19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 NİSAN 2012 ÇARŞAMBA 6 HABERLER Mustafa Balbay’ın koğuşuna Odatv davasından tutuklu bulunan gazeteci Barış Pehlivan konuldu Yalnızlık bitti tecride devam HATİCE TUNCER AKP’nin Feneri Deniz Feneri davası tahmin edilebileceği gibi öngörülen rotada ilerliyor. Cumhuriyet gazetesinin “suç vasfı değişebilir” “bilgiye dayalı tahmini” gerçekleşmiştir. Neden “bilgiye dayalı bir tahmin”den söz ediyoruz? Çünkü artık AKP döneminin yargısı ile ilgili birikmiş veriler yanılgıya ihtimal bırakmıyor. Bu yalnız yargı alanı ile ilgili bir gerçek değildir. AKP döneminin paradigması, karşı olan görüşlerin her alanda ve her araçla tasfiye edilmesine, yandaş ya da daha içeriden görüş ve eylemlerin ise her alanda korunup kollanmasına dayanır. Bunun için gerekli yasal düzenlemeler hemen hemen tümüyle tamamlanmış, yargıç ve savcıların ellerine geniş bir yorum yetkisiyle birlikte verilmiştir. Özel yetkili savcı ve mahkemeler bu yetkilerini yeni düzenin gereklerine uygun olarak hukuki olmasa bile “yasal” çerçevede, bazen AKP’yi bile ürkütecek bir özgürlükle kullanmaktadırlar. Deniz Feneri davasında önceki savcıların görevden alınmaları ve bir şekilde yargılanmaları, “suç vasfının değiştiği” kararı ile birlikte düşünüldüğünde, hukukta direnmenin zamanının geçtiği, yeni paradigmaya uygun “yasallığın” egemenliğinin mutlak olduğu ortaya çıkmaktadır. Ürkütücü bir gelişmedir bu. ??? AKP, daha doğrusu Erdoğan dönemi ile ilgili sağlıklı değerlendirmeler acıtıcı gerçeklerin göz ardı edilmesine değil, tam tersine ne kadar üzücü ve korkutucu olursa olsun bilinmesine, bilincine varılmasına hizmet etmelidir. Bu türden değerlendirmelerin belki de son zamanlarda ortaya çıkmış ya da benim gördüklerim içinde en önemlisi Osman Ulagay’ın “Türkiye Kime Kalacak” adlı çalışmasıdır. Bu kitapta sosyal siyaset alanının verileri ile çizilmiş tablo ürkütücü, ibret verici ama aynı zamanda uyarıcıdır. Osman Ulagay, liberal demokrat bir bakış açısıyla yazdığı kitabında pek çok sol yazarın ve araştırmacının şablonlardan kurtulmayı tam beceremedikleri için göremediklerini dile getiriyor. Kuşkusuz bu söylediğim soldaki tüm araştırmacıları, yazarları kapsamıyor, ama Ulagay’ın saptamalarını dikkatle değerlendirmemizde büyük yarar var. ??? Ulagay’ın bana göre en önemli saptamalarından birisi, Başbakan Erdoğan’da cisimleşen AKP’deki otoriterleşme, diğeri de BatıDoğu ilişkilerindeki yeni durumdur. AKP’deki artık önü alınamaz, kimileri ne kadar umsa da iyileştirilemez otoriterleşme hız kazanarak sürecek gibi görünüyor. Hedeflerine henüz tam olarak ulaşamamış bu süreç, Cumhuriyet değerleriyle hesaplaşmasını sonuna kadar götürme niyet ve kararlılığındadır. Ne niyet gizlidir artık ne de kararlılıkta bir zafiyet söz konusudur. Süregiden davalardaki durum da, bunu kavramak için Balbay’ın kitaplarını ya da Soner Yalçın’ın Samizdat’ını okumanızı tavsiye ediyorum Deniz Feneri davasındaki gelişme de bunun açık işaretidir. ??? Ulagay’ın Batı ile ilgili değerlendirmelerinin de dikkatle ele alınmasında yarar var. Batı’nın ya da benim hâlâ eskimediğini savunduğum adlandırmayla emperyalist Batı’nın ekonomik politik bir travma yaşadığı ortada. Ama bu onun güçlenme, dünyaya hükmetme, enerji kaynaklarını, stratejik bölgeleri denetleme isteklerine ket vurmuyor. Hatta onun eski stabil dönemlere göre daha çılgın ve belki hesapsız hareket etmesine yol açıyor. Tehlikeyi büyüten de büyük bir olasılıkla bu gelişmedir. Bu karmaşık, kaotik ortamın AKP için elverişli olduğu ve uluslararası politikada da görece özgür davranabilmesine imkân tanıdığı söylenebilir. “Arap Baharı” ile ilgili kıvrak politikalarında ya da İsrail karşısındaki tutumunda bu “özgürlüğü” görmek mümkün olabiliyor. Çok fazla “özgür” olmak istediklerini de sanmıyorum bu arada... Silivri Cezaevi’nde tecrit koğuşunda tutulan CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın koğuşuna Odatv davasından tutuklu bulunan gazeteci Barış Pehlivan konuldu. Mustafa Balbay “Yalnızlık bitti, tecrit sürüyor. Özgürlük ve adaleti birlikte beklemeye başlayacağız” dedi. Balbay, İkinci Ergenekon davasının dünkü oturumu başlamadan önce gazetecilere yazılı bir açıkl a m a gönderdi. Balbay açıklamasında şu göcağız” sözleriyle ifade etti. rüşleri dile getirdi: “Dün akşam gündür hücrede saat 21.00 sıralarında cezaevi Balbay ve gazeteci Tuncay müdürü, yanında yardımcısı Özkan 28 Şubat 2011 tarihinde, ve 45 görevliyle kaldığım aynı koğuşta kaldıkları Silivri 4 tecrit koğuşuna geldi. Yanıma No’lu Cezaevi’nden 1 No’lu cemutlaka bir kişi vereceklerizaevine sevk edilmişlerdi. Balbay ni söyledi. Ben öteki tutukluPehlivan ve Özkan tek kişilik hücrelere lar gibi normal koğuşlarda kalmak istediğimi yineledim. Tu konmuştu. Kamuoyunun tepkileri üzetukluluğumun cezaevi koşulları ne rine 1 yıllık tecridin ardından Odatv dadeniyle gündeme gelmesinden ra vasından tutuklu Coşkun Musluk 2 hatsızım. Ben adalet ve özgürlük is Mart’ta Balbay’ın koğuşuna konultiyorum. Saat 23.00 sıralarında Odatv muştu. Musluk’un 12 Mart’ta tahliye oldavasından Barış Pehlivan’ı kaldığım masının ardından Balbay, koğuşunda yitecrit koğuşuna getirdiler. Yalnızlık ne tek başına kalmıştı. Özkan’ın yanıbitti, tecrit sürüyor.” Balbay, Pehli na ise Barış Terkoğlu konulmuştu. İkinci Ergenekon davasının dün 174. van’ın koğuşuna gelmesi üzerine yaşadıklarını “Barış’la 2 saatte yeni bir duruşması yapıldı. Balbay, cezaevinyaşam düzeni kurduk. Özgürlük ve de yazdığı son kitabı “Gülümsemek adaleti birlikte beklemeye başlaya Direnmektir”i imzalayarak davayı iz 409 leyen gazetecilere gönderdi. Balbay şunları söyledi: “Ben köşe yazılarını toplayarak kitap yazmazdım. Köşe yazılarının ‘pastörize süt’ gibi iki üç günlük ömrü var. Ama bunlar cezaevinde yazıldıkları için daha kalıcı anlamları oldu.” Duruşmada tutuksuz sanık Yüksel Dilsiz’e sanıklar tarafından sorular soruldu. Tutuklu sanık Durmuş Ali Özoğlu’nun bazı sorularına sanık Dilsiz daha önce açıkladığı gerekçesiyle yanıt vermedi. ‘Kaşını kaldıranı yargılıyoruz’ Özoğlu şöyle konuştu: “Dilsiz, liseden terk birisi. Buna rağmen İçişleri Bakanı ya da Başkakan ile canı istediğinde telefonla konuşabilen birisi. Bu işin içinde siyasiler varsa ortaya çıksın. Hükümeti yöneten siyasiler, ‘Kaşını kaldıranı yargılıyoruz’ dediler.” AVUKATLARIN ÇIKARILMASINA TEPKİ Emekli Albay Akça Ankara’daki ofisinde başından vurulmuş halde bulundu TBB: Adil Balyoz sanığı ölü bulundu yargılamaya aykırı İstanbul Haber Servisi Balyoz davasında tutuksuz yargılanan emekli Hava İstihbarat Kurmay Kıdemli Albay Tarık Akça (50) Ankara’daki ofisinde başından vurulmuş halde bulundu. Akça, Üçüncü Balyoz iddianamesinde yer alıyordu. Akça, Balyoz davasında 3 Şubat 2012 tarihindeki savunmasında 20022003 yılında Türkiye’nin savaşın kıyısına geldiğini söylemişti. Maltepe’deki ofisinde arkadaşı tarafından bulunan Akça’nın cesedi, Adli Tıp Kurumu’na kaldırıldı. Akça’nın kurduğu havacılık şirketinin 300 bin TL borcu olduğu iddia edildi. Emniyet yetkilileri, Akça’nın intihar ettiğinin değerlendirildiğini belirtti. Suç isnat edilen 20002003 tarihinde ABD ile yürütülen Irak müzakerelerinde İstihbarat Başkanlığı Koordinatörlüğü görevini yürüten Akça, savunmasında da bu konuyu vurgulamıştı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Barolar Birliği Başkanı Ahsen Coşar, Balyoz davasının duruşmasında, avukatların, mahkemenin uyguladığı usulü eleştirdikleri için duruşma disiplinini bozdukları gerekçesiyle duruşma salonundan çıkarılmalarının, “adil yargılama ilkesine” aykırı olduğunu vurguladı. Coşar, yaptığı yazılı açıklamada, savunma hakkına ve mesleğine yönelik haksız uygulamalardan sonuncusunun, Balyoz davasında yaşandığını kaydetti. Coşar, şunları kaydetti: “Davayı gören mahkemece, savunma görevini gören avukatlar, mahkemenin uyguladığı usulü eleştirdikleri, eksik kalan delillerin toplanmasını istedikleri, yani mesleklerini icra ettikleri, etmek istedikleri için duruşma disiplinini bozdukları gerekçesiyle duruşma salonundan çıkarılmışlardır. Oysaki Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 206 ve 216. maddeleri ile getirilen düzenlenmeler, ‘sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanılmasını’ ve yine ‘ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafisine verilir, savcının savunmanın açıklamalarına, savunmanın da savcının açıklamalarına cevap vermesini’ öngörmektedir. Mahkemenin, usulün emredici nitelikte olan bu hükümlerini uygulamamış olması, kanuna aykırı olmasının yanı sıra açıkça savunma hakkına yönelik çok ağır bir saldırı olup ‘adil yargılanma’ ilkesine, ‘hak arama özgürlüğüne’, diğer mahkemelerin yerleşik uygulamalarına aykırıdır.” CUMHURBAŞKANI GÜL TELEFONLA ARADI Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek, CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’ı telefonla arayarak taziyelerini iletti. Çiçek ayrıca camiye çelenk de gönderdi. Zonguldaklı hemşerileriyle sohbet eden Haberal “Ben her zaman ülkemle gurur duyuyorum. Zonguldaklılara da teşekkür ediyorum. Adalet Allah’ın emridir. Dünyadaki en güzel şey hürriyettir. Ülkem inşallah suçsuzları değil, suçu, suçluları cezalandıracak bir ülke olur” dedi. (Fotoğraflar: NECATİ SAVAŞ) Haberal ölümünden önce göremediği annesini elleriyle toprağa verdi Annesiyle 15 dakika ALİ AYAROĞLU/FIRAT KOZOK BAŞBUĞ’DAN İLK MEKTUP YILDIZ’A: Yalnızlığınızı anlıyorum İstanbul Haber Servisi İkinci Ergenekon davasında tutuklu yargılanan emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, cezaevindeki ilk mektubunu Odatv davasında tutuklu yargılanan gazeteci Müyesser Uğur Yıldız’a yazdı. Başbuğ mektubunda, “Bir koğuşta yalnız kalmanızın ne kadar zor olduğunu bugün çok iyi anlayabiliyorum” dedi. Başbuğ, dün Hürriyet’te yayımlanan mektubunda, cezaevi sürecinde ilk mektubunu yazdığını belirterek “Eğer burada içiniz rahat ise zor günlerin elbette bir gün mutlaka sona ereceğinden emin olabilirsiniz” ifadelerine yer verdi. Başbuğ Yıldız’a gönderdiği mektupta şunları kaydetti: “Silivri’ye geleli neredeyse 2.5 ay oldu. Bu mektup, benim bu süreçte yazdığım ilk mektup. Sizin, yaklaşık 9 aydır bir koğuşta yalnız başınıza kalmanızın ne kadar zor olduğunu bugün çok iyi anlayabiliyorum. Yalnızlığınızı en azından biraz azaltmak için yanınıza bir kedi almak istediğinizi basından öğrendim. Yetkili makamların bir şekilde, sizin bu yalnızlığınıza çözüm bulacaklarını ümit ederim. Elbette asıl isteğimiz, sizin de en kısa zamanda tahliye olmanızdır. (...) Size en iyi dileklerimi sunar, en kısa zamanda isteklerinizin gerçekleşmesini ümit ederim. Mektubu aldığınızı öğrenirsem, memnun olurum.” ZONGULDAK CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal, tutuklu bulunduğu cezaevinden izinli geldiği Zonguldak’ta önceki gün yaşamını yitiren annesi Medine Haberal’ı toprağa verdi. Annesini ölmeden önce ziyaret etmesine izin verilmeyen Haberal, jandarma eşliğinde ambulansla geldiği memleketinde annesinin cenazesiyle 15 dakika baş başa kaldı. Daha sonra “Annemi kendi ellerimle toprağa vereceğim” diyerek mezara indi. le gurur duyuyorum. Zonguldaklılara da teşekkür ediyorum. Adalet Allah’ın emridir. Dünyadaki en güzel şey hürriyettir. Ülkem inşallah suçsuzları değil, suçu, suçluları cezalandıracak bir ülke olur. Adalet yoksa ülkenin geleceği tehlikededir.” Camide yoğun ilgi Haberal annesini mezara indirdi Haberal, öğle saatlerine doğru bir kez daha cenaze evine geldi. Burada Zonguldaklıların yoğun ilgisiyle karşılaşan Haberal, annesinin içinde bulunduğu tabutu cenaze aracına koydu. Medine Haberal’ın cenazesi daha sonra Acılık Camisi’ne götürüldü. Ambulansla camiye giden Haberal’ı burada CHP Milletvekili Deniz Baykal karşıladı. Haberal’ın yanağını okşayarak başsağlığı dileğini iletti. Bu sırada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, grup başkanvekilleri Akif Hamzaçebi ve Emine Ülker Tarhan ile Genel Sekreter Bihlun Tamaylıgil, milletvekilleri ve eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz da camiye geldi. 22 jandarma eşlik etti Mehmet Haberal, yaklaşık 1 yıldır kalp ve solunum yetmezliğinden tedavi gören ve önceki gün yaşamını yitiren annesi Medine Haberal’ın cenazesi için tutuklu bulunduğu cezaevinden verilen izinle önceki gece İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı ambulans ve bir binbaşı komutasındaki 22 kişilik jandarma ekibi eşliğinde İstanbul’dan Zonguldak’a doğru yola çıkarıldı. Gece yarısı saat 5.00 sıralarında Zonguldak’a ulaşan Haberal, annesinin cenazesinin bulunduğu Bahçelievler Mahallesi’ndeki baba evine gitti. Haberal’ın eve girişi sırasında jandarma güvenlik koridoru oluşturmak isteyince kısa süreli gerginlik yaşandı. ÇAĞDAŞ ULUS AİHM’YE BAŞVURDU ‘Bu ülkede vicdanlar sustu’ Gazetecilere açıklamalarda bulunan Kılıçdaroğlu, “Annesini hayattayken görmek isterdi, elini öpmek isterdi, hayır duasını almak isterdi. Bu konuda söz verilmişti, verilen sözler yerine getirilmedi. Bu saatten sonra verilen sözlerin hiçbir anlam ifade etmediğini artık hepimiz biliyoruz. Bir insanın acısını paylaşmak bu koşullarda olmamalı. Bir insanın annesiyle vedalaşmasına imkân verilmeliydi ama yapılmadı. Bu ülkede adalet dediğimiz kavramın olmadığını, vicdan dediğimiz kavramın artık sustuğunu görüyoruz. Bu büyük bir acı” dedi. ‘Cezaevi müdürü iftira atıyor’ İstanbul Haber Servisi Vatan gazetesi muhabiri Çağdaş Ulus, tutuklu bulunduğu Maltepe 1 No’lu L Tipi Cezaevi’nde uğradığı işkence nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. Ulus’un avukatı Hüseyin Ersöz dilekçesinde, Ulus’a kurum müdürü Recep Güven ve gardiyan Mehmet Bulut tarafından onur kırıcı muamele yapıldığını, sözleşmenin üçüncü maddesiyle güvenceye alınan işkence yasağına aykırı davranıldığını belirtti. Ersöz, gardiyanların Ulus’a cezaevinde tuvalet temizletmek istediklerini, olayla ilgili olarak Başsavcılığa yapılan suç duyurusunun ardından takipsizlik kararı verildiğini belirtti. Ersöz, kurum müdürünün savcılığa gönderdiği bilgi notunda, “Adı geçen tutuklu bir örgüt elemanı tavrı ile kurumumuzda kalmaktadır” şeklinde bir ifadenin bulunduğuna dikkat çekerek “Buradaki asıl mesele Ulus’un kötü muameleyi şikâyet konusu yapması. Bundan rahatsız olan kurum müdürü Güven, asılsız ve dayanaksız iftiralar içeren notunu savcılığa göndermiştir. Amacı da tutuklu bulunan Ulus’u baskı altına almaktır” dedi. ilker Başbuğ ‘Annemi ellerimle Müyesser Yıldız toprağa vereceğim’ Haberal, hep birlikte cenazeye omuz verilmesinin ardından kendisine eşlik eden görevlilerle Zonguldak Asri Mezarlığı’na yöneldi. Yakınlarının cenazenin nasıl defnedileceği yönündeki açıklamalarına itiraz eden Haberal, “Ben annemi kendi ellerimle toprağa vereceğim” diyerek ceketini çıkardı ve oğlu Erkan’ın yardımıyla mezarlığa indi. Haberal, daha sonra annesini mezara indirdi. ‘En güzel şey hürriyet’ Haberal daha sonra oğlu Erkan ve kardeşi Ali Haberal ile birlikte cenazenin bulunduğu odaya girdi. Haberal burada ölmeden önce ziyaret etmesine izin verilmeyen annesiyle yaklaşık 15 dakika baş başa kaldı. Haberal, daha sonra çalışma ofisine geçerek burada taziyeleri kabul etti. Sabah Zonguldaklı hemşerileriyle sohbet eden Haberal, kendisinin bugüne kadar antidemokratik olaylara karşı her zaman dik durduğunu belirterek, şunları söyledi: “Ülkemizde darbeler oldu. 12 Eylül döneminde o anarşinin içerisinde Hacettepe Üniversitesi’nde Mehmet Haberal çıplak tabancayla polikli nik yapmıştır. Özellikle altını çiziyorum; antidemokratik olaylara karşı üniversitede grup kurdum. Üniversiteler ülkenin geleceğidir. Bu ülkede üniversiteler antidemokratik olaylarla mücadele eder. Aydınlar dilekçesini imzaladım, beni üniversiteden atmaya kalktılar. Arkasından 6 sene Hacettepe’ye de profesörlük kadrosu verilmedi. Ben her zaman ülkem C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle