay, Yalçın Ergül, Mehmet Eldem, Ahmet Erdem, V. Murat Tulga, M. Erhan Pamuk, Kubilay Baloğlu, Fatih Altun, Mehmet Erkorkmaz, Erhan Kubat, Dora Sungunay, Murat Saka, Ahmet Tuncer, Tayfun Çakır, Cengiz Köylü, Koray Eryaşa, Kadri Sonay Akpolat, Onur Uluocak, Aziz Yılmaz, Murat Ataç, Nedim Ulusan, Osman Kayalar, Murat Özçelik, Ahmet Hacıoğlu, Ender Güngör, Nihat Altunbulak, Levent Görgeç, Hanifi Yıldırım... Bizi bilgilendirmek ve halkımızın bilgilendirilmesini sağlamak için Balyoz davasının ne olduğunu anlatıyorlar... Diyorlar ki: Savcı, davanın dayandırıldığı Plan Semineri’ni suç görmüyor, ancak bu seminerde örtülü olarak, Balyoz darbe planının denendiğini ileri sürüyor.. Savcının kanıt olarak sunduğu CD’lerdeki kayıtların hepsinin ise sahte, sonradan yazılmış olduğu, dünyada ve Türkiye’deki bilirkişi raporlarıyla kanıtlanmış durumda... Subaylar, büyük bir komplo ile karşı karşıya... Açıklamalarına, “Fatih Camisi’ni bombalayacaklardı” ve benzer suçlamaları günlerce manşetlerine çeken bütün medya yer vermelidir... Ama ne yazık ki büyük çoğunluğu ahlaksızlık yapıyor! Suçlamaya yer var, ama savunmaya ve sahtekârlıklara yer yok! Subaylar, mahkemede savunmalarına yapılan haksızlıkları da bir bir açıklıyor. Bu sahte darbe planlarının, “profesyonel ve çok teşkilatlı organizasyonlarca üretilip servis edildiğini” yazıyorlar. Soru şudur: Bu sahte CD’leri kim üretti? Balyoz davasının asıl araştırılacak yönü budur. Bu araştırmanın önlenmesi için, savunma baskılanıyor ve ortaya çıkan gerçek ne olursa olsun, bir an önce ceza verilmeye gidilmek isteniyor. Evet: Yargı, adalet, yasalar.. bu komplonun parçası olamaz ve olmamalı! Adalet, bilime karşı olamaz ve olmamalı! SOSYOLOG BİRSEN GÖKÇE: Şiddete ulaşım kolay “Toplumsal şiddet var” diyen sosyolog Birsen Gökçe ise bunda işsizlik, psikolojik çöküntü, bireylerin hedefledikleri şeylere sahip olamamaları gibi önemli faktörler yattığını söyledi. Gökçe “Ayrıca her isteyen tabancaya, öldürücü alete sahip, uyuşturucu kullanımı da artıyor. Bütün bunlar bireyin kolaylıkla hareket etmesinin nedenleridir. Bunlar bireyin en ufak bir sıkıntıda şiddete kapılmasına neden oluyor” dedi. Şiddetin aynı zamanda psikolojik bir olay da olduğunu vurgulayan Gökçe, işsizlik, ekonomik eşitsizlik, piyasanın devamlılığı, doğalgaza, elektriğe, benzine zam yapılması gibi durumların da şiddet üzerinde etkili olduğunu söyledi ve “Bunlara sahip olamayanlar, elindeki para yeterli olmayan insanların şiddete kapılması ortaya çıkıyor. Şiddet aynı zamanda eğitim meselesidir” diye konuştu. Gökçe “Şiddet toplumda giderek artıyor. Şiddet şiddetle pekişmeye başlıyor” ifadelerini kullandı. Vatandaşa örnek Meclis olunca... Siyaset bilimci, akademisyen Prof. Dr. Doğu Ergil de Meclis’te yer alan partilerin temsilcilerinin birbirlerine davranışlarına dikkat çekerek “Örnek bu olunca vatandaştan başka bir davranış biçimi beklemek mümkün mü?” dedi. “Kendinden olmayanı yok etme anlayışının” da hâlâ kabul gördüğüne dikkati çeken Ergil, bu açmazları giderecek bir eğitim sistemi geliştiremediğimize işaret etti. Sağlığın ticarileştirilmesi aşamasında oy kaygısı ile hasta haklarının alabildiğine arttırıldığına, buna karşın sağlıkçıların haklarının önemsenmediğine dikkati çeken Ergil, buna karşın hep mucize beklendiğini, mucize gerçekleşmeyince ise kaybın sorumlusu olarak görülen sağlıkçının saldırıya uğradığını anlattı. Ergil, “Şimdi bu insanlar, hasta yakınlarına kendilerinin olası katilleri olarak bakarlarsa nasıl şifa dağıtacaklar? Yapılması gereken, tıp mesleğinin ve erbabının saygınlığını, statüsünü arttırmak ve çalışma şartlarını kolaylaştırmaktır” diyerek çözümün adresi olarak Sağlık Bakanlığı’nı gösterdi. Ne yapılmalı Şiddete karşı eğitim ailede başlar. Medya daha dikkatli olmalı, şiddet görüntüleri tekrar tekrar verilmemeli. İnsanların duygu ve düşüncelerini ifade edebilecekleri, eşitlikçi bir ortam yaratılmalı. Kapitalizm yerine eşit özgür bir dünya olmalı. Toplumdaki rol modeli kişiler, siyasiler şiddeti bir araç olarak kullanmamalı. Şiddetin egemen bir güç olarak kullanıldığı dünya, şiddetin devam etmesine neden olur. ? Hekimlere bıçaklı saldırı BDP’den Üçer’e inceleme ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) BDP yönetimi, trafik kazası geçiren eşi ve kızına zamanında müdahale etmediği gerekçesiyle Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bir doktora şiddet uygulayan Van Milletvekili Özdal Üçer hakkında inceleme başlattı. BDP Genel Merkezi’nden yapılan açıklamada, Üçer’e “geçmiş olsun” dileğinde bulunuldu. Açıklamada, “Kimden ve nereden gelirse gelsin, görevi başındaki sağlık çalışanlarına, hekimlere ve kamu emekçilerine yönelen şiddet olayları asla onaylanamaz, asla hoş görülemez” görüşüne yer verildi. SAVAŞ KÜRKLÜ C MY B C MY B ADANA Adana Meydan Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi Çocuk Acil Bölümü’ne tedavi için getirilen çocuğun yakınları, doktor ve hemşirelere önce hakaret ve tehditte bulundu, ardından bıçakla saldırdı. S.T. adlı çocuğun muayenesi sonrası order kâğıdının hemşireye verilmesinin ardından hasta yakınları hastane içinde dolaştırıldıklarını ileri sürerek görevlilerle tartıştı. Hasta yakınları araçlarında bulunan bıçakları alarak görevli Dr. Sezai Parlak ve Dr. Fatma Sincar ile hemşirelere saldırdı. Polis saldırganları gözaltına aldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle